• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ŞEHZADE ÖLÜMLERİNİN OSMANLI DUYGU DÜNYASINA

3.2. Fatih Sultan Mehmed’den Kanuni Sultan Süleyman Dönemine Kadar

3.2.2. İsyandan Esarete: Şehzade Cem

Fatih Sultan Mehmed’in oğullarından Şehzade Cem (d. 1459) ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız üzere oldukça çalkantılı bir hayat yaşamış ve genç yaşında hayata veda etmiştir. Şehzadenin kardeşi II. Bayezid ile mücadelesi neticesinde önce Mısır’a ardından da Rodos şövalyelerinin yanına gitmesi diplomatik, askeri ve ekonomik manada Osmanlı Devletini derinden etkilemiştir. Onun taht mücadelesi sonuç olarak başta kardeşi olmak üzere, devlet mekanizmasını yıpratmış, Osmanlı’ya iadesi kabul edilmediğinden ve hem şövalyelerin hem de Papa’nın istekleri yüzünden ekonomik olarak güç bir duruma düşülmüştür. Cem, Rodos’tan, Papa’nın yanına oradan da son olarak Fransa’ya doğru uzanan esaret hayatının neticesinde hem dünyalık hiçbir şey elde edemeden hem de “isyancı” yaftası ile hayata veda etmiştir. Cem’in sürgün hayatı merak konusu olmuş ve hakkında romanlar yazılmıştır. Romanlarda Cem Sultan bir “macera kahramanı” ve “aşık” kimlikleri ile ön plana çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile münasebetlerini derinden etkileyen bu vaka yerli ve yabancı pek çok yazarın

130

duygu dünyasına tesir ederek bu romanların ortaya çıkmasına vesile olmuştur553. Avrupa literatüründe Şehzade Cem’in ismi “Zizim” şeklinde yazılmıştır. Bu isimle piyes ve çizgi romanlara da konu olmuştur554.

Fransa kralı VIII. Charles Şehzade Cem’i almak için Papa Alessandro ile anlaştı555. Papa tarafından Fransa kralına teslim edilip yola çıktıktan sonra zehirli ustura ile başı traş edildiği iddia edilen Şehzade Cem’in bir süre sonra başında ve vücudunda şişlikler hasıl olmuştu. Şehzade Cem, ölümünün yaklaştığını anladığında dua etmeye başlamıştı. “Ya Rab eğer bu kafirler beni bahane idüp ehl-i İslam üstüne harbe gitmek kastın iderlerse beni ol günlere erişdirme, canumu kabz eyle”556. Onun böylesine çaresiz bir şekilde dua etmesi aslında Osmanlı Devleti açısından nasıl büyük bir politik kriz doğurduğunu farketmesiyle ilgilidir. Vakıat’ta bahsedilen vasiyetnamesinde “Elbette benüm mevtüm haberin intişar idesüz: Mebâdâ ki küffar benüm aduma Müselmanlar üzerine huruc eyleye! Benden sonra Karundaşum Hüdavendigar Sultan Bayezid Hazretlerine varasuz, diyesüz ki beni reddetmesün ne veçhile olursa benüm tabutumu kafir memleketinde komasun! Ehl-i İslam memleketine çıkarsun ve cem’i borçlarımı eda eylesün”557. Şehzade Cem’in vasiyetnamesi memleketini seven birinin ikazı niteliğindedir. Yukarıda yapmış olduğu dua da bununla bağlantılı olarak düşünülmektedir. Sultan Bayezid’den bilhassa talep etmiş olduğu husus, cesedinin “kafir” memleketinde kalmaması dolayısıyla her ne kadar isyan edip gitmiş olsa da öldükten sonra kendisine sahip çıkılmasıdır. Sultan Bayezid kardeşinin vasiyetini yerine getirmek için epey çaba sarfetmiştir. Elbette bunu sadece kardeşinin vasiyeti için değil Devletin bekası için de gerçekleştirmiştir. Çünkü Cem Sultan’ın dirisi kadar ölüsünden

553 Bkz. İvo Andric, Uğursuz Avlu, trc. Aydın Emeç (İstanbul: Ağaoğlu Yayınevi, 1964); Vera Mutafçıyeva, Cem Sultan Olayı, trc. Naime Yılmaer (İstanbul: May Yayınları, 1971); Feridun Fazıl Tülbentçi, Cem Sultan- Büyük Tarihi Roman, 3. Baskı (İstanbul: İnkilap ve Aka Kitabevi, 1980); Yavuz Bahadıroğlu, Cem Sultan (I); Cem Sultan’ın Gurbet Sürgünü (II) (İstanbul: Nesil Yayınevi, 1986); Guy Allard, Philipine Helene de Sassenage’ın Aşığı Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan, trc. Işık Ergüden (İstanbul: İletişim Yayınları, 2006); Roderick Conway Morris, Cem Sultan Sürgündeki Veliaht, trc. Hakan Türkkuşu (İstanbul: Epsilon Yayınları, 2006).

554 Mahmut H. Şakiroğlu, “Cem Sultan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 7: 284.

555 M. Cavid Baysun, Cem Sultan Hayatı ve Şiirleri (İstanbul: Ahmet Halit Kitabevi, 1946), 55.

556 Danişmend, “Gurbetname-i Sultan Cem”, Fatih ve İstanbul, 269.

131

de menfaat elde etmeye çalışanlar, Osmanlı Devleti’ni Cem’in ölümünden sonra yaklaşık olarak üç yıl civarında uğraştırmıştır558.

Aşıkpaşazade Cem Sultan’ın ölümünden bahsetmiştir: “Allah rahmetine vasıl oldı. Ve öldükten sonra kafirler tabutu kurşunlayup tabut içinde kadîd itdiler. Şehid olduğunu Sultan Bayezid’e işitdürdiler. Yas itdi. Mecmû’ ulemâ ve sulehâ azâlar itdiler. Ve ulemâya ve fukaraya ve sâdâta mübâlaga akçalar üleşdürdi. Rûhı-çün duâlar itdiler. Andan sonra Sultan Bayezid murad idindi ki Sultan Cem’ün tabutını bunda getürmek diledi. Kafirler virmeyüp didiler kim ‘Bizim muradumuz Osman neslinden bizim diyarımuzda bir kimse almakdur’ didiler. Âhir Sultan Bayezid hazretleri ikdam idüp ademler gönderüp getürdi. Geliyorurken sâdât ve ulemâdan ve fuzalâdan karşu çıkdılar. Tazimler ve takrimlerle getürüp Bursa’da kardaşı …. Türbesinde kodılar559”. Şehzadenin ölümünün ardından tabutunun kurşunla kaplanması cesedin muhtemelen zarar görmesini engellemek içindi. Sonuçta bir Osmanlı şehzadesiydi. Bayezid’in haberi aldıktan sonra yas tuttuğunu ifade eden Aşıkpaşazade yası tasvir etmediği için bunun gerçekten bir üzüntü emaresi mi yoksa sadece hanedanın bir üyesinin kaybedilmesinden dolayı oluşan doğal bir yas mı olduğunu bilmek güçtür. Burada alimler ve salihlerin “azâlar” ettiği ifadesi iki açıdan değerlendirilebilir. İlk olarak “azâ” kelimesi başa gelen musibete sabretmek olarak manalandırılır. İkinci olarak kelimenin harf benzerliği göz önüne alınarak bakıldığında “eza” olabileceği üzerinde durulabilir. Eza’nın kelime manası, sıkıntı, eziyet ve insanın kerih görüp mahzun olduğu şey olarak tanımlanır. Bu durumda alimler ve salihler Şehzade Cem’in ölümünden dolayı ya hüzünlenmiş yahut bu ölüm karşısında sabır göstermişlerdir manasında iki farklı anlam çıkmaktadır.

Hoca Sadettin, Şehzade Cem’in ölüme giden sürecini oldukça canlı bir şekilde betimler: “Gerçekte Frenk hükümdarları arasında Papa’ya karşı gelmek olacak iş değildi. Bu nedenle França Beyi’nin takındığı tavır ve davranış Papa’ya gayet ağır gelip, dilek dolusuna erişmek için hazırladığı Cam-ı Cem’i berbat olan onuru gibi kırmak tedarikinde oldu. Bunun için zavallı şehzadeyi ele aldı. Eli çabuk bir tellak buldu. Onu zehirle yağlanmış bir ustura ile França beyini yanına gönderdi. Bu yaramaz tellak da bin bir çeşit hiyle ve aldatma ile şehzadeyi traş etmeye yol bulup, ol zehirli ustura ile

558 Yılmaz, Cem Sultan, 106.

132

şöyle bir traş etti ki, vücudunda karınca başı kadar kıl bırakmadı”560. Sadettin’in anlatısından Papa’nın Cem’i elden çıkarmanın verdiği öfkeyle şehzadeyi zehirlettiği ve öyle gönderdiği anlaşılmaktadır.

Cem öldürüldükten sonra ona ait eşyaların ve bir papağanın Bayezid’e gönderildiğine dair bir hikayeyi Evliya Çelebi anlatır. Cem Şah Sadisi diye bahsettiği Şehzadenin defterdarı olan kişi cenaze ile birlikte Sultan Bayezid’in huzuruna varmış, Bayezid papağanı sual edince onu getirtmiştir. Papağan ona öğretildiği biçimde “Padişah sağ olsun. ‘Biz Allah’ın kullarıyız ve biz ancak ona dönücüleriz’ [Bakara, 156] ayetini düzgünce söyleyip “Efendim Cem Şah merhum olup beyaz melek suretinden çıkıp siyah matem donları giydim” dediğinde Bayezid Han’a bir ağlama gelip “Ya Sadi, bu karındaşım Cem’i nice katlettiler” dedikte Cem Sadisi şehzadenin çok dikkatli olduğunu kendi kadehi dışından hiç bir şeyden tatmadığını kafirlere karışmadığını ilim ve şiirle meşgul olduğunu belirtmiştir”. Evliya’nın anlatılarında zaman zaman abartılar olsa bile Bayezid’in kardeşinin ölümünden dolayı ağlamış olması ve onu katletmiş oldukları için vakayı sorgulaması gayet insani bir tutum olarak görülmelidir. Kardeşi ile büyük bir mücadele içinde olduğunu ve bu sebepten çok sıkıntılar yaşadığını bilsek dahi Sultan Bayezid’in kardeşinin ölümünden kederlenmesi içgüdüsel bir bağın yani kardeşliğin depreşmesi olarak izah edilebilir. 1495’te vefat eden Cem’in cenazesi Osmanlı Devleti’nin girişimleri neticesinde ancak 1499’da Osmanlı topraklarına getirilebilmiştir561. Abisi Şehzade Mustafa Türbesine defnedilmiştir562. Evliya Çelebi ilginç bir menkıbe daha aktarır. Cem’in II. Murad türbesine defnedilmek istendiğini ancak kubbede bir şimşek ile beraber kıyamet koptuğunu, üç gün boyunca türbeye giriş yapılamadığını neticede Şehzade Cem’in başka bir yere defnedildiğini belirtir. Sonrasında bu türbenin ölüyü kabul etmemesi durumunu Fransa’da Cem yerine bir başkasının öldürülüp onun saklandığı, dolayısıyla gönderilen cenazenin Cem’e ait olmamasından ötürü “Gazi padişah Allah’ın emriyle kabul etmeyip sonunda başka yere gömdüler. Bu da bir alamettir”563 şeklinde yorumlar. Cesedin Şehzade Cem’e ait olmayışının efsanevi bir şekilde izah edilmesi zihinlerde Cem’in ölümünün kabullenilmemiş olduğunu ve ölüyü kabul etmeme hikayesi ile Gazi Murad Han’a

560 Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih III, 231.

561 Baysun, Cem Sultan Hayatı ve Şiirleri, 65.

562 Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, 85

133

keramet atfedildiğini göstermesi açısından önemlidir. Bu durum ya şehzadenin cenazesinin geç gönderilmiş olması dolayısıyla cenazenin ona ait olup olamadığı üzerine tereddütlerin olduğunu ya da bu yönde dedikoduların olduğunu göstermektedir. Hoca Sadettin, Şehzade Cem’in ölümünü kadere bağlar ve Allah’ın dünyanın alt ve üstünü iki kardeş arasında pay ettiğini alt kısmın yani mezarın Cem’in bahtına, saltanat tahtının ise Sultan Bayezid’e kaldığını belirtmektedir: “Kaza ve kader kassâmı yeryüzü denilen şu toprağı iki kardeş arasında bölüştürülerek altını Sultan Cem’e, üstünü de günü aydın padişaha vermiş bulunuyordu… Molla Lami’î Cem’in ölümünden dolayı şu tarihi düşmüştür. ‘Çün Sultan Cem’in baharı yazdan önce güz döndü / Gayptan gelen tarihte eyvah göçtü Cem dendi’. Rum diyarının tanınmış bilgelerinden biri olan Kazasker el-Hac Hasan zade bu tarihi söylemiştir. Tarih – Cem Sultan’ın öldüğü gün cihan düzen buldu demektir564”. Şehzade Cem taht için vatanından ayrılıp ciddi bir mücadeleye girmiş ancak dış faktörlerin tesiriyle kendisini esaret hayatı içerisinde bulmuştur. Tahtı elde etmek için başlattığı mücadeleyi kazanamadan tabuta girmiş, hayatının en verimli çağında vefat etmiştir. Şehzadenin kendi ifadesiyle ölümünü dile getirdiği şu mısaralar: “İy dostlar beni anıcak matem eylenüz/ Eyle tutun ki gurbet içinde ben ölmişem”565 şehzadenin edebi kimliğini yansıtır. Bununla birlikte sürgün hayatını yaşadığı “gurbette” öleceğinin farkında olarak öldükten sonra hatırlanmayı talep eden Cem, gurbette olan biri için nasıl matem eylerseniz benim için de öyle matem eyleyin demektedir.

Şehzade Cem II. Bayezid’in emriyle öldürülen oğlu Oğuzhan için bir mersiye kaleme almıştır566. Mersiye bir babanın oğlunu kaybetmesinden dolayı yaşadığı hayal kırıklığı, üzüntü ve pişmanlık gibi duyguları yansıtmaktadır. Şehzade Cem esaretinde oğlunun öldürüldüğü haberini almış ve babanın şehzadesine yazdığı tek mersiyeyi kaleme almıştır. Şehzade katlinin hanedan içinde nasıl algılandığını göreceğimiz felek redifli mersiyede ağırlıklı olarak çekilen ızdırap dile getirilmektedir. “İy vefâsuz hâ’in bî-emn

564 Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih III, 234, 235.

565 Münevver Okur Meriç, Cemşid ü Hurşid -İnceleme Metin- (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 1997), 20.

134

ü bî-âman felek”567 mısraıyla mersiyeye giriş yapan Cem Sultan, mersiye tamamlanana kadar bütün her şeyin suçlusu olarak feleğe işaret eder.

“Sensin âhir tahtını viren Süleymânun yile Mülk-i âbâdın mülûkun eyleyen viran felek Yidi yıl Eyyûba derd ü renc ü gam yoldaş idüp

Nûha öz kendü tenûrından viren tûfan felek Gözlerinden Ya’kûbun kan itdürüben Yusuf’ı Geh kuyuya bıragup geh atduran zindan felek”

Peygamberlerin hayatından betimlemelerle didaktik bir üslupla satırlarına devam eder. Onların yaşamış olduğu sıkıntıları dile getirerek feleğe suçlayıcı tavrını devam ettirir. Bu girizgahın ardından artık acısını gizli tutmayan Cem şöyle devam etmektedir:“Yakamı yırtup elünden nicesi âh itmeyem / Cânumı odlara atdı derd-i Oguz Han felek / Ağlamaktan ol ciger-kûşem firâkından müdâm / Kara kara kanlara boyandı bahristan felek”. Cem’in bu mısralarda yakasını yırtmak, ah etmek ve Oğuzhan’ın derdinin onu ateşe atmış olduğu gibi ifadeleri, mersiyeyi nasıl bir hissiyatla kaleme aldığını göstermektedir. Devam eden mısralarda bu his daha da yoğun bir şekilde ortaya konmaktadır. Cem, sıradan bir baba çocuğunun ölümünden dolayı nasıl kederlenirse öyle kederlenmiş ve acısını şiirle dile getirmiştir. Sürekli devam eden ayrılığından dem vurarak ağlamaktan ilkbaharın kara kanlara boyandığını dillendirmiştir. “Kara kan” ile ifade güçlendirilmiş ve matem duygusu derin bir şekilde mısraya yerleştirilmiştir. Cem Sultan esaret hayatından da bahsetmiştir: “Salalıdan beni girdâb-ı Frengistana sen / Gözlerimden kanlu yaş deryâ gibi akar felek”. Esaret hayatının onu tükettiği ortadadır üzerine bir de Oğuzhan’ın acısı muhtmelen Cem’i daha da bezgin ve ümitsiz bir ruh haline sürüklemiştir. “Kanın içmişdür nice şehzâde-i meh-rûlarun / Ol sebebden geh kara geh görinür ahmer felek”. “Şehzâde-i meh-rûlar” yani ay yüzlü şehzadelerden kasıt kardeş katli sebebiyle canından olan hanedan üyeleri olmalıdır. Bu şekilde düşündüğümüz takdirde kardeş katline sebep olarak yine felek suçlanmakta ve ölen

567 İ. Halil Ersoylu, Cem Sultan’ın Türkçe Divan’ı, 2. Baskı (Ankara, TDK Yayınları, 2013), 29-32; İsen,

135

şehzadeler yüzünden feleğin bazen siyah bazen kırmızı renkte göründüğü dile getirilmektedir. Dolayısıyla Şehzade Cem’in kardeş katline bakışı da bu satırlarda kendini gösterir. Devam eden birkaç beyitte Cem kendi yaşadığı sıkıntılardan bahseder burada oğluna dair bir şey görülmez. Ancak mersiyenin sonlarına doğru tekrar Oğuzhan’dan söz etmeye başlar:

“İşidelden Şâh Oguz Hanun şehid oldugını Derd ile oldı Frengistânda Cem mecnûn felek

Yirde bu hâl ile görmişdür beni mâtem tutar Görme misin karalar giymişdür ay ü gün felek

Cânumı yakdun u yıkdun ömrümün divârını Bîd-i eyvânun yıkılsun aşaga geçsün felek”

Cem Sultan, Oğuhan’ın şehit edildiğini vurgular ve onun ölümünü işttiğinden beri onun derdiyle bir deliye döndüğünü ifade eder. Yeryüzünü kastederek onun bile Cem Sultan’ın halinden ötürü matem tuttuğunu dile getirir. Ay ve güneşin bu matemden ötürü karalar giydiğini yani onlarında matem tuttuğunu söyleyerek yoğun duygularını daha da derinden hissettirir. Ömrümün duvarını yıktın cümlesi mersiyenin vurucu noktasıdır. Zira, Cem Sultan’ın esaret hayatında tutunacak bir dal olarak gördüğü küçük şehzadesi muhtemelen hayattaki en büyük ümididir. Oğlunu kaybetmesi adeta sırtını yasladığı o koca ümit duvarının yıkılması olarak nitelendirilebilir. Son mısrada ise feleğe beddua eder.