• Sonuç bulunamadı

Rekabeti; belirli bir menfaat elde edebilmek amacıyla başkalarını geçmeye çalışmak veya benzer konumda olan kişilere karşı belirli yararları temin etmek için üstünlük sağlamak amacıyla yarışmaktır (Özcan, 2006: 79).

Rekabet başarının en temel öğesidir. Rekabetin önemi yaygın olarak kabul görmesine rağmen, henüz tam anlaşılmamış bir kavramdır. En bilinen (yaygın) tanımı ise, ülkelerin, ürünlerini dünya pazarlarında paylaşmalarıdır (Swhwab ve Porter, 2007: 52).

Günümüzde hızla değişen ve artan rekabet koşullarında klasik rekabet kavramının yanında, küresel rekabet kavramı ortaya çıkmıştır. Küresel rekabet firmalar arasındaki basit rekabetin dışında bir oluşumdur. Yaşadığımız yüzyılda ekonomik, sosyal ve teknolojik alanda meydana gelen gelişmeler pazarların küreselleşmesine, uluslararası rekabetin yapısal ve boyutsal olarak şekil değiştirmesine neden olmuştur (www.ufukotesi.com, 2010).

Küresel pazarlarda, artık ülkelerin değil, işletmelerin rekabeti söz konusudur. İşletmeler bu pazarlarda rekabet edebildikleri ölçüde faaliyetlerini sürdürürler. Küresel pazarın gerektirdiği hazırlıkları ve kritik unsurları gözardı eden işletmeler, rekabette gelişemeyecekleri gibi mevcut pazar paylarını da küresel pazar yönelimli düşünen işletmelere kaptıracaklardır (Yazıcı, 2008: 28).

Rekabetin ve büyümenin temel unsuru olarak addedilen teknoloji ve teknoloji tabanlı gelişmeler artan ağırlığı Türkiye açısından önemli fırsatlar da

barındırmaktadır. Nitekim teknoloji tabanlı gelişmeler; hem firma hem de ulusların uzun dönemli rekabetçi güç kazanabilmesi için temel bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bu fırsatlardan yararlanabilmek için ise stratejilerimizi gerçekçi temeller üzerine kurabilmek üzere teknolojik seviyemizin ne olduğunu, eksiklerimizi, güçlü yanlarımızı ve ihtiyaçlarımızı rasyonel bir şekilde belirlemek gerekmektedir (Çetindamar ve Gürsel, 2009: 5).

Dünya çok önemli bir değişim sürecine girmiş durumda. Ekonomik, siyasal, teknolojik, sosyo-kültürel, ekolojik ve demografik değişimlerin önemi giderek artan bir trend izlemekte olup, yeni yükselen değerler toplumları geleneksel değerlerden kopmaya zorlamaktadır. Küresel rekabette başarının anahtarı değişim ve gelişimdir. Değişimin birçok anlamı vardır. Hareket, bir durumdan diğerine geçme, gelişme, büyüme ve kalkınma, geleneksel, kalıplaşmış düşünce sistemlerinden uzaklaşma, daha yüksek verimlilik ve etkenlik sağlayacak yöntemler geliştirme gibi. Değişimin itici gücünü teknolojik gelişmeler oluşturmaktadır. Teknolojik gelişmeler endüstride rekabetin yapısını değiştirebilmektedir. Teknolojide yaşanan değişimler ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel değişimleri de tetiklemektedir ve hükümetleri güçlü kılmaktadır. Teknoloji geliştiren ülkelerdeki işletmelerin rekabet gücü teknolojiyi satın alan ülkelere kıyasla yüksektir (www.ufukotesi.com, 2010).

Tablo-3.1: 2009-2010 Küresel Rekabet Endeksi Sıralaması ve 2008-2009 Küresel Rekabet Endeksi Sıralaması Karşılaştırılması

2009-2010 2008-2009 K.R.E K.R.E

Ülkeler Sıra Rekabet  Puanı  Sıra İsviçre  1 5.60 2 ABD  2 5.59 1 Singapur  3 5.55 5 İsveç  4 5.51 4 Danimarka  5 5.46 3 Finlandiya  6 5.43 6   Almanya  7 5.37 7 Japonya 8 5.37 9 Kanada 9 5.33 10 Meksika 60 4.19 60 Türkiye 61 4.16 63 Karadağ 62 4.16 65 Kaynak: WEF; 2010.

Dünya Ekonomik Forumu, rekabet gücü kavramını bir ülkede verimlilik seviyesini belirleyen çeşitli üretim faktörleri, politikalar ve kuruluşlar bütünü olarak tanımlamaktadır. 2009 yılında yayımlanan Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Gücü Raporu 2009-2010'da, ülkelerin rekabet gücü, Temel Gereklilikler, Verimlilik Artırıcılar ve Yenilikçilik ve Gelişmişlik Faktörleri başlıklarından oluşan üç ana endekse dayanan “Küresel Rekabet Endeksi” bazında değerlendirilmiştir (www.ufukotesi.com, 2010).

Dünya Ekonomik Formunun 131 ülkeyi kapsayan 2007–2008 Küresel Rekabet Endeksine göre yapılan sıralamada Türkiye, bir önceki yıla kıyasla 6 basamak yükselerek 53. olmuştur. Aynı endekste Türkiye bir önceki yıl 125 ülke arasında

59'uncu olurken, önceki yılın sıralamasına dahil olan ülkeler arasında 9 basamak yükselerek 50. olmuştur (www.ufukotesi.com, 2010).

Dünya Ekonomik Formunun 133 ülkeyi kapsayan 2008–2009 Küresel Rekabet Endeksine göre yapılan sıralamada İsviçre 2. Sırada, ABD 1. Sıradayken, 2009-2010 verilerine göre İsviçre 1., ABD 2. olmuştur. Türkiye ise 2008-2009 döneminde 63. olmuştur. Aynı endekste Türkiye 2009-2010 döneminde 2 basamak yükselerek 61. sıraya gelmiştir.

Rekabetçi piyasalar, herhangi bir ekonomideki kaynakların daha verimli şekilde kullanımını mümkün kılarak ekonomik gelişme için bir temel oluşturuyor. Bu kaynakların ve ekonomik bileşenlerin en iyi şekilde yönetilmesi, bir ülkenin ekonomik gücünde belirleyici rol oynuyor. Türkiye, şu anda dünyanın en büyük 16 ekonomisi olmasına rağmen, rekabetçilik açısında Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan Küresel Rekabet Raporu 2009-2010’a göre 133 ülke arasında 61. sırada bulunuyor. Yani Türkiye, rekabetçilik açısından olması gerektiğini yerde değil. Rekabetçiliğini artırmak için ise başta inovasyon olmak üzere Ar-Ge çalışmaları teknolojik gelişmeleri takip etmek gibi pek çok konuya odaklanması gerekiyor (www.bilgicagi.com, 2010).

Tablo-3.2: 2009-2010 Küresel Rekabet Endeksi

Ülke Genel Endeks Temel Şartlar Kurumlar Altyapı

Makro Ekonomik

İstikrar Sağlık ve Temel Eğitim İsviçre 1 3 8 5 17 21 ABD 2 28 34 8 93 36 Singapur 3 2 1 4 35 13 İsveç 4 5 2 14 15 12 Danimarka 5 4 3 12 14 6 Finlandiya 6 1 4 10 12 1 Almanya 7 8 16 1 30 24 Japonya 8 27 28 13 97 19 Kanada 9 10 17 7 31 7 Hollanda 10 12 10 15 38 14 Hong Kong 11 6 11 2 16 43 Tayvan 12 18 37 16 25 15 İngiltere 13 26 21 20 71 23 Norveç 14 11 7 28 7 17 Avusturalya 15 14 12 25 18 16 Fransa 16 15 26 3 58 72 Avusturya 17 13 14 9 37 18 Belçika 18 20 24 18 56 3 Kore 19 23 53 17 11 27 Yeni Zelenda 20 16 5 35 33 4 Lüksemburg 21 7 6 19 6 25 Katar 22 17 9 39 13 8 Türkiye 61 69 96 62 64 66 Kaynak: WEF; 2010 Tarafımdan düzenlenmiştir.

Rekabet gücü yaklaşımı firmaların rekabet güçlerinin varlığından hareket etmektedir. Endüstri ya da bölge düzeyinde rekabetçi firmaların varlığı durumunda endüstrinin ya da bölgelerin de rekabet gücünün varlığından söz edilmektedir

Ülke düzeyinde rekabet gücü, klasik yaklaşımda bir ülkenin sahip olduğu faktör donanımındaki uluslararası karşılaştırmalı üstünlüklerle ile açıklanırken; dinamik yaklaşımda firma, sektör ve ulusal ekonominin karşılıklı etkileşimi ile açıklanmaktadır (Özcan, 2006: 115).

Bir ülkede yatırım yaparken bakacağınız en önemli faktör, o ülkedeki kurumlardır. Zaten her yatırımın bir riski vardır. Bir de bunun üstüne ülkenin kurumlarına güvenmezseniz, yatırım riskini göze alamazsınız. Kurum demek, kural demektir, süreklilik demektir. Kurumlar güven sağlar. Örneğin, bir ülke düşünün bir mülk satın alıyorsunuz ve bu satış yasal. Devlet kurumu da tapunuzu veriyor. Yıllar sonra bu ülkenin bir bakanı çıkıp, "burası orman arazisi" deyip tapu iptal davası açabiliyorsa nasıl güven sağlayabilirsiniz? Bir ülke düşünün, kitap yazıyorsunuz. Emek vermişsiniz. Ama kitabınızın kopyaları cadde ortasında satılıyor. Bir-iki göstermelik baskından sonra, yine korsan satışlara devam. Eğer mülk, hisse ve fikri mülkiyet sahipleri ortamı güvenli bulmazlarsa yatırım yapmıyorlar. Eğer mülkiyet belli bir güvenle alınıp satılmazsa, piyasa dinamik bir büyüme yaratamıyor (www.resulkurt.com, 2010).

Kurumlar kavramı sadece hukuk sistemi ile de sınırlı değil. Hükümetlerin piyasaya, özgürlüklere bakışı ve işleyişin verimi de önemli. Örneğin, aşırı bürokrasi, yolsuzluk, devlet ihalelerinde sahtekarlık, şeffaflıkta eksiklik, hukuk sisteminin siyasetin etkisinde olması, iş dünyasının işleyişine yüksek maliyet getiriyor ve gelişmeyi baltalıyor. Küresel Rekabet Endeksi 2009-2010 raporuna göre Singapur kurumlarda 1. sıradayken, Türkiye 96. sırada yer almaktadır (www.resulkurt.com, 2010).

Altyapı açısından ele aldığımızda ise, rekabetin artması için malların pazarlara kolayca, zamanında ve sağlam biçimde ulaştırılması gerekiyor. Bunun için sağlam bir ulaşım sistemine ihtiyaç var; kara, demir, deniz ve havayolları iyi çalışmalı. Eğer ulaşım sistemleri düzgün olursa ürünler ve servisler pazarlar arasında düzgün akıyor. Öte yandan, üretimin durmaması için kesintisiz bir elektrik şebekesi olmalı. Piyasaların verimli çalışmasında enformasyonun akışı da çok önemli. Dolayısıyla, iletişim altyapısının da düzgün olma zorunluluğu var. Küresel Rekabet Endeksi 2009-2010 raporuna göre Almanya kurumlarda 1. sıradayken, Türkiye 62. sırada yer almaktadır (www.resulkurt.com, 2010).

Makro ekonomik açıdan ele aldığımızda, makro ekonomik çevrenin istikrarlı olması iş dünyası, dolayısıyla ülkenin rekabetçiliği için önemli bir koşul. Her ne kadar bu istikrar tek başına üretkenliği artırmak için yeterli değilse de, eksikliği ekonomiye büyük zarar veriyor. Örneğin, enflasyon oranı yüksekse yatırımcı kararlarını doğru veremiyor. Eğer büyük borçlar ödeniyorsa devlet hizmet üretemiyor (www.resulkurt.com, 2010).

Sağlıklı bir işgücü, ülkenin rekabetçiliği ve üretkenliği için hayati değer taşıyor. Hasta işçi işe gelmiyor, gelse de gerektiği gibi üretemiyor; sağlığı yerinde değilse, onlardan verim alamıyorsunuz. Sağlık hizmetinin niteliği ve niceliği, hem ekonomi yönünden, hem de insanlık adına önemli bir boyut.

Sağlığın yanında, bu değerlendirme boyutunda ilköğretimin niteliği ve niceliği de ele alınıyor. İlk öğretimin işçinin üretkenliğine katkısı büyük. Bu niteliğin eksikliği ekonomiye olumsuz etki yapıyor. Küresel Rekabet Endeksi 2009-2010 raporuna göre Finlandiya kurumlarda 1. sıradayken, Türkiye 66. sırada yer almaktadır.

Tablo-3.3: 2009-2010 Küresel Rekabet Endeksi Ülke Verimlilik Artırıcılar Yüksek ve Mesleki Eğitim Emtia Piyasası Verimliliği İşgücü Piyasası Verimliliği Finansal Piyasaların Gelişmişlik

Düzeyi Teknolojik Hazırlık Piyasa Büyüklüğü

İsviçre 3 6 5 2 14 3 36 ABD 1 7 12 3 20 13 1 Singapur 2 5 1 1 2 6 39 İsveç 7 3 4 19 12 1 32 Danimarka 6 2 7 5 8 4 49 Finlandiya 12 1 19 23 7 10 53 Almanya 14 22 18 70 36 2 5 Japonya 11 23 17 12 40 25 3 Kanada 4 9 16 7 11 11 14 Hollanda 10 10 6 27 23 2 18 Hong Kong 5 31 2 4 1 9 27 Tayvan 17 13 14 24 54 18 17 İngiltere 8 18 20 8 24 8 6 Norveç 13 12 23 15 10 7 47 Avusturalya 9 14 9 9 4 20 19 Fransa 16 15 25 67 21 24 8 Avusturya 19 17 11 34 27 19 33 Belçika 18 8 13 44 25 22 25 Kore 20 16 36 84 58 15 12 Yeni Zelenda 15 11 8 11 3 23 59 Lüksembur g 23 39 3 42 9 5 85 Katar 28 25 21 14 35 28 70 Türkiye 54 73 56 120 80 54 15 Kaynak: WEF, 2010. Tarafımdan düzenlenmiştir.

Bir ülkenin rekabet gücü verimliliğinden kaynaklanmaktadır, başka bir ifadeyle, daha az girdiyle daha fazla çıktı üretilebilmesine bağlı olduğunu belirtmektedir (Bedir, 2009: 15).

Yüksek öğretim ve eğitim bakımından ele alındığında sıradan üretim süreçlerinin dışına çıkıp değer üretmek için çok nitelikli bir işgücüne ihtiyaç var. Özellikle küresel rekabetin bu denli yüksek olduğu, değişimin bu kadar hızlı

yaşandığı bir dünyada, işgücünün bu değişime uyacak kıvraklıkta olması gerekiyor. Yüksek öğrenimin kalitesi, bu işgücünü kullanan iş dünyası tarafından değerlendiriliyor.

Öte yandan, mesleki eğitim ve işbaşı eğitim de, işgücünün üretkenliğinin korunmasında ve de geliştirilmesinde önemli bir yere sahip. Rapora göre Finlandiya 1. Sırada yer alırken, Türkiye 73. sırada yer almaktadır (www.resulkurt.com, 2009).

Tablo-3.4: 2009-2010 Küresel Rekabet Endeksi

Ülke İnovasyon Faktörleri İş Dünyası Gelişmişlik Düzeyi Yenilik

İsviçre 3 3 2 ABD 1 5 1 Singapur 10 14 8 İsveç 4 4 5 Danimarka 7 8 10 Finlandiya 6 9 3 Almanya 5 2 7 Japonya 2 1 4 Kanada 12 17 12 Hollanda 9 6 13 Hong Kong 23 15 28 Tayvan 8 13 6 İngiltere 14 12 15 Norveç 18 16 17 Avusturalya 21 26 20 Fransa 15 10 18 Avusturya 11 7 19 Belçika 13 11 14 Kore 16 21 11 Yeni Zelenda 27 34 23 Lüksemburg 22 22 21 Katar 36 37 36 Türkiye 58 52 69

Kaynak, WEF, 2010. Tarafımdan düzenlenmiştir.

Eğer ürün piyasası verimli ise, verilen bir talep ve arza göre, en doğru ürün ve hizmet karışımı üretiliyor ve en etkin biçimde el değiştirebiliyor. Sağlıklı bir piyasa

için devletin ekonomiye yük olmaması gerekiyor. Aşırı vergiler piyasanın verimli çalışmasını engelliyor.

Diğer taraftan, müşteri cephesinin gelişmiş olması da piyasa verimliliği üstünde önemli yer tutuyor. Eğer müşteri kalitesiz malı ve hizmeti kabul etmiyorsa, bu şirketleri daha disiplinli çalışmaya itiyor ve piyasa verimliliğini yükseltiyor.