• Sonuç bulunamadı

6. Ahmed Cevdet Paşa’nın Hayatına Kısa Bir Bakış

1.4. Gençlik ve Yetişkinlik Dönemi

1.4.4. Kâbe’nin Onarımına İştirakı ve Kâbe Hakemliği

Mevlânâ Şiblî, Kâbe’nin esas itibariyle orta boylu bir insanın yüksekliğinde olduğunu, üzerinde tavanının olmadığını, binanın çok eski olduğunu söyleyerek Kâbe’nin fiziksel yapısından bahsetmiştir. Yağmurlu günlerde Mekke’nin sokaklarından sızan yağmurların Kâbe’ye doğru akarak onu tamamen tahrip ettiğini, yağmur sularının bu şekilde sızmasını kesmek için bir set yapıldığını söylemiştir. Fakat bu setin sayısız kez yıkıldığından dolayı suların Kâbe’yi tahrip etmeye devam ettiğini, nihayet Kâbe’nin yeniden ve daha sağlam bir şekilde tesis edilmesine karar verildiğini belirtmiştir. Bu sıralarda tesadüf olarak Cidde sahillerinde bir geminin kazaya uğradığını, Kureyş’in bundan haberi olunca bu geminin kerestelerini satın almak üzere Velîd b. Muğîre’nin Cidde’ye gönderildiğini, Velîd’in bu sırada karşılaştığı bir mimarı Kâbe’nin binasını yenilemek için Mekke’ye getirdiğini ifade

etmiştir. Daha sonra Kureyş’in Kâbe’de inşaata başladığını ve her ailenin inşaatın bir kısmını üzerine aldığını, bu suretle bütün Kureyş ailelerinin Kâbe’nin inşaatına katılmış olduduğunu, yalnız Hacerü’l-esved’i yerleştirmek meselesi olduğu zaman herkesin bu şerefi elde etmek için aşırı istek gösterdiğini söylemiştir. Bu isteğin kavgalara ve kılıçların şakırdamasına sebep olduğunu belirterek Kâbe’nin inşa sürecinin neredeyse kan dökülmesine sebep olacağını ifade etmiştir.

Şiblî, eski zamanlarda Arapların ölüm ve kalım meseleleri üzerine yemin ettiklerini, parmaklarını kanla dolu bir çanağa batırdıklarını, Hacerü’l-esved’i kendi elleriyle yerine koymak isteyenlerin de bu eski âdeti yerine getirdiklerini ve bu şerefi elde etmek uğrunda canlarını feda edeceklerini gösterdiklerini ifade etmiştir. Şiblî, bu mücadelenin dört gün devam ettiğini, beşinci gün Kureyş’in en yaşlı adamı Ebû Umeyye b. Muğîre’nin ertesi sabah civardan geçecek bir kişinin hakem olmasını teklif ettiğini belirtmiştir. Herkesin bu teklifi kabul ederek sabahleyin ailelerin ve kabilelerin en itibarlı bireylerinin toplandığını ve geçen kişinin Hz. Muhammed olduğunun görülerek onu çağırdıklarını söylemiştir. Hz. Muhammed’in bu şerefi kendi nefsine yenik düşmek istemeyerek her kabileden bir şahıs seçtikten sonra Hacerü’l-esved’i bir yaygının üzerine koyarak Hacerü’l-esved’i bunların hepsine taşıttığını, böylece Hz. Peygamber’in ne kadar adaletli bir çözüm bulduğunu ortaya koyduğunu söylemiştir.

Şiblî, Hz. Peygamber’in gösterdiği tutumun bir takım kanlı hâdiselerin baş göstermesine engel olduğunu belirtmiştir. İnşadan sonra Kâbe’nin yeni fizîki özellikleri ile ilgili olarak Kâbe’nin bu sefer ki inşası esnasında ona bir tavanın ilâve edildiğini, fakat inşaat malzemesinin yeterli gelmediğinden asıl binanın zemininden bir kısmının terk edilerek yeni binanın temellerinin eskilerin üzerine kurulduğunu ifade etmiştir. Zeminde bırakılan kısmın etrafına bir duvar çekilerek ileride bunun da Kâbe’ye ilâvesinin düşünüldüğünü, bu kısma “Hatîm” adı verildiğini, bu kısmın bugüne kadar tavansız olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber’in risâletinin ardından Kâbe’nin duvarlarından birini yıkarak açık kalan kısmın bir tarafını ona ilâve etmek

istediğini, ancak bu hareketin yeni Müslümanları etkilemesi ihtimalini düşündüğünden dolayı bundan vazgeçtiğini ifade etmiştir.190

Kâbe’nin tamir edilmesi konusuna Ahmed Cevdet Paşa da yer vermiştir. Bu konuda Ahmed Cevdet Paşa, önceden Kâbe’nin içinde bir kuyunun olduğunu, hazine koruyucularının Kâbe’ye götürülen hediyeleri oraya koyduklarını, selden dolayı Kâbe’nin bazı yerlerinin yıkıldığını ifade etmiştir. Kâbe’ye bir hırsızın girdiğini, Kâbe’nin hazinesinden bazı eşyaların çalındığını, Kureyş’in büyüklerinin verdiği karar üzerine bu hırsızın ellerinin kesildiğini söylemiştir.

Cevdet Paşa, bunun üzerine Kureyş Kabilesi’nin Kâbe’nin yeniden inşaya başladıklarını ve binanın eski yerine çıkması üzerine bazı kabilelerin Hacerü’l- esved’i yerine koyma konusunda iddialaştıklarını, diğerlerinin de bu duruma karşı gelmesi ile bir kargaşanın çıktığını söylemiştir. Kabilelerin bu davayı kılıçla kesmek üzere savaşa karar verdiklerini, sonra bu karardan vazgeçip Muhammedü’l-Emin’i hakem tayin ederek onun hükmüne razı olduklarını belirtmiştir. Hz. Peygamber’in de bir parça bez getirip Hacerü’l-esved’i onun içine koyarak ve her kabileye bir ucundan tutturup yukarı kaldırttığını ve mübarek elleriyle Hacer-i Esved’i alıp yerine koyduğunu, böylece Kureyş Kabilesi’nin onun bu hüküm ve tedbirini kabul ettiğini ve bu suretle mücadelenin bittiğini belirtmiştir.191

Müelliflerimizin ikisi de Hz. Peygamber’in Kâbe hakemliği yapması konusunu benzer görüşler çerçevesinde ele almışladır. Müelliflerimiz Kâbe’nin yağmur sularından dolayı zarar gördüğünü, bu sebeple tamir edildiğini, Kâbe inşasının bittiğinde Hacerü’l-esved taşının yerine konması konusunda kabilelerin anlaşmazlığa düştüğünü söylemişlerdir. Bu anlaşmazlığın Hz. Muhammed’in hakem seçilmesi ile kan dökülmeden bittiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak müelliflerimiz arasında bazı farklılıklar vardır. Bu farklılıklar şunlardır: Cevdet Paşa, Kâbe’nin selden dolayı zarar gördüğü için tamirat yapıldığını ve Kâbe’nin içinde gelen hediyelerin konulduğu bir kuyu olduğunu ve bu kuyuya hırsız girmesi olayını anlatmıştır. Kâbe inşası için bir mimarın getirildiğinden ve Kâbe’nin yeni inşadan

190 Şiblî, Büyük İslam Tarihi: Asr-ı Saadet, I/135-136. 191 Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, I/60-61.

sonraki fiziksel yapısından bahsetmemiştir.192 Şiblî, Kâbe’deki hırsızlık olayından

bahsetmemiş, yalnızca Kâbe’nin yağmurdan dolayı zarar gördüğü için tamir edildiğini anlatmıştır. Kâbe’nin inşa malzemelerinin hasarlı bir gemiden alındığını ve Kâbe’nin inşası için bir mimarın Mekke’ye getirildiğini belirtmiştir. Malzemenin yetersiz kalması sebebiyle Kâbe’nin eskisinden daha küçük yapılmak zorunda kalındığını ve Kâbe’nin dışarıda kalan temeline “Hatîm” isminin verildiğini ifade etmiştir.