• Sonuç bulunamadı

3.3. İÇSEL BÜYÜME KURAMLARI

3.3.4. KAMU POLİTİKASI MODELİ (BARRO MODELİ)

Barro (1990) modelinde kamu sektörünce sağlanan mal ya da hizmetlerin üretim faktörlerinden biri olduğu varsayılmaktadır11. Kolaylık için emek düşürülerek üretim fonksiyonunun sermaye ve bu mala bağlı olduğu kabul edilmiştir. Modelde yine basitlik açısından hükümetin tek gelirinin bir gelir vergisi, tek giderinin de kamu malının arzı olduğu ve bütçenin daima denk tutulduğu kabul edilmektedir (Barro&Sola-i Martin, s.95).

Büyümenin, hem fiziksel sermaye hem de cari hükümet harcamaları ile yatırımlara bağlandığı üretim fonksiyonu, aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

y=Ak1-αgα

Kamu harcamaları (G), tamamlayıcı mal ve hizmetler (altyapı, sözleşmelerin güçlenmesi için yasal çerçeve) oluşturulması yoluyla bir dışsallık yaratır. Oransal gelir vergisi gelirlerinin cari harcamaları karşılamasıyla, kamu bütçesi dengelenir. Bütçe denklemi efekti olarak kamu malı arz seviyesini sermaye stokuna başladığı için model, fiilen bir içsel büyüme modeline dönüşmektedir. Yatırımlar sermaye stokunu artırırken dolaylı olarak artan vergi gelirleri denk bütçe sayesinde kamu malının arzını artırmakta, dolayısıyla özel yatırımlar ekonomiye iki ayrı yoldan katkı sağlamaktadır.

Modelin çözümü, rekabetçi dengenin bir kez daha optimal altı (supoptimal) olduğunu gösterir; çünkü çözüm çok düşük oranlı tasarrufları kapsar. İlave olarak, istikrarlı büyüme oranını (steady state growth) maksimize eden vergi oranını t olarak göstermek mümkündür (Pio, 1993, s.122).

Barro modeli de bir dışsallık (özel yatırımların dolaylı yoldan kamu malı arzını artırması) sayesinde büyümeyi içselleştirmektedir. Bunun en önemli implikasyonu yine yatırımlara tanınması gereken teşvikler (burada vergi indirimi vs.) ile alakalıdır. Bu teşviklerin olmadığı bir ortamda yatırım hesapları yapan özel girişimci sadece

11 Barro bu malın kamuca sağlanan özel bir mal olduğunu varsaydı. Ancak pür (non-rival) bir kamu malı ya da karayolları veya havaalanları gibi pür olmayan bir kamu malı olarak da düşünülebilir. Başka bir

özel kar-zarar hesabı yapar. Halbuki sosyal refahı maksimize etmeyi amaçlayan

“plancı” açısından herhangi bir yatırımın topluma kazandırdığı ikinci yarar da (artan bütçe gelirleri ve dolayısıyla artan kamu malı arzu dolayısıyla üretim) göz önünde tutulur. Bu durumda teşviklerin olmaması yatırım seviyesini sub-optimal seviyelere düşürerek, büyüme hızı da optimal seviyenin altında olacaktır.

Kamu harcamalarının büyüme sürecinde katalizör etsisi yarattığını ileri süren Baro’nun 1990 ve 1991 yıllarındaki çalışmaları, içsel büyüme modellerinin son grubuna örnek olarak verilebilir. Analizin başlangıç noktası özel kesim, ekonomi genelindeki ve bu arada kendi bünyesindeki kaynakların üretkenliğini arttıracak kamu mallarını üretmede yetersiz kalacaktır. Her iki çalışmada da 98 ülkeyi kapsayan bir veri seti kullanılmıştır12. Barro ilk çalışmasındaki (1990) modelde, ölçeğe göre sabit getiri sağlayan bir üretim fonksiyonunda kamu kesimini de dikkate alarak, kamu harcamaları, tasarruf oranı ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Hükümetler, özel harcanabilir geliri vergilendirerek, büyümeyi etkileyen kamu kaynaklı girdilerin özel kesim girdileriyle aynı oranda artışını sağlayabileceklerinden fert başına gelir ve tüketim artışına katkıda bulunabilirler. Bu anlamda Ar-ge çalışmalarının teşvik edilmesi ve doğrudan sağlanan kamu hizmetleri, örneğin eğitim, sağlık ve diğer altyapı yatırımları, sosyal anlamda en uygun düzeyde olacaktır. Ancak hükümetin uygulayacağı politikalar yoluyla büyüme performansı üzerindeki etkisi, tamamen kendi amaç fonksiyonuna bağlıdır. Modelde ele alınan şekliyle, temsili hane halkı fayda fonksiyonunun maksimizasyonunu amaçlayan kar amacı gütmeyen, iyi niyetli (benevolent) bir hükümet büyüme ve refah üzerinde olumlu etki yaparken, seçim endişesi taşımayan, kendi fayda fonksiyonunu gözeten (self-interested) bir hükümet büyüme ve refahı olumsuz yönde etkileyebilir (Barro, 1990, s.110). GSYİH oranı ile piyasalardaki aksaklıkların büyüme üzerinde olumsuz, siyasi istikrarın ise olumlu etki yarattığı gözlenmiştir. Kamu harcamalarının büyümeyi olumsuz yönde etkilemesi, temelde vergilendirme nedeniyle özel tasarrufların azalmasına bağlanmaktadır.

Çalışmalarda, kamu yatırımları/GSYİH oranının büyüme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi saptanamamıştır.

12 1960-1985 dönemini kapsayan veri seti temelde, R. Summers ve A. Heston’un 1988 yılı çalışması ile

Barro, 1991 yılındaki çalışmasında ise, Neoklasik modelin tam yakınsama (absolute-convergence) hipotezine karşılık, gerçekte sadece koşullu bir yakınsama (conditional convergence)nın ortaya çıkacağını gözlemiştir. Yani kişi başına reel gelir düzeylerinin uluslar arası düzeydeki yakınsaması ancak benzer kurumsal (institutional) koşullara sahip ülke grupları içinde gerçekleşebilmektedir. Çünkü bu süreçte, zengin ülkelerden yoksul ülkelere yapılacak sermaye transferlerinin yakınlaştırıcı etkisi, gelişmiş ülkelerdeki teknolojik gelişmeler tarafından tümüyle bertaraf edilebilecektir.

Bu nedenle, içsel büyüme teorisinin genel çözümleri devletin çift yönlü rolüne işaret eder:

a) Ar-ge faaliyetleri ile eğitime uygun oranda yatırım yoluyla, bilgi donanımının (teknoloji) yeterli ölçüde “üretim”i ve yayılması için gerekli teşvikleri sağlama.

b) Üretken süreçlerde tamamlayıcı girdiler olarak yer alan kamu hizmetlerinin yeterli düzeyde sağlanması.

Bilimsel ve teknolojik kapasiteleri genellikle gelişmiş ülkelerin gerisinde seyreden gelişmekte olan ülkelerde, kalkınma hamlesi, maliyetlerle getiriler arasında tatmin edici bir dengeye ulaşabilmek için, dikkatli olarak bölgesel ihtiyaçlara uygun hale sokulmalıdır. Bu anlamda Barro Modeli Asya kaplanlarının gelişmesini açıklamakta kullanılan önemli teorik modellerden biridir (Yülek, 1997, s.11).

Böylelikle, yeniliklerin uygulanması ve yayılmasına dönük politikalar daha başarılı ve daha maliyet düşürücü nitelikte olabilir. Benzer düşünceler nüfusun eğitim düzeyini artıran politikalar için de geçerlidir ve bu bağlamda gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri uzak görüşlü davranmalı; istikrar dönemlerinde bile eğitim sektörü bütçe kısıtlamalarından uzak tutulmalıdır.

3.3.5. BEŞERİ SERMAYE İLE GENİŞLETİLMİŞ SOLOW MODELİ