• Sonuç bulunamadı

3.3. İÇSEL BÜYÜME KURAMLARI

3.3.2. AR-GE MODELİ (ROMER MODELİ)

1980’lerin ortalarından başlayarak, Paul Romer, yaratıcı fikirler iktisadıyla ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi formüle etmeye çalışmıştır. Bu ilişki aşağıdaki gibi gösterilebilir:

Yaratıcı fikirler → Rekabetçi olmama→ Artan getiri → Aksak rekabet

Romer modelinde büyüme, karlarını maksimize etmeyi amaçlayan firmaların yatırım kararlarından açığa çıkan yaratıcı fikirler (teknolojik gelişme) ile olmaktadır.

Modelde teknoloji ne bir geleneksel mal ne de kamusal mal niteliğindedir.

Teknoloji rekabete konu olmayan (non rival) ve kısmen dışarıya yansıyabilir (excludable) niteliktedir (Romer, 1986, s.1002). Romer’ e göre yaratıcı fikirlerin en önemli özelliği, doğası gereği rekabetçi olmamasıdır. Bu rekabetçi olmama durumu, ölçeğe göre artan getirinin varlığına işaret eder bir amaca yönelik araştırmaların bulunduğu ortamda ölçeğe göre artan getiriyi model çerçevesine ifade etmek, zorunlu olarak aksak rekabeti gerektirir.

Yaratıcı fikirlerin diğer tüm mallardan farklı olması, Romer (1990) tarafından vurgulanan önemli bir gözlemdir. CD çalar ya da avukatlık hizmetleri gibi mal ve hizmetlerin çoğu rekabetçidir. Malın ya da hizmetin biri tarafından kullanılması, diğerinin aynı mal ya da hizmeti kullanımını engeller. Bir kişinin CD çaları kullanması aynı CD çaları bir başkasının kullanmasına ya da birinin 13.00-14.00 arasında avukatla görüşmesi diğerinin aynı avukatla aynı saatte görüşmesine engel oluşturur. Bunlara karşılık yaratıcı fikirler rekabetçi değildir. Bir yaratıcı fikir bir kez üretilince, bu bilginin bilincinde olan herhangi bir kişi bunun avantajından yararlanır. Örneğin Toyota’nın just-in-time yönteminin avantajlarını kullanması, General Motors’ un aynı yöntemi kullanmasına engel olmaz (Romer, 1994, s.11).

Yaratıcı fikirlerin diğer bir özelliği de, en azından kısmen dışlanabilir olmalarıdır. Bir malın dışlanabilme derecesi, sahibinin malı kullanımı için kullanıcıya yükleyebileceği ücrettir. Bir sonraki bilgisayar yazılımını keşfeden firma, en azından

belli bir süre için planların güvenliğini sağlayarak diğerlerinin buna ulaşmasını sınırlandırmaya çalışacaktır. Telif hakları ve patent sistemi, telif ya da patent alan yatırımcılara, bilgilerin kullanımı karşılığında ücret alma hakkı verir.

Şekil 3.4. Seçilmiş Bazı Malların Ekonomik Özellikleri

Rekabetçi Mallar Rekabetçi Olmayan Mallar Yüksek Avukatlık Hizmetleri

CD Çalar Bilgisayar Disketi

Şifreli Uydu TV Aktarıcı

Dışlanabilirlik derecesi

Bilgisayar Yazılım Program Şifreleri

Düşük

Denizdeki Balıklar

Wall-Mart Mağazalarındaki İşletme Talimatı

Ulusal Savunma Temel AR-GE Matematik Kaynak: Jones, 2001, s.76

Şekil 3.4’te farklı ekonomik mallar, dışlanabilirlik derecelerine ve rekabetçi olup olmamalarına göre sıralanmıştır. Rekabetçi olan ve olmayan mallar, dışlanabilme derecelerine göre farklılıklar göstermektedir. CD çalar, bilgisayar disketleri, avukatlık hizmetleri büyük ölçüde dışlanabilir mallardır. Yaratıcı fikirler, rekabetçi değildir ama dışlama derecesi açısından büyük farklar gösterirler.

Örneğin, şifreli uydu TV aktarıcı yüksek, bilgisayar yazılımları ise düşük dışlanabilme derecesine sahiptir. Uydu aktarcıda bilgi sinyalleri çok karmaşık olduğu için sadece cihaza sahip olanlar fayda sağlarken; bilgisayar yazılımları bir CD’ye kopyalanıp kolaylıkla çoğaltılmaktadırlar. Benzer şekilde, Sam Walton’ ın etkin dağıtım

sistemi için hazırlayıp mağazalarına dağıttığı işletme talimatları da Wall-Mart’ ın işletme davranışlarını izleyen kurnaz gözlemciler tarafından kopyalanabilir.

Rekabetçi olmayan malların dışlama özelliği taşımayanlarına kamusal mallar adı verilir. Buna verilen geleneksel örnek, ulusal savunmadır. Bazı bilgiler de, rekabetçi olmama ve dışlanamama özelliklerinin her ikisine birden sahip olabilir. Örneğin AR-GE çalışmalarının bazı sonuçları, doğaları gereği dışlanamama özelliğine sahip olabilir.

(Romer, 1994, s.12) Matematik tıbbi ilaçların bilimsel olarak anlaşılması vb.

Romer’ in varsayımları arasındaki en temel fark, yeni tasarımların sahiplerinin tasarım üzerindeki haklarının korunmuş olması nedeniyle bilginin tam anlamıyla kamu malı haline gelmemesi ve bu yolla buluş yapmanın özendirilmesidir.

Üç sektörlü bir yapıda kurulan modelde AR-GE sektörü, nihai ürün üretiminde kullanılan makinelerin üretim sürecine girdi olan yeni fikir ve geliştirilmiş tasarımları sağlar (Romer, 1990, s.79). Bu çerçevede bilgi üretim sürecine iki kanaldan katkıda bulunur. Yeni tasarım, yeni ve daha modern bir ara girdinin (makinenin) üretilmesini mümkün kılar. Ayrıca yeni tasarım ekonomideki toplam bilgi stokunu arttıracağından AR-GE sektöründeki beşeri sermayenin verimini arttırır. Bilginin üretim sürecine bu iki yönlü katkısı, nihai ürünün üretiminde kullanılan makinelerin üretim fonksiyonunda ölçeğe göre artan getiri sağlar ve böylece ekonomik büyüme gerçekleşir. Buradaki önemli nokta yeni fikir üreten kişinin kullanıma ilişkin hakları dolayısıyla, bilginin başkaları tarafından ara girdi üretiminde değil yalnızca araştırmaya dönük olarak kullanılabilmesidir. Bilginin kamuya kısmen açık olması, kar amacı güden, rasyonel ekonomik birimleri ve kişileri buluş yaparak kar benzeri getiriden (quasirents) azami ölçüde yararlanmaya yöneltecektir. Böylece üretim artan bir hızda sürecek ve içselleşmiş teknolojik gelişme devam edecektir.

Bu modelde Romer’ in görüşlerinin dayanak noktaları şunlardır: Birincisi teknolojik gelişme büyümenin ana dinamiğidir, bu anlamda model, Solow Modelinin teknoloji içerilmiş biçimine benzemektedir. Teknolojik gelişme, ekonomik karar birimlerini daha çok sermaye birikimine teşvik eder ve her ikisi birden, işgücü başına

izleyen ekonomik karar birimlerinin girişimleriyle oluşmaktadır. Teknolojinin içselliği de, bu teşvik edilen girişimlerden kaynaklanmaktadır. Ancak buradan, tüm teknolojik gelişmelerin teşviklerin bir sonucu olduğu çıkarılmamalıdır (Romer, 1990, s.72).

Örneğin, akademik, bilimsel ve teknolojik araştırmaların piyasa teşvikleriyle pek bir bağlantısı yoktur. Romer’ in belirlediği anlamda teknolojik gelişme, girişimcilerin yeni bir bilgiyi, piyasa değeri olabilecek yeni bir malın üretiminde kullanmasıdır. Örneğin, elektro-manyetizm konusu akademik bir araştırmanın ürünü olmakla birlikte, bu bilginin kasetçalar ya da video aracı olarak şekillendirilmesi ve piyasaya sunulması, kar güdüsü ile davranan firmaların girişimleri ile olmuştur. Üçüncüsü bir malın üretimindeki bilgi stokunun bir üretim girdisi olarak kullanılmasıyla, tüketilebilir ya da yıpranabilir bir üretim girdisinin, girdi olarak tanımları büyük farklılıklar göstermektedir. Bir malın üretimindeki bilgi, üretilmesinde bir kereye özgü katlanılan maliyetlerden başka üretime maliyet yüklemez. Yeni maliyetler ve yıpranma olmaksızın çok kere kullanılabilirler. Daha yeni bilgilerin üretilmesi, yalnızca toplam sabit maliyetleri artırır. Bu durum teknolojinin niteliğini de tanımlamaktadır (Ateş, 1998, s.27).

Dışlanabilirlik özelliği taşıyan mallar üreticilerine ürettikleri faydaları elde etmeleri olanağı sağlarken; dışlanabilirlik özelliği olmayan mallar, üreticilerin elde edemediği faydalar sağlar. Bu tip yayılmalara dışsallıklar adı verilir. Bilgi mükemmel olarak patentlenemeyeceği ve saklanamayacağı için, bir şirket tarafından yeni bir bilginin üretiminin diğer şirketlerin üretim imkanları üzerinde müspet bir dışsallık oluşturacağı varsayılmıştır (Romer, 1986, s.1003).

Pozitif yayılma etkileri doğuran mallar, piyasa tarafından gereğinden az üretilir ve refahı artırmak için, devlet müdahalesine bilinen klasik gerekçeyi oluşturur. Örneğin, temel AR-GE ve ulusal savunma hizmetleri öncelikle devlet tarafından finanse edilir.

Modelin birey ve ekonomik birimlerin davranışını neoklasik anlamda tanımlamış olması, yani kar maksimizasyonu amacı, vergi ve diğer mali teşviklerle büyümenin etkilenebileceği sonucunu getirmektedir. Yine aynı nedenle, rasyonel davranan bireyler projelerine ilişkin bugünkü harcamalarında, projenin gelecekteki muhtemel getirilerini dikkate alacağından faiz politikaları ile büyüme ilişkisi, gündeme gelmektedir.

Romer’ e göre çok sayıda büyüme teorisi (teknolojik yayılma etkisi ya da dışsal pozitif etkilerle çalışan) firmaların fiyatı veri olarak aldıklarını varsayarak modeli oluşturmaktadır. Romer’ in modelinde ise, ortada rekabete konu olmayan bir iktisadi unsur olduğundan firmalar tam rekabet piyasası yerine tekelci rekabet piyasası altında çalışmaktadırlar. Ölçeğe göre artan getirinin aksak rekabetle (tekelci rekabet) bir araya gelmesi, bilgiyi ayrı bir AR-GE sektöründe üreten monopolistik firmalar yeni bir bilgi ve ürün geliştiren firma, bu bilginin sabit maliyetini, bu sabit maliyetlerin üzerindeki fiyatlardan satarak karşılamaktadırlar. Rekabetçi olmayan mallar, yalnızca sabit maliyet (sıfır marjinal maliyet) ile üretilirler. Örneğin, ticari açıdan kullanışlı elektrik ampulünü üretmek, Thomas Edison ve laboratuarı için önemli ölçüde çalışma ve ilham gerektirdiğinden yüksek maliyetli olmuştur. İlk ampul bir kez üretilince, ek ampuller çok daha düşük maliyetlerle üretilebilir. Bu düzenlemede firmaların AR-GE ile ilgilenmelerinin sebebi, belirli ölçüde piyasa hakimiyetine ve aşırı karlara sahip olmalarıdır. Bu durumda bile, bilgi donanımı kendi pozitif dışsal etkileri nedeniyle eksik üretilir ve büyüme oranı, faiz oranlarını düşüren ve beşeri sermaye formasyonu için var olan kaynakları artıran (örneğin, ar-ge faaliyetlerini sübvanse ederek) kamu politikası yoluyla hızlandırılabilir.

Romer’ in sınai mülkiyet haklarını korunmasından hareketle, büyümeyi bilgi üretimine ve bunun sürekliliğine dayandırarak içselleştirmesi çok önemli bir katkı olmakla beraber, modelin orijinal formu, kapalı ekonomi varsayımına dayanmaktadır.

Bu kapsamda bilgi, tamamen yerli kaynaklara üretilmektedir ve yerel niteliktedir.

Romer, dış ticaretin serbestleştirilmesi ve özellikle beşeri sermaye açısından zengin ülkelerle ekonomik bütünleşmenin sağlanması durumunda büyüme sürecinin olumlu yönde etkileneceğini belirtmektedir (Ercan, 2000, s.132). Statik dış ticaret teorisine göre, farklılaştırılmış mallarla piyasaya giren firmalar, dış ticaretten kazançlı çıkarlar.

Romer’ e göre mal farklılaştırması ve serbest ticaret yalnızca gelir ya da servet etkisi değil, aynı zamanda büyüme etkisi yaratır. Piyasa genişledikçe AR-GE faaliyetleri ve büyüme artar. Piyasa genişliğinde nüfus ölçü olarak alınmamakta, beşeri sermaye

stoklarına bakılmaktadır. Beşeri sermaye stokunun büyük olduğu piyasalarda çalışan firmalar ya da ülkeler, daha hızlı büyüme gösterirler8.