• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. FÂTIR SÛRESİNİN TAHLİLİ

2.8. İzzet, Güzel Söz ve Salih Amel

2.8.1. İzzetin Asıl Sahibi

191 Kutub, age, VI/105.

64

Kur’ân-ı Kerîm’in farklı yerlerinde Allah (cc), kendisinin izzet ve azametine dikkatleri çekmektedir.193

Zira varlıkların fıtratında, izzet ve kudrete karşı bir saygı ve hürmet mevcuttur. Şüphesiz ki sultana da izzet ve azametinin ölçüsüne göre saygı gösterilip itaat edilir. Bu bağlamda bütün varlıklar arasında gerçek manada tek izzet sahibi, vâcibu’l-vücûd olan yüce Allah’tır. Üzerinde durduğumuz Fâtır sûresinin 10. âyeti de bu hususu açıklamaktadır.

“ Kim izzet istiyorsa, (bilsin ki) izzet tamamen Allah'ındır....”(Fatır, 35/10)

Kâfirler, “Eğer birisinin itaatinde olmazsak ve bize emirler veren birisi bulunmazsa, izzeti elde etmiş oluruz” şeklinde düşünmüşler ve böylece putlar yontarak “İşte bunlar bizim ilahlarımızdır” deyip sonra putlarını beraberlerinde taşıyıp, “Kişinin mabûdu İle birlikte olmasının üstünde hangi izzet vardır?” deyip böylece peygambere boyun eğmeme ve ona tabi olmama peşinde olmuşlardır. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, “Eğer sizler, bu kâfirliğinizle gerçekten izzeti elde etme peşinde iseniz bilin ki izzetin hepsi Allah'ındır. Kim Allah'a boyun eğerse, gerçek aziz odur. Kim de Allah'a karşı izzet taslamaya kalkarsa, gerçek zelil de odur” buyurmuştur.194

Yine Kur'ân, müşriklerin putlara tapmakla izzet ve şerefe nail olmayı arzu ettiklerini anlatarak şöyle buyurmaktadır: “Kâfirler kendilerine bir izzet ve itibar sağlamak için Allah'tan başka ilahlar edindiler.” (Meryem, 19/81). Müşrikler izzet ve şerefi kâfirlerin yanında arıyorlardı. Cenâb-ı Hak onların bu düşüncelerini deşifre ederek şöyle buyurmuştur: “Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenlerdir. Onlar izzet ve şerefi kâfirlerin yanında mı arıyorlar?” (Nisa, 4/139).195

Âyet-i kerîmenin “Kim üstünlük isterse bilsin ki üstünlük tamamıyla Allah’ındır.” bölümü çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Mücâhit bunu: “Kim putlara taparak izzet ve şerefe erişmeyi isterse bilsin ki bütün izzet ve şeref ancak Allaha aittir.” şeklinde açıklamıştır. Katade ise: “Kim izzet ve şeref isterse Allah’a itaat ederek istesin. Zira iz-zet ve şeref ancak Allah’ındır.” şeklinde izah etmiştir. Taberî de bu görüşü tercih et-miştir. Diğer bir kısım âlimler ise: “Kim üstünlüğün kime ait olduğunu öğrenmek

193 Bkz. (Bakara, 2/209; Münafikun, 63/8; Nisa, 4/139; Yunus, 10/65). 194 er-Râzî, age, IX/225.

65

isterse, bilsin ki her türlü üstünlük ancak Allah’a aittir.” şeklinde izah etmişlerdir.196

Yine “izzet isteyenler” kısmıyla alakalı Kurtûbî şunları nakletmiştir: “Kim aziz olmak istiyorsa, bilsin ki gerçekten izzet bütünüyle Allah'ındır” ifadesi el-Ferrâ'ya göre: Kim izzet ilmini istiyorsa... takdîrindedir. Ferrâ’nın dışındaki bazı ilim ehilleri de şöyle söylemiştir. Yani kim beraberinde zilletin söz konusu olmadığı izzet bilgisini elde etmek istiyorsa... Çünkü izzet, eğer sonunda zillete götürüyor ise; böyle bir izzet, zillet ile karşı karşıya kalmaya götürür. Beraberinde zilletin söz konusu olmadığı izzet ise, ancak Allah içindir.197

Kurtûbî; Şanı yüce Allah'ın bu buyruk ile gayret sahibi kimseleri izzetin nereden elde edileceği ve hangi yolla ona hak kazanılacağı hususunda uyarmak istemiş olması da mümkündür, der. Bu durumda başta gelen “elif” ile “lam” istiğrak içindir. Bu sûrenin âyetlerinden anlaşılan da budur. Buna göre yüce Allah'tan izzeti isteyen ve onu istemekte samimi olarak ihtiyaç ve zilletini arzederek önünde saygı ile boyun eğdiğini gösteren bir kimse yüce Allah'ın izniyle bu izzeti O'nun yanında bulur. Böyle bir izzet, böyle bir kimseden engellenmez ve ona karşı perdelenmez. Nitekim Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah için alçak gönüllülük göstereni Allah yükseltir.”198

İzzeti başkasından isteyen kimseyi ise Yüce Allah, izzet istediği kimseyle baş başa bırakır. Kur’ân, izzeti Allah'tan başkasının yanında arayan bir topluluğu söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır: “Onlar müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Gerçekten izzet bütünüyle Allah'ındır.” (en-Nisa, 4/139) Böylece yüce Allah, gayet açık ve anlaşılır bir şekilde izzetin kendisinin olduğunu, onunla dilediği kimseyi aziz kılıp, dilediği kimseyi de zelil kıldığını bize haber vermektedir. Peygamber (sav) de yüce Allah'ın: “Kim aziz olmak istiyorsa, bilsin ki gerçekten izzet bütünüyle Allah'ındır” buyruğunu tefsir ederek şöyle buyurmaktadır: “Her kim dünya ve âhirette aziz olmak istiyorsa, aziz olana itaat etsin.” En büyük kurtuluşa nail olmak ve dâr-ı izzete girmek için ki izzet Allah'ındır, izzeti isteyen kimse aziz olmak için Allah'a yönelsin ve Onunla aziz olmaya baksın. Çünkü Allah, kul aracılığı ile aziz olmaya çalışan kimseyi zelil eder. Allah ile aziz olmak isteyen kimseyi

196 et-Taberî, age, XII/143-144. 197 el-Kurtûbî, age, XIV/328.

66

de aziz eder. 199 Müslim’de geçen kutsi bir hadis-i şerifte Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Kibriya, benim ridam (bedenin belden yukarı kısmı için kullanılan elbise), azamet ise benim izârımdır. (bedenin belden aşağı kısmı için kullanılan elbise) Kim Benimle bu mevzuda yarışa kalkışır ve bunları paylaşmaya yeltenirse, onu Cehennem’e atarım.”200

Evet, itibar ve üstünlük bütünü ile Allah'ın tekelindedir. O'nun en küçük bir zerresi bile başka hiç kimsenin yanında, hiç kimsenin koltuğu altında, hiçbir sebebin aracılığında onu bulamaz. Eğer insanların bir itibarı varsa onu kendilerine Allah bağışlamıştır. Öyleyse kim güç ve itibar arıyorsa, bunun ilk kaynağına başvurmalıdır. Sermayesini bu kaynağa borçlu olan aracıların, simsarların peşinden koşmamalıdır. Ancak o zaman gücü ve itibarı bütünü ile tekelinde bulunduran ana kaynaktan pay alabilir. İnsanların ellerindeki kırıntılara ve döküntülere el açmamalıdır. Çünkü bu insanlar kendisi gibi muhtaç, eli boş zavallılardır.201

Kutub; üstünlük ve itibarı, nefsin ihtiraslarına egemen olmakta görür. Ona göre itibar, bağımlılığı ve aşağılanmayı alt etmek, Allah'tan başkası önünde boyun eğmemektir. Bunların yanı sıra Allah'a boyun eğmek, saygı beslemektir; Allah'tan korkmak, çekinmektir; sevinçte de kederde de yüce Allah'ın gözetimini üzerinde hissetmektir. İnsan Allah'a boyun eğerse başı dik olur. İnsan Allah'tan korkarsa O'nun hoşuna gitmeyen her şeye karşı çıkar. İnsan kendini Allah'ın sürekli gözetimi altında hissederse O'nun izni olmadıkça başını eğmez.202

Şeref, onur, güç, paye, üstünlük gibi anlamları olan “izzet”in bütünüyle Allah'a ait kılınması, bu kavramın insanlar açısından asla kullanılamayacağını değil, insanların elde edebilecekleri her türlü onur ve payenin Allah'tan olduğunu ve ancak O'nun hoşnutluğuna uygun olması halinde değer taşıyacağını ifade etmektedir. Nitekim başka bir âyette bu kavram Allah'a, Resûlü'ne ve müminlere izafe edilmiştir.203

Yani bu Allah ile izzet kazanan Peygambere yakın oldukları için, izzet bunlar için de vardır demektir. Çünkü müminlerin aziz oluşları, Peygambere bağlanmaları sayesindedir. Baksana Cenâb-ı Hak “De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin

199 el-Kurtûbî, age, XIV/328-329. 200 Müslim, age, s. 1194.

201 Kutub, age, VI/680. 202 Kutub, age, VI/681.

67 ve sizi bağışlasın”(Al-i İmran,3/31) buyurmuştur.204

Demek ki insanlar da Allah’ın bazı sıfatlarından nasipdar olabilmektedir. Ancak onlardaki bu sıfatlar Allah’ta olduğu gibi zatlarından değil, onun sıfatlarının tecellilerinden ibarettir. Teşbihte hata olmazsa onların izzetleri, bir nevi denize yansıyan güneş pırıltılarından ibarettir. Tabiki bu pırıltı ve ışığı da bütün denizler eşit miktarda alamayacak, güneşe yakınlıkları ölçüsünde ondan istifade edebileceklerdir. İnsanlar da, azîz ve hakîm olan Allah’ın bu sıfatlarının tecellisine ona yakın oldukları ölçüde mazhar olacaklardır.