• Sonuç bulunamadı

2.1. Erken Dönem Şia

2.1.1. İsmaililik

İsmaililik mezhebi günümüzde Şiilik içerisinde azınlık bir grubu oluşturmasına rağmen, milattan sonra 10. ve 12. yüzyıllar arasında dini, siyasi ve kültürel anlamda dünyada çok önemli yer teşkil etmiştir. Dürzîliğin içerisinden koptuğu yeni bir din olması dolayısıyla, İsmaililik araştırma alanımız açısından da oldukça önemlidir. İsmaililik mezhebinin aynı zamanda altın çağı olan Fatımiler evresi, mezhep açısından en önemli tarih aralığı olarak değerlendirilebilir. Söz konusu zaman diliminde İsmaililer hem Halifelik devleti kurmuşlar, hem de Ortadoğu’nun, hatta Avrupa’nın geleceğini şekillendiren siyasal, sosyal ve kültürel gelişmelere ön ayak olmuşlardır. İsmaililik karışık bir silsileye sahip geçmişiyle ve radikal kimi unsurları içermesi bakımından, daha önce bahsettiğimiz erken dönem Şia’nın ilk radikal unsurlarının ortaya çıktığı Keysaniye ile karıştırılmaktadır. Fakat İsmaililik isminin de geldiği üzere Cafer’in ikinci büyük oğlu olan İsmail’den sonra ortaya çıkan bir mezheptir.

Dolayısıyla mezhep, Şia’nın İmamiyye kolundan gelmektedir.163

İsmaililiğin erken dönemini anlamak aynı zamanda Dürzîliğin teolojik kökenleri ile kültürel, toplumsal yapısı hakkında bilgi sahibi olmak açısından önemli olduğundan, değinilmesi kaçınılmazdır. Günümüz seküler anlayışından farklı olarak mezhepleri aynı zamanda sahip olmaya çalıştıkları ya da sahip oldukları hilafet makamlarıyla birlikte, siyasi oyuncular olarak da görmek gerekmektedir. Bu bağlamda İsmaililer, hilafet makamına ve buna bağlı olarak kendi devletlerine sahip olmak için ciddi uğraşlar verip sonunda başarılı olmuşlardır. İsmaililerin devlet haline gelmeleri Fatımiler ile birlikte değerlendirilecektir. Devlet olmadan önceki dönem ise dönemin yapısı hakkında bilgi sahibi olmak için gereklidir. Yukarıda bahsettiğimiz üzere imam Cafer, Şia’nın temellerini sağlam bir şekilde kurduktan sonra mezhebin inanç esaslarında çok önemli yer tutan imam tayinini kendisi ölmeden önce oğlu İsmail üzerine gerçekleştirmiştir. İsmail varis olduktan sonra zaten hali

163

hazırda büyüyen ve kurumsallaşan Şii cemaati, İsmail’in, babası Cafer’den önce ölmesiyle birlikte daha önceki Şii cemaatlerde görüldüğü gibi tekrar bir bölünme yaşamıştır. İsmaililer olarak tanımlayacağımız mezhep genel itibariyle Cafer oğlu İsmail ve nesebini imam olarak kabul edenler olarak şekillenmiştir. İsmail’in ölümünden sonra imam olarak Cafer oğlu Musa’yı kabul edenler ise oniki imamcılar olarak diğer Şia’yı oluşturmuşlardır. İncelediğimiz konu olan İsmaililer arasında bir kısım cemaat İsmail’in ölmediğini ve gayba karıştığını söyleyip mehdi olarak geri döneceğini söylemişlerdir. İkinci grup ise daha sonra Fatımileri kuracak olan İsmail’in gerçekten öldüğünü kabul edip onun soyundan gelen imam silsilesine itaat edenlerdir. İsmail’in Cafer’den önce ölmesi kimi Şii gruplarda Cafer’in yanılmazlığının sorgulanmasına yol açmıştır ve bu durum zaman zaman iç karışıklıklara ve bölgesel çatışmalara yol açmıştır. Şia’nın imam tayinindeki bu genel durum bilhassa erken dönemde hem mezheplerin oluşmasına yol açmış hem de toplumsal bölünmelere ve gerginliklere açık bir durum oluşturmuştur. Söz konusu bölünmeler erken dönemde genelde kabul gören ve ölen

neredeyse her imamdan sonra gerçekleşmiştir.164

İsmail’in ölümünden sonra yaşanan karışıklık, çoğunluğun İsmail’in oğlu olan Muhammed’e tabii olan cemaatle yatışmıştır. Muhammed döneminde, yani 8. Yüzyılın sonlarında İsmaililer, Abbasiler tarafından sapkın olarak görüldüklerinden dolayı baskı altına alınmışlardır. Bu nedenle Şia’nın genel karakteriyle uyumlu olarak takiyye yöntemine başvurmuşlar ve uygun zaman gelene kadar gizlenme dönemine girmişlerdir. Muhammed ile başlayan bu gizlenme dönemi Fatımilerin kurulmasına kadar devam etmiştir. Gizlenme dönemini erken İsmaililik olarak ele alırsak, söz konusu dönemin İsmaililerin örgütlenmesi

bakımından örnek teşkil edecek çok önemli gelişmelere sahne olduğu söylenebilir.165

Muhammed bin İsmail gizlenerek İran dolaylarına yerleşmiş ve burada ölmüştür. Muhammed’in ölümünden sonra erken Şia’nın genel karakteri tekrar ortaya çıkmış ve cemaatte bölünme yaşanmıştır. Tekrar iki ana gruba bölünen İsmaililer’den ilk grup Muhammed’in öldüğünü inkâr etmiş ve onu son imam mehdi olarak kabul etmişlerdir. Dolayısıyla tekrar geri döneceğini ve mehdi olarak yeryüzüne kurtarıcı olarak ineceğine inanmışlardır. Muhammed’i mehdi ilan eden bu gruba daha sonra Karmatiler denilmiştir. İslam dünyasında, radikal görüşlere sahip bir topluluk olarak tanınmışlardır. Karmatiler daha sonra da bahsedeceğimiz üzere günümüz Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın doğu bölgelerinde

siyasi olarak tutunmayı başarmışlardır.166

164 Daftary, 1993: 123-139. 165 Daftary, 1993: 123-139. 166 De Blois, 1986: 13-21.

İsmaililerin büyük çoğunluğunu oluşturan temel yapısı, Muhammed’in soyundan devam edenleri imam kabul edenler olarak değerlendirilmektedir. Fakat İsmaililiğin kafa karıştıran ve geçmiş kaynaklarda da çeşitli tereddütlere neden olan yapısının nedeni söz konusu dönemde takiyye ile kendilerini gizlemelerinden kaynaklanmaktadır. Fatımiler kurulana dek yaklaşık bir asır boyunca İsmaililerin temel gövdesi adeta tarih sahnesinden silinmiş gibi gözükmektedir. Bunun nedeni ise kendilerini Muhammed bin İsmail’i mehdi ilan

eden gruptanmış gibi göstererek takiyye ile gizlenmelerinden kaynaklanmaktadır.167

Milattan sonra 800’lü yıllardan itibaren ilk gizlenen lider Ubeydullah’tır. Kendisinden sonra söz konusu gizliliğin ve takiyyenin devamı yaklaşık 3 nesil boyunca devam etmiştir. Gizlilik

evresinin sonunda 3. nesil olan Ubeydullah Mehdi, İran’ın doğu bölgesinden gelip,

Suriye’nin Selemiye bölgesine yerleşerek burada İsmaililerin karargâhını kurmuştur. O dönemde hakikate davet olarak adlandırdıkları hareketi iyi bir şekilde örgütlenerek koordine

etmeyi başarmışlardır.168

İsmaililiğin devlet kurmadan önce örgütlenmelerindeki başarısını birkaç maddede sıralayabiliriz. Öncelikle Ekber ve diğer cemaat mensupları Karmatileri yanlarına çekmeyi başararak cemaatin bölünmesinden kaynaklanan güç kaybının önüne geçmişlerdir. Karmatilerin inandığı üzere Muhammed bin İsmailin beklenen mehdi olduğunu söyleyerek Karmatileri de bir anlamda yanıltarak yanlarına çekmişler hatta kendi hesaplarına çalışmalarını sağlamışlardır. Kendileri için çalışan Karmatiler de onların bilhassa Güney Irak

ve Suudi Arabistan’ın doğusunda etkilerini artırmalarında yardımcı olmuşlardır.169

İkinci olarak dai örgütlenmeleri Müslüman toplumda büyük başarı elde etmiştir. Dai örgütlenmesi Hıristiyanların misyoner örgütlenmesinin de ötesinde Tapınak Şövalyelerinin de model olarak aldığı gizli ezoterik ve amaca odaklanmış bir örgütlenme olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğru zeminde, İsmaililer için çok önemli kazanımlar elde edenler dailer olmuştur. Dailer çok sayıda farklı mezheplerden Müslüman’ı saflarına çekmeyi

başarmışlardır.170

Üçüncü olarak İsmaililer toplumsal siyaseti iyi okuyarak Abbasi halifeliğinin zaaflarından yararlanmayı bilmişlerdir. Abbasi döneminde toplumda ne kadar mağdur durumda olan kesim varsa İsmaililer söz konusu kesimlere gayet mantıklı gelmiştir. Söz konusu gruplar aslına bakılırsa topraksız kırsal kesim, köleler, bedeviler gibi toplumun

167

Daftary, 2016: 140-142.

Kendisi daha sonra İsmaili cemaat tarafından El-Ekber olarak anılmıştır.

168 Lev, 1988: 186-196. 169 Daftary, 2016: 140-149. 170 Daftary, 2006: 71-81.

dışlanmış grupları olarak karşımıza çıkmaktadır. İsmaili dailer önderliğinde ekonomiden pay alamayan ve ezilenleri kendi yanlarına çekmek suretiyle İsmaililer Ortadoğu coğrafyasının

büyük bir kesiminde açıkça faaliyet göstermeye başlamıştır.171

Dördüncü olarak İsmaili davete her ne kadar imamet konusunda aynı görüşte olmasalar da diğer Şia’dan da destek gelmiştir. Netice itibariyle aynı felsefi altyapıyı paylaştıklarından, İmamiyye kolundaki diğer Şia, Sünnilere nazaran tercihlerini İsmaililerden

yana kullanmışlardır.172

Söz konusu şekilde örgütlenmeyi başarabilen İsmaililer coğrafi olarak İran, Yemen, Arabistan yarımadasının doğu kesimleri ve üs edindikleri Suriye kırsalında ciddi biçimde yayılmışlardır.

Örgütlenmelerini başarılı bir şekilde tamamlayan İsmaililer artık yukarıda bahsettiğimiz üzere Karmatileri yanlarına çekmek için yaptıkları takiyyeyi ortaya çıkarmanın zamanının geldiğini düşünmüşlerdir. Kendisi gizli imam olan Ubeydullah Mehdi, imamlığını tüm dailer aracılığıyla İsmaili dünyasına ilan etmiştir. Bunu takiben, beklendiği üzere Karmatilerin yani bir diğer deyişle Muhammed bin İsmail’in mehdiyetine inananların kendi imamlığını tanımaları gerçekleşmemiştir. Karmatiler bu duruma şiddetle karşı çıkmışlar ve Ubeydullah’tan ayrılmışlardır. Bu durum İsmaililerin, Karmatilerden hem ideolojik hem de coğrafi olarak ayrılmasına yol açmıştır. Söz konusu coğrafi ayrım gelecekte Dürzîlerin de konumunu etkilemiştir. İslam dünyasının merkez coğrafyasında söz konusu bölünmeyi yaşayan İsmaililer, Suriye’deki merkezlerinde tutunamamışlardır. Zira İran, Doğu Arabistan ve Yemen bölgesindekilerin çoğu Karmatilere katılmışlardır. Ubeydullah ise bu durumdan en az hasarla kurtulabilmek için kendi taraftarlarını ve dailerini kuzey Afrika doğrultusunda yönlendirmiştir. Kuzey Afrika’da Cezayir’in doğu bölgesinde ve Tunus’ta bazı bedevi

kabileler arasında İsmaililer tutunmayı başarmışlardır.173

Milattan sonra 10. yüzyılda Tunus ve çevresinde Fatımiler devletini kurmadan evvel, İsmaililer kendilerine has din felsefelerini temellendirmişlerdir. Kendileri o dönemde ayrıldıkları Karmatiler kadar radikal görüşlere sahip olmamışlardır. Buna karşın Kur’an’ı İslam dünyasının genel anlayışından farklı olarak ele almışlardır. Kur’an’ın bir görünen yüzü bir de görünmeyen anlamları olduğunu söylemişlerdir. Genel inanıştan farklı olarak Kur’an’ın görünen yüzünün zamanın gereklerine uyum sağlayamayacağı ve güncelliğini ilerleyen devirlerde koruyamayacağını ileri sürmüşlerdir. Fakat bunun yanında Kur’an’ın bir de görünmeyen (Bâtıni) tarafının bulunduğunu düşünmüşlerdir. Kur’an’ın Bâtıni yüzünün herkes tarafından anlaşılamayacağını savunmuşlardır. Bu bağlamda Kur’anın Bâtıni tarafını

171

Stern, 1960: 56-90.

172 Daftary, 2016: 140-145. 173 Schrier, 2006: 143-191.

anlayabilecek kimselerin başta imamlar ve bazı seçkinler olabileceğini belirtmişlerdir. Dolayısıyla İsmaililikte kast sistemine benzer bir sistem, toplumsal yapıya bu düşünce ile birlikte girmiş sayılabilir. Söz konusu sistem İsmaililikten Dürzîliğe de geçmiştir. Hatta daha sonra bahsedeceğimiz üzere Dürzîlikte İsmaililikten daha katı bir şekilde sınıflandırma

yapılmıştır.174

İsmaililik söz konusu felsefesini temellendirirken asıl olarak erken Şia görüşünün geleneğinden yararlanmasına rağmen, yakın coğrafyalardaki kimi felsefi düşünce

biçimlerinden de etkilenmişlerdir.175

Örneğin İsmaililik felsefesinin içerisinde de bulunan sınıfsal ayrışmalar, Sünni İslam’dan çok Musevilik ve Hıristiyanlık düşünce yapısında görülmektedir. Bunun yanında daha çok Karmati ekolünde görülüyor olsa da İsmaililik

içerisinde Neo-Platonculuk da görülen bir başka düşünce biçimidir. Neo-Platoncu düşünce

biçimi kendisini İhvan-ı Safa176

örgütlenmesinde de göstermiştir. Söz konusu düşünceler birbirlerinden etkilenmişlerdir. İsmaililiğin de Ortadoğu’da Mısır ezoterizmi, Yunan ezoterizmi ve kadim Ortadoğu ezoterizminden etkilenmiş olması mümkün gözükmektedir. Bu

bağlamda İsmaililerin gnostik bir tarafı da bulunmaktadır.177

İlk İsmaililikten bahsettikten sonra, mezhebin altın çağını ve mezhep içerisinden doğmuş olan Dürzîliğin ortaya çıkış sürecini Fatımi Devleti evresinde incelemek yerinde olacaktır. Zira Fatımiler İsmaililerin sahip oldukları tek devletleridir. İsmaililer altın çağlarını Fatımi devleti zamanında yaşamışlardır. İsmaililer yaklaşık 3 asır boyunca Şia Hilafete ve buna bağlı olarak devlet yönetimine şiddetli bir şekilde talip olmuşsa da, Sünni çoğunluğu aşıp hedeflerine ulaşamamıştır. Şia’nın aslına bakılırsa en kapsamlı ve ilk Hilafet dönemini Fatımi devletini kurarak İsmaililer elde etmiştir. İsmaililiğin teolojik boyutunu devlet sahibi olmalarından önceki tarihlere değinerek ele aldığımız için Fatımiler evresine geçildiğinde, kendilerine teolojik boyutuna ek olarak siyasal aktör boyutuyla da değinmemiz önem arz etmektedir. Bu bağlamda Dürzîliğin de ortaya çıkış sürecini içeren Fatımi devletini incelemek gerekmektedir.