• Sonuç bulunamadı

Kısas ile İlgili Müşkiller

3.1. KUR’AN YOLU TEFSİRİNDE MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

3.1.4. Kısas ile İlgili Müşkiller

3.1.4.1. Kısas Meselesi

‘’Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın...’’389

‘’ Tevrat’ta İsrâiloğulları’na, "Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... ve yaralamalara da birbirine kısas vardır.’’390

Bu iki âyet çelişkili gibi görünmektedir.

Âyetler arasında hüküm bakımından çelişkiden söz edildiği göz önüne alındığında âyetlerin birbirini nesh ettiği görüşünde olanlar bulunmaktadır.391

Müelliflerimiz, Mâide sûresindeki âyet ne kadar Tevrat’taki kısastan bahsetse de hükmün kaldırılmış olduğuna dair delile rastlanmamaktadır. Hükmün kaldırıldığını söyleyemediğimize göre Bakara sûresindeki âyeti de nesh ettiğini söyleyemeyiz görüşündedirler.392 Konuyu şu şekilde açıklamıştırlar:

‘’Mâide sûresindeki âyet Tevrat ehline ait olmakla beraber Kur’ân-ı Kerîm’de zikredildiğinden ve onu yürürlükten kaldıran bir nas bulunmadığından müslümanlar için de geçerlidir. Hatta İbn Abbas’a göre bu âyet, tefsir etmekte olduğumuz âyeti neshetmiş ve yalnızca cinsler arasında değil, karşı ve farklı cinsler ve statüler arasında da kısasın uygulanması hükmünü getirmiştir. Bu yorumu Nehaî, Sevrî, Ebû Hanîfe gibi müctehidler de kabul etmişlerdir. Bu görüş, iki âyet arasında –getirdikleri hüküm bakımından– çelişki bulunduğu anlayışına dayanmaktadır. Halbuki âyetin sebebi nüzulu göz önüne alındığında getirdiği hükmün, “Köleye karşı hür, kadına karşı erkek kısas edilmez” biçiminde değil, “Kısas bakımından– kabileleri ve sosyal statüleri ne olursa olsun– hürler, köleler, kadınlar arasında fark yoktur” şeklinde anlaşılması gerekir. Konumuz olan âyet bunu bildirmiş, Mâide âyeti de cinsler arasında –can farkı gözetilmeksizin– kısas uygulanacağını açıklığa kavuşturmuştur; âyetler arasında ihtilaf yoktur, bir bütünün kısımlar halinde açıklanması söz konusudur. Ebû Yûsuf cinsler arasında kısas yapılacağı hükmüne varırken âyetleri bu şekilde anlamış, neshi kabul etmemiştir.393 Âyetin başında yer alan “Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı” mealindeki cümle tek başına mana ve hüküm ifade eden ve hükmü umumi olan (hem hüre hür, hem köleye hür; hem kadına kadın, hem kadına erkek... kısas edilir diyen) bir cümle olduğu için Mâide âyetine başvurmadan da bu âyetten, kısasta eşitlik ve genellik hükmüne ulaşmak mümkündür.’’394

388 Kur’an Yolu, 5/450. 389 Bakara 2/178. 390 Mâide 5/45.

391 İbni Abbas, Nehaî, Sevrî, Ebû Hanîfe gibi âlimler neshi benimseyenlerdir. 392 Kur’an Yolu, 2/280.

393 Ebu Bekir Ahmed bin Ali Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân,Beyrut 1985, 1/135. 394 Kur’an Yolu, 1/ 267.

3.1.4.2. Kısasta Hayat Var mıdır? ‘’Kısasta sizin için hayat vardır…’’395

Kısas ‘’ Kasıtlı ve haksız olarak birini katleden kimsenin ceza olarak katledilmesine, aynı şekilde birini yaralayan kimsenin misilleme yoluyla yaralamak sûretiyle cezalandırılmasıdır’’396

Kısas bir öldürme işlemi olduğu için nasıl hayat olabilir? Bu çelişki gibi görünmektedir.

Müelliflerimizce vahyin doğruluğunun delili olarak; akıllı diye bilinen insanların, her ne kadar idam cezasını tartışıyor olsalar bile, idam cezasını yürürlükte tutmaları gösterilmektedir.

Kısas ve idam cezasına karşı çıkanlar bazı deliller ileri sürmektedirler.

A) İnsanın vicdanı, insanlık için faydalı olsa bile kısas ve idamdan hoşlanmamakta, nefret etmektedir.

B) Öldürmek fiilinin gerçekleşmesiyle bir insan yitirilmiş olmakla beraber verilecek idam cezasıyla da ikinci bir insanın yitirilmesi söz konusudur.

C) kısasın uygulanmasıyla insanın hayatına son verilmesi acımasızlık ve öç alma duygularından meydana gelmektedir. Bu duyguların kötülüğü tartışılmaz. Kalpten çıkarılmaları gerekmektedir. Bir insanı öldürmekte kötüdür. Öldürmeyi engellemek için diğer bir öldürme fiiline başvurulmamalıdır. Cana kıyanı hapsetmek ve güç işlerde çalıştırmak yollarıyla cana kıyma suçundan vazgeçirmeye çalışılmalıdır. Bir insanın öldürme fiilini gerçekleştirmesi için akıl hastası olması gerektiği savından hareketle diğer hastalar gibi bunlarında tedavi görmeleri icap eder.

D) Kurallar konulurken toplumun içinde bulunduğu durumlar ve gereksinimler göz önünde bulundurulur. Bundan dolayı kanunların ebedi olması zamanın değişmesiyle mümkün değildir. Kısas kanunu da bundan müstağni değildir. Katilin akrabalarının öldürmesini istemesi ve toplumun insanlara duyduğu ihtiyaç göz önünde bulundurulursa çözüm olarak katilin müebbet hapis cezasına çarptırılması gibi cezalar verilmelidir. 397

Bu delillere toplu olarak Mâide sûresindeki “Yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapmaya veya bir cana karşılık olmaksızın birini öldüren kimse

395 Bakara 2/179. 396 Kur’an Yolu, 1/266. 397 Kur’an Yolu, 1/270,271.

bütün insanları öldürmüş gibidir, bir canı yaşatan ise bütün insanlara hayat vermiş gibidir”398 âyeti ile cevap verilmektedir. Âyet ayırım yapmaksızın bütün insanların yaşama hakkı olduğunu bildirir. Öldürme fiili sadece taraflar arasında olan veya bir şahsa yönelik bir konu olarak görülmemektedir. Cinayetler önlenmek suretiyle bütün insanların yaşama hakları güvence altına alınmış olur. Toplumlar şahıslardan oluştuğuna göre şahısların yaşatılması demek toplumun yaşatılması demektir. Şahısların yaşam hakları korunmazsa toplumun hayatını da korunmaz.399

Müelliflerimiz karşı çıkanların görüşlerine Mâide sûresindeki âyet ile toptan cevap verdikten sonra yukarıda zikredilen delillere ayrı ayrı cevaplar vermişlerdir.

a) Hukuk sistemlerindeki nefsi müdafaa göz önüne alındığında her insan kendini öldürme teşebbüsünde bulunan insana karşı koyar. Sonuç olarak da onu öldürmek zorunda da kalabilir. Milletler yaşamlarına, yaşamsal çıkarlarına saldıranlara karşı savaşırlar. Bu iki olay insanın hayatını ve hayatını idame ettirmek için gerekli çıkarlarını korumak için insanları öldürmenin insanın tabiatına aykırı olmadığının ispatıdır.

b) İslam öldürülenin yakınlarına diyet isteme hakkı vererek öldürme fiiline alternatif getirmektedir. Adam öldürme fiilinin işlemesini önleyecek birtakım tedbirler alınarak bu fiilin önüne geçilebilirse bu tedbir ve cezaların geçerliliği düşünülebilir. Eğitim başarılı olup insanlar intikam alma duygularının yerine affetme anlayışını ve bilincini yerleştirebilirlerse maktulün yakınları katili affetmeyi de seçebilirler. Bilimin adam öldürme fiilinin nadiren vuku bulduğunu yada tamamen ortadan kalktığını belirleyeceği zamana kadar kısassın alternatifsizliği geçerliliğini koruyacaktır.

c) Af ve merhamet yerli yerince kullanılmaz, toplumun huzurunu bozacak şekilde her zaman katil yararına kullanılırsa geçerliliğini yitirip bir sorun olarak karşımıza çıkar.

d) Adam öldürene verilecek ölüm cezası suçla aynı olduğundan suçu önlemek için bir tedbir ve eğitim aracı olarak algılandığında kötü bir uygulama olmaktan çıkar.

e) Öldürme fiilini akıl ve ruh sağlığıyla ilişkilendirerek katilin hastahanelerde tedavi edilmesini istemek cinayetlerin artmasına neden olmaktan ileri geçemez. Bilim insanlarının büyük çoğunluğu cinayete bir hastalık olarak değil de cezalandırılması gerekli bir suç olarak bakmaktadırlar

398 Mâide 5/32. 399 Kur’an Yolu, 1/271.

f) Zamanımızdaki dünya ülkelerinin hukuklarına baktığımızda idam cezasının olduğunu görürüz. Bu ülkeler insanların yaşama haklarının korunması için idam cezasını mecburi görmüşlerdir. Suçluların hapishanelerde çalıştırılmak suretiyle onlardan yararlanılmasını insan hayatından daha önemli ve yararlı görmezler.400