• Sonuç bulunamadı

Herşeyi Bilen Allah’ın İnsanı Yeryüzüne Halife Kılması

BÖLÜM 2. FÂTIR SÛRESİNİN TAHLİLİ

2.25. Herşeyi Bilen Allah’ın İnsanı Yeryüzüne Halife Kılması

443 Kurtûbî, age, XIV/353-354. 444 er-Râzî, age, IX/243.

141

Yukarıda yüce Allah'ın Kutsal Kitab'ı indirdiği, bu Kitaba kimlerin mirasçı olacağını, onu kimlerin taşıyacağını seçtiği, bu mirasçı ümmetin birbirlerine yönelik zâlimliklerini bağışladığı, hepsini cömertçe ödüllendirdiği ve kâfirler için kötü bir gelecek hazırladığı açıklanmıştı. Aşağıdaki âyetlerle de yüce Allah'ın bilgisinin geniş kapsamlılığı ve bütün ayrıntıları kucaklayan duyarlılığı ele alınıp, ahsen-i takvim de yaratılan insanın yeryüzüne halife kılınması, eşyaya müdahale hakkı verilmesi ve bunlar karşısındaki tutumu neticesinde karşılaşacağı akıbet ele alınmaktadır.

“Kuşkusuz Allah göklerin ve yerin sırlarını bilendir ve O, kalplerin gizlediklerini de elbette çok iyi bilendir. Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Artık kim inkâr ederse inkârcılığı yalnız kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfrü Rableri katında gazabı arttırmaktan başka bir sonuç doğurmaz; şu halde kâfirlerin küfrü ancak kendi ziyanlarını arttırır.” (Fatır, 35/38-39)

Bu âyet, kâfirlerin delillerini iyice çürütüp bertaraf etmek içindir. Çünkü onlar, “Ey Rabbimiz, bizi cehennnemden çıkar, iyi amelde bulunacağız” deyip, Cenâb-ı Hak da, kendisini tanıyabilecekleri bir müddet onlara imkân ve fırsat verdiğine bir işaret olarak, “Size aklını başına alacak kimsenin düşünebileceği ve öğüt kabul edebileceği kadar ömür vermedik mi?” deyip, bu tahakkuk ettiği halde iman etmediklerini bildirip, bu yaptıklarına, “Size uyarıcı elçi de gelmişti” ifadesiyle, bir ilavede bulunduğunu, yani “Size akıl verdik ve o aklınızı, naklî delillerle kuvvetlendirecek kimseler de gönderdik” dediğini beyan ettikten sonra, buna da, “O, sizi yeryüzünde halifeler yapandır” ifadesiyle bir ilavede bulunmuştur.445

Allah Teâlâ göklerin ve yerin bilinmezliklerini bildiğini haber vererek, kalplerin neyi sakladığını, vicdanların neyi gizlediğini bildiğini ve her amel edene ameline göre mükâfat vereceğini haber vererek buyuruyor ki: “Muhakkak ki Allah; göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz ki O, kalplerde olanı da bilendir.”446

445 er-Râzî, age, IX/244.

142

Zuhaylî, “O kalplerde olanı en iyi bilendir.” ifadesini, Allah’ın ilminin genişliğini belirtmek içindir, diye yorumlar.447

Yani O, eğer sizleri dünyaya tekrar geri döndürecek olsaydı, hiçbir şekilde salih amel işlemeyeceğinizi bilmiştir. Nitekim yüce Allah En’âm sûresinde şöyle buyurmaktadır: “Eğer geri döndürülürlerse, yine kendilerine yasaklanan şeylere geri dönerler.”448

(En'am, 6/28)

Râzi, âyetteki “Sizleri yeryüzünde halifeler kılandır” bölümünü; yani, bir halifenin peşisıra diğer bir halife olarak getirildiniz şeklinde yorumlamıştır. Allah Teâlâ böylece, sizler öncekilerin halini bilip öğrenmiş ve onların akıbetlerine razı olanlar oldunuz demek istemiştir.449

Kurtûbî, “Halef” kelimesini, önce gidenden sonra gelen demektir diye tarif eder ve şunu ekler: Bundan dolayı Ebubekir'e: Ey Allah'ın halifesi denildiğinde o: “Ben Allah'ın halifesi değilim, ben Rasûlullah (sav)'ın halifesiyim ve ben buna razıyım” diye cevap vermiştir. Katade ise bunu: “Bir nesil diğerinin yerini, bir kavim diğerinin yerini tutmak suretiyle ona halife olur” diye açıklamıştır.450

İbn Âşur bu âyetteki halifelikten maksadı farklı yorumlamış ve Müslümanlara bir ümit aşılamıştır. Ona göre buradaki halifelikten maksat, hadisi şerifte geçtiği gibi:

“Allah sizi yeryüzüne halife kılar ve nasıl amel edeceğinize bakar” Allah’ın kullarına yeryüzünün idaresinde tasarruf yetkisi vermesi olabileceği gibi, bu söz efendimiz için bir müjde de olabilir. Bu da, Allah’ın Müslümanları ve İslâmı yeryüzüne hâkim kılması şeklinde olacaktır.451

Mevdûdî ise bu âyetin şöyle iki manaya da gelebileceğini ifade etmiştir: Bunlardan birincisi, “Sizleri daha önce geçmiş olan kavim ve nesillerin yerine getirdik.” İkincisi ise, “Sizler bu dünyada sadece halifesiniz, yani mülkün sahibi olan Allah, kendi mülkünde sizlere geçici olarak tasarruf etme yetkisi vermiştir.”

“Sizleri daha önce geçmiş olan kavim ve nesillerin yerine getirdik” şeklindeki, birinci

447 Zuhaylî, age, XXII/273. 448 Kurtûbî, age, XIV/355. 449 er-Râzî, age, IX/244. 450 Kurtûbî, age, XIV/355. 451 İbn Âşur, age, XXII/322.

143

anlamı ele aldığımız takdirde bu ayeti şöyle anlamak mümkün olur: “Daha önce geçmiş olan o kavimlerin, kendilerinden daha önceki kavimlerden ders almadıkları gibi, sizler de aynı tavrı sürdürür ve küfürde ısrar ederek kendinizden önceki kavimlerin akıbetinden ders almazsanız, sizlerin sonu da bir felaket olacak ve bu yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz”, şayet “Allah bu dünyada bazı yetkiler vermek suretiyle sizleri halife kıldı” anlamını tercih edersek, o takdirde bu ayet şöyle anlaşılabilir: “Bir kimse halife olduğunu unutarak kendini asıl kudret sahibi sanmaya başlar veya asıl kudret sahibinin yerine başka birine itaat ederse eğer, bu kişi isyanının kötü sonuçlarını görecektir.”452

Celal Yıldırım da bu âyeti, Mevdûdî’nin görüşünü destekler nitelikte yorumlayarak, farklı âyetlerle konuya biraz daha derinlik kazandırmıştır. Rahmân Sûresi 10. âyetinde geçtiği üzere, Allah (cc) yerküreyi sadece «En’âm» için alçaltıp koymuştur. «En’âm», yaratılan canlılar hakkında kullanıldığı gibi, insanlar ve cinler topluluğu hakkında da kullanılmakta ve bu hususta yaygınlık arzetmektedir. Sözünü ettiğimiz Rahmân Sûresi'ndeki âyette mef'ul fiilden önce getirilerek, insanlarla cinler ve dolayısıyla diğer hayvanlar için sadece yerkürenin hazırlanıp tahsis edildiği manası ortaya çıkmaktadır.453

Konumuzu oluşturan ayette ise, insanların yeryüzünde hem birbirleriyle halef-selef olacakları, hem de Allah adına amel edip hükmedecekleri açıklanmaktadır. Böylece yeryüzünde insandan daha şerefli bir canlı yaratılmadığına işaret edilerek, insanın hangi amaca yönelik yaratıldığına dikkatler çekiliyor.454

Nitekim Bakara Sûresi 30. âyetle, Hz. Âdem (as)'in yeryüzünde halife kılındığı belirtilir. Sâd Sûresi 26. âyette ise, Hz. Dâvud Peygamber'in (as) insanlar arasında hak ile hükmetmesi için yeryüzünde halife kılındığı bildirilerek, halifeden ne kastedildiğine açıklık getirilir. En'âm 165. âyette ise, Fâtır Sûresindeki anlatımın bir benzeri kullanılır. Ayrıca milletlerin ve kavimlerin birbirlerine halife olduğu, yani birinin diğerinin yerine geçirilerek halef-seleflik sağlandığı Yunus Sûresi 14 ve 73. ayetlerle açıklanır. Yine A'raf Sûresi 69 ve 74. âyetlerde de aynı hususa yer verilir. Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, Kur'ân'da «Halife» kavramı her iki manada da kullanılmaktadır. Yani insanın Allah adına konuşup hükmetmesi ve insanların, kabile ve milletlerin sahneden çekilmesi

452 Mevdûdî, age, IV/504. 453 Celal Yıldırım, age, X/5016. 454 Celal Yıldırım, age, X/5016.

144

suretiyle başka kavim ve milletlerin gelip onların yerine geçmesi şeklinde iki ayrı manayı kendinde taşımaktadır.455

Gerçek bu olunca, insan yaratıldığı amaçtan saparak, Allah adına konuşmazsa, hem hakkı, hem de yaratıldığı amacı inkâr etmiş olur. Bunun vebal ve zararı da bütünüyle kişilerin kendilerine aittir, ayrıca Cenâb-ı Hakk'ın kimsenin halifeliğine de ihtiyacı yoktur.456

Seyyid Kutub ise, dünyadaki her şeyin fani olup, tek bakinin Allah (cc) olduğunu hatırlatarak, bu âyetin insanları adeta gaflet uykusundan uyandırmaya sevkettiğini belirterek şunları ifade eder: “Evet yeryüzünde insan kuşakları birbirini izler; bir kuşak gider, yerine yenisi gelir; gelen, gidenin mirasçısı olur. Bir devlet yıkılır, yerine başka bir devlet kurulur. Bir ocak söner, yerinde başka bir ocak tütmeye başlar. Yüzyılların akışı boyunca uygarlıkların biri batar, öbürü doğar.”457

Bu sürekli değişimi izleyip düşünce süzgecinden geçiren insan, bu kesintisiz süreçten şu dersi çıkarmalı, şu bilince varmalıdır: Herhangi bir dönemin yaşayanları bir süre sonra “tarih” olacaklardır. Şimdi onlar nasıl kendilerinden önce gelip geçenlerin izlerini gözleyip, tarih olmuş maceralarını konuşuyorlarsa, ilerdeki kuşaklar da onların kalıntılarını seyredecek, hayat serüvenlerini tartışacaklardır. O halde gaflet uykusundan uyanarak çağları değiştiren, insan ömürlerinin çarkını döndüren, hayvan döllerini birbirinin yerine geçiren, devletleri yıkıp kuran, egemenliklere el değiştirten, insan kuşaklarını birbirine mirasçı kılan yüce Allah'ın güçlü elini görmek gerekir. Her şey geçip gitmekte, son bulup, yok olmaktadır. Sürekli kalan, sadece yüce Allah'tır. Hiçbir kesintiye, hiçbir değişime uğramadan varlığını sürdüren tek güç O'dur. Düşünmek gerekir ki, insan gelip geçici bir canlıdır. Dünyada kalıcı bir “ölümsüz” değildir. Belli bir süre sonra noktalanacak bir yolculuğun akıntısına kapılmış gitmektedir. Buna göre şu dünyadaki kısa “oturum”unu güzelliklerle donatmalı, arkasında iyi anılar bırakmalı, ilerdeki sürekli hayatında işine yarayacak kalıcı birikimler sağlamalıdır.

Yüce Allah, bu ardışık tablolu ve etkili sahnenin ışığında insanlara sorumluluğun bireysellik ilkesini hatırlatıyor. Hiç kimse başkasının yükünü taşımaz, hiç kimse

455 Celal Yıldırım, age, X/5016-5017. 456 Celal Yıldırım, age, X/5017. 457 Kutub, age, VI/704.

145

başkasının sırtındaki yükü paylaşmaz. Bunun yanı sıra insanların gerçeğe yüz çevirmeleri, kâfirlikleri, sapıklıkları ve en sonunda yüzyüze gelecekleri hüsranlı akıbet gözler önüne serilmektedir.458

Âyetin son kısmında ise Allah (cc) şunları buyurarak insanları uyarmaktadır: “Artık kim inkâr ederse, küfrünün cezası ki, bu dünyadaki ikap ile âhiretteki azaptır kendi aleyhinedir. Kâfirlere küfürleri Rablerinin nezdinde aşırı bir buğzdan yani öfke ve gazaptan başka şeylerini arttırmaz.” “Kâfirlere küfürleri zarardan helak oluştan ve sapıklıktan başka şeylerini arttırmaz.”

İbn Âşur buradaki “makt” kelimesini, rencide etmek ve küçük düşürmekle beraber kızma manasına gelir diyerek açıklamıştır. Allah’ın makt’ından maksat ise, kızdıklarından lütfunu kesmesi ve onları çok şiddetli şekilde cezalandırmasıdır.459

Taberî âyetin bu bölümünü tefsir ederken helak olmuş geçmiş milletlere de vurgu yaparak, küfrün kötü akıbetini şöyle ortaya koymaktadır: Ey insanlar, sizleri, Âd, Semud vb. kavimleri helak ettikten sonra yeryüzünde halifeler kılan Allah’tır. Sizden kim Allah’ı inkâr ederse o inkârının cezası kendinedir. O, bu inkârıyla kimseye zarar verecek değildir. Allah katında kâfirlerin inkârları ancak onların, Allah’ın rahmetinden uzak olmalarını artırır. Kâfirlerin inkârları ancak helak olmalarına sebeptir. Onlara hiçbir menfaat sağlamaz.460

İbn Kesîr, kâfirlerin cürümlerinin sadece kendilerini değil, ailelerini de hüsrana uğratacağını, müminlerin ise iman ağacının meyvelerini her an alacaklarını hatırlatır. Zira kâfirler küfürde devam ettikleri sürece, Allah da onlara buğzeder. Küfürde devam ettikleri sürece kıyamet günü hem kendileri, hem de aileleri hüsrana uğrarlar. Mü'minler ise bunun tamamen aksidirler. Onların ömrü uzadıkça, ameli güzelleştikçe, Allah katında derecesi yücelir, cennette mertebesi yükselir ve ecri artar. Kendisinin yaratanı ve yoktan var edeni olan, Âlemlerin Rabbi onu kendisine sevgili kılar.461

Burada, “suçların bireyselliği” ilkesi dolayısıyla, kâfirin cürmünün ailesini de hüsrana uğratacak olması akla takılabilir. Şu bir gerçektir ki, hadisi şeriflerden de anladığımız

458 Kutub, age, VI/704. 459 İbn Âşur, age, XXII/323. 460 Taberî, age, XII/172. 461 İbn Kesîr, age, III/568.

146

kadarıyla, her çocuk mümin doğar, ancak anne ve babası bu çocukların din seçiminde etkin rol oynar. Dolayısıyla kâfir olan bir anne babanın tasarruflarından dolayı, ahirette çocuklarında hüsrana uğramaları muhtemeldir. Ancak eğer çocuk, irade ve aklını kullanarak, hak ve hakikati araştırıp, uyarıcıların uyarılarını da dikkate alırsa, kâfir olan anne babanın akıbetine maruz kalıp, hüsrana uğramaktan kendini kurtaracaktır.