• Sonuç bulunamadı

2.2. İYİMSERLİK

2.2.1. İyimserlik İle İlgili Yapılan Çalışmalar

Chang (1996), 111 Asya ve 111 Kafkasya kökenli cinsiyet ve yaş değişkenleri açısından benzer Amerikalı öğrencilerle yaptığı araştırmada Asya kökenli

Amerikalılar Kafkas kökenli Amerikalılardan daha kötümser bulunmuştur. Asya kökenli Amerikalı öğrencilerin başetme stratejisi olarak çoğunlukla problemden kaçınma ve sosyal geri çekilmeyi kullanma eğilimi içerisinde oldukları görülmüştür. 6 haftalık bir aranın sonunda yapılan değerlendirmede, Asya kökenli Amerikalı öğrencilerin daha fazla depresif ve psikolojik şikâyetleri olduğu, Kafkas kökenli Amerikanlıların ise çoğunlukla fiziksel bir takım rahatsızlıklar şikayet ettikleri sonucuna ulaşmıştır.

Fontaine ve Seal (1997), 101 kadın üzerinde iyimserlik, sosyal destek ve mensturasyon öncesi semptomlar arasındaki iliksileri incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre; iyimserlik ve bir başetme stratejisi olarak sosyal destek alma arasında anlamlı iliksiler bulunurken, mensturasyonun duygusal etkilerinde iyimserliğin etkisi olmadığı sonucuna varmışlardır.

Raikkönen, Matthews ve Flory (1999), yasları 30 ve 45 arasında değişen çeşitli alanlarda kariyer sahibi olmuş 100 yetişkinle yapmış oldukları araştırmada kötümser ve kaygılı bireylerin kan basıncı düzeylerinin, iyimserlere göre düşük ve kaygılı bireylere göre daha yüksek olduğu ve bu gruplara göre daha az olumlu ama daha yoğun olumsuz duygular hissettikleri gözlemlenmiştir. İyimserlerin olumsuz duygular yaşadıkları ender durumlarda, duygu durumlarını dikkate almadan karamsar veya kaygılı kişilerle yapılan karşılaştırmalarda, iyimserlerin de karamsar ve kaygılı kişiler kadar yüksek kan basıncı düzeyine eristiklerini saptamışlardır.

Ingledew ve Brunning (1999), 150 üniversite öğrencisi üzerinde kişilik, önleyici sağlık davranışları ve iyimserlik arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Araştırmanın sonucuna göre; önleyici sağlık davranışları ortalaması yüksek ve dışa dönük kişiliğe sahip bireylerin karşılaştırmalı iyimserlik düzeylerinin yüksek olduğunu saptamışlardır.

Puskar ve diğ (1999), kırsal kesimde yasayan 624 lise öğrencisi üzerinde yapmış olduğu araştırmada depresif belirtiler, başetme, öfke ve yaşam olaylarının iyimserlikle ilişkisini araştırmışlardır. Araştırmanın sonucuna göre; kız öğrencilerin iyimserlik düzey ortalamaları erkek öğrencilere göre düşük bulunmuş fakat aradaki

fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. İyimserlik düzeyi yüksek öğrencilerde daha düşük öfke ve depresyon belirtilerine rastlamamışlar.

Myers ve Reynolds (2000), 154 üniversite öğrencisi ile yaptıkları araştırmada, sağlıkla ilişkili olaylarda; zorlayıcı başetme, denetim odağı, özsaygı ve iyimserlik ilişkisini incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre sağlıkla ilişkili olaylarda etkili başetme stratejisi kullanan bireylerin yüksek karşılaştırmalı iyimserlik eğilimine sahip olduğu, özsaygı düzeyi düştüğünde karşılaştırmalı iyimserlik eğilimi düzeyinin düştüğünü saptamışlardır.

Chang, Sana ve Yang (2003), farklı kültürlerde gruplarda iyimserlik, kötümserlik, duygusallık ve psikolojik uyumu incelemişlerdir. 294 Güney Kore 320 Amerikan vatandaşı üzerinde Yaşam Yönelimi Envanteri (Scheier ve ark. 1994), Olumlu ve Olumsuz Etki Ölçeği (Watson ve ark 1988), Beck Depresyon Ölçeği (Beck, Ward, Mendelson, Mock & Erbauch 1961), ve Yaşam Memnuniyeti Ölçeği (Diener, Emmonsi, Larsen & Griffin 1985) uygulayarak yaptığı araştırmanın sonucunda; Koreli deneklerde Amerikalılara göre daha fazla kötümserlik ve depresif semptomlara rastlamışlardır. Buna karşılık Amerikalı deneklerde ise daha fazla olumlu duygulanım, iyimserlik ve yaşam memnuniyeti puanlarının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır.

Şimşek (2003), deney ve kontrol grubu olmak üzere toplam 36 üniversite öğrencisi üzerinde bilişsel davranışçı yaklaşımla bütünleştirilmiş film terapisi ve rol değiştirme uygulamasının üniversite öğrencilerinin akılcı olmayan düşüncelerinin azalmasında ve iyimserlik düzeylerinin artmasında etkili olup olmadığını incelemiştir. Deney grubu ile 10 hafta boyunca bilişsel davranışçı yaklaşımla bütünleştirilmiş film terapisi ve rol değiştirme uygulaması yapmıştır. Bu süre içerisinde kontrol grubu ile plasebo niteliğinde bir çalışma yapılmıştır. 10 hafta sonunda bilişsel davranışçı yaklaşımla bütünleştirilmiş film terapisi ve rol değiştirme uygulamasının yapıldığı deney grubunda yer alan bireylerin işlevsel olmayan düşüncelerinde ve iyimserlik düzeylerinde kontrol grubuna göre anlamlı bir artma olduğu sonucuna varmıştır.

Aymir (2004), sigorta çalışanları üzerinde yaptığı araştırmada sigorta çalışanlarının iş performansları ile iyimserlik kötümserlik düzeylerini açıklama biçimi ve mizaç tarzı olarak değerlendirmiştir. Araştırmaya çeşitli firmalarda çalışan farklı kadrolardan toplam 584 çalışan katılmıştır. Araştırma sonucunda bireylerin açıklama biçimi iyimserlik puanları ile mizaç olarak iyimserlik puanları pozitif yönde anlamlı ilişkili bulunmuştur. Ayrıca iyimser bireylerin kendi performanslarını olumlu yönde değerlendirme eğiliminde oldukları tespit edilmiştir. Sigorta satış temsilcilerinin iyimserlik kötümserlik düzeylerinin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterdiği bulunmuştur. Kadınların iyimserlik düzeylerinin erkeklere oranla hem yükleme biçimi olarak hem de mizaç olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bireylerin yaş ve iyimserlik düzeyleri karşılaştırıldığında yaş ve açıklama biçimi olarak iyimserlik arasında bir ilişki bulunmazken, mizaç olarak iyimserlik ile yaş arasında anlamlı düzeyde negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Bireylerin iş deneyimi ile açıklama biçimi olarak iyimserlik-kötümserlik tarzı arasında bir ilişki bulunmazken sigorta satış deneyimi az olan bireylerin iyimserlik düzeylerinin yüksek olduğunu tespit etmiştir.

Ji, Zhang, Usborne ve Guan (2004), kültürlerarası iyimserlik eğilimini ve Sars salgınını incelemişlerdir. Araştırmanın sonucunda; karaktersel iyimserlik açısından Çinli ve Kanadalı bireyler arasında anlamlı farklılıklar bulunmazken, gerçekçi olmayan iyimserlik açısından Çinli bireylerde Kanadalı bireylerden yüksek sonuçlara rastlanmıştır. Genel olarak Çinli bireylerin Kanadalılardan daha iyimser oldukları kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte Çinli bireyler Sars virüsüne yakalanma eğilimlerinin Kanadalılara oranla daha yüksek riskte olduklarını rapor etmelerine rağmen Sars konusunda Kanadalı bireylerden daha iyimser bir tavır içerisinde olduklarını saptamışlardır.

Baker, Blacher ve Olsson (2005), 214 aile üzerinde yaptıkları araştırmada gelişim bozukluğu olan ve olmayan okul öncesi çağında çocuğu olan ailelerde iyimserlik ve iyilik halini incelemişlerdir. Araştırma sonucunda; çocukların davranış problemleri artma gösterdiğinde iyimserlik düzeyleri düşük olan annelerin iyimserlik

düzeyleri yüksek olan annelere göre yüksek depresyon riski taşıdıklarına ve aile düzenlerinin bozulduğu sonucuna varmışlardır.

Bedi ve Brown (2005), 85 kalp hastası üzerinde yapmış oldukları araştırmada iyimserliğin kronik ve akut sağlık problemi olan hastalardaki etkisini incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre; iyimserlik düzeyi yüksek hastalarda kendilerinin duygusal ve fiziksel iyilik hallerinde olumlu belirtiler gördüklerini saptamışlardır.

El-Anzi (2005), 400 üniversite öğrencisi üzerinde akademik başarı, kaygı, iyimserlik ve kötümserlik arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmanın sonucuna göre; akademik basarı ve iyimserlik arasında olumlu bir korelasyon bulunurken, kötümserlikle akademik basarı arasında olumsuz bir korelasyon bulmuştur. Aynı zamanda araştırma kapsamındaki erkek öğrencilerde iyimserlik düzeyinin kız öğrencilere göre daha yüksek olduğunu saptamıştır.

Altunbaş (2005) astım hastalarında hastalığa uyum, algılanan sosyal destek, stresle başaçıkma tarzı, iyimserlik ve açıklama biçimi arasındaki ilişkiyi incelemiş, çeşitli hastanelerde ayakta tedavi gören toplam 127 astım hastası üzerinde yaptığı çalışmada iyimserlik ve hastalığa uyum arasında pozitif yönde, kötümser açıklama biçimi ile hastalığa uyum arasında negatif yönde bir ilişki bulmuştur. Ayrıca yapılan regresyon analizleri sonucunda stresle başaçıkma stratejileri ve iyimserlik ile depresif/kötümser açıklama biçiminin genel/özel boyutunun hastalığa uyumun yordanmasına anlamlı katkısının olduğunu tespit etmiştir.

Gençoğlu (2006) tarafından üniversite öğrencilerinin iyimserlik düzeyleri ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlı araştırmaya 623 öğrenci katılmıştır. Araştırmada Balcı ve Yılmaz (2002) tarafından geliştirilen iyimserlik ölçeği ve Özgüven (1992) tarafından geliştirilen Hacettepe Kişilik Envanteri (HKE) kullanılmıştır. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre kendini gerçekleştirme düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre duygusal kararlılık düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere

göre nevrotik eğilim düzeyleri anlamlı olarak düşük bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre psikotik eğilim düzeyleri anlamlı olarak düşük bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre aile ilişkileri düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre sosyal ilişki düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre sosyal norm düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulmuştur. İyimserlik düzeyi yüksek olan öğrencilerin, iyimserlik düzeyi düşük olan öğrencilere göre antisosyal eğitim düzeyleri anlamlı olarak düşük bulmuştur.

Açıkgöz (2006) yaptığı araştırma da üniversite öğrencilerinde beslenme alışkanlıkları ile öz yetkinlik algılamaları ve iyimserlik tutumları arasındaki ilişkileri incelemeyi amaçlamıştır. Ankara Üniversitesinden 170 öğrenci (106 kız, 64 erkek) araştırma grubunu oluşturmuştur. Cinsiyete göre iyimserlik ortalamaları arasında ise, anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Bu sonuca göre, erkek örgencilerin iyimserlik düzeyleri kız öğrencilerin iyimserlik düzeylerine göre yüksek olduğunu belirtmiştir.

Nicholls, Polman, Levy ve Backhouse (2008) sporcuların ruhsal dayanıklılık, iyimserlik kötümserlik ve başaçıkma ilişkisini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmada dayanıklılık düzeyi yüksek olan sporcuların problem odaklı başaçıkma stratejilerini kullandıklarını ve iyimserlik puanlarının yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Dayanıklılık düzeyi düşük olan sporcuların ise kaçınma gibi pasif başaçıkma stratejilerini kullandıklarını ve bu sporcuların kötümserlik puanlarının yüksek olduklarını tespit etmişlerdir. Araştırmacılar ruhsal dayanıklılık için başaçıkma stratejileri ile iyimserlik-kötümserliğin önemli yordayıcılar olduğunu belirtmişlerdir.