• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. FÂTIR SÛRESİNİN TAHLİLİ

2.23. Cehennem ve Cehennem Ehlinin Halleri

Kur’ân-ı Kerîm’in genel özelliklerine dikkat edildiğinde, üslup ve insicamdaki mükemmellik hemen göze çarpmaktadır. Bu insicam burada da kendini göstermekte, cennet âyetlerinin akabinde cehennemle ilgili âyetler zikredilmektedir. Zira bu uygulama, ıstılahtaki “terğib” ve “terhib” kavramlarının amele dökülmüş halidir.

Allah (cc) kullarını hep dengede tutmakta, ne gevşeyip rehavete kapılmalarını, ne de korkup ümitsizliğe dalmalarına mahal vermemektedir. Bir müjdesinin akabinde uyarısını, ya da bir tehdidin akabinde vaadini getirmektedir. İşte bu şekilde kullarını hep havf ve reca arasında dengeli bir hayata sevketmektedir.

Sûrenin bu bölümünde önceki âyetlerdeki cennetle alakalı tasvirlerin hemen ardından, cehennem tasviri ile alakalı âyetlere geçilmektedir.

“İnkâr edenlere gelince, cehennem ateşi de onlarındır. Ne ölmelerine hükmedilir ki ölsünler ne de cehennem azabından kendileri için bir hafifletme yapılır. İşte inkârcılığa saplanıp kalmış herkesi böyle cezalandırırız. Ve onlar orada “Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım” diye feryat ederler. (Fatır, 35/36-37)

Yukarıdaki âyetlerde görüldüğü gibi yapılan iyi ya da kötü hiçbir şey karşılıksız kalmamaktadır. Küfür ise bütün günahların en büyüğüdür.

Hiç şüphe yok ki, Allah’ı ve Peygamberi inkâr edenler için âhirette cehennem ateşi vardır. Cehennemde onların ölümlerine hüküm verilmez ki ölüp kurtulsunlar.

135

Cehennem azabı da kendilerinden hafifletilmez ki biraz rahatlık hissetsinler. İşte biz, rabbinin rahmetine karşı nankörlük eden herkesi kıyamet gününde böyle cezalandırırız. Kâfirler, cehennemin içinde yardım dilerler ve şöyle bağrışırlar: “Ey rabbimiz, sen bizi cehennemden çıkar. Dünyada iken daha önce yaptığımız amellerden farklı olarak salih ameller işleyelim, sana itaat edelim.”425

Evet, Cenâb-ı Hak burada; “Öldürülmezler ki, ölsünler” buyurmuştur. Râzi âyetin bu kısmı için; yani, “Onlar, ölümle de rahatlayamazlar. Ölme istekleri de yerine getirilmez. Tam aksine onlar için azap devam edip gider” demiştir.426

Râzî, Cenâb-ı Hakk'ın “Cehennemin azabından bir kısmı onlardan kaldırılıp hafifletilmez de” ifadesiyle alakalı şöyle bir incelik zikretmektedir: Dünyadaki acılar ve azaplar, uzun süre devam eder ve çok olursa kişi buna dayanamaz, ölür. Eğer ölmezse, bedeni buna alışır da, mizacı artık devamlı azaba dûçar edilen kimsenin, o azabı hissedemeyeceği bir biçimde bozulur. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, “Ahiret ateşinin azabı, kişinin ölüp kurtulması yahut da kişinin bedeninin ona alışması gibi yönlerden dünya azabına benzemez. Tam aksine bu azap, her zaman şiddetlidir ve azap gören kimse de o azabın içinde devamlı kalır, (ölüp de kurtulamaz)” demek istemiştir.427

Aynı zamanda bu âyetteki, “Onların üzerinden (cehennem) azabından bir şey de hafifletilmez” buyruğu “Derileri piştikçe azabı tatmaları için derilerini başka derilerle değiştireceğiz” (en-Nisa, 4/56) buyruğuna benzemekte ve buradaki hükmü desteklemektedir.

37. âyetteki (yesterihun) fiili, (yesrihune) fiilinin mubalağalısıdır. Oda (saraha)’nın iftial babına girmiş halidir. Manası ise, çok şiddetli şekilde bağırmak demektir.428 Râzî ise bu kelimeye, azaba dûçar olmuş kimselerin çıkardıkları ses ve çığlık olarak mana vermektedir.429

Yani kâfirler, cehennem ateşi içerisinde yüksek sesle yardım isterler. Rabbimiz bizi cehennemden çıkar ve dünyaya geri döndür, “Önceden işlediğimizden” yani şirkten “başka türlü iyi bir amel işleyelim.” derler. İbn Abbâs bunu, La ilahe illallah diyelim

425 et-Taberî, age, XII/168-169. 426 er-Râzî, age, IX/242. 427 er-Râzî, age, IX/242.

428 Zemahşerî, age, III/310; İbn Âşur, age, XXII/318. 429 er-Râzî, age, IX/242.

136

diye açıklamıştır. İşte onların “önceden işlediğimizden başka türlü” sözlerinin anlamı da budur. Yani biz küfür yerine iman edelim, günah işlemek yerine itaat edelim ve peygamberlerin emirlerine uyalım. Ancak, “Sizi düşünecek kimsenin öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı?” buyruğu onların bu dualarına verilecek cevaptır.430

Onların, “Yapmış olduğumuzdan bambaşka” sözleri, Beydâvî ve Râzi’ye göre, amellerin bozukluğunun kendileri tarafından anlaşıldığına bir işarettir.431

Cenâb-ı Hak onların azapta devamlı kalacaklarını beyan etmek için, “Şüphesiz ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Muhakkak ki O, kalplerin özünde ne varsa, onu da hakkıyla bilir” (Fâtır, 35/38) buyurmuştur. Yani eğer onlar dünyaya tekrar gönderilseler bile, değişen birşey olmayacak, aynı cürümlerine devam edeceklerdir.

Râzî bu meseleyi, hiçbir itiraza mahal vermeyecek şekilde şöyle izah etmiştir: Cenâb-ı Hak, “Bir kötülüğün cezası, onun dengi olan bir kötülük ve cezadır” (Şûra, 42/40) buyurmuştur. Şimdi kalksa da birisi, “Kâfir, Allah'a belirli günler süresince küfürde bulunmuş, inkâr etmişti. Bundan dolayı onun, o günler süresince azaba dûçâr olunması gerekir” diyecek olsa, işte Cenâb-ı Hak, bu ayetiyle buna cevap vererek, “Göklerin gaybı Allah'a gizli değildir. Dolayısıyla kâfirin kalbinde küfrün odaklaştığını, hatta ebediyen yaşayacak olsaydı bile, Allah'a itaat etmeyeceğini, O'na ibadet etmeyeceğini bilir” buyurdu.432

Celal Yıldırım, 36 ve 37. ayetlerin ışığı altında cehennem ve cehennemliklerin bazı özelliklerini şöyle özetlemiştir:

a) Cehennem her şeyden önce inkârcı nankörlerin, şaşkın maddecilerin yurdudur. Öyle ki: Cenâb-ı Hak dünyada güneşinden ayına, bulutundan rüzgârına, denizinden karasına, yıldızlarından gezegenlerine varıncaya kadar her şeyi birer nimet olarak insanoğlunun hizmetine sevk etmiştir. Buna karşılık insan ne gibi bir hizmette bulunmuştur ve Rabbine kullukta neler yapmıştır?

430 Kurtûbî, age, XIV/352. 431 er-Râzi, age, IX/243. 432 er-Râzi, age, IX/243-244.

137

b) Cehennem'de de ölüm yoktur ki ölüp kurtulsunlar; kaçma imkânı yoktur ki firar etsinler. Herkes bulunduğu derecedeki azabı, ilâhî adaletin gereği olarak çekmek zorundadır. Ama o azap inkârcı nankörler için hiç de hafifletilmez ve sürüp gider. c) Cehennem'e girenler, dünyaya bir daha dönüp iyi yararlı amelde bulunan kişiler olmak isterler. Oysa dünya, mevcut sistemlerle beraber bozulup değişikliğe uğramış ve yaşama yeri olmaktan çıkmıştır. Yerine yepyeni ve kalıcı bir düzen getirilmiştir. O bakımdan dönüş mümkün değildir. Hem, dünyada iken, kendimizi ve Rabbimizi bilip tanıyacak kadar bizlere ömür ve fırsat verilmiş bulunuyor. Onu değerlendirmeden ölenlerin artık tekrar döndürülme isteği anlamsızdır.433