• Sonuç bulunamadı

1. Öğretmen Adaylarının, İyimserlik ve Stresle Başaçıkma Tarzlanın Öğrencilerin Özlük Niteliklerine Göre Farklılaşıp Farklılaşmadığına İlişkin Tartışma ve Yorum.

1.a. Cinsiyet, sınıf, yaşamın çoğunun geçirildiği yer ile ailenin sosyo- ekonomik düzeyine göre stresle başaçıkma tarzları

Araştırmanın bu alt probleminde, Öğretmen adaylarının cinsiyet, sınıf, yaşamın çoğunun geçirildiği yer ile ailenin sosyo-ekonomik düzeyi değişkenlerine göre, stresle başaçıkma tarzlarının farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir.

Öğretmen adaylarının stresle başaçıkma tarzları alt boyutları puan ortalamalarının kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımlarında cinsiyet değişkenine göre anlamlı düzeyde bir farklılaşma bulunurken, çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım alt boyutlarında anlamlı düzeyde bir farklılaşma bulunmamıştır.

Erkek öğretmen adaylarının stresle başaçıkma tarzları alt boyutlarından kendine güvenli yaklaşım ve iyimser yaklaşım alt boyutları kız öğrencilerden anlamlı

düzeyde yüksek olduğu görülmüştür. Diğer taraftan kız öğrencilerin sosyal destek arama yaklaşımı alt boyutu puan ortalamaları erkek öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksektir. Bu sonuca göre kız öğrencilerin sosyal destek arama yaklaşımını stresle başaçıkmada daha fazla kullandıkları söylenebilir.

Erkek öğretmen adaylarının kendine güvenli yaklaşımlarının yüksek çıkmasının nedeninin Ohannessian, Lerner ve Von Eye (1999) araştırmasında erkeklerin benlik saygılarının daha yüksek çıkması ve depresif özelliklerinin kadınlara göre düşük çıkması ile ilişkilendirilebilir. Avşaroğlu, Deniz, Yılmaz (2007) üniversite sınavına hazırlanan kız öğrencilerin daha depresif olduklarını belirtirken; Açıkgöz de (2006) geleceğe yönelik iyimserlik düzeylerinin cinsiyete göre anlamlı bir fark gösterdiğini, erkek öğrencilerin iyimserlik düzeylerinin kız öğrencilerin iyimserlik düzeylerinden daha yüksek olduğu saptamıştır ve araştırma verileri göz önüne alındığında kızlar daha depresif ve depresyona daha yatkındır bu sonuç da depresyonlu bireylerin kötümser bakış açıları ile uyuştuğu göz önüne alındığında kızların neden daha az iyimser olduğu açıklanabilir. Diğer taraftan Aymir in (2004) araştırmasında kadınların iyimserlik düzeylerinin erkeklere oranla yükleme biçimi olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğunu belirtmesi ile paralellik göstermemektedir.

Şahin, Rugancı, Taş, Kuyucu ve Sezgin (1992) araştırmalarında kız öğrencilerin, erkeklere göre daha çok sosyal desteğe başvurma gereksinimi duyduklarını belirtmişlerdir. Phelps ve Jarvis (1994) kızların sosyal destek alma, duyguya odaklanma, ve duyguları açma, olumlu yorumlar yapma, kabullenme değişkenlerini daha çok kullandığını belirtmesi kızların problem çözümünde duyguya yönelik başa çıktığını ve kendini ifade etmeye erkeklere oranla daha meyilli olması ile açıklanabilir.

Öğretmen adaylarının sınıf değişkenine göre stresle başaçıkma tarzları puan ortalamaları arasında kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımında anlamlı düzeyde bir farklılaşma bulunmamıştır. Diğer taraftan çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım alt boyutlarında sınıf değişkenine göre anlamlı düzeyde bir farklılaşma bulunmuştur.

Öğretmen adaylarının stresle başaçıkma tarzları çaresiz yaklaşım alt boyutunda ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerinin puan ortalamaları dördüncü sınıf öğrencilerinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür. Boyun eğici yaklaşım alt boyutunda ise üçüncü sınıf öğrencilerinin puan ortalamaları birinci sınıf ve dördüncü sınıf öğrencilerinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur.

Partlak’ın (2003) araştırmasında stresle başaçıkma tarzları olarak dördüncü sınıf öğrencilerinin kendine güvenli yaklaşımı daha fazla kullandıklarını saptamış ve bu bulgu da araştırmamızın sonucu ile paralellik göstermektedir. Ayrıca kendine güvenli yaklaşım azalınca çaresiz yaklaşım kullanımının arttığını belirtmiştir. Son sınıf öğrencileri meslek sahibi olma ve okulu bitirme birinci sınıf öğrencilerinin de mesleki eğitime adım atmanın verdiği heyecanla ve sosyal çevrenin olumlu dönütü ile çaresiz ve boyun eğici yaklaşımı daha az kullandıkları söylenebilir.

Öğretmen adaylarının yaşamlarının çoğunu geçirdikleri yer değişkenine göre stresle başaçıkma tarzları alt boyutları puan ortalamaları arasında kendine güvenli yaklaşım çaresiz yaklaşım iyimser yaklaşım boyun eğici yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımında anlamlı düzeyde bir farklılaşma saptanmamıştır. Bu sonuca göre yaşamlarının çoğunun geçirildiği yer değişkeninin bireylerin stresle başaçıkma tarzları üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Binboğa’nın (2002) ve Maşrabacı’nın (1994) araştırmalarında yaşanılan yer ile stresle başaçıkma arasında anlamalı bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmacıların vurguladıkları bu sonuç bu araştırmanın bulguları ile paralellik göstermektedir.

Öğretmen adaylarının ailelerinin sosyo-ekonomik durum değişkenine göre stresle başaçıkma tarzları alt boyutları puan ortalamaları arasında kendine güvenli yaklaşım iyimser yaklaşım boyun eğici yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımında anlamlı düzeyde bir farklılaşma yoktur.

Stresle başaçıkma tarzları alt boyutlarından çaresiz yaklaşım boyutunda ise ailenin sosyo-ekonomik durumu değişkeni açısından anlamlı düzeyde farklılaşma gözlenmiştir. Ailelerinin sosyo-ekonomik durumu düşük olan öğretmen adaylarının

çaresiz yaklaşım puan ortalamaları ailelerinin sosyo-ekonomik durumu orta olanlardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür.

Çiftçi (2002) sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan öğrencilerin stres yaşantıları ile daha etkin başaçıkabildikleri, problem çözme ve sosyal destek arama alt ölçeklerinden yüksek puan aldıklarını belirtmiş, düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelen öğrenciler ise problem çözme ve sosyal destek arama alt ölçeklerinden düşük puan aldıklarını saptamıştır. Mullis ve Normandin (1992), benlik saygısının gelişimi sosyo-ekonomik statüsünün önemli bir etken olduğunu belirtmektedir. Bu sonuçlarla beraber araştırma sonucuna göre sosyo-ekonomik düzeyi yüksek bireylerin kendilerine güven duyduğu, problem çözümünde ihtiyaç duyulan imkanların fazla olması ve gelecek adına daha iyimser olduğu söylenebileceğinden stresle başaçıkmada yüksek sosyo ekonomik düzeye sahip bireylerin kendilerini daha yetkin hissettikleri, çözüme daha yakın hissettikleri, çözüm olanaklarına daha kolay ulaşabildikleri ve yeterli ekonomik yapıdan dolayı da daha az engellendikleri söylenebileceğinden çaresizlik durumuna çok fazla maruz kalmazlar buna karşın düşük sosyo-ekonomik düzeydeki bireylerin yüksek sosyo-ekonomik yapıdaki bireylere göre daha fazla kısıtlandıklarından çaresiz yaklaşımı kullanmalarının anlamlı olduğu söylenebilir.

1.b. Cinsiyet, sınıf, yaşamın çoğunun geçirildiği yer ile ailenin sosyo- ekonomik düzeyine göre iyimserlik düzeyi

Araştırmanın bu alt probleminde, öğretmen adaylarının cinsiyet, sınıf, yaşamın çoğunun geçirildiği yer ile ailenin sosyo-ekonomik düzeyi değişkenlerine göre, iyimserlik düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir.

Öğretmen adaylarının cinsiyet değişkenine göre iyimserlik puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde bir farklılaşma saptanmıştır. Kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha iyimser olduğu belirlenmiştir. Kadın öğretmen adayları yapı olarak anaç ve daha iyimser olduğu için toplumun yüklediği bir takım roller bulunmaktadır. Kadınlar meslek seçiminde de rahat, rekabet gerektirmeyen ve çok fazla kazanma kaygısını barındırmayan meslekler tercih ediyorlar. Ayrıca bu

öğretmenlik mesleğini tercih eden kadınlar diğerlerine göre daha anaç, pozitif, korumacı ve rekabetçi bir yapıda olamayan kadınlardır (Kuzgun, 2004). Kuzguna göre öğretmenlik mesleği geleneksel kadın mesleği olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmada kızların daha iyimser bir bakış açısına sahip olmasının tercih edilen meslekten olduğu da söylenebilir. Kadın öğretmenlerin branş olarak da sınıf ve okulöncesi branşlarında daha fazla olması da bu fikri desteklemektedir.

Öğretmen adaylarının sınıf değişkenine göre iyimserlik puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde bir farklılaşma bulunmuştur. Dördüncü sınıf öğrencilerinin iyimserlik puan ortalamaları ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür. Öğrencilerin sınıf düzeyleri açısından, birinci sınıf ve üçüncü sınıfların iyimser yaklaşımları anlamlı düzeyde farklılaştığını ve üçüncü sınıfların lehine olduğunu belirtmiştir.

Binboğa (2002), araştırmasında üst sınıflarda okuyanların daha iyimser olduğunu saptamıştır. Üst sınıflardaki iyimserliğin nedeni yaş ile beraber bireydeki kararlılığın da artmasından kaynaklandığı söylenebilir. Öğrenme psikolojisinin temel kavramlarında yaş olgusuna göre “Bireylerdeki değişim çocukluk ve ergenlik yıllarına göre genç yetişkinlikte daha kararlı ve tutarlı bir forma bürünür.” Yaş artışı sosyal tecrübeyi ve molar (bütüncül) düşünceyi geliştirdiğinden üst sınıflardaki bireylerin daha iyimser oldukları söylenebilir. Tufan (1989) dört yıl boyunca eğitim gören öğrencilerin yaşam deneyimleri arttıkça benlik saygılarının da arttığını saptamıştır. Aynı zamanda yüksek öğretim sürecinin, öğrencilerin benlik saygısını artırıcı bir ortam olabileceğini yorumlamış. Partlak (2003) dördüncü sınıf öğrencilerinin, birinci sınıflara göre kendine güvenli yaklaşımı daha fazla kullandıklarını saptamıştır. Bu araştırma bulguları da dikkate alındığında sosyal tecrübe aynı zamanda benlik saygısını da artırdığından bireyler problem çözmede aktif yöntemleri kullanma eğiliminde oldukları ve çözüm yaklaşımında daha reel ve somut sonuçlara ulaşmakta ve negatif sonuçları çok fazla düşünmemektedirler ve güven duygusunu yoğun yaşadıklarından iyimser davranma eğiliminde oldukları söylenebilir.

Öğretmen adaylarının yaşamlarının çoğunu geçirdikleri yer değişkenine göre iyimserlik puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde bir farklılaşma saptanmamıştır. Bu sonuca göre yaşamlarının çoğunun geçirildiği yer değişkeninin bireylerin iyimserlikleri üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Bu bulguya dayanarak bireylerin iyimserliklerini yaşanan yerin dışında başka değişkenler (bu araştırmada bağımsız değişken olarak ele alınan) tarafından belirlendiği sonucuna varılabilir.

Öğretmen adaylarının ailelerinin sosyo-ekonomik durum değişkenine göre iyimserlik puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde bir farklılaşma saptanmıştır. Ailelerinin sosyo-ekonomik durumu orta olan öğretmen adaylarının iyimserlik puan ortalamaları ailelerinin sosyo-ekonomik durumu düşük olanlardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür.

Sürük (1994) ailelerinin sosyo-ekonomik düzeylerine ve boş zamanlarını değerlendirme durumlarına göre anlamlı düzeyde faklılıkların olduğunu belirtmiştir. Çiftçi (2002), sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan öğrencilerin stres yaşantıları ile daha etkin başaçıkabildikleri, problem çözme ve sosyal destek arama alt ölçeklerinden yüksek puan aldıklarını belirtmiş, düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelen öğrenciler ise problem çözme ve sosyal destek arama alt ölçeklerinden düşük puan aldıklarını saptamıştır. Rosenberg (1965) ailelerinin sosyo-ekonomik düzey olarak yüksek olan öğrencilerin benlik saygıları, sosyo-ekonomik düzeyleri düşük olan öğrencilere göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu saptamıştır. Camilla (1991) ailenin ekonomik zorluğunun; hem kız hem de erkek öğrencilerde benlik saygısını, yalnızlık duygularını ve depresyon düzeylerini etkilediğini belirtmiştir. Bu bulgulara dayanarak sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan öğrenciler stresle daha iyi baş edebilmektedir ve de benlik saygıları daha yüksektir. Buradan anlaşılıyor ki ekonomik sıkıntısı olmayan bireyler engellenme duygusunu daha az yaşadıklarından ve kendilerine ve de yeteneklerine güvendiklerinden hayata daha ılımlı (iyimser) bakabildikleri söylenebilir.