• Sonuç bulunamadı

Dürzî inancı temelini İsmaili öğretiden almıştır. İsmaililik her ne kadar Şia’nın bir kolu olsa da, Bâtıni olarak tanımlanabilecek mezhep, Şia’nın günümüzde en çok mensubunun

220

Hodgson, 1962: 5-20.

221 Walker, 1993: 161-182. 222 Hodgson, 1962: 5-20.

bulunduğu Caferi öğretiden çok farklıdır. Bu bağlamda Dürzîliği doğrudan Şia ile ilişkilendirmek pek doğru olmayacaktır. Dolayısıyla Dürzîlik temel felsefesi bakımından İsmaililikten kopan bir din olarak değerlendirilebilir. Dürzîliği ilahiyatçılar genel olarak bir fırka olarak adlandırmaktadırlar. Fakat biz çalışmamızda Dürzîliğin hem ilah anlayışının temelden farklı olmasından dolayı, hem de dinlerinin Hâkim’den sonra en önemli kişisi olan Hamza’yı peygamber konumuna yerleştirdiklerinden dolayı farklı bir din olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca Dürzîlik 1017 yılından önceki tüm şeriatları reddetmiştir. Dolayısıyla kendinden önceki şeriatı reddetmek de farklı bir din olduğu anlamına gelmektedir. Bunun yanında Dürzîler kapalı bir yapı oluşturmakta ve diğer İslam dinine

mensup mezheplerden tamamen ayrılmaktadırlar.223

Dürzîliğin bilinen başlangıç tarihi milattan sonra 1017 yılı olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarih Hâkim Biemrillah’ın tanrı olarak kabul edilmesi, açık bir şekilde dillendirilmesinin başladığı yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu tarihten birkaç yıl evvel gizli bir şekilde dailer tarafından hazırlık yapılmış olmasına rağmen açık bir şekilde tebliğin gerçekleştirildiği ve Dürzîliğin takviminin başladığı 1017 senesi önemlidir. Dürzîlik dini açısından en önemli figür, kendileri tarafından ilah olarak kabul edilen Hâkim’dir. Hâkim’in kendisini de bir ilah olarak gördüğü yolunda tarihçilerin de ortaya koyduğu çeşitli

delilleri gösteren kaynaklar bulunmakta224, bunun tam tersi olarak aslında Hâkim’in kendini

ilah ilan etmemiş, bunun emarelerini halktan bazı kimselerden hissettiği anda şiddetli yasaklar

koymuş birisi olarak bize tanıtan kaynaklar da bulunmaktadır.225

Hâkim’in kendisini ilah olarak görmediğini belirtenler genel itibariyle Hâkim’in de yazmış olduğu iki adet risaleyi örnek vermektedir ve bu risalelerde kendisi ilah olarak gördüğünü belirten her hangi bir verinin olmadığını belirtmektedir. Bunun tam tersi olarak Hâkim’in kendisini ilah olarak gördüğünü belirten araştırmacılar ise kendisinin Dürzîliğin başlamasına vesile olan daileri siyasi olarak kolladığından bahsetmektedir. Bize göre ise Hâkim’in hem daileri kollamasından kaynaklı, hem Hâkim’i öldürdüğü düşünülen Sittül Mülk’ün siyasi nedenleri, hem de Hâkim’in zaten İsmaili gelenekten gelmesinden kaynaklanarak kendisinin böyle bir iddiada

bulunabileceği yönündedir.226

Hakkında itilaf olmayan ortak nokta ise Dürzîliğin yayılmasında başrol oynayan üç önemli dainin bulunmasıdır. Bunlardan ilki aslında çalışmamızın temelini teşkil eden bir konu olmadığı için fazlaca yer vermediğimiz Fergani’dir. Hâkim’in ilhalık iddiasını ilk dile getiren

223 Ostrovitz, 1983:272-276. 224 Şenzeybek, 2012: 70-95. 225 Bağlıoğlu, 2004: 92-99. 226 Hodgson, 1962: 5-20.

bu kişinin bir suikast sonucunda öldürüldüğü tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Kendisinin söz konusu iddiayı dile getirdikten kısa süre sonra öldürüldüğü için fazlaca bahsedilmemektedir. Fakat dinin adının da kendi adıyla anılan Neştekin ed-Dürzî ise Dürzîlik açısından önemli bir daidir. Ed-Dürzî’yi takiben Hamza ise Dürzîlik açısından en önemli dai olarak ön plana çıkmaktadır. Hâkim’in kendisini ilah olarak görüp görmemesinden bağımsız

bir şekilde, Hamza, Dürzîliğin yayılmasında ve kurumsallaşmasında öne çıkmaktadır.227

Bilhassa 1020 yılından itibaren Hamza, Dürzîlikte en önemli kişi olarak ön plana çıkmıştır. Yeni bir din olması için yeni bir şeriat ortaya konulması gerekmektedir. Dürzîliği yeni bir din yapan en önemli özelliklerin başında ise ortaya koyduğu yeni şeriat gelmektedir. Söz konusu şeriatı ortaya koyan Hamza da hem siyasi hem hukuki olarak yerini garantilediği söylenebilir. Hamza, Hâkim’i ilah olarak ortaya koyarken kendisini imamlıktan daha yüksek bir mertebeye yükseltmiştir. Bunu yaparken de kendisini Hâkim’den sonra en yüksek mertebeye yerleştirmiş ve son imam Külli Akl olarak tanımlamıştır. Söz konusu gelişme bir bakıma Hamza’yı peygamber statüsüne getirmiştir. Bu durum imameti ehli beyt dışından

birisine geçirerek Şia ile de bağlantıyı koparmıştır.228

Dürzî inancının temel prensibi tek tanrıya inanmaktır. Hâkim, tanrının yeryüzündeki tezahürüdür. Söz konusu inanç, bir insanın, tanrının tezahürü olarak görülmesi durumu aslında daha önceki başlıklarda değindiğimiz üzere, İsmaili felsefeye yabancı bir durum da değildir. Dürzî inancında hududlar (ilahi bilgiler) çok önemli yer tutmaktadır. Söz konusu

hududlar, Dürzî dailerinin yazdığı risalelerde belirtilmektedir. Ukkal ve Cuhhal sınıfının

bulunduğu Dürzîlikte ukkallardan söz konusu hududlar öğrenilebilir. Hududlar öğrenilmeden insan irfana erişememektedir. Dürzîlere göre bu son noktaya erişmek için ise bir insan ömrü

yeterli değildir. Tekâmül, ruh göçü anlayışı da Dürzîlikte bulunmaktadır.229

Dürzîlerin İslam ile ilişkisi uzak değildir. Fakat İslam’ın temel akım anlayışını ters yüz ettikleri görülmektedir. Dürzîlik zıddilik prensiplerine inanmaktadır. Söz konusu prensibe göre Hz. Muhammed tanrının buyruğunu insanlığa iletmek için görevlendirilmiş fakat kendisi bunu yapmamıştır. Dürzîliğe göre Hz. Muhammed tanrının sözlerini kendi isteğine göre tahrif edip Kur’an’ı ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda Dürzîlerin ortaya çıktığı dönemden günümüze açıkça belirtmekten kaçındığı üzere Hz. Muhammed’e “büyük iblis” “kovulmuş şeytan” gibi sıfatlar yakıştırmışlardır. Benzer şekilde Hz. Ali için de söz konusu şeytan yakıştırmalarını yapmaktadırlar. Dürzîliğin inandığı zıddilik aslında uzak doğu felsefelerine de benzemektedir.

227 Harik, 1994: 461-485.

228 Bağlıoğlu, 2006: 17-18.

Ukkal ve Cuhhal Dürzîlik açısından toplumsal sınıfı belirten terimlerdir. Ukkal dini bakımdan otoriteyi temsil eden bilgili kişileri tanımlarken Cuhhal ise dini bakımdan yetersiz ve sıradan toplum sınıfını tanımlayan terimdir.

Mutlak iyilik için yola çıkılmasına rağmen en büyük kötülüğü yapmak bu felsefeye benzemektedir. Dolayısıyla Dürzîliğe göre Hz. Muhammed ve Hz. Ali aslında en iyi olacaklarken en kötü olmuşlardır. Söz konusu anlayış Dürzîlik dininin bulunduğu Ortadoğu coğrafyası da göz önünde bulundurulduğunda, dinin gizlilik içinde yaşanmasının da açıklamalarından birisidir. Zira bu anlayışın açıkça dile getirebilinmesi en azından Ortadoğu

coğrafyasında mümkün gözükmemektedir.230

Dürzîliğin kendisinden önce bulunan tüm şeriatı geçersiz kılmasının bir diğer örneği de İslam’ın şartlarını kendilerine göre yorumlamalarında görülmektedir. Dürzîliğe göre Kelime-i Şehadet tanrının bir olduğunu tanımak anlamına gelir. Bir bakıma soyutlaştırılmıştır. Namaz kılmak hududları bilmek ve insanın ruhunun Hâkim Biemrillah ile temas halinde olmasıdır. Oruç, bir Dürzî’nin kalbindeki tüm yanlış düşünceleri uzak tutmasıdır. Zekât, Hâkim Biemrillah’ın tek olduğunu onaylamak ve tüm eski dini alışkanlıklardan uzak durmak demektir. Hac ise Dürzîlik bilgisini öğrenmek için kat edilen mesafe manasına gelmektedir. Dürzî inancında kıyamet gününe ve hesap verileceğine inanılmasına rağmen, ahiretin yalnızca bulunduğumuz yeryüzünde olduğuna inanırlar. Dürzîlerin söz konusu kavramları doğrudan İslam içinden almaları da kendilerinin hem İslam ile ilişkilerinin tamamen bitmediğinin bir

göstergesi, hem de diğer İslam mensuplarını din dışı gördüklerini bizlere göstermektedir.231

Şia anlayışından gelip İsmaililik mezhebiyle birlikte fazlaca farklılaşmadan devam eden “Zahiri” ve “Bâtıni” anlayışı da Dürzîlik ile birlikte kalkmıştır. Zira Hâkim’in kendisini göstermesiyle birlikte bu ikilemden de kurtulduklarını belirtmektedirler. Dürzîlerin kutsal metinleri de Hamza ve Bahauddin’in yazdıkları risaleler çerçevesinde şekillenmiştir. Söz konusu risaleler Dürzîliğin yalnızca dini pratiklerini içermemekte, aynı zamanda Dürzîliğin ahlak anlayışını, toplumsal yapısının temel niteliklerini ve sosyal yaşamda olması gerekenleri anlatan yazılar olarak düzenleyici rol oynamaktadır. Bu bağlamda Dürzîler farklı bir dine mensup farklı özellikler barındıran bir topluluk olarak Ortadoğu coğrafyasındaki dengeler

içerisinde yerini almıştır.232