• Sonuç bulunamadı

2.5. Batılılaşma Sürecinde Seçkinler Yapısının Dönüşümü

2.5.3. İttihat ve Terakki

İttihat ve Terakki örgütü, Abdülhamit’e karşı kurulmuş en güçlü politik yapılanmaydı. Amaçları 1876 anayasasını yeniden yürürlüğe koyarak böylece imparatorluğu yıkılıştan kurtarmaktı. İttihat ve terakki üyelerinden Enver Paşa gibi subaylar askerleriyle ayaklanarak meclisin açılmasını ve meşrutiyetin kabul edilmesini talep ettiler. Abdülhamit, bu talepler karşısında meclisi açmak ve Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı. Bundan sonra yönetim İttihat ve Terakki’nin eline geçti. 1909’da Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle padişahın yetkileri sınırlandırılmış ve padişah artık sadece bir sembol haline gelmiştir. Bundan sonra Osmanlı yıkılana kadar İttihat ve Terakki kadrolarınca yönetilecekti. İttihat ve Terakki iktidarına yönelik iki ciddi muhalefet ortaya çıktı. Bunlardan biri Ahrar Fırkası'nın muhalefetiydi. Bu fırkanın muhalefetiyle basında mevcut hükümete yönelik şiddetli bir muhalefet kampanyası başlatıldı. Bu basın kampanyası sonucu 6 Nisan’da İttihatçı aleyhtarı bir gazetenin başyazarı olan Hasan Fehmi İttihatçı bir fanatik tarafından öldürüldü. Hasan Fehmi’nin cenaze töreni İttihatçıların aleyhine bir cenaze törenine dönüştü. Bir diğer muhalefet ise içinde alt tabakadaki bir kısım ulema ve tarikat şeyhlerinin de bulunduğu ve halkın bir kısmını yanına alabilmiş olan çevreden geliyordu. İttihat-i Muhammedi Cemiyeti etrafında örgütlenen bu çevre Jön Türklerin laik düzenlemelerine ve yaklaşımlarına karşı geniş çaplı propaganda düzenliyorlardı. Bu muhalefet çevrelerinin tetiklemesiyle tarihe 31 Mart ayaklanması olarak geçen bir isyan başlatıldı. Bu isyanı bastırmak için İttihat ve Terakkinin

emrinde bulunan Mahmut Şevket Paşa komutasındaki 3. Ordu Makedonya'dan İstanbul'a gelerek isyanı bastırdı (Ahmad ve Rustow, 1976: 245–284).

Kuşkusuz 1908 hareketinin gerek Osmanlı ve Türk modernleşmesi bağlamında gerekse Osmanlının dünya kapitalist sistemiyle bütünleşmesi bağlamında bir çok problematiği ve spekülatif önermeyi içermektedir. O dönemde ayaklanmaya katılan ve ayaklanmaya destek verenlerin sınıfsal durumu iyice irdelenmeden ve İttihat ve Terakki döneminde değişen siyasi yapının hangi sınıfların çıkarı doğrultusunda yapıldığı verilerle desteklemeden herhangi bir değerlendirmede bulunmak zor. Bu konuda özellikle yapılmış iki çalışma bize bu konu hakkında bir fikir vermektedir.Feroz Ahmad (1971) ve Aykut Kansu (2006) 1908’deki devrimi siyasal ve toplumsal yönleriyle irdeleyerek bu olayın Osmanlı tarihindeki ve sonrasındaki önemi üzerinde durmaktadırlar. Aykut Kansu bu darbenin bir burjuva devrimi olduğunu, İttihat ve Terakki’nin taşra önderlerinin eşraf kesiminden geldiğini, ekonomik çıkarları için halkı ayaklandırdıklarını ve bunun sonucunda açılan meclise vekil olarak girdiklerini vurgular. Hareket hem Rumeli’de hem de Anadolu’da çıkardığı isyanlarla ve son olarak Makedonya'da silahlı isyan başlatarak Abdülhamit’in geri adım atmasını sağlamıştır. Hem toplumsal bir desteğe dayandığından hem de bu isyanı sürdürenlerin Rumeli ve Anadolu eşrafından olmalarından dolayı Kansu, bunu bir burjuva devrimi olarak nitelendirir (Kansu, 2006: 48–65). Ahmad ise Abdülhamit’in getirdiği yeni vergiler yüzünden halkın ekonomik olarak sıkıntı içerisine girdiğini, bu sıkıntılardan bunalan halkın eyalet valilerini protesto ettiğini ittihat ve terakki’nin de bu protestoları örgütlediğini ve bu tepkilerin yayılması ve etkili olmasında İttihat ve Terakki'nin payı olduğu üzerinde durmaktadır. Ahmad, bu sürecin Kansu'nun aksine bir siyasi süreç olduğunu vurgular. İttihat ve Terakki döneminin sınıfsal analiz açısından en önemli özelliği öteden beri Osmanlı bürokratları tarafından dile getirilen ve arzulanan yerli bir burjuvazi düşüncesini kurumsal düzeyde oluşturma noktasında ürettikleri politikalardır (Ahmad, 1971: 55–57 ). Nitekim daha sonraki cumhuriyet dönemine de miras kalacak olan bu politikalar, kendi başına burjuvazi çıkartma istidadı taşımayan toplumun, devlet müdahalesiyle ve yardımıyla burjuva sınıfını oluşturma çabası şeklinde politik hamlelerde bulunulmuştur

Darbeden sonra Genç Türkler, iktisadi kurtuluşun yolunun milli bir iktisadi oluşturmaktan geçtiğini düşünen kadro bundan dolayı yerli teşebbüsü harekete geçirmek için politikalar üretti. İthal mal yerine yerli malı tüketimi için kampanyalar başlatıldı. 1917 yılında yerli bir banka olan İtibar-ı Milli Bankası kuruldu. Yerli müteşebbisler tarafından iki sigorta şirketi kuruldu. Ancak bu tip milli iktisadi hamleler İttihat ve Terakki kadrosunun I. Dünya savaşı sonrasında dağılmasıyla sona erdi (Lewis, 1984: 453–454).

Balkan savaşları ve Birinci Dünya savaşı Osmanlı'da yeni bir toplumsal katmanın ve farklı bir zihniyetin oluşmasına ortam hazırladı. Osmanlı İmparatorluğu'nda toplumun geniş bir kesimi savaşlar sonucu mülksüz duruma düştü ve fakirleşti. Buna karşılık pazara dönük üretim de bulunan taşra tüccarı ve ittihat ve terakki ile yakın ilişkileri bulunan esnaf servet biriktirme imkânını bularak savaştan zengin bir şekilde çıktılar (Toprak, 1995: 160). Zaten milli bir burjuvazi oluşturma düşüncesi taşıyan İttihat ve Terakki iktidarı, böylece savaş zenginlerinin durumlarını meşrulaştırmak için kullanacakları milliyetçilik ideolojisini de önceden oluşturmuştu. Dünya ekonomisi içerisinde bu durumu değerlendirdiğimizde periferileşmenin tamamlanabilmesi için devlet aygıtının dünya kapitalist ekonominin taleplerine göre dönüşmesi gerekiyordu “Devlet aygıtının bu yönde dönüşümünün tamamlanabilmesi için, bölgede bulunan ekonomik güçlerin gereksinimlerini tümüyle karşılayan siyasal bir yapıya izin verecek son bir değişimin olması gerekmekteydi. Bu görevi yirminci yüzyıl başlarında Jön Türk rejimi üstlendi” (Wallerstein vd., 1983: 50-51). Bütün bu gelişmelerin sonucunda, cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı'da devlet himayesi altında oluşmuş genelde spekülatif yollardan veya savaş tüccarlığı ile zengin olan bir burjuva sınıfı oluştu.

İttihatçıların fikirleri genelde ve temelde, milletin “uyandınlmasıyla” ilgilidir. Burada, Avrupa'da o sıralarda rağbet bulan kitleleri harekete geçirme, eyleme sokma zaruretini ileri süren fikirlerin yankılarını görmek gerekir. Cumhuriyet devrindeki fikirler bu vurguyu devam ettirmiştir. Cumhuriyetin de ana siyasal kuramı devleti parçalanmaktan kurtarmak ve kalkınmak olmuştur.