• Sonuç bulunamadı

Giddens’ ın Kuramsal Yaklaşımı: Yapılaşma Teorisi

BÖLÜM 2: KÜRESELLEŞME KARŞISINDA ULUS DEVLET

3.1. Anthony Giddens

3.1.1. Giddens’ ın Kuramsal Yaklaşımı: Yapılaşma Teorisi

Ferdinand Sassure’in sosyolojinin problemlerini çözümlemek adına ortaya koyduğu “yapılaşma teorisi” structuralizm olarak da adlandırılmaktadır. Sosyolojinin inceleme nesnesi ve ana öğesinin toplumsal yapılar olduğunu ileri süren bu görüş bireyi dışarıda bırakırken bu görüşe karşı bireyi merkeze alan ve insan eylemlerinin toplumsalı etkilediğini savunan bir diğer görüş karşımıza çıkmaktadır. Sosyoloji teorilerinin sorunsalı durumuna gelen yapı-eylem ikiliği sosyolojinin günümüz toplumlarını açıklama da yetersiz kaldığını göstermektedir.

Sosyolojide özellikle endüstri çağından itibaren değişen toplumsal yapıyı çözümleyebilmek adına ortaya atılan teoriler iki kutuplu idi. Toplumu merkeze alan

1 — Anthony Giddens, 1938 doğumlu olup, günümüzün en etkili toplum bilimcilerinden biridir. Hull Üniversitesi’nde sosyoloji ve psikoloji öğrenimi gördükten sonra, yüksek lisansını London School of Economics, doktorasını Cambridge Üniversitesinde yaptı.1961yılında Leicester Üniversitesi’nde başladığı öğretim üyeliğini, Kanada, ABD ve İngiltere’de çeşitli üniversitelerde sürdürdü. Avusturya, Finlandiya, Almanya, İsveç, İtalya, Danimarka ve Fransa gibi ülkelerde konuk öğretim üyeliği yaptı. 1986 yılında profesör oldu. Max Weber, Emile Durkheim, Karl Marx gibi kuramcılar üzerinde çalışan, modern toplumlarda sınıf yapısı, modernlik, ulus-devlet, sosyal demokrasi, solun geleceği gibi konulara eğilen Giddens’ın, çeşitli dillere çevrilmiş otuzun üstünde kitabı iki yüzden fazla makalesi

yapısal-işlevselci teoriler ve bunu hemen ardından izleyen birey merkezli, eylem odaklı teoriler yeni oluşan toplumsal değişimi yeterli derecede çözümlemekte zorlandılar. Toplum merkezli teoriler bireyi, birey merkezli teoriler yapıyı dışarıda bırakarak, birbirlerini etkileyen ve aslında birbirlerine bağımlı olan bu olguların toplumsal çözümlemede eksik kalmasına neden olmuşlardır. Bu durum büyük değişim içine giren batı toplumlarının çözümlenmesi aşamasında yetersiz kalmış ve sosyoloji bilimini zor bir sürece sokmuştur. Giddens sosyolojinin bu süreci atlatması adına sosyoloji teorilerinin yeniden yapılandırılmasının gerekliliği düşüncesiyle bu iki kutuplu teorinin uzlaştırılması için yapılaşma teorisini geliştirmiştir. Sosyoloji teorilerini değerlendirirken eleştirel bakış açısını koruyan Giddens, yapısal-işlevsel teoriyi de bu bağlamda incelemiştir. Sosyolojinin varlık nedeninin endüstrileşmiş ve modern toplumların yapısındaki değişimler olduğunu ileri sürer (Giddens, 2005:23). Giddens, yapılaşma teorisini geliştirirken, sosyoloji biliminde teoriler arasındaki tartışmalardan kaynaklanan sorunları aşma amacını gütmüştür. Giddens’ın sosyoloji çalışmalarına baktığımızda; hem klasik hem de yeni (çağdaş) teoriler üzerinde durarak, bunların aksayan yanlarını ortaya koymaya özen gösterdiği dikkatimizi çekmektedir. Yapı–eylem ikiliği üzerinde durmuş olması, Onun teoriler konusunda yeni bir bakış açısı yaratmak istediğini ortaya koymaktadır. Çünkü yapılaşma teorisi, toplumbilimsel teorinin yöntem bağlamında yeniden ortaya konması anlamını taşımaktadır (Esgin, 2005:141).

Giddens, özellikle Weber, Durkheim, Marx gibi klasik teorisyenlerin çalışmaları üzerinde yoğunlaşmış, bunun yanında Habermas, Derrida, Foucault gibi çağdaş teorisyenleri de yakından izlemiştir. Modern toplumsal yaşam ile sosyoloji teorilerini bağdaştırmaya özen göstermiştir. Bu noktada yapılaşma teorisi de modernliğin kavranmasına ışık tutacak nitelikte olup; Giddens, bu anlamda modernlik-yapılaşma teorisi üzerinde durmuştur. Bu bağlamda Giddens, modernizm konusunda en çok dikkati çeken teorisyenlerden birisidir.

Giddens, yapılaşma teorisini ilk olarak 1971 yılında çıkardığı “Capitalism and

Modern Social Theory” adlı kitabında klasik teorileri ve teorisyenleri inceleyerek ortaya koymuştur. Daha sonra 1979 ve 1984 yılında çıkardığı “Central Problems in

kuram haline getirmiştir. Bu kuram ortaya konduktan sonra birçok kritiği de beraberinde getirmiştir. Giddens’ın ortaya koyduğu bu kuramın tamamen soyut ve toplumbilimden çok felsefe olduğu söylenmektedir.

Bireyler kendi eylemleri yoluyla, bu eylemlerini sınırlandıran toplumsal uygulamaları yeniden yaratırlar. Bu görüş Giddens’ın çalışmalarındaki ana temalardan birini oluşturmaktadır. Giddens “toplumsal sistemlerin yapısal

özelliklerinin, toplumsal davranış şekillerinin zaman ve mekân içinde sürekli olarak yeniden üretildiği oranda varolduğuna” değinmektedir (Giddens, 1984: XXI – XXIII). Yani bireyler, toplumsal eylemleri hem biçimlendirirler, hem de onları değiştirerek yeniden biçimlendirirler.

Giddens, toplumları incelerken belli sınıflandırmalar yapmıştır. Ona göre, toplumlar önce kabilelere, daha sonra sınıflara ayrılmıştır. Toplumsal yapı açısından değerlendirdiğimizde Giddens, kabile toplumlarının daha çok birincil ilişkiler içerisinde olduğundan söz etmekte; sınıflı toplumlarda ise birincil ilişkilerin kısmen sürdüğünü, ancak bunun yanında siyaset, ekonomi gibi toplumda kurumsallaşmanın başladığını söylemektedir (Wallace-Wolf, 2004:215).

Sosyoloji teorileri, yapılaşma bağlamında ana çalışma alanı olarak yalnızca toplumsal bütünlüğü değil, aynı zamanda bireysel uygulamaları da ortaya koyabilmelidir. Yani Giddens’a göre; sosyoloji teorileri temel belirleyici olarak yapı ve eylemin karşılıklı etkileşimde bulunduğu toplumsal pratikleri göz önüne almalıdır (Esgin, 2005:230).

Esgin’in de belirttiği gibi, özellikle Amerika’da ardı ardına kapanan sosyoloji kürsüleri ve kendi çalışma alanını daha mikro bilim dallarına (kriminoloji, demografya gibi) kaptıran sosyoloji, yalnızca deneysel ve dar alandaki çalışmalarıyla günümüz modern toplumları yapısını ve işleyişini açıklamada yetersiz kalmaktadır (Esgin, 2005:145).

Özellikle günümüzün hızla değişen koşulları ve toplumsal yapısı göz önüne alındığında Giddens’ın hükmü yerinde sayılır. Özellikle son yıllarda oluşan gelişmeler, bilim üzerine temellenen birçok ön yargıya karşı savaş açmıştır (Cole, 1999:169).

Giddens’ın yapılaşma teorisinin amacı yapı ile eylemleri birbiri ile kaynaştırma düşüncesidir. Bunun gerçekleşmesi için toplumsal pratikleri merkeze almaya çabalar. Eş deyişle, ne eylem teorileri gibi yalnızca bireyi, ne de yapısal işlevsel teoride olduğu üzere toplumsal yapıyı merkeze koymaktır.

Giddens’ın yapılaşma teorisini oluştururken toplumsal pratikler üzerinde yoğunlaşması önemli bir noktadır. Çünkü Giddens toplumsal yapının sürekli ve yeniden dönüştüğü inancıyla birlikte yapı ile eylemin birbirine bağımlılığını savunmaktadır. Toplumsal pratikler bağlamında yapı-eylem ikiliği birbirleriyle ilişkilidirler ve yapılar bireylerin eylemleri sonucunda yeniden dönüştürülmektedir. Bireylerin eylemlerinin yapıyı yeniden üretmesi sürecinde zaman ve mekânında önemli olduğuna değinen Giddens yapılaşma teorisinde zaman ve mekân unsuru ile yeniden dönüştürüldüğünü kastetmektedir.

Giddens sosyoloji teorilerinin toplumsal pratikleri incelemesi gerektiğini vurgular. Sosyolojik teorinin ana sorunu ona göre, yapı-eylem ikiliğinde ortaya çıkar. Birbirinden ayrı ele alınan yapı-eylem sürekli değişim içinde olan toplumsal dünyayı açıklamakta ve analiz etmekte yetersiz durumdadır. Aslında Giddens’ın yapılaşma teorisini ortaya çıkarmasının nedenini oluşturan da tam bu noktadır.

Giddens bu nedenlerle toplumsal değişimleri karşılayabilecek bir sosyolojik teori yapılandırırken üç önemli noktaya odaklanmıştır (Esgin, 2005:431).

Bunlardan birincisi sosyoloji teorilerinin günümüzü çözümleme de yetersiz kalmış olmasının kaynağını oluşturan ve günümüz teorilerinin yapılandırıldığı klasik sosyoloji teorilerinin eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesi amacıdır. Ona göre klasik sosyoloji teorilerinin eksik ya da hatalı yönlerini ortaya çıkarmak gereklidir. Çünkü bu klasik teorilerin devamı niteliğinde yapılandırılan yeni teoriler de bu eksiklik ve hataları sürdüreceğinden günümüzü açıklamakta yeterli olamayacaklardır.

Yeni bir teori yapılandırma gerekliliğinin ikinci odak noktasını sosyoloji teorilerindeki metodolojik eksikliklerin giderilmesi oluşturmaktadır. Yapılaşma teorisi bu anlamda yapısal-işlevsel teorilerin eksikliklerini tamamlayarak yapı-eylem kutuplaşmasını bertaraf edip, birbirlerine olan bağımlılıklarını ortaya koymayı

amaçlar. Giddens’a göre ne yapı sosyolojik analizden tamamen ayrıdır ne de eylem bireylerin çıkarları ve amaçları için gerçekleştirdikleri basit bir etkinliktir (Esgin, 2005: 433). Toplumsal bütünleşme yapı-eylem etkileşiminden oluşur.

Yapılaşma teorisinin varlık nedenlerinden üçüncüsü; günümüzde meydana gelen toplumsal değişimlerin çözümlenmesine yardımcı olmaktır. Esgin’in de değindiği gibi Giddens modern dönemin getirdiği toplumsal değişim devlet, sınıf, küreselleşme, postmodernizm gibi sosyolojinin odağında olan ancak şimdiye değin eksik yorumlanmış olgulara yönelmiştir (Esgin, 2005: 436).

Giddens’ın yapılaşma teorisi onun, toplumsal değişim ve dinamikleri çözümleme yaklaşımına etki etmektedir. Özellikle bu çalışmanın konusunu oluşturan küreselleşme ve ulus devlete bakış açısı ve bunların analizinde yapılaşma teorisinin etkisini kolayca görebilmekteyiz. Sosyolojiyi modernizmle bağlantılı ve eş zamanlı değerlendiren Giddens geliştirdiği teori ile klasik teoriler ve bunların değişimler karşısında yetersiz kalan yeni versiyonlarını aşmaya çalışmıştır.

Bu noktada Giddens, sosyoloji teorilerinin önemini ortaya koymaya çalışmakta ve geliştirdiği yapılaşma teorisi ile modern çağda bunalım içinde bulunan toplumbilime yeni bir yöntemle, yeni bir bakış açısı kazandırmaya çabalamaktadır. Özellikle günümüzde büyük oranda toplumsal değişime yol açan küreselleşme olgusu da Giddens tarafından yapılaşma teorisi bağlamında ele alınmıştır. Giddens “Üçüncü Yol” ile toplumsal değişimleri yeniden kavramsallaştırmak yoluna gitmiştir.