• Sonuç bulunamadı

2. KÜLTÜR VE HOFSTEDE’NİN KÜLTÜREL DEĞERLERİ

2.1. Kültür Kavramına Genel Bakış

Kültür kavramı, tarihsel olarak antropoloji, toplumsal coğrafya, tarih, edebiyat çalışmaları, felsefe, siyasal çalışmalar, psikoloji ve sosyoloji gibi birçok disiplinin bir sentezi olarak evrimleşerek günümüze kadar gelmiştir. Kültür, benimseyeceğimiz ve daha sonra gelecek kuşaklara aktardığımız insan bilgisi, inanç ve sosyal normların bir birleşimi (Herder. 1800) olarak kabul edilmekle birlikte (Tylor, 1871), günlük iletişimden global ekonominin işleyişine kadar insan etkileşiminin farklı alanlarını düzenleyen ortak ve kilit bir sosyalleşme faktörü (Benedict, 1934) olarak kabul edilmektedir (UNESCO, 2000).

Webster’s Sözlüğü’ne göre, kültür kelimesinin Latince “colo” fill kökünden türediği ve günümüze kadar aktarıldığı bilinmektedir. Kelime anlamı olarak “colore”, yetiştirme, ibadet etme, ekip biçme, eğilme gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Kültür kavramının, ilk olarak Antik Romalı hatip ve filozof Mark Tullius Cicero’nun M.Ö. 45 yılında yazdığı “Tusculan el yazmaları” eserinde kullanıldığı bilinmektedir. Cicero, felsefi bir ruhun gelişimi için bir tarım metaforu olan “cultura animi” kavramını ortaya koymuştur. Toprağın ekilişini metaforik olarak insan aklının eğitimi ve gelişimsel sürecine benzeten Cicero, iyi bir eğitim sürecinden geçmiş ve felsefi akıl yürütme ile geliştirilen insan zihnini düşündüğünde, felsefeyi bir akıl kültürü olarak nitelendirmiştir. Cicero’ya göre kültür, barbarlığın üstesinden gelmek ve iyi bir vatandaş olma anlamına gelmektedir. Kültür kavramı, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupalı filozoflar ve tarih bilimcileri tarafından oldukça yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde kültür, insan varlığını, hayvan varlığından ayıran yönleriyle toplumsal yaşamının en önemli olgularından biri olarak görülmeye başlanmıştır. Alman filozof ve hukukçu Pufendorf'un Tabiat Kanunu (1684) adlı çalışmasında, insan emeği ile üretilen her şey gibi, “doğal halde oluşa” bir başkaldırı olarak tanımlamaktadır. Kant (1790)’a göre;

31 kültür eğitim ve olma hali ile ilişkilidir; medenileşme, eğitim ve etik değerlerin gelişimi kültürün dışa vurumu iken, doğal insan yeteneklerinin gelişimini insanın başarısı olarak tanımlamıştır. Aydınlanma Dönemi’ndeki Fransız düşünürlere göre, kültür, insanlığın ilkel varlığının vahşet ve barbarlığına karşı çıkan ve insan zihninin ve rasyonel yaşam biçimlerinin gelişmesi süreci olarak tanımlanmıştır. Alman düşünürlere göre ise ahlaki, estetik, dini, felsefi, bilimsel, yasal ve politik bilincin evrimi ile insan maneviyatının gelişimi ve insanlığın ilerlemesi sağlanmıştır.

19. yüzyılın sonralarına ve 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde ise, maddi kültür zenginliği, etnik gelenekler, dil çeşitliliği ve sembolik sistemler dahil edilerek kültür anlayışı genişletilmiştir. Arnold (1869)’a göre kültür insan gelişiminin ideal olgusudur ve kültür ile ilgili söylenen ve yapılanlar “entelektüel elitlik” olarak tanımlanmaktadır. İlk kez 1952'de yayınlanan bir makalede A.B.D.'li antropolog Clyde Kluckhohn (1962) evrensel bir kültür kategorisinin olması gerektiğini savunmuştur:

“…Prensipte kültürel göreceliliğin daha belirgin ve çarpıcı gerçeklerinin altında yatan genel bir çerçeve vardır. Tüm kültürler, temel olarak insan biyolojisi ve insanın genel durumları ile ilgili olarak ortaya atılan aynı sorulara çok farklı cevaplar oluşturmaktadır. ... Her toplumun yaşam kalıpları, iki cinsiyetin varlığı; bebeklerin çaresizliği, temel biyolojik gereksinimlerin karşılanması ihtiyacı; farklı yaşlardaki ve farklı fiziksel kapasitelerdeki bireylerin varlığı gibi evrensel koşullarla başa çıkmak için kabul edilmiş ve onaylanmış yöntemler sağlamalıdır”.

20. yüzyılın ikinci yarısındaki pek çok yazar, toplumların farklı boyutlarını ortaya koyan kültürün temel sorunlarının niteliği hakkında farklı yorumlamalarda bulunmuşlardır. Toplulukları sıralamak veya sınıflandırmak için kullanılan en yaygın boyut, toplumların ekonomik gelişim dereceleri veya modernlikleridir. Toplumları gelenekselden moderne olacak şekilde, tek boyutlu olarak sıralamak 19. ve 20. yüzyıl inancına uymaktadır. Ekonomik evrim, insanların kolektif düşünme şekillerine etki etmektedir, ancak ekonomik ve teknolojik evrimin diğer kültürel çeşitliliği bastırması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Kültürün ekonomik evrimle ilgisi olmayan diğer boyutları da bulunmaktadır.

32 A.B.D.'li antropolog Edward T. Hall (1976) kültürleri iletişim biçimlerine göre yüksek bağlama sahip kültürler (bilgi genellikle açıkça verilmez) ve düşük bağlamlı kültürlere (bilgi genellikle açıkça paylaşılır) göre sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma, uygulamada büyük ölçüde geleneksel ve modern sınıflandırma ile örtüşmektedir.

A.B.D.’li sosyologlar Talcott Parsons ve Edward Shils (1951), insanların tüm eylemlerinin, alternatif çiftler arasındaki seçimler olan beş örnek değişken tarafından belirlendiğini öne sürmüşlerdir. Bu değişkenler:

 Duygusallık (memnuniyet ihtiyacı) karşısında duygusal tarafsızlık (dürtülerin kısıtlandırılması),

 Kendi kendine yönelime karşı kolektivite/toplulukçuluk yönelimi,

 Evrenselcilik (genel standartların uygulanması) karşısında tikelcilik (özel ilişkilerin dikkate alınması),

 Kişisel Atıf (insanları kim oldukları ile yargılama) karşısında başarı (insanları ne yaptıkları ile yargılama),

 Belirlilik (ilişkileri belirli alanlarla sınırlandırma) karşısında yaygınlık (ilişkilerin doğasını herhangi bir sınırlama olmaması).

Parsons ve Shils (1951), bu seçimlerin bireysel (kişilik) düzeyde, sosyal sistem (grup veya organizasyon) düzeyinde ve kültürel (normatif) düzeyde olarak üç farklı düzeyde olduğunu ileri sürmüşlerdir.

A.B.D.’li antropologlar Florence Kluckhohn ve Fred Strodtbeck (1961) Amerika Birleşik Devletleri'nde yer alan beş farklı yerel toplulukta bir alan araştırması yapmışlardır. Bu araştırmaya dahil ettikleri topluluklar: Mormonlar, İspanyol Amerikalılar, Teksaslılar, Navajo Yerlileri ve Zuni Yerlileridir. Coğrafi olarak birbirine yakın bu beş farklı yerel topluluğu aşağıdaki değer yönelimlerine göre sınıflandırmışladır.

 İnsan doğasının değerlendirilmesi (kötü niyetli - her iki niyete de sahip - iyi niyetli),

 İnsanın etrafındaki doğal çevre ile ilişkisi (itaat etmesi - uyum sağlaması - hükmetmesi),

33

 Faaliyete yönelimi (olma hali – olmaya çalışma hali – yapma hali) ve

 İnsanlar arasındaki ilişkiler (doğrusal olması, yani hiyerarşik olarak düzenlenmiş pozisyonların varlığı- kollateral grup ilişkileri yani diğerleri ile birlikte yan yana bulunma hali - bireysellik).

Bu konuda çalışan diğer yazarlar, Kluckhohn ve Strodtbeck’in (1961) sınıflandırmalarını, coğrafi sınırlamaları gözetmeksizin, birleştirme etkisini dikkate almadan ve ampirik bilgiye sahip olmadan genelleyerek; her türlü sosyal farklılığı sınıflandırma sonucuna varmışlardır.

İngiliz antropolog Mary Douglas (1973) kültür konusunda iki boyutlu bir sıralama önermiştir. Bunlardan ilki, “gruplama”, diğeri ise “hizalama” veya “sınıflandırma- etkileşimin kurallara tabi olma derecesi” dir. Douglas bu boyutları; doğa, seyahat etme, mekânsal düzenlemeler, tarım, aşçılık, tıp, zamanın anlamı, yaş, tarih, hastalık ve adalet ile ilgili görüşler olmak üzere çeşitli inanç ve sosyal eylemlerle ilişkilendirmiş ve boyutların her seviyedeki topluluk için uygulanabileceğini ileri sürmüştür.

Literatürde bahsedilen tüm bu, bir veya birden fazla boyutlu kültürel sınıflandırma, karmaşık bir gerçekliği sınıflandırabilmek için oluşturulan öznel yansıtıcı girişimleri temsil etmektedir. Her biri, yazarlarının öznel seçimleriyle şekillenmiştir. Sınıflandırmaların boyutları birbiri ile karşılaştırıldığında, aralarında metodolojik eksiklikler sebebiyle benzeşmelerin ve tekrarların olduğu kadar dereceler arasında net ifadelerin olmadığı da görülmektedir.

A.B.D.’li psikolog Raymond Cattell 1949 yılında, ulusların karşılaştırılmasında yeni istatistiksel faktör analizi tekniğini yayınlamıştır. Cattell, daha önceki çalışmalarında zekanın özelliklerini incelemek için, öğrencilerin test puanları üzerinde faktör analizi kullanmıştır. 1949 yılında yaptığı çalışmasında, birçok sayıda ülke için coğrafya, demografik özellikler, tarih, politika, ekonomi, sosyoloji, hukuk, din ve tıp gibi alanları dahil ederek ulus düzeyinde değişkenler matrisini kullanmıştır. Ekonomik kalkınmanın önemli rolü dışında, ortaya çıkan faktörleri yorumlanmanın oldukça güç olduğu bilinmektedir. Cattell’in geliştirdiği bu metodun benzerlerinin diğer araştırmacılar tarafından kullanılması anlamsız sonuçlar doğurmuştur (Hofstede, 2001). Buradan hareketle, “daha anlamlı sonuçlar veren uygulamalar, toplumların kısıtlanmış ve

34 sınırlandırılmış yönleri üzerinde yapılan uygulamalardır” görüşü üzerinde mutabık kalınmıştır.

A.B.D.’li siyaset bilimci Phillip Gregg ve Arthur Banks (1965), siyasal sistemlerin farklı görüşlerini; A.B.D.’li ekonomistler Irma Adelman ve Cynthia Taft Morris (1967), fakir ülkelerin gelişimini etkileyen faktörleri ve İrlandalı psikolog Richard Lynn (1971; Lynn ve Hampson, 1975) zihinsel sağlığın yönlerini incelemişlerdir.

A.B.D.'li sosyolog Alex Inkeles ve psikolog Daniel Levinson (1969) zayıflıkları bertaraf etmek için, hedef kitleyi ulus düzeyindeki kültür ile sınırlandırmışlar ve ulusal bir toplumda en yaygın kişilik türü olarak yorumladıkları ve “ulusal karakter” olarak adlandırdıkları kişilik türü odaklı sosyolojik ve antropolojik çalışmalarını özetlemişledir. Hofstede’nin boyut olarak adlandırdığı sınıflandırmaları Inkeles ve Levinson; “otorite ile ilişki”, “bireyin erkeklik ve kadınlık kavramlarını içeren benlik anlayışı” ve “birincil ikilemler veya çatışmalar ve saldırganlığın kontrolü ve etkinin engellenmesine karşı ifade de dahil olmak üzere bunlarla başa çıkma yolları” olarak üç standart analitik konu belirlemişlerdir:

Hofstede, 1970'li yıllarda, dünya genelinde 50'den fazla ülkede, insanların değerleri ve duyguları hakkında geniş bir anket veri tabanına erişmiştir (1980). Ankette yer alan bilgilerin sahibi insanlar çok uluslu büyük bir şirket olan IBM’in farklı ülkelerdeki çalışanlarıdır. IBM’in neredeyse tüm çalışanları üzerinde, dört yıllık bir süre zarfında iki kez anket uygulaması yapılmıştır ve sonucunda veri tabanında 100.000'den fazla anket sonucuna ulaşılmıştır.

Bu anketlerden, bireysel olarak analiz edilen sonuçları yorumlamak oldukça zorlayıcı olmuştur, ancak anket maddelerinin ortalama puanları arasındaki korelasyonlar ülkeler düzeyinde değerlendirildiğinde anlamlı bir sonuç ortaya çıkmıştır. Bu sebeple ülke düzeyindeki korelasyon modelleri ile bireysel olarak analiz edilen korelasyon modelleri birbirinden farklı olabilmektedir ve tamamen farklı bir yoruma ihtiyaç duyulabilir sonucuna varılmıştır. Kültürlerarası araştırmaların, zayıf yönlerinden bir tanesi de toplumsal düzeyde ve bireysel düzeyde analiz arasındaki farkı anlamlandıramamaktan ve analiz edememekten ileri gelmektedir görüşüne varılmıştır.

35 Hofstede, yaptığı araştırmalar sonucunda kültürü, "bir grup üyesini veya bir insan kategorisini diğerlerinden ayıran, aklın ortak programlanmasıdır" şeklinde tanımlamaktadır. Hofstede’ye göre kültür her zaman toplumsal bir olgudur ancak bu olgu farklı toplumsal olaylar ile açıklanabilmektedir. Her toplumun içinde farklı bireyler bulunmaktadır. Bireylerin özelliklerinin bir çan eğrisine göre farklılık gösterdiği düşünülürse; kültürler arasındaki fark, bir toplumdan diğerine geçerken çan eğrisinin değişmesi olarak kabul edilmektedir. Kültür terimi en yaygın olarak kabileler veya etnik gruplar (antropolojide), uluslar (siyaset bilimi, sosyoloji ve yönetim) ve örgütler (sosyoloji ve yönetim) için kullanılmaktadır. Toplumsal kültürler (genellikle bilinçdışı) değerlerde, başkalarına göre belirli durumları tercih etme eğilimi anlamında kullanılmaktadır (Hofstede, 2001). Örgütsel kültürler (görünür ve bilinçli) uygulamalarda bulunmaktadır ve insanların örgütsel çevrelerinde neler olup bittiğini algılama biçimidir.

Kirkman, Lowe ve Gibson (2006)’ a göre Hofstede’nin IBM’de yaptığı araştırmayı kullanan 180’den fazla çalışma olmuştur ve bu çalışmaların yarısından fazlası, toplumsal kültür düzeyi ile bireysel seviye farklılıkları arasındaki ayrımı yapamamıştır ve bu da yorumlamada ve uygulamada sayısız hataya yol açmaktadır.

Hofstede’nin araştırma sonuçlarının, IBM’in dışında da anlamlı olabileceği fikri, IBM’den bağımsız farklı bir uluslararası programda, 30 ülkeden yaklaşık 400 çalışana aynı sayıda soru sorma fırsatı bulduğunda desteklenmiştir.

Bu araştırmanın sonucundaki verilere göre ortalama puanlar, IBM veri tabanından elde edilen ülke puanlarıyla anlamlı ölçüde ilişkili bulunmuştur. Bu iki analiz sonucunda, her iki uluslararası şirketin çalışanlarının verdiği yanıtların ulusal değer sistemindeki farklılıkları belirleyebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu çıkarımın en önemli nedeni, katılımcıların bir ülkeden diğerine neredeyse mükemmel eşleşmiş örnekleri temsil etmeleridir: Milliyetçilik dışında verdikleri tüm cevaplar, ulusal farklılıkların etkisini açıkça ortaya koymuştur. Hofstede, ülke düzeyinde korelasyon analizinin anlamlı sonuçlarına ulaştıktan sonra ülke düzeyinde faktör analizi uygulamıştır. Bu ikinci uygulama, daha önce Cattell ve diğer araştırmacılar tarafından kullanılan yaklaşım ile benzer özellikler göstermektedir, ancak Hofstede bu araştırmasında matristeki

36 değişkenleri bir bütün olarak ülke endeksleri ile değil; ortalama puanlar ve bu ülkelerdeki bireylerden toplanan anket cevaplarının yüzdeleri ile ilişkilendirmiştir. Yüksek sayıda katılımın olduğu ve verinin toplandığı analizler ekolojik analiz olarak isimlendirilmektedir. Ekolojik faktör analizi, genel uyarının geçerli olmadığı durumlarda, bireysel puanların faktör analizinden farklı olduğu bilinmektedir. Ekolojik faktör analizi sonuçlarının güvenilirliği, vaka sayısına bağlı değildir; ancak bu vakalar altında toplanan bireysel sonuçların sayısına bağlı olduğu kabul edilmektedir. Ekolojik faktör analizi değişkenlerden daha az vaka içeren matrislerde dahi uygulanabilmektedir. Hofstede, ilk olarak 40 ülke için 32 değerlik bir soru matrisini analiz eden faktörde, bu değerleri bireysel düzeyde bulunanlardan çok farklı bir şekilde kümelendirmiştir. Yeni faktörler, tüm ülkelerdeki IBM çalışanlarının çözümleriyle ilgili ortak sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu sorunlar aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:

 Üstlere bağlık,

 Kurallara ve öngörülebilirliğe duyulan ihtiyaç; bu aynı zamanda stres ile de ilişkilendirilmiştir,

 Bireysel hedefler ve şirkete bağlılık arasındaki denge,

 Ego değerleri (para ve kariyer ihtiyacı gibi) ve sosyal değerler (iş birliği ve iyi bir yaşam ortamı gibi) arasındaki denge; ego değerleri erkekler tarafından daha sık tercih edilirken, sosyal değerler kadınlar tarafından daha sık tercih edilmiştir; ancak bu sonuçlarda ülke farklılıkları da bulunmaktadır.

Bu ampirik sonuçların, Inkeles ve Levinson’un 1969 tarihli makalelerinde açıkladıkları “Otorite ile ilişki”, “Bireyin erkeklik ve kadınlık kavramlarını içeren benlik anlayışı” ve “Birincil ikilemler veya çatışmalar ve saldırganlığın kontrolü ve etkinin engellenmesine karşı ifade de dahil olmak üzere bunlarla başa çıkma yolları” olarak belirledikleri standart analitik konulara oldukça benzer olduğu gözlemlenmiştir.

Inkeles ve Levinson (1969) tarafından tanımlanan ve IBM verilerinde ampirik olarak desteklenen dört temel sorun alanı, ulusal kültürlerin boyutlarını temsil etmektedir. Bir boyut, diğer kültürlere göre ölçülebilen kültürün bir yönü olarak tanımlanmaktadır. Dört boyut, Hofstede’nin 1982 yılında yayımladığı kitabındaki “Kültür Sonuçları” nın temelini oluşturmaktadır (Hofstede, 1980). Hofstede bu kitabında temel olarak,

37 boyutlardaki puanların, kavramsal olarak dış verilerle ilişkili olduğunu ileri sürmektedir. Buradan hareketle;

Güç Mesafesi puanlarının, Gregg and Banks’ın (1965) siyasal sistem analizine

bir boyutla ve Adelman ve Morris’in (1967) ekonomik kalkınma çalışmasına bir boyutla ilişkili olduğu ortaya konmuştur,

Belirsizlikten Kaçınma puanlarının, Lynn ve Hampson’un (1975) akıl sağlığı

çalışmasından bir boyut ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur,

Bireyselcilik puanlarının, milli zenginlik (kişi başına düşen gayri safi milli

hasıla) ve kadınlık ile kalkınma yardımı için harcanan milli gelir yüzdesi ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur.

Hofstede’nin yaptığı bu çalışmanın diğer çalışmalar sayesinde, dış doğrulamaları artmaya devam etmiştir ve Hofstede’nin “Kültürün Sonuçları” adlı kitabının ikinci baskısında (Hofstede, 2001) IBM'e dayalı puanlar ve diğer çalışmaların sonuçları arasında 400'den fazla anlamlı korelasyon olduğu kanıtlanmıştır. Son yapılan doğrulamalara göre, bu boyutların tanımladığı ülke farklılıklarında geçerlilik kaybı bulunmamaktadır.

1980'lerde, Kanada’lı psikolog Michael Harris Bond tarafından Uzak Doğu’da yapılan araştırmalara dayanarak, beşinci bir boyut olan “Uzun Döneme Odaklanma karşısında Kısa Döneme Odaklanma” boyutu eklenmiştir (Hofstede ve Bond, 1988; Hofstede, 1991; Hofstede, 2001).

2000'li yıllara gelindiğinde, Bulgar bilim adamı Michael Minkov'un Dünya Değerler Anketi'nden (Minkov, 2007) elde edilen verileri kullanarak yaptığı araştırma, yeni bir hesaplamaya ve altıncı bir boyutun eklenmesine olanak sağlamıştır (Hofstede, Hofstede ve Minkov, 2010). Altı boyut aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:

Güç Mesafesi Boyutu; insanlar arasında eşitsizliğinin temel sorununa farklı

çözümler ile ilgilidir

Belirsizlikten Kaçınma Boyutu; bilinmeyen bir gelecek karşısında, toplumda

oluşan stres seviyesi ile ilgilidir.

Bireyselcilik – Toplulukçuluk Boyutu; bireylerin birincil gruplara entegrasyonu

38

Kadınlık – Erkeklik Boyutu; duygusal rollerin kadınlarla erkekler arasındaki

bölünmesiyle ilgilidir.

Uzun Döneme Odaklanma – Kısa Döneme Odaklanma Boyutu; gelecek zaman,

şimdiki zaman veya geçmiş zaman olarak, insanların çabalarına odaklanmasının tercihi ile ilgilidir.

Heveslilik – Kısıtlılık Boyutu; hayattan zevk alma ile ilgili olarak insanın temel

arzularının kontrol edilmesine karşılık keyif alma tercihi ile ilgilidir.

Araştırma kapsamındaki her ülkenin puanı, diğer ülkelerin aldığı puanlara göre konumlandırılmıştır.

Boyutlar istatistiksel olarak farklıdır ve tüm olası kombinasyonlarda; bazı kombinasyonların diğerlerine göre sıklıkla gözlemlenmesine rağmen, bu fark ortaya çıkmaktadır.

IBM’in farklı ülkelerdeki çalışanlarının sonuçları ile ikinci araştırmanın uygulandığı ülkelerin çalışanlarının ülke farklılıklarında ortaya çıkan anlamlı sonuçlarından sonra Hofstede’nin kültürel boyutları ve ülke puanları, diğer araştırmacılar tarafından da ülkeler arası nüfuslarla aynı veya benzer sorular kullanılarak doğrulanmıştır.

Hofstede, altı temel kültürel değer boyutunu, ilk olarak en büyük katılımcı grupları ile 40 ülke ve daha sonra analiz ettiği 50 ülke ve 3 bölgeye yaydığı 70'ten fazla ülkeyi kapsamaktaydı. Daha önceki sonuçları doğrulayan daha sonraki çalışmalar arasında 23 ülkedeki pilotlar ve öğrenciler, 14 ülkedeki kamu hizmeti yöneticileri, 15 ülkedeki “pazardaki tüketiciler ve 19 ülkedeki elitler” gibi katılımcı gruplar yer almaktadır (Hofstede ve arkadaşları, 2010).

Boyutların diğer verilerle ilişkilendirilmesinde, milli servetin (kişi başına gayri safi milli hasıla) etkisi her zaman dikkate alınması önemlidir. Güç Mesafesi Boyutu ve Kadınlık – Erkeklik Boyutu’nun gelir düzeyi ve zenginlik ile önemli ölçüde ilişkili olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle, servet ile ilgili tüm olguların bu iki boyutla da ilişkili olacağı çıkarımına ulaşılmaktadır.

Milli servetteki farklılıklar, diğer olguların yarattığı kültürel farklılıklara göre daha anlamlı bir açıklama olarak kabul edilebilmektedir. Kültür boyutları ile ilişkili olarak

39 milli servet değişkeninin, her zaman analizlere dahil edilmesi önerilmektedir (Hofstede, 2001).

Bir diğer ilgili çekici konu da Hofstede’nin Kültürel Boyutları’na göre, kültür ile ampirik temelli Beş Büyük Kişilik testi boyutları arasındaki bağlantıdır (Costa ve McCrae, 1992).

Bu test 30'dan fazla ülkede uygulandıktan sonra, Beş Büyük Kişilik boyutunda (Nevrotizm, Dışa Dönüklük, Açıklık, Uyumluluk ve Özdisiplinlilik) ülke normları ile ulusal kültür boyut puanları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Örneğin, Beş Büyük Kişilik Testi’nden Nevrotizm Boyutundaki ülke farklılıklarının %55'i, Hofstede’nin Kültürel Değerlerinden Belirsizlikten Kaçınma Boyutu ve Erkeklik Boyutunun bir kombinasyonu olarak yorumlanabilmektedir. Ayrıca ülke farklılıklarının %39'u, Beş Büyük Kişilik Testi’nden Dışa Dönüklük Boyutu ve Hofstede’nin Kültürel Değerleri’nden Bireyselcilik Boyutu ile ilişkilendirilmektedir. (Hofstede ve McCrae, 2004).

Bu sonuçlardan hareketle, kültür ve kişiliğin birbiri ile ilişkili olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu ilişki istatiksel bir ilişkidir bu sebeple; her ulusal kültürde çok çeşitli bireysel kişiliklerin olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli; ulusal kültür puanları bireylerin stereotipini oluşturmak için kullanılmamalıdır. Boyutları doğrulamak sadece niceliksel bir konu olmamakla birlikte, aynı derecede; boyutlardaki farklılıkların, her bir topluma, boyutsal verinin etiğini destekleyen emik bir yaklaşım çağrısında bulunan; çalışılan her toplum için ne anlama geldiğinin niteliksel yorumlanmasının önemidir.