• Sonuç bulunamadı

Kıbrıs’ın Batısında Sınırlandırma: Türkiye, Kıbrıs Adası,

4. Kıyıdaş Devletler ve Diğer Aktörler

5.2. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığının Muhtemel Sınırları

5.2.3. Kıbrıs’ın Batısında Sınırlandırma: Türkiye, Kıbrıs Adası,

5.2.3.1. Coğrafi Unsurlar Çerçevesinde Sınırlandırma

Daha önce belirtildiği gibi, sınırlandırma alanlarının, temel coğrafi özelliklerindeki farklılıklar nedeni ile alt bölgelere ayrılması sınırlandırma hukuku uygulamalarında sıkça görülen bir durumdur. Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ın batı kesiminde, bir başka deyimle Kıbrıs kıyısı üzerindeki Arnauti (Akamas) Burnu’nun batısında kalan kesimde sınırlandırma oldukça farklı coğrafi faktörlerin etkisi altındadır.

Öncelikle, bölgedeki sınırlandırmanın tarafları sadece Türkiye ve Kıbrıs Adası değil, bölgedeki adaları nedeni ile Yunanistan ve karşı kıyı olarak da Mısır dır. Yunanistan, Meis Adası ve etrafındaki adacıklarla, Rodos,

Kerpe (Karpathos), Çoban ve Girit adalarından dolayı bölgedeki deniz alanları sınırlandırmasına taraf durumdadır. Mısır ise, anakarasının Türkiye’nin Akdeniz kıyıları ile tam karşıt olması ve aradaki mesafenin iki ülkenin teorik olarak toplam kıta sahanlığı ve/veya M.E.B. genişliği olan 400 milden daha düşük olması nedeni ile bölgedeki sınırlandırmaya taraf durumdadır.236

Bölgenin coğrafi niteliklerine ilişkin ikinci özellik, Türkiye ile Kıbrıs Adası’nın kıyılarının ilişkisidir. Herhangi iki ülkenin kıyılarının genel olarak birbirleri ile coğrafi ilişkileri “karşıt” ya da “yandaş” olmaktadır. Ancak, kıyı ilişkisinin tam olarak karşıtlık ya da yandaşlık olduğunu söylemenin zor olduğu durumlar da mevcuttur. Kastedilen kıyı ilişkisi durumu, tarafların kıyılarının birbirlerine çapraz konumlandıkları durumlardır ve buna literatürde “yandaşlık bezeri konum” (quasi-adjacency) da denmektedir. Kıbrıs ile Türkiye’nin, Kıbrıs’ın batısındaki kıyı ilişkisi bu niteliktedir. Öte yandan Yunanistan ile olan coğrafi ilişki ise nispeten küçük bir bölge hariç yine çapraz bir nitelik göstermektedir. Mısır ile olan coğrafi ilişki ise açık bir biçimde karşıt konumdur.

Kıbrıs Adasının batı kesiminde olan sınırlandırmaya da kuzey kesimdeki sınırlandırmaya hakim olan hakkaniyet prensipleri hakim olmalıdır. Türkiye kıyıları üzerinde Antalya Körfezi’nin ağzının düz esas çizgi ile kapatılmadığı varsayıldığında, iki tarafın kıyılarının genel nitelikleri çerçevesinde başlangıç olarak sınırın eşit uzaklık olması gerektiği iddia edilebilir. Zira, eşit uzaklık çizgisini hakkaniyete aykırı kılacak bir kıyı formasyonu göze çarpmamaktadır. Ancak, bu eşit uzaklık çizgisinin, Yunanistan’ın bölgedeki adalarının etkisi hesaba katılmadan oluşturulması gerektiği ifade edilmelidir. Aşağıda inceleneceği gibi, söz konusu adalara önerilebilecek deniz alanları çevreleme metodu ile olabilir ve çevreleme yöntemi eşit uzaklık sınırı dışında değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

İki tarafın kıyı ilişkilerinin çapraz bir nitelik göstermesi, yine de eşit uzaklık sınırının nasıl bir şekil alacağına ilişkin bir tereddüt yaratmaktadır.

Sınırın, kuzey kesiminde önerdiğimiz sınırın bir devamı olması gerektiği açıktır. Bu kesimde de, başlangıç sınırı olarak belirlenecek sınır eşit uzaklık çizgisini takip edecektir. Sınırın yönü ise, kuzeyde belirlediğimiz sınırın bittiği noktadan başlayarak batıya doğru devam edecek ancak, bölgedeki Türk kıyılarının etkisi ile yönünü kuzey-batı istikametine çevirerek Türkiye-Mısır arasında belirlenecek deniz sınırına kadar devam edecektir.

Belirtilen sınırın hakkaniyete uygun olmayacağını gösteren coğrafi unsur, yine bu bölgede de kıyı uzunlukları arasındaki belirgin farktır. Farkın ne kadar olduğunun hesaplanmasında yaşanacak bir sorun yine ilgili kıyının ne olduğunun saptanmasıdır. Ancak, ilgili kıyıların belirlenmesi ve kıyı uzunluklarının hesaplanmasına ilişkin yaklaşımın ne olması gerektiğini kuzey kesimi ele aldığımız yukarıdaki incelemede belirtmiştik. İlgili kıyıları seçerken, ilgili ülke ayrımından ziyade, ülkenin kıyılarının sınırlandırmaya konu bölgeyi ve diğer tarafın kıyılarının deniz uzantılarını çapraz da olsa görmesi esas alınmalıdır. Kıbrıs Adası’nın batı kesimindeki sınırlandırmada, karşı taraf hangi ülke olursa olsun Türkiye’nin sınırlandırma bölgesini gören ilgili kıyıları Antalya-Gazipaşa açıklarından Dalaman Çayı ağzına kadar ki kıyı şerididir. Yine kıyı üzerinde çizilen düz esas hatlar üzerinden yapılan bir hesaplama ile, Türkiye’nin bu bölgedeki kıyı uzunluğunun yaklaşık olarak 410 km olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, Kıbrıs Adası’nın ise, bu bölgedeki sınırlandırma alanına bakan kıyı uzunluğunun ise oldukça küçük olduğu görülmektedir. Bu bölgede Kıbrıs Adası’nın kıyı uzunluğu yaklaşık 48 km.’dir.

Ölçümlerin ifade ettiği şey, iki tarafın sınırlandırmaya konu bölgeye bakan kıyılarının uzunlukları arasındaki farkın 362 km olduğu ve Türkiye’nin bölgedeki kıyılarının Kıbrıs Adası’nın kıyılarından 8.5 oranında daha uzun olduğudur. Genel olarak ifade edildiğinde kıyı uzunlukları arasındaki oran, başlangıç kabul edilen eşit uzaklık sınırının 8.5 oranında GKRY’ne doğru kaydırılmasını gerektirmektedir.

Sınırın konumu eşit uzaklık ya da başka bir konum da olsa, sınırın bölgenin güney batı kesiminde hangi noktaya kadar gideceği meselesi temelde Türkiye ve Mısır arasındaki sınırlandırmanın sonucu ile ilgili

olacaktır. Bu noktada, Kıbrıs Rum Kesimi ile Mısır’ın 17 Şubat 2003 tarihli M.E.B. sınırlandırma antlaşması önem arz etmektedir. Antlaşma, iki taraf arasındaki sınırı “eşit uzaklık prensibi” temelinde oluşturmuştur. Söz konusu Antlaşma ile oluşturulan ve koordinatları Antlaşma’da verilmiş olan sınırın özellikle batı kesimi potansiyel olarak Türkiye’ye ait olabilecek deniz alanlarını da kapsadığından Türkiye bu Antlaşma’ya resmen itiraz etmiştir.

Öncelikle, GKRY ve Mısır arasındaki bu antlaşmanın “eşit uzaklık” metodunu uygulayarak sınırı belirlemiş olması, Kıbrıs ve Türkiye arasındaki sınırın da eşit uzaklık metodu ile belirlenmesini gerektirmez. Yukarıda, ilgili kısımda belirttiğimiz gibi taraflar sınırlandırmayı aralarındaki bir antlaşma ile diledikleri metodu uygulayarak yapabilirler. Devletlerarası uygulamada devletler çoğu kez iyi komşuluk münasebetlerini geliştirmek için, ilgili uluslararası hukuk kurallarının kendisine tanıdığı bazı hakların daha azını veren çözüm yöntemlerini kabul etmektedirler.237 Ancak bu tür münferit çözümler başka devletlerle olan meselelerin çözümünde de aynen uygulanacak bir örneği oluşturmayacaktır. Üstelik söz konusu Antlaşma, her iki ülkenin de M.E.B. alanlarına uzanan bir doğal kaynak tespit edilmesi durumunda, kaynakların ortak işletileceğini belirterek, daha adil bir sınırlandırmaya açık kapı bırakmıştır.238

İkinci olarak, bölgenin coğrafi şartları dikkate alındığında Türkiye ile Mısır arasındaki sınırlandırma çizgisinin eşit uzaklık sınırı dışında bir sınır olmasını gerektiren bir unsur bulunmamaktadır. Karşılıklı kıyılar arasında kıyı şekillerinin benzer ve kıyı uzunluklarının yakın olduğu bir durumda, bu coğrafi unsurlar temelinde hakça sınırlandırma eşit uzaklık metodunun uygulanması ile olacaktır.239 Öte yandan, iki ülkenin sınırlandırmaya konu bölgeye ilişkin kıyılarının da bu aşamada dikkate alınması gerekmektedir.

Mısır’ın, konumuzu oluşturan bölgeye bakan kıyılarının uzunluğunun ise, toplam uzunluğuna göre daha sınırlı kaldığı söylenebilir. Zira, Mısır’ın

237 B.H. Oxman, ‘Political, Strategic, and Historic Considerations.’ içinde, Charney ve Alexander. International..., ss. 3-41. den Başeren, s. 34.

238 1982 B.M.D.H.S., Madde 2.

kıyılarının tamamı, genel olarak doğu-batı istikametinde yatay bir biçimde uzanırken, sadece Hekma Burnu ile Port Said arasındaki kesim Türkiye ile ilgili sınırlandırma bölgesine veya Türkiye’nin kıyılarının projeksiyonuna bakmaktadır. Diğer kesimler, başka sınırlandırma alanlarını görmektedir ve bu sınırlandırmanın taraflar da başka ülkelerdir.

Sonuç olarak, iki taraf kıyılarında da dikkate alınacak konum ve büyüklükte adalar da mevcut olmadığından, Türkiye ile Mısır arasıda deniz yetki alanlarını ayıran sınırın iki taraf arasında eşit uzaklık sınırından farklı bir sınır olmasına gerektiren coğrafi unsurlar mevcut değildir.

Bölgede, coğrafi faktörler temelinde oluşturulup değerlendirilmesi gereken bir başka sınırlandırma Yunanistan’ın bölgedeki adaları ile ilgili olanıdır. Yukarıda, adaların sınırlandırmadaki rollerinin nasıl değerlendirildiğini ve bu çerçevede coğrafi konumlarının, büyüklüklerinin ve sosyo-ekonomik niteliklerinin belirleyici olduğunu belirtmiştik. Yunanistan’ın bölgeye projeksiyonu olan Girit, Rodos, Kerpe (Karpathos), Çoban (Kasos) ve Meis adalarının coğrafi konumlarının “yanlış taraftaki adalar” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Bu durumun, onların elde edeceği deniz alanlarının aleyhine işleyen bir unsur olduğunu belirtmiştik. Zira, aslında bu bölgedeki sınırlandırma da Türkiye ile bu adalar arasında değil, Türkiye ile Yunanistan arasındadır. Bu çerçevede, sınırı asıl belirleyecek olan şey iki ülkenin anakara coğrafyasıdır.

Anakaraların gerektirdiği deniz sınırı içerisinde, yanlış tarafta konumlanmış bu adalara belirli bir deniz alanı verilecekse dahi uygulanacak metodun “çevreleme metodu” olması gerekir. Yani, anakaralar dikkate alınarak oluşturulan sınırdan bağımsız olarak, bu adalara etraflarında bir miktar deniz alanı verilebilir ya da tümden ihmal edilebilir. Bu alanın genişliğinin ne olacağı ise, adaların büyüklüğü ve sosyo-ekonomik özellikleri ile ilgilidir.

Hakkaniyet prensipleri çerçevesinde düşünüldüğünde, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs Adası’nın batısındaki bölgede belirtilen Yunan adalarına

önemli miktarda bir deniz alanı verilmemesi gerekir. Her ne kadar bu adalarda Girit ve Rodos nispeten büyük adalar sayılabilirse de, özellikle Girit Adası’nın asıl projeksiyonu Mısır ve Libya yönündedir ve sadece 33.5 km uzunluğunda bir kıyısı konumuzu oluşturan bölgeye bakmaktadır. Rodos Adası’nın, güneydoğuya doğru, Türkiye’nin güneye doğru uzanacak deniz alanlarını kapatmayacak derecede sınırlı bir etki sahibi olması hakça sayılabilir.

Meis Adası’nın ise, hem konumu hem hacim olarak oldukça küçük olması240 nedenleri ile deniz yetki alanların sınırlandırılmasında tümden

ihmal edilmesi gerekirken, bu ada ile Türkiye kıyıları arasındaki karasuları sınırlandırmasının 4 Ocak 1932 tarihinde İtalya ile yapılan Antlaşma241 ile

belirlendiğini hatırlamak gerekir. Bu Antlaşma’nın 5. Maddesi Meis Adası ve etrafındaki adalarla Türkiye kıyıları arasında karasuları sınırlandırmasını düzenlemiştir.

5.2.3.2. Coğrafya Dışı Unsurların Etkileri

Kıbrıs’ın batısında sınırlandırma çizgisinin kıyı uzunlukları arasındaki fark temelinde 8.5 oranında GKRY’ye doğru kaydırılması hakça bir sınırlandırma olacak mıdır? Bu soru, öncelikle Kıbrıs’ın bir başka ülkenin adası değil de üzerinde devlet olan bir ada olmasından kaynaklanmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi U.A.D., sınırlandırma açısından bir “ada devleti” statüsü olmadığını belirtmiştir. Ancak, Kıbrıs’ın bölgedeki devletlerden birisinin adası değil de bir ada devleti olmuş olması sınırlandırma çerçevesinde taraflar arasındaki coğrafi ilişkiyi değiştirmektedir.

240 Meis Adası’nın yüzölçümü sadece 9 km2, bütün kıyı uzunluğu is 20 km civarındadır. Dolayısı ile konumuzu oluşturan bölgeye bakan kıyı uzunluğu oldukça küçüktür.

241 www.un.org, 15 Mart 2007, “Agreement between Italy and Turkey of 4 January 1932. 138 LNTS, (1933), s. 243-249. Antlaşma Milletler Cemiyeti’ne 24 Mayıs 1933 ve 3191 kayıt numarası ile kaydedilmiştir”.

Şekil 21 Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs-Mısır Sınırı.

Kıbrıs Adası’nın başka bir ülkeye bağlı ada olmamasının sonucu olarak, eşit uzaklık çizgisi ile, bu çizginin 8.5 oranında GKYR’ye doğru kaydırılmış konumu arasındaki deniz alanını iki eşit parçaya bölen çizgi olması hakkaniyete uygun bir sınırlandırma olacaktır. Zira, hem Jan Mayen Davası kararında hem de Libya-Malta Davası kararında U.A.D., iki tarafın, ilgili hukuk kuralları temelinde isteyebilecekleri maksimum alanlar arasında bir denge kurma yolunu seçmiş gözükmektedir.242 Bu da Kıbrıs Adası’nın

batı kesiminde iki taraf arasındaki eşit uzaklık çizgisinin yaklaşık 1’e 4 oranında GKRY’ye kaydırılması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle Türkiye, bu bölgede GKRY’den 4 kat daha fazla deniz yetki alanına sahip olabilecektir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, coğrafi unsurlar ve Kıbrıs Adası’nın siyasi statüsü çerçevesinde önerilen sınırın bölgenin canlı ve cansız doğal kaynakları, nüfusu, tarihi hakların bulunup bulunmadığı ve jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri temelinde de hakça bir sınırlandırmayı ifade ettiği söylenebilir. Yani önerilen sınır, bu nitelikler açısından tarafların çıkarları üzerinde yıkıcı sonuçlar doğurmamaktadır. Bir başka deyişle Kıbrıs’ın kuzey

kesimindeki sınırlandırma çerçevesinde yaptığımız değerlendirmeler bu bölge için de geçerlidir. Zira her şeyden önce bu bölgede de canlı doğal kaynaklar nispeten fakirdir ve mineral kaynakların varlığı ve konumu üzerine de kesin veriler yoktur. Son olarak, bölgedeki Yunan adalarının sosyo- ekonomik durumlarının da, kendilerine tanınması önerilen sınırlı deniz yetki alanlarının hakça olmadığını gösterir özellikler taşımadığı da vurgulanmalıdır.