• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KÜRESELLEŞME VE OLUŞTURDUĞU YENİ DÜNYA DÜZENİ

1.8. Küresel İşgücü Ve Küresel Ticaret

1.8. Küresel İşgücü Ve Küresel Ticaret

Günümüzün bilgi çağı olması, küreselleşen dünyada ticaretin biçimini de etkilemiştir. İletişim teknolojilerinin hızla gelişme kaydetmesi, ticaretin yön değiştirmesine neden olmaktadır. Uluslararası ticaret içinde, bilgi ve teknoloji ticaretinin yeni ekonomik düzendeki payı önemli ölçüde yükselmektedir. Ancak, bu uluslararası teknoloji ticareti, merkezden çevreye doğru bir grafik çizmektedir. Çevre ülkeler içinde bulunan yoksul ülkelerin birçoğu teknoloji üretmek bir yana, henüz basit teknolojik iletişim araçlarına bile sahip değillerdir.

Küreselleşen dünyada ticaret yoğunluğunun merkez ülkeler lehine olması, çevre ülkelerle arasındaki eşitsizliği daha da arttırmaktadır. Ticaret dünyanın bir ucundan

diğer ucundaki bir ülkeye doğru olabildiği gibi, yakın ya da komşu ülkeler arasında bölgesel nitelikli olarak da yapılabilmektedir. Küreselleşmenin ticaret alanına yansıması, ticaretin serbestleşmesi ve dünya ticaretinin tek bir pazar haline dönüşmesine neden olmaktadır (Bulutoğlu, 2002: 330).

Ticaret, mal alış verişinin yanı sıra ülkelerarası kültürel alış verişe de ortam sağlar. Eski dönemlerden beri ülkeler hatta kıtalar arası ticaret yapılmaktadır. Küreselleşme ile genişleyen uluslararası ticaret, daha da serbestleşmeye ve büyümeye başlamıştır. Yenidünya ekonomisinde, kapitalizmin dünyada büyük ölçüde yaygınlaşması ve uluslararası ticaret oranlarının yükselmesi, küreselleşen ticaretin geleneksel uluslar arası farklı yönünü ortaya çıkarmaktadır. Tokatlıoğlu’nun belirttiği gibi, küresel ticarette, ticari ürünlerin çeşitleri de geleneksel eski uluslararası ticaret ürünlerinden farklılık göstermektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 62).

Endüstri döneminde merkez olarak adlandırdığımız ülkeler endüstri ürünleri ihraç eder, çevre ülkelerden hammadde, tarım ve gıda ürünleri alır iken, günümüzde ticaret daha çok merkez ülkeler arasında benzer ürünlerin ihracatı ve ithalatına dayanmaktadır. Merkez ülkeler küresel düzende artık birbirleri ile ticaret yapmaktadırlar. Çevre ülkelerin ticaret paylarının düşmesi ise, teknoloji çağında teknolojik üretimden yoksun olmalarına dayanmaktadır. Ayrıca yeni ekonomik düzende ülkeler nerdeyse ticaret yapabilmek için, bir ticaret antlaşmasına imza atmak zorunda kalmaktadır.

Küreselleşmeyle birlikte, dünya ticareti sınırlarını genişletmiş ve büyütmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra vergi oranlarının ve kredi faizlerinin düşmesi ticareti canlandırmaya başlamıştır (Sullivan, 2005). Ticaret alanındaki serbestleşme, ticaret kısıtlamalarının ve gümrüklerin en aza indirilmesi temelinde gerçekleşmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 61).

Küresel dünyada yeni ekonomik düzene işgücü açısından baktığımızda da pek parlak olmayan sonuçlarla karşılaşmaktayız. Gelişen teknoloji ve makineleşme ile birlikte, işsizlerin sayısında çevre ülkeler başta olmak üzere artış gözlenmektedir. İşgücü, yeni ekonomik düzen içinde özellikle çevre ülkeler de yaşam koşullarının gittikçe zorlaştığının farkındadır (Öz, 2004: 3).

Büyük ve çok uluslu şirketlerin dünya ekonomisindeki egemenliği ulusal çaptaki küçük üretim merkezlerinin gittikçe yok olmasına neden olmuş, buralarda çalışan niteliksiz olan ve üretimde çalışan işgücünün de (mavi yakalılar) (Zencirkıran, 2002: 3) hizmet sektörünün ve uzmanlaşmanın yeni ekonomik düzene ve bilgi çağına damgasını vurması ile zor duruma düşmüştür.

Endüstri çağını sona erdiren iletişim ve bilgi teknolojilerindeki yenilikler zamanla işgücünün de değişimine yol açmıştır. Artık fiziksel işgücünün yerini eğitimli ve uzman işgücü almıştır (Drucker, 1996:153). Elektronik ve bilgisayar alanındaki gelişmeler günümüze damgasını vurmaktadır. Bu sektörde çalışmak için uzun süreli bir eğitim süreci gereklidir.

Merkez ülkeler AR-GE çalışmalarına milyonlarca dolar para yatırarak bu sürecin hızlanmasına yardımcı olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, niteliksiz işgücünün içinde bulunduğu durum da açıkça anlaşılmaktadır. Çok uluslu ve uluslararası şirketlerin üretim sektörlerini hammadde ve maliyet açısından çevre ülkelere yöneltmeleri, yoksul ülkelerin niteliksiz iş gücünü boğaz tokluğuna çalıştırmalarını sağlamıştır. Merkez ülkeler yoğun emek ve dolaysız yatırım için ucuz işgücü arama yarışına girmişlerdir (Kazgan, 2005: 231). Bu anlamda küreselleşme ile birlikte merkez ülkeler işgücü ve üretim maliyetlerini azaltmak için bu yola başvurmaktadırlar. Ancak çalışanlar arasında en büyük payı beyin takımı ve nitelikli uzman işçiler almaktadır. Birçok ünlü dünya markasının fabrikalarının neredeyse tümü çevre ülkelerde bulunurken, AR-GE çalışmalarını kendi ulusları içinde gerçekleştirmektedirler.

Zencirkıran, yaşadığımız çağdaki ekonomik ve istihdam yapısındaki dönüşümün sendikal yapıda da büyük değişikliklere neden olduğunu dile getirmektedir (Zencirkıran, 2002:3). Küreselleşen dünyada eski biçimde tasarlanmış sendika sistemi işlerliğini yitirmeye başlamıştır ki işte bu durumda niteliksiz işçilere vurulmuş bir darbe olarak önümüze çıkmaktadır. Daha önceki dönemlerdeki işçi kavramı ile günümüzün işçi kavramı oldukça değişmiştir. Nitelikli işçilerle niteliksiz işçiler arasında uçurumlar açılmış ve aynı sendikada olmak, işçilerin içinde bulundukları sorunların farklı olması bakımından zorlaşmıştır.

Teknolojik gelişmelerin yaygınlaşması ve bilgi toplumuna doğru geçiş endüstriyi ikinci plana atmış görünmektedir. Endüstri devrimi ile kendini gösteren sendikalar, endüstrinin geri planda kalmasıyla önemini ve etkinliğini giderek yitirmeye başlamıştır. Endüstri ve tarım işçilerini korumak ve sorunlarına çözüm üretmek amacıyla oluşturulmuş sendikalar, günümüzde değişen yeni düzene ayak uydurmakta zorlanmaktadır. Bozkurt’un da belirttiği gibi, sendikalar kendilerini yeni küresel düzene uygun olarak değiştirmelidirler (Bozkurt, 2001:142).

Bu durum artan işsizlik ve sahipsiz kalmaya başlayan niteliksiz işçilerin güvensizlik ve belirsizlik içinde yaşamalarına neden olmaktadır. Yeni ekonomik düzenle birlikte artan işsizlik oranları ve işgücünün ucuz olduğu bölgelere olan talep sendikaların gücünü kaybettiğini göstermektedir (Kolukırık, 2002:2).

Küreselleşme işgücü refah oranını da azaltmıştır. Bu durumu, Asya krizi ile örnekleyerek çok uluslu şirketlerin yeni ekonomik düzende çalışma ve emek koşullarını değiştirmiş olmasıyla açıklayabiliriz (Şenkal, 2005: 463).

İkinci Dünya Savaşından 1980’e kadar istikrarını koruyan ekonomik gelişme dönemi, 1980’den sonra yükselişini kaybetmeye başlamıştır. Ekonomideki bu durum işgücüne de yansımıştır. Çalışma yaşamı ve işgücü değişiklikler göstermeye başlamıştır. Şenkal bu konuda şunlara değinmekte ve yeni çalışma yaşamını açıklamaktadır:

“Yeni işler, ofisler ve fabrikalar gibi işyerleri geleneksel yapısından ayrılıyor. Esnek

çalışma başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere dünyanın genelinde artıyor. Avrupa’nın teleworkers niteliğinde işlerde çalışan sayısı 1994’te bir milyon iken 2003’te on milyona yükseldi. Çalışma süresinin ve yerinin değişime uğraması, gittikçe artan bir eğilim göstermektedir” (Şenkal, 2005: 471).

Şenkal’ın da belirttiği gibi sadece işgücü niteliği değil, aynı zamanda çalışma alanları ve çalışma koşulları da değişime uğramıştır. Bugün birçok kişi belli bir ofise ya da kuruma bağlı olarak çalışsa da sürekli gezerek, masa başında bulunmadan çalışmaktadır. Buna örnek olarak, dünyada büyük bir pazara sahip olan ilaç sektörünü ve çalışanları olan ilaç mümessillerini (represantör) verebiliriz. Bunda endüstri işçisinin yerini hizmet sektörüne bırakmasının payı büyüktür. Ekonomideki

bu esneklik aynı zamanda üretim teknolojilerinin değişime uğraması ile daha da göz önüne çıkmıştır (Tokatlıoğlu, 2005: 68).

Günümüzün bilgi ve teknoloji çağı olması fiziksel çalışmanın ötesinde beyin çalışması gerektirmektedir. Bu anlamda Şenkal aynı zamanda part-time işlerin küresel ekonomiyi olumsuz yönde etkilediğine değinir (Şenkal, 2005: 473). Değişen emek ve çalışma koşulları nedeniyle sendikalar, yalnızca küresel ekonomideki yerini yitirmemekte, aynı zamanda toplumsal ve endüstriyel açıdan da yeni çözümler üretmekte yetersiz kalmaktadır. Sendikaların bu duruma gelmesinde Şenkal’a göre üç neden vardır; bunlar, özelleştirmenin yaygınlaşması, sendikalara yeterli önemi göstermeyen üretim birimlerinin artış göstermesi ve kaynak kullanımının yükselmesidir (Şenkal, 2005:539).

Küreselleşme işsizliği arttırıp, işgücünde farklılaşmaya giderken sendikaların önemini yeniden kazanması ve değişen yeni ekonomik düzene göre kendini yenilemesi gereklidir. Teknoloji ve bilgi çağıyla birlikte farklılaşan işgücü, “mavi yakalılar” ve “beyaz yakalılar” olarak nitelendirilen bir kutuplaşma içerisine girmiştir. İşverenle aralarında sıkı bir bağ oluşmuş olan nitelikli işçilerle, niteliksiz işçilerin ücretleri ve sorunları artık aynı değildir. Niteliksiz emeğin aldığı ücret gittikçe düşerken, nitelikli işgücünün aldığı ücret ise dikkate değer biçimde yükselmektedir (Kazgan, 2005: 235).

Küreselleşme ile daha da yaygın duruma gelen hizmet ve teknoloji sektöründe çalışan işçileri diğer niteliksiz işçilerden ayıran unsurlardan birini de “eğitim” oluşturur. Küreselleşen ekonomik düzen daha çok bireyselliğe dayandığından doğal olarak sendikal hareketlere karşı tavır içindedir. İşgücü ve emek piyasası geleneksel durumundan tamamen sıyrılmış görünmektedir. Sendikalar bu düzende var olmak için baştanbaşa yenilemek zorundadır. Şenkal, günümüz koşullarında işçilerin işverenle değil, işçilerin birbiri ile rekabet içinde olduğunu vurgulayarak şunları dile getirmektedir:

“…ya kendileri insan olarak kendine yatırım yapan ve bu şekilde devamlı iş alabilen bağımsız bir yüklenici olacaklar ki, bunlar kendilerini işçilerden çok işverene yakın hissedeceklerdir. Kendileri gibi kişilerle bağlantı içinde olacaklar fakat herhangi bir

dayanışma içinde olmayacaklardır. Çünkü kendi aralarında rekabet edeceklerinden bu onlar için tehlikeli olacaktır” (Şenkal, 2005: 545).

Küreselleşme ile birlikte işgücü, emek piyasası ve ticaretin boyutları gittikçe değişmektedir. Ancak bu değişimler birçok ülkenin ticaretini ve işgücünü olumsuz olarak etkilerken, merkez ülkeler bu konuda kazançlı çıkmaktadırlar.