• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ŞEHZADE ÖLÜMLERİNİN OSMANLI DUYGU DÜNYASINA

3.2. Fatih Sultan Mehmed’den Kanuni Sultan Süleyman Dönemine Kadar

3.2.3. II. Bayezid’in Oğulları

3.2.3.1. Şehzade Abdullah Mersiyesi

Sultan II. Bayezid’in genç yaşta vefat eden oğlu Abdullah, Muradiye Haziresi içerisinde Şehzade Mustafa Türbesi içine defnedilmiştir (1485)568. Şehzade Abdullah hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Onun ölümü için mersiye kaleme alan Necati Bey, (ö. 1509) Şehzadenin Konya Sancakbeyliği yaptığı sırada divan katipliği görevinde

136

bulunmuş biridir569. Şehzade ile aynı muhitte bulunan Necati Bey muhtemelen şehzade ile arasındaki ünsiyet dolayısıyla üzüntüsünü bu mersiyeyi kaleme alarak dile getirmiştir570. Üslubu diğer mersiyelere nazaran sadedir ve yalın bir şekilde iç dünyasındaki hissiyatı yansıtmaktadır.

Yedi bentten oluşan mersiyenin ilk bendinde dünyanın geçiciliği vurgulanmakta ve son mısralarda felek yedi başlı bir ejderha olarak tanımlanıp, suçlanmaktadır. Necati Bey ikinci bentte felek üzerine suçlamalarına devam eder. Padişahı işaret ettiği şu mısrada “Şeh almaz oldı ele câm-ı hoş-güvâr felek” onun oğlunun ölümünden dolayı nasıl bir hissiyat içerisinde olduğunu ifade etmek istemiştir. “Câm-ı hoş-güvâr” tatlı hoş kadeh manasındaki bu ifadeden kasıt dünyanın zevk ve sefa diyebileceğimiz her olgusunu kapsayıcı bir nitelik arz etmektedir. Diğer bir deyişle padişahın çok büyük bir üzüntüye gark olup dünyanın bütün hoş ve güzel şeylerini elinin tersiyle ittiği anlaşılmaktadır. Son mısrada şehzadenin ölümünün genç bir yaşta olduğuna vurgu vardır. “Ki pîr-i dehr o şehi genc iken harâb itdi / Hayât âbını tâb-ı ecel serâb itdi”. “Dehr” kavramı zaman ve dünya anlamındadır. Burada pir fani bir şekilde dünyaya atıf vardır. İhtiyar dünyanın genç şehzadeyi harap ettiği yani onu yıprattığı ise bir hastalıktan ötürü öldüğünün işaretidir. III. Bentte artık şair acısını daha derin ifadelerle dile getirmeye başlar. “Ciger firâkı kılıcı’le oldı yara diriğ / Yaraşmaz idi hazan serv-i nev-bahâra dirîg / Hümâyu saltanatun şeh-perine hayf u âh / Sarâ-yı ma’diletün serverine hayf u âh”. Şehzade Abdullah’ın ölümünden “ayrılığın kılıcı ile ciğerin yaralandığı” ifadesi, iç dünyasında şairin bu ölümden dolayı duyduğu derin üzüntüyü betimlemektedir. İlkbaharın servi ağacına sonbaharın yakışmadığı mısrası şehzadenin gençliğine vurgu yapar. Son mısralarda şehzade saltanatın hüma kuşu yani devlet kuşu ve mutluluğu olarak tanımlanır. “Şeh-perin” şahın kanadı ifadesi ile şehzadenin babasının kolu kanadı olduğu vurgulanırken, “hayf u âh” tamlamasıyla yazık oldu saltanatın mutluluğu, talihi, genç şehzadesi, padişahın kolu kanadı gitti diye hayıflanmaktadır. IV. bentte duygusal ifadeler devam eder. Halk ve doğa unsurları üzerinden matemin nasıl ifade edildiği bu mısralarda açıkça görülebilir.

“Ol âfitâb-ı sa’âdetden ayru halk-ı cihan

569 Bayram Ali Kaya, “Necâtî Bey”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 32:477.

137

Kara geyüp sürinür gölgeler gibi bî-can Güneş tolundı mı kim karanulug oldı cihan Kamer tutuldı mı kim şehr içine düşdi figan”

Güneş yüzlü olarak tanımladığı şehzadeden ayrı kalan halkın, onun yokluğundan ötürü matem elbiseleri giyinip adeta gölgeler gibi cansız bir vaziyette süründükleri tasviri oldukça çarpıcıdır. Böyle bir betimleme zihinde hayal edildiğinde şehzadenin ölüsünün ardınca yürüyen kapkara kıyafetli ve gölgeyi andıran insanların kederlerinden dolayı canları çekilmişcesine sürünerek gittikleri görüntüsünü canlandırır. Güneş tutulması örnek verilerek şehzadenin ölümünün güneş tutulması gibi dünyayı karanlıklar içinde bıraktığı ifade edilirken, ay tutulmasıyla da şehrin içine bir figanın düştüğü dillendirilir. Güneş tutulması ile ay tutulması arasındaki karanlığı karşılaştırırsak ay tutulması daha koyu bir karanlığa sebep olur. Bu nedenle güneş tutulması ardından ay tutulması zikredilip karanlığın dolayısıyla matemin büyüklüğü vurgulanmıştır. “Ağladalum” redifli V. bentte şair yine doğa unsurlarını duygularını aktarma noktasında ustalıklı bir şekilde kullanmaya devam eder. Ardından bir kaç mısrada Sultan Bayezid’e gönderme yapıldığı açıkça hissedilir.

“Düşürdi efser-i şâhenşehîyi dest-i ecel Baş açalum varalum Şehriyârı agladalum

Bu sâ’b vâkı’ayı işigine arz idelüm Bu hasret ile Hüdâvendigârı agladalum Bu zehr-i kahr ile kevn ü mekânı acıdalum

Bu zehr-i hecr ile dâr ü diyârı agladalum Firâk odını kime yanalum nedür tedbîr Varalum eyleyelüm hâk-i pâyına takrîr”.

Ecelin gücünün şehzadenin tacını başından düşürdüğünü söyleyip, baş açma kavramıyla yanına varıpta padişahı ağlatalım der. Bu olayı gidip padişahın huzuruna bildirelim, hasret ile padişahı ağlatalım diye ağlatma fiilini yinelemesi oldukça ilgi çekicidir. Son

138

mısraları da şehzadenin ölümünden doğan ayrılık acısını kime söyleyelim? nasıl tedbir alalım? diye soru yöneltip yine padişaha atıfta bulunarak “varalım ayağının tozuna bildirelim” diyerek tamamlar. Görüldüğü üzere bu mısralarda padişahın adı sıkça anılmaktadır. Burada cenaze sahibinin duygularına tercüman olmak adına bir nevi ağıtçı olarak padişahın hüznünü paylaşma vurgusu ön plandadır.

VI. bentte şehzadenin yokluk diyarına doğru gittiğini söyleyen şair, onun ayrılığının derdi ile kullarının kederli gecelere sürüklendiği ve kıyamete kadar ağlar bir vaziyette bekleyeceklerini vurgular. Çarpıcı bir mısraya yer verir. “Yanunca bunca kulundan bir âdemi bile yok”. Buradan iki şey anlaşılabilir: Birincisi şehzadenin etrafındaki adamların onun ölümüyle çok alakadar olmadığı, ikincisi ise şehzadenin ölüm gerçekliğiyle nasıl baş başa kaldığı ve yanında hiç kimsenin bulunmadığı olarak düşünülebilir. VII. ve son bentte şair dua ve niyaz kısmına geçer. Şehzadenin cennette yaşamasını dileyip, onun için, dünyada ömrü kısa oldu bari cennette nazlı uykusunu tamam eyleyesin diye dua eder. Kendini anarak bu derin derdini açıklamanın sonunun gelmeyeceğini vurgular. Son mısralardaki dua padişah içindir. Allah’ın şehzadeye rahmet elbisesi giydirmesi temenni edilir ve padişaha da sabır için ebedi bir ömür elbisesi dileğinde bulunulur.

“Cihanda ömri günin eksük eyledün bârî / Cinanda nâz ü na’îmin temâm eylesin Necâtî derd-i derûn şerhine nihâyet yok / Hezâr sâl eger ihtimâm eyleyesün O mâha hulle-i rahmet vire Hudâ-yı Ahad / Bu şaha ta’ziye içün libâs-ı ömr-i ebed”.