• Sonuç bulunamadı

Coğrafyanın Üstünlüğü Prensibi

3. Deniz Hukuku ve Alanları

3.3. Sınırlandırma Hukuku

3.3.3. Coğrafyanın Üstünlüğü Prensibi

Hukuk kurallarının sonuç doğurmak için konduğu prensibinin bir gereği olarak, hakkaniyet kavramının soyut içeriğinin hukuksal açıdan daha somut bir hale getirilmesi, sonuç doğurması açısından zorunludur. Hakkaniyetin deniz alanlarının sınırlandırılması çerçevesinde ne ifade ettiği hem devletlerarası uygulama hem de ilgili uluslararası yargı ya da hakemlik kararlarında büyük oranda açıklığa kavuşturulmuş gözükmektedir.

İlgili yargı ve hakemlik kararlarından ortaya çıkmaktadır ki, herhangi bir sınırlandırma işleminde, aralarından duruma uygun olan prensiplerin seçilebileceği bir hakkaniyet prensipleri listesi mevcuttur.92 U.A.D. Yargı kararlarında ön plana çıkarılan prensip “coğrafyanın üstünlüğü” prensibidir. Açıklamak gerekirse; Kuzey Denizi Davaları kararında “coğrafyanın yeniden şekillendirilmesi söz konusu olamaz”, İngiltere - Fransa Davası kararında “eşit uzaklık ya da başka herhangi bir sınırlandırma metodunun uygunluğunu coğrafi şartlar belirler”, Tunus - Libya Davası kararında “kıta denize hakimdir” ve Libya - Malta Davası kararında “tarafların kıyıları başlama çizgisini oluşturur” ifadesi kullanılmıştır. Hem kıta sahanlığı hem de M.E.B. alanlarının tek bir davada sınırlandırıldığı kararlarda da coğrafyanın üstünlüğü prensibi aynı şekilde ön plana çıkarılmıştır.93

Coğrafya kavramından ise, iki ülke arasında sınırlandırmaya konu olan alandaki anakara coğrafyasının kastedildiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda en önemli coğrafi unsurlar, anakara kıyılarının genel formasyonu yani kıyı üzerindeki girintiler - çıkıntılar, ve anakara kıyılarının uzunluğudur. Sonuçta bu coğrafi unsurlar bir sınırlandırma sürecinde başlangıç ve daha sonra çok az değişecek olan “temel” sınırlandırma çizgisini belirlemektedirler.

İlgili coğrafi unsurların oynadığı temel rolü daha iyi anlayabilmek açısından, herhangi bir sınırlandırma sürecinin nasıl geliştiğini ilgili yargı ve hakemlik kararları ışığında ortaya koymak gerekir. Sınırlandırma sürecinde öncelikle uluslararası mahkemeler, sınırlandırma işlemine başlarken iki anakara ülke arasında, anakara ülkelerinin coğrafi özelliklerini yansıtan bir sınırlandırma çizgisi belirlemektedirler. Şayet iki ülke kıyı şekilleri birbirlerine benzer ve kıyı uzunlukları yaklaşık ise, sınırlandırma çizgisi başlangıç olarak eşit uzaklık çizgisi olmaktadır. Kıyı şekillerindeki önemli farklılıklar veya kıyı

92 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Eritre - Yemen Davası Kararı” , “U.A.D. Libya - Malta Davası Kararı” , “U.A.D. ABD - Kanada Davası Kararı”.

93 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Danimarka - Norveç Davası Kararı” , “U.A.D. Katar - Bahreyn Davası Kararı” , “U.A.D. Fransa - Kanada Davası Kararı”.

uzunlukları arasındaki fark ise, sınırın eşit uzaklık dışında bir sınır olmasını gerektiren unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.94

Sınırlandırmanın ikinci aşamasında ise mahkeme, belirlenen bu sınırın diğer “ilgili” coğrafi unsurlar dikkate alındığında da hakça sayılıp sayılmayacağını değerlendirmektedir. Bu diğer coğrafi unsurların başında adalar gelmektedir ve adalara verilecek etkinin ne olması gerektiği bu aşamada değerlendirilmektedir. Adalara ne kadar etki verileceğini de özellikle anakaralar arasındaki coğrafi denge ve büyüklük, konum ve nüfus gibi adaların sahip oldukları özellikler belirlemektedir.

Uluslararası Hukuk, adalara kıta sahanlığına sahip olma hakkını açıkça tanımışsa da, bundan adaların sınırlandırma esnasında anakara ülkeleri ile aynı statüde oldukları sonucu çıkmamaktadır. Bir başka deyişle sınırlandırmada adalar söz konusu olduğunda, sahip olma ile sınırlandırma arasında kesin bir ayrım mevcuttur. Sonuç olarak adalar bazı durumlarda, coğrafi konumları, ekonomik ve sosyal nitelikleri gibi özellikleri çerçevesinde sınırlandırma çizgisini ya hiç etkilememekte, ya da sınırlı bir biçimde etkilemektedirler.

Kendi ülkesinin kıyılarına daha yakın adaların, kıyı uzunlukları belirgin bir biçimde farklı olmayan, kıyı şekilleri benzer olan iki taraf arasındaki sınırlandırmada sınırı önemli bir oranda etkilemelerine izin verilmemektedir.95 Özellikle de, söz konusu adalar kurak ve sosyal hayata elverişsiz ise tümden ihmal edilmektedirler.96 Kendi ülkesinin kıyılarının hemen yakınında yerleşmiş bu tür kıyı adaları bazen sadece, deniz alanlarının ölçümüne esas

94 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007 : “U.A.D. Danimarka - Norveç Davası Kararı” , “U.A.D. Katar - Bahreyn Davası Kararı” ve “U.A.D. ABD - Kanada Davası Kararı”nda U.A.D., kıyı coğrafyasını en iyi yansıtan eşit uzaklık çizgisi ile sınırlandırmaya başlamıştır. Sadece “U.A.D. Eritre - Yemen Davası Kararı”nda mahkeme, her iki tarafın da üzerinde anlaştığı bir tarihi çizgi başlangıçta temel sınırlandırma çizgisi olarak kabul edilmiştir.

95 www.icj-cij.org, 23 Haziran 2007, “U.A.D. Tunus - Libya Davası Kararı” , “U.A.D. Gine - Gine Bissau Davası Kararı”.

teşkil eden kıyı çizgisinin belirlenmesinde bir etki sahibi olmaktadırlar. Bu durumda bile etkileri sınırlandırılmaktadır.97

Başka bir ülkenin kıyılarına yakın adalarının, sınırlandırmadaki rolü ise çok daha fazlaca kısıtlamaya tabi tutulmaktadır. Zira bu şekilde konumlanmış adaların, iki anakara arasındaki sınırlandırmada, anakaraların gerektirdiği sınırlandırma çizgisi üzerindeki “bozma” etkisi çok daha fazladır ve dolaysı ile bu şekilde konumlanmış adalara çoğu kez ya çok sınırlı etki verilmekte ya da tümden ihmal edilmektedir.98 Şayet bu adalar sosyal olarak zayıf ve hacim olarak küçük iseler, herhangi bir etki sahibi olmaları çok daha zorlaşmaktadır. Bir başka devletin kıyılarına yakın olmayan, ama iki ana kıta arasındaki eşit uzaklık çizgisi dikkate alındığında diğer ülkeye yakın olan adaların da benzeri bir biçimde önemli bir sosyal hayat barındırmadıkça ihmal edildikleri görülmektedir.99