• Sonuç bulunamadı

Kalem İşi Tezyinatının Tarihi Geçmişi

2. GÜLBAHAR HATUN CAMİİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

3.1. Kalem İşi Tezyinatının Tarihi Geçmişi

Tarihin ilk devirlerinden itibaren insanların mekân ve nesne üzerinde güzel göstermek amacıyla estetik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik geliştirmiş olduğu sanatsal çalışmalar günümüzdeki birçok süsleme sanatının temelini oluşturmaktadır.

Türk sanatının genelinde olduğu gibi kalem işi sanatının kökleri de Orta Asya’ya dayanmaktadır (Hatipoğlu, 2007:11). Ancak bu dönemlere ait örnekler yapısal hassasiyetleri sebebiyle günümüze sınırlı sayıda ulaşabilmiştir. İslamiyet’in kabulünden önceki Orta Asya Türk tezyinatında inanış ve yaşam biçimine bağlı olarak hayvan figürleri önemli yer kaplamıştır ve bu Türklerle özdeşleşmiştir.

Hun soyunu oluşturan Türk kavimleri daha önceki çağlardan beri Türk sanat tarihi ve kültürünü oluşturan eserler ve sanat üslupları meydana getirmişler kendinden önceki Türk topluluklarından da etkilenerek kendi sanatları ile onların sanat üsluplarını birleştirerek bir üslup oluşturmuşlardır. Böylece Türk sanatı, Hunların kuruluşu ile de kendi devrini yaşamaya başlamıştır (Çoruhlu, 1993; 20). Hun devrinde de önemli bilgilerin edinildiği kurganlarda oldukça büyük mezar taşlarının Çin üslubu özelliklerini taşıması ve üzerindeki tasvirlerden de Çin etkisinin olduğu da görülmektedir (Ögel, 1984, 41).

Göktürklerde ise yine kendinden önceki Türk kavimlerinin ve de Çinlilerin etkisi görülmektedir. Mezarların üzerine yaptıkları evlerin duvarlarına çizdikleri ölünün resimlerinden Çin etkisinin olduğu, Göktürk kitabelerinde Çin kağanlarının yaptırdığı tezyinatlarından bahsedilmesinden anlaşılmaktadır ki Çin kağanları

nakkaşlara ayrı bir ev tahsis etmekte ve duvarlarını süsletmektedirler (Ögel, 1984:130).

Resmi dini Maniheizm’in felsefesi gereği resimle ilgilenen Uygurlar gerek yazma kitaplarda minyatür gerek mimari eserlerdeki resim ve figürler olsun tezyinat açısından oldukça mükemmel eserler vermişlerdir. Genelde duvar resminin uygulandığı Uygurlarda resim sanatı grafik temayüllü olup resimler iç içe çizgiler çizilerek uygulanmıştır (Cezar, 1977: 273).

Orta Asya ve Avrupa’daki Türk kavimlerindeki kültür tarihi araştırmalarında tezyinatlarsa çiçek dalları temalı oymalar ve uçlarında hayvan başları, kaplan ve köpek gibi hayvan figürlerinin olması bu tezyinatlarda da Çin etkisinin yanı sıra Altay- Yenisey Türk kültürünü de muhafaza ettikleri tezyinatlardaki balıksırtı motiflerinden anlaşılmaktadır (Ögel, 1984; 148).

Orta Asya’da Türklerin İslamiyet’i kabulü ile birlikte figürlü duvar resmi anlayışı da son bulmuştur. Orta Asya’da Türklerin yapılarını süsleme alışkanlıkları onları İslamiyet ile çatışmayacak süsleme meydana getirmeye sevk etmiştir. Karahanlılar figürsüz süslemeye kendilerini adapte ederek İslami anlayışa uyacak özgün süslemeler ortaya koymuşlardır. Böylece Orta Asya resim geleneği ilk Türk İslam Devletlerinde soyut süslemeciliğe dönüşerek kendine yeni bir mecra bulmuştur.

Selçuklular, Uygur resim geleneğinden yararlanmıştır. Bu nedenle Uygur resim sanatının izleri Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklularının sanat geleneğinde açıkça görülebilmektedir (Yetkin, 1963: 10).

Büyük Selçuklu dönemi sanatı, Türk sanatının sürecinde önemli bir devredir. İslamiyet’in kabulü, Türk sanatında da geniş yankılar oluşturmuş; mimari, tezyinat ve el sanatları yeni bir yön kazanmıştır. Karahanlı ve Gazneli sanatlarıyla başlayan gelişme, Selçuklu sahasında daha geniş çaplı denemelerle gelişme göstermiştir (Mülayim, 1989: 215).

Beylikler dönemi Osmanlı sanatının temellerini hazırlayan bir dönem olma özelliğindedir. “Osmanlıların da ilk yapılarını içine alan, Selçukluların yapı ve

tezyinat sanatlarına birtakım yenilikler getiren bu devir sanatını gözden geçirmeksizin büyük Osmanlı sanatını anlamağa imkân yoktur” (Yetkin, 1957: 39).

Osmanlı erken dönemi tezyinatında daimî bir arayış vardır. Önemli bir geçiş özelliği olan bu dönemde Asya’ dan gelen ve Anadolu’da eşsiz bir anlatım güzelliği kazanan tezyinat anlayışının izleri görülmüştür. Selçukluların tercih ettiği çini kullanımı bu dönemde azalmış yerini kalem işi tezyinatı büyük oranda doldurmuştur. Selçuklu ve beylikler döneminde kubbesiz ya da gizlenmiş kubbeli cami mimarisinin yerini içeriden ve dışarıdan görülebilen kubbeler almış, bu kubbeler yoğun kalem işi tezyinatıyla içeriden süslenmiştir (Baysal, 2013: 41).

Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklulardan gelen nakkaşhane geleneğini devam ettirmiş ve saray nakkaşhanesindeki nakkaşlara tezyinatla ilgili her türlü iş yaptırılmıştır. Saray nakkaşhanesinin en önemli işleri arasında saray köşklerinin ve binalarının tezyinatı için kalem işi desenlerinin hazırlanması ve uygulanması yer almıştır (Hatipoğlu, 2007: 46).

Restoreler sırasında ise yeni örneklerin meydana çıkması her an mümkündür. Fırça ile oldukça serbest çalışma imkânı veren bu teknikte, bilhassa rumî tarzı süsleme, 15. yüzyıl başlarında çok olgun bir seviyeye ulaşmış, motifler klasik şekillerini almış ve çeşitli denemelerle kompozisyonlar, sonradan yerleşen tiplere doğru gelişmiştir (Demiriz, 1979: 24). Osmanlılardan günümüze gelebilmiş en eski kalem işi tezyinatı örneği İznik’ te bulunan Kırkkızlar Türbesi’nde bulunmaktadır (Demiriz, 1979:301).

1924 tarihinde tamamlanan Bursa Yeşil Camii’nin orijinal kalem işi tezyinatlarının büyük bir bölümü günümüze ulaşmıştır. Örtü sisteminin tamamını kaplayan kalem işi tezyinatında klasik döneme hazırlayan yerleşik bir üslubun özellikleri görülmektedir (Demiriz, 1979; 23).

XVI yy. ortalarında Türk sanatı değişikliklere uğramıştır. Bu yüzyılın ortalarına kadar geleneksel süsleme motifleri ve prensiplerine sıkıca bağlı olan süsleme san‘atında bu büyük değişiklikleri görmek mümkündür. Bazımotiflerin veya tekniklerin ortaya çıkmış veya bazı geleneksel teknikler de artık kullanılmamıştır, Kanuni Dönemi’ne denk gelen ve güçlü sanatçıların yönettiği saray

nakışhanesi yeni süsleme akımlarında büyük rol oynamıştır ve süslemeler bu sanatçıların etkisinde oluşmuştur. Özellikle Mimar Sinan’ın eserlerindeki süslemeler büyük sanatçının etkisi ile doğaya yöneliş şeklinde oluşmuş aynı zamanda geleneksel yöntem teknikler de uygulanmıştır. Yer yer natüralist üslupta bitkisel süslemeyi kullanarak devir modasına körü körüne uymamış, malzeme ve tekniğin gereklerine uyum sağlamıştır (Demiriz, 1979;465).

Batılılaşma süreci ve de Klâsik devirden çıkış, Batı üslubunun etkisi, Osmanlı sanat beğenisine,18. yüzyılın ilk onlu yıllarındaki Lâle Devri’nden çok önce girmişti; daha 17. yüzyılda tasarım ve süslemede söz konusu etki hissedilmiş, Barok, Rokoko ve diğer Avrupa üslupları dini ve sivil mimarideki kalem işi tezyinatlarında görülmeye başlamıştır (Tuztaşı ve Aşkun, 2011;221).

Natüralist çiçek desenlerinin ilk örneklerini XVI. Yüzyıl ortasında başlayarak Osmanlı sanatında, özelliklede XVIII ve XIX. Yüzyılda görülen çok natüralist çiçek bezemelerini çok dekoratif anlamada kullanıldığı görülmüştür (Demiriz, 1988: 472).

XVIII. asırda saray nakkaşhanesinde bulunan sanatkârlar, Batıdan gelen tesirlere kendi zevk ve görüşlerini de katarak Türk rokokosu denilen özgün üslûpla eserler meydana getirmişlerdir. Asrın ilerleyen yılları, tezyinatta Batı ağırlığını artırmış ve geleneğe bağlı özellikler yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır. Vazo içinde çiçekler; bükülüp kıvrılmış uzun saz yolu tarzı yapraklar, örgülü şerit ve kurdelelerle ışık-gölge kullanılarak derinlik tesiri sağlanmaya başlaması bu dönemde karşılaştığımız yeniliklerdir (Derman, 2013: 502).

XIX. yüzyıl, tezyinat sanatların klasik Türk üslubu tamamen bırakılmıştır. Avrupa’nın etkisi iyice görülmeye başlanmıştır. Hatta bu asırda Üstat Ahmet ve kardeşi çiçek ressamı Ataullah Efendi gibi başarılı sanatkârlar yetişmesine rağmen bunların eserlerinde milli çizgilere rastlanmadığı gözlemlenmiştir (Birol,2008: 50).

XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında tezyinat anlayışında milli akımların ortaya çıkmasıyla beraber klasik anlayışta fakat pekiyi olmayan kopya niteliğinde olan kalem işi tezyinatları yapılmıştır (Demiriz, 1979:304). Daha sonraki yıllarda klasik tezyinat anlayışına dönülmüş ve kalem işin tezyinatta neo-klasik üslubunda eserler üretilmeye başlanmıştır (Hatipoğlu, 2007: 54).