• Sonuç bulunamadı

1.3. Dış Ticaret Dengesi Durumu

1.3.1. İstihdam-İşsizlik Durumu

2009 yılının ilk çeyreğinde, küresel finansal krizin Türkiye ekonomisine yansımasında dip noktasına gelinmesi, beraberinde, Şubat 2009 döneminde mevsimsel faktörün etkisiyle, %16.1’lik bir oranla işsizlik oranında tepe noktasını getirmiştir. Aynı dönemde, tarım dışı işsizlikte %19.3 ile olağanüstü bir orana ulaşılmıştır (TÜSİAD,2011).

2009 yılı ikinci çeyrekte ekonomide toparlanmanın başlaması ve Mayıs 2009’daki istihdam paketinin uygulamaya konulmasıyla, Haziran 2009’da %13’e gerileyen işsizlik, sonraki dönemlerdeki dalgalanmalara rağmen, 2011 Nisan ayında tek haneye inmiş ve en düşük oranlara ulaşılmıştır. İşsizlik oranındaki bu hızlı gerilemenin, işgücüne katılım oranında azalma kaydedilmemesi itibarıyla, temel belirleyicisi istihdamda hızlı artışlar olmuştur. 2010 yılı Ekim ayından sonra tüm alt sektörlerde istihdam artışı ivme kazanmıştır. İstihdam artışında sağlanan bu yüksek hızlı tempo, inşaat sektöründe istihdam artış hızını 2011 Eylül ayında %24’ün üzerine çıkarırken, hizmetler sektöründe istihdam artış hızı aynı dönemde %6.5’i geçmiştir. Böylelikle, tarım sektörünün de katkısıyla, toplamda istihdam artış hızı yıllık olarak %7.7’ye yükselmiş ve 2011 yılı Eylül ayı işsizlikte en düşük oranın gerçekleştiği dönem olmuştur (TÜSİAD, 2011).

Küresel krizden çıkış sürecinde Türkiye, güçlü büyüme performansı ve alınan tedbirler sayesinde istihdam üretme konusunda dünyada en fazla mesafe alan ülkelerden birisi olmuştur.

İstihdamda ciddi oranlarda artış meydana gelmiştir. IMF verilerine göre Türkiye 2007-11 döneminde, yıllık ortalama istihdam artışı en yüksek olan ülke olmuştur. 2011 yılının ikinci yarısından itibaren ise ekonomide yaşanan yumuşak iniş süreci, 2012 yılında işgücü piyasasına yansımıştır. 2011 yılının ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,4 milyon istihdam yaratılmışken 2012 yılının ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre 676 bin kişilik ilave istihdam üretilmiştir(URL-24, 2012). Ancak gelişmiş birçok ülkede istihdam kayıplarının telafi edilemediği bir ortamda Türkiye’de istihdam Şekil.10’da görüldüğü gibi, 2007’den Haziran 2012 dönemine kadar 4,8 milyon kişi artmıştır. Aynı dönemde Avro Bölgesi’nde yaklaşık 2,5 milyon,

50 ABD’de ise 2,8 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır. Bu rakamlardan da görülebileceği üzere, Türkiye ekonomisi istihdam artışı açısından gelişmiş ülkelerden olumlu yönde ayrışmıştır (URL-24, 2012).

Şekil 1. 10. Toplam İstihdam(Bin Kişi) G42g

İstihdam piyasasının canlanması ile birlikte işsizlik oranları da hızlı bir şekilde gerilemiştir. Böylece 2009 yılı sonunda %14’e yükselen manşet işsizlik oranı, 2011 yılı sonunda tek haneye düşerek % 9,8 olarak gerçeklemiş, Haziran 2012 itibarıyla %8’e düşmüştür. Böylece, işsizlik son on yılın en düşük oranına ulaşmıştır. 2011 yılında bir önceki yıla göre 431 bin kişi azalarak 2 milyon 615 bin kişiye düşen işsiz sayısı, Haziran 2012’de 2 milyon 226 bin kişi olarak gerçekleşmiştir (URL-24, 2012). Türkiye’de şekil1.11’de görüldüğü üzere mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranlarına bakıldığında ılımlı büyüme döneminin yansıması olarak %9 seviyesinde yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Ancak kriz sırasında %15 düzeyine sıçrayan işsizlik oranı, Haziran 2012’de %8,9 oranıyla serinin tutulmaya başlandığı 2005’den bu yana görülen en düşük işsizlik oranına ulaşmıştır. ABD ve Avro Bölgesi’nde ise ekonomik toparlanmaya rağmen işsizlik oranı hala kriz öncesi seviyenin üstündedir.

51 Şekil 1. 11 Türkiye’de Yıllar İtibariyle İşsizlik Oranları(%)

43

Türkiye’de son dönemde işsizlik oranında yaşanan düşüş işgücüne katılım oranının arttığı bir ortamda gerçekleşmektedir. Ancak diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de işgücüne katılım oranı hala düşük düzeyde seyretmektedir. Genel işgücüne katılım oranı OECD genelinde

%70’ler düzeyindeyken Türkiye’de bu oran yaklaşık 20 puan daha aşağıda yer almaktadır. Bunun başlıca sebebi, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının hala oldukça düşük seviyelerde olmasıdır. Toplamda erkek işgücüne katılım oranı, kadın işgücüne katılım oranının iki katından fazladır. Kadınların işgücüne katılmama sebepleri içerisinde çocuk bakımı ve ev işleri gibi görevleri yüklenmiş olmaları ve eğitim düzeyinin düşüklüğü nedeniyle düşük ücretli, uzun ve zorlu çalışma saatlerine sahip işlerde çalışmaları önem arz etmektedir. Türkiye’de son dönem katılım oranındaki gelişmelere baktığımızda ise; 2011 yılında çalışma çağındaki nüfusun % 2 oranında arttığı görülmektedir. Son altı yıllık verilere bakıldığında çalışabilir yaş grubunda (15+yaş) yer alan nüfus her yıl ortalama 800-900 bin kişi artmaktadır. 2011 yılında işgücü bin 84 kişi artarak 26 milyon 725 bin kişiye, Haziran 2012’de 27 milyon 803 bin kişiye ulaşmıştır.

Böylece 2007 yılında %46,2 seviyesinde bulunan işgücüne katılım oranı, sürekli bir artış göstererek 2011 yılında %49,9, Haziran 2012’de ise %50,8 olarak gerçekleşmiştir (URL-24, 2012).

Türkiye’yi diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda bunun yadsınamayacak bir başarı olduğu ortadadır. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün verilerine göre krizden çıkış sürecinde işsizliği en hızlı düşüren ülke olmuştur. Kriz sonrası dönemde birçok ülkede işsizlik oranlarının arttığı dikkate alındığında, ülkemizin istihdam üretmedeki başarısı daha iyi anlaşılacaktır (URL-25, 2012).

52 1.3.2. Fiyat İstikrarı

Yumuşak iniş sürecine paralel olarak enflasyonist baskılar da azalmaktadır. Geçen yılsonunda %10,5’e yükselen enflasyonun Şekil1.12’de görüldüğü gibi bu yıl sonunda kurdaki istikrar ve iç talepteki zayıflamayla birlikte % 7,4’e, önümüzdeki yıl ise %5,3’e gerilemesi beklenmektedir. Ancak başta gıda ve petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yükselme eğilimi enflasyon görünümü üzerinde risk oluşturmaktadır. Enflasyonu tek hanelere indirilmiş olmakla birlikte orta uzun vadede hedef, enflasyonun düşük tek hanelerde gerçekleşmesidir; çünkü fiyat istikrarı büyüme potansiyelini artıran önemli bir faktördür (URL-25, 2012) .

Şekil 1. 12. Enflasyon Tahminleri

2012 yılının ilk çeyreği itibarıyla belirginleşen iç talepteki yavaşlama ve geçici fiyat hareketlerinin yıllık enflasyon üzerindeki etkilerinin kademeli olarak ortadan kalkması sonucu enflasyon düşüş eğilimine girmiştir. Bu dönemde uluslararası petrol fiyatlarındaki gelişmeler paralelinde öngörülenden hızlı artış kaydeden enerji fiyatlarının tüketici fiyatlarını artırıcı etkisi son yıllara kıyasla olumlu seyreden işlenmemiş gıda fiyatları ile sınırlanmıştır. 2011 yılı genelinde Türk Lirasında gözlenen değer kaybının yansımalarıyla belirgin oranda yükselen temel mal grubu yıllık enflasyonu yılın ilk çeyreğinde yavaşlama eğilimine girmiştir. Hizmet fiyatları ise ılımlı seyrini sürdürmüştür. 2012 yılının ikinci çeyreğinde ise enflasyon % 8,9’a gerilemiştir.

Bu gelişmede olumlu seyrini sürdüren işlenmemiş gıda fiyatları ile uluslararası emtia fiyat gelişmeleri paralelinde gerileyen petrol fiyatları etkili olmuştur. Bu dönemde temel mal grubu yıllık enflasyonu yavaşlama eğilimini sürdürürken hizmet enflasyonunda sınırlı bir oranda artış

53 gözlenmiştir. Yavaşlayan ekonomik faaliyet enflasyon görünümüne olumlu katkı sunmuş, aynı dönemde maliyet yönlü baskıların da hafiflemesi ile temel enflasyon göstergeleri aşağı yönlü bir eğilim göstermiştir. 2012 yılında yüksek seyreden enflasyonun fiyatlama davranışlarına olumsuz etkisi petrol fiyatlarının öngörülen seviyelerin üzerinde seyretmesi ile Eylül ve Ekim aylarında yapılan fiyat ayarlamalarının etkisiyle yılsonu enflasyonunun %7,4 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. 2011 yılı genelinde Türk Lirasında gözlenen değer kaybının yansımalarıyla önemli oranda yükselen temel mal grubu yıllık enflasyonu 2012’nin ilk çeyreğinde yavaşlama eğilimine girmiştir (URL-24, 2012).

Şekil 1. 13. Tüketici Fiyat Endeksindeki Gelişmeler(%)

Enflasyon beklentilerinde 2012 yılının ikinci çeyreğinde de belirgin bir değişim gözlenmemiştir. Ancak, çekirdek enflasyon göstergelerinin azalış eğiliminin istikrar kazanması ile yılın üçüncü çeyreği başı itibarıyla orta vadeli beklentiler bir önceki çeyreğe kıyasla sınırlı da olsa daha düşük bir seviyeye gerilemiştir. Nisan ve Temmuz dönemi enflasyon beklentileri vadeler bazında kıyaslandığında, kısa vadeye ilişkin beklentilerin bir miktar aşağı yönlü güncellendiği, daha uzun vadeye dair beklentilerde ise bir değişim olmadığı gözlenmiştir (URL-24, 2012).