• Sonuç bulunamadı

Coğrafya Dışı Unsurların Etkileri

4. Kıyıdaş Devletler ve Diğer Aktörler

5.2. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığının Muhtemel Sınırları

5.2.2. Kıbrıs’ın Kuzey Bölgesinde Sınırlandırma

5.2.2.2. Coğrafya Dışı Unsurların Etkileri

Sınırlandırmanın hakkaniyet prensipleri temelinde ve hakça bir çözüm bulmak maksadı ile yapılmasının bir gereği olarak, coğrafya dışı ilgili faktörlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye ve Kıbrıs Adası

228 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Kuzey Denizi Davaları Kararı” , “U.A.D. İngiltere-Fransa Davası Kararı” , “U.A.D. Gine-Gine Bissau Davası Kararı” , ayrıca “U.A.D. Katar - Bahreyn Davası Kararı”nda mahkeme, iki ülkenin kuzey kıyılarının uzunluk ve şekil açısından benzer olduğunu belirtmiş ve sadece Bahreyn kıyısında Fasht al Jarim’in denize doğru bir çıkıntı olduğunu ama bunun da bölgenin coğrafi çerçevesinde önemsiz bir unsur olduğundan ihmal edilmesi gerektiğini belirtmiştir”.

229 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Libya – Malta Davası”nda bu türden bir iddia Libya tarafından gündeme getirilerek, Malta’nın büyük bir kıta kütlesi olmamasından dolayı etkisinin sınırlandırılması istenmiştir. Ancak, U.A.D., literatürde “theory of landmass” olarak bilinen bu iddiayı kabul etmemiştir”.

230 Örneğin, S.H.O.D.’nin ortaya koyduğu verilere göre GKRY kıyılarında en büyüğü 0.0084 km2 olan dört adet ada vardır.

arasındaki sınırlandırmada dikkate alınması gereken coğrafya dışı bir unsur Kıbrıs’ın bir başka ülkeye bağlı bir ada olmaktan ziyade, üzerinde KKTC ve GKRY’nin bulunduğu bir ada devleti olması olabilir.

Kıbrıs Adası’nın bu niteliği dikkate alındığında sorulması gereken soru Kıbrıs Adası’nın deniz yetki alanlarının Türkiye karşısında 1.5 oranında sınırlanması hakça bir çözüm olup olmayacağıdır?

Tipik bir örnek Libya ile Malta arasındaki sınırlandırma davası olabilir. Malta, Libya karşısında nispeten küçük bir ada olmasının, birçok sınırlandırma örneğinde adalara sınırlı etki verilmesinden dolayı kendisine de sınırlı etki verilmesinin hukuken doğru olmayacağını iddia etmiştir. Malta’ya göre başka bir ülkeye bağlı ada ile bir ada devleti arasında sınırlandırma açısında bir fark vardır. Libya ise, bu ikisi arasında bir fark olmadığını ve Malta’nın M.E.B. alanının kısıtlanması gerektiğini iddia etmiştir.

U.A.D.’na göre, sınırlandırma açısından bir “ada devleti” statüsü yoktur. Ancak, şayet Malta başka bir ülkeye ait bir ada olsa idi, taraflar arasındaki coğrafi ilişki daha farklı olacaktı. Yani, Malta’nın, bölgedeki devletlerden birisinin adası değil de bir ada devleti olmuş olması sınırlandırma çerçevesinde taraflar arasındaki coğrafi ilişkiyi değiştirmektedir. Sınırlandırmada, başka bir ülkeye bağlı adaya göre ada devleti açısından fark yaratan unsur da budur. Aslında Mahkeme’nin ima ettiği şeyin, farkı yaratan asıl unsurun ada devleti olma değil, bu adanın bölgedeki bir başka devlete ait olması durumunda sınırlandırmaya konu olacak başka bölgelerin de işin içine girmesidir.231

Her ne kadar Kıbrıs, Malta’ya nispeten daha büyük bir ada olsa da Kıbrıs için de durum oldukça benzerdir. Şayet Kıbrıs Suriye’ye veya Mısır’a ait bir ada olsa idi, sınırlandırmada Mısır veya Suriye kıyıları da dikkate alınacaktı ve bu da “hakkaniyetin” çerçevesini değiştirecektir. Bu farazi durumda Kıbrıs adasına oldukça sınırlı etki verilmesi hakkaniyete aykırı sayılmayabilecekti. Ancak, Kıbrıs’ın bir ada devleti olması onun, bir başka

devletin adası olması durumundaki kadar etkisinin sınırlandırılmamasını gerektiren coğrafya dışı bir unsur olmalıdır.

Kıbrıs Adası’nın sahip olduğu bu özelliği nedeni ile, yukarıda önerilen 1.5 oranındaki kısıtlamanın azaltılması düşünülse bile, yine de bu önemli bir azaltma olmamalıdır. Türkiye’ye kuzey kesimde 1.5 oranında daha fazla deniz alanı veriliyor olmasının, bölgenin genel coğrafi şartları çerçevesinde düşünüldüğünde hakkaniyeti büyük oranda bozan bir durum olduğunu kabul etmek zordur. Sonuç olarak, eşit uzaklık çizgisi ile 1.5 oranında Kıbrıs’a doğru kaydırılmış sınır arasındaki alanı eşit bölen çizginin, muhtemel sınır olması gerektiği, uluslararası yargı kararları temelinde öne sürülebilir.232 Bu

da, eşit uzaklık çizgisinin Kıbrıs Adası’na 1.25 oranında kaydırılmış şeklinin Türkiye ve Kıbrıs Adası arasındaki sınırı oluşturacağı manasına gelmektedir.

Coğrafi faktörler dışında dikkate alınması gereken faktörlerden birisinin de bölgede varlığı bilinen doğal kaynaklar olduğunu daha önce belirtmiştik. Canlı doğal kaynaklar açısından Akdeniz’in genel olarak zengin bir deniz olmadığı ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin etrafını çevreleyen denizlerden, Türk balıkçılarının yıllık toplam balık üretim miktarı 465,180 tondur. Bunun 342,763 tonu Karadeniz’den, 68,327 tonu Marmara Denizi’nden, 42,996 tonu Ege Denizi’nden ve 11,094 tonu Akdeniz’den elde edilmektedir.233 Mineral doğal kaynaklar ve özellikle petrol ve gaz rezervleri açısından değerlendirildiğinde ise ortada somut veriler yoktur. Her ne kadar basında Kıbrıs Adası etrafında petrol ve gaz yataklarının olduğuna dair iddialar yer almış ise de, hem bu iddialar kesinlik kazanmış değildir hem de olumlu veriler daha çok Kıbrıs Adası’nın güneyine ilişkindir.234

Yukarıda önerilen sınırın doğal kaynaklar açısından

değerlendirildiğinde, her iki taraf açısından da önemli zarara yol açan (catastrophic) bir sınırlandırma olmadığı belirtilebilir.235 Şayet bölge doğal

232 Benzeri bir uygulama için, bakınız www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Danimarka – Norveç Davası Kararı”.

233 Su Ürünleri İstatistikleri, 2001, Devlet İstatistik Enstitüsü, s. 6. 234 Başeren, ‘Doğu Akdeniz....”, s. 104.

235 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Kanada - ABD Davası Kararı” ve “U.A.D. Danimarka - Norveç Davası Kararı”nda Mahkeme, sınırın doğal kaynaklar açısından

kaynaklar açısından zengin olsa idi ve önerdiğimiz sınırlandırma çizgisi taraflardan birisinin doğal kaynaklara ulaşımını önemli oranda kısıtlamış olsaydı, hakkaniyete aykırı bir durumdan bahsedilebilirdi. Ancak önerilen sınırlandırma sonucu ortaya çıkacak durum bu nitelikte olmayacaktır. Kıbrıs üzerinde yaşayan nüfus miktarı dikkate alındığında da, Kıbrıs’a tahsis edilen bu deniz alanlarının Türkiye’ye oranla azlığının hakça olmayan bir durum yarattığını söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Bu gün Kıbrıs üzerinde yaşayan toplam nüfusun ancak 1 milyon civarında olduğu ve Türkiye’nin ilgili kıyıları üzerinde yaşayan nüfusun çok daha fazla olduğu hatırlanınca çözümün bu açıdan da hakça olduğu kabul edilmelidir.

İlgili bölgenin deniz tabanına ilişkin jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerin bu sınırlandırmada “ilgili faktörler” arasında yer almama ihtimalinin güçlü olduğu belirtilebilir. Daha önce belirttiğimiz gibi, hukuksal olarak, kıta sahanlığı ve M.E.B. alanları için tek sınır oluşturulacak şekilde bir sınırlandırma yapılması durumunda, sadece tek bir bölgeye has unsurların dikkate alınmaması gerektiği yargı kararlarında ifade edilmiştir. Jeolojik ve jeomorfolojik unsurlar sadece kıta sahanlığı ile ilgili faktörlerdir.

5.2.3. Kıbrıs’ın Batısında Sınırlandırma: Türkiye, Kıbrıs Adası,