• Sonuç bulunamadı

1.2. Neorealizm

1.3.3. Ardıncılık (Bandwagoning)

Büyük güçlerde olduğu gibi, zayıf devletler de tamamen yok olma korkusuyla genellikle görece güçsüz devletlerin yanında yer alıp dengeleme yoluna gitmek isterler. Örneğin Kenneth Waltz; güçsüz devletler ittifak tercihlerinde ciddi baskı altında olmadıkları sürece, görece güçsüz ülke ile birlikte hareket edeceklerini söylemiştir. Böylelikle, tamamen saldırgan güçlü devlet tarafından mevcut durumun değişmesinden kendilerini alıkoymak

Buna verilecek en güzel örnek, Bismarck’ın izlediği diplomasidir. Almanya 19.yüzyıl sonunda Bismarck sayesinde hem Rusya hem de Fransa ile ikili antlaşmalara imza atarak bir yandan agresif bir şekilde büyümüş ve güçlenmiş, diğer yandan da uyguladığı dengeli politikayla güçlü ülkeleri ürkütmemeyi başarmıştır. Fakat Bismarck’tan sonra Almanya bu denge politikasını sürdürememiş; Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya’yı kendisine karşı pozisyon almaktan alıkoyamamıştır. Bunun neticesinde de Birinci Dünya Savaşı meydana gelmiştir.

istediklerini belirtmiştir.114

Fakat coğrafi yakınlık, ya da savaş halinde ilerleyen safhalarda bu durum değişiklik gösterebilir. Bu bağlamda, Scott Thompson ise dominant güç ilerledikçe ya da güç kazandıkça, kendi lehine bir hareket oluşturacağını ifade etmiştir. Zayıf güçlerin de

dominant güce tabi olarak ittifaka katılım eğilimi göstereceklerini söylemiştir.115

Yine Henry Kissenger, ABD’nin uluslararası düzeni kurmakta göstermiş olduğu faaliyetlerinde herhangi bir tereddüt yaşarsa veya bir eksiklik gösterirse, müttefiklerinin düzeni Kur’an kim ise onun

yanında yer almaya başlayacağını söyleyerek116 Scott Thompson’ın belirttiği şekilde

ardıncılığı açıklamıştır.

Teorisyenlerin görüşlerinden yola çıkarak ardıncılığın, dengelemede olduğu gibi basit bir şekilde açıklamasının bulunmadığı görülebilir. Kuramı somutlaştırmak için verilebilecek

en iyi örnekler savaş zamanındaki müttefik tercihleriyle açıklanabilir. Dolayısıyla, Suriye İç

Savaşı örneğinden hareket edersek, devletin sekter yapılara fiilen bölündüğü ve bu yapıların birer küçük devlet gibi hareket ettiği söylenebilir. Bu bağlamda Dürzîler rejim güçleri, İran ve Rusya bloğunda; Sünniler, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar bloğunda; PYD ise ABD bloğunda yer almaktadır. ABD aynı zamanda Sünnilere de destek verdiğini söylemektedir. Fakat Sünnileri temsil eden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yeterli desteği görmediklerini belirtmektedir. Konumuz olan Dürzîler öncelikle Esad yönetimini desteklediklerini belirtmişlerdir. Bu desteğin nedenini kendi coğrafyalarında bulunan Sünni çoğunluk korkusuyla yaptıkları düşünülebilir. Bunun yanında Esad’a sundukları destek de sınırlıdır. Zira Esad Dürzîlerin Hizbullah’ın saflarına katılıp tüm Suriye’de savaşmalarını istemesine rağmen bunu reddetmişlerdir. Bu bağlamda yalnızca kendi topraklarının savunmasında bulunmak istediklerini söylemişlerdir. Bu da Scott Thompson ve Henry Kissenger’ın öne sürdüğü tezi desteklemektedir. Yani Dürzîler savaşın seyrine göre öncelikle kendi çıkarları doğrultusunda geçici ardıncılık uygulamaktadır. Bu bağlamda, ardıncılık teorisinde ittifak tercihlerinin bölgenin ve ülkenin koşullarına göre değişeceğini söyleyebiliriz.

114 Waltz, 1979: 127. 115 Thompson, 1977: 843. 116 Kissinger, 1979: 172. 

Avrupa’daki zayıf güçlerin tercihlerinin diğer faktörler de göz önünde bulundurulmadan açıklanması beklenemez. Bu bakımdan, görece güçsüz Balkan devletlerinden Bulgaristan, 1915 senesinde görece güçsüz olan Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ittifakında yer almıştır. Dolayısıyla bu seçimde Bulgaristan’ın Waltz’ın öne sürdüğü gibi hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bulgaristan’ın bu savaşa dair kendi coğrafyasından kaynaklanan özel sebepleri bulunmaktadır. Bulgaristan’ın Almanya tarafını seçmesindeki özel nedenlerin başında ise diğer Balkan devletlerinin Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya tarafında yer almaları gelmektedir. Zira Bulgaristan kendisini diğer Balkan devletlerinin tehdidi altında hissetmekteydi. Bu tezin tam tersi olarak, Yunanistan ve Sırbistan ise Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya tarafını tercih etmişlerdir. Dolayısıyla hem Waltz’un hem de Scott Thompson’ın verdiği örneklere bu savaşta rastlamak mümkündür.

Ortadoğu’da özellikle Dürzîlerin yaşadığı Levant bölgesinde ittifak oluşumları da hem dengeleme hem de ardıncılık şeklinde seyretmektedir. Dürzîler her ne kadar bir din olsalar da siyasi anlamda ortak hareket ettikleri ve Lübnan’da siyasi olarak temsil edildikleri için, hem bağlı bulundukları devletin politikalarına yön vermek suretiyle, hem de yaşadıkları devletten bağımsız hareket etmeleriyle karşımıza çıkmaktadır. Daha sonra detaylarıyla değineceğimiz bu hususun, ittifak kuramlarının devlet haricinde varlık gösteren, siyasi ağırlıkları bulunan Dürzîler gibi dini topluluklar tarafından da kullanıldığını görmekteyiz. Örneğin İsrail’de bulunan Dürzîler, İsrail devleti ile tamamen iyi ilişki içerisinde tam bir siyasi uyum halinde olmalarına karşın, Lübnan ve Suriye’deki Dürzîlerin İsrail’deki dindaşları kadar bağlı bulundukları devletlerle istikrarlı bir ilişki içerisinde olmadıkları görülmektedir.

Tarih boyunca Dürzîlerin Ortadoğu’da varlıklarını sürdürebilmeleri için çok ciddi mücadele vermeleri gerekmiştir. Zira Dürzîler, Ortadoğu’da hâkim olan İslam anlayışının

içerisinden dışlanmış ve katli uygun dindışı bir kavim olarak görülmüşlerdir.117

Bu bağlamda Dürzîler varlıklarını güvence altına almak için bölgedeki Sünni Müslüman güçlerden ziyade, dışarıdan müdahil olan farklı dinlere mensup bölge dışı güçlerle işbirliği yoluna gitmeyi tercih etmişlerdir. Dürzîlerin bulunduğu coğrafyadaki ittifak oluşumlarını Kenneth Waltz’ın görüşlerine ilave olarak, farklı etkenlerin de önemli olduğunu söyleyen Stephen Walt’ın Tehdit Dengesi (Balance of Threat) kuramının açıklayabileceğini düşünmekteyiz. Stephen Walt’ın tehdit dengesi kuramına göre devletler sistemde en güçlü olan aktöre karşı değil, kendisini en fazla tehdit eden aktöre karşı dengeleme davranışı göstermektedirler. Söz konusu tehdidin ise Stephen Walt’a göre dört temel kaynağı bulunmaktadır. Bunlar: Toplam güç (Aggregate Power), Coğrafi Yakınlık ( Geographic Proximity), Saldırgan Güç (Offensive Power), ve Saldırgan Niyetler ve Diplomasi ( Aggresive Intensions and Diplomacy) olarak

karşımıza çıkmaktadır. 118

Bu bağlamda Dürzîler açısından oluşacak tehdit çevredeki devletlerin daha çok saldırgan niyetlerine bağlı gelişmektedir. Dürzîler kültür olarak kendiliğinden bulundukları coğrafyada saldırgan niyetlerle yüzleşmek zorunda kaldıklarından kendi durumlarına benzer unsurları taşıyan devletlerle işbirliği kurmanın zorunluluğu içerisinde olmuşlardır. Dürzîler bu sebeple bölgede en çok İsrail ile iyi ilişkiler kurmuşlardır.

1.3.3.1. Denge Politikası ve Ardıncılık Nedenleri

Günümüzde uluslararası sistem Soğuk Savaş’ın ardından arayış içerisindedir. Aynen bugün olduğu gibi 1914 yılında da uluslararası sistem boşluğundaki ülkelerin aralarındaki güç mücadelesinden kaynaklanan rekabetten dolayı, uluslararası ortam istikrarsız bir vaziyetteydi.

117 Bağlıoğlu, 2004: 102.

İlk olarak bir asır önceki denge politikası ve ardıncılık nedenlerine bakacak olursak, günümüz dünyasıyla karşılaştırmalı bir şekilde kuram incelenebilecektir. 1914 yılında Birleşik Krallık ve Fransa gibi iki büyük sömürge gücünün yanında, Avrasya’da çok geniş topraklara sahip

olan Rusya gibi büyük bir güç bulunmaktaydı. Söz konusu büyük güçlere ise Almanya ve

İtalya daha fazla dünya sömürgelerinden pay alabilmek için karşı çıkmıştır. Konumuzu ilgilendiren boyutu ise Ortadoğu topraklarında yaşanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları Britanya ve Fransa’nın sömürge emellerine konu olduğu için, Osmanlı mecburen Almanya ittifak grubuna dâhil olmuştur; zira tehdit Britanya ve Fransa grubundan gelmiştir. Osmanlı’nın savaştan sonra paylaşılacak topraklarındaki Dürzîler ise Waltz’un örneğindeki gibi sınırdaki topluluklar örneğine uymaktaydı. Bir bakıma Osmanlı yıkılırken karşısına geçmiş ve bağlı bulunduğu devlete değil, Osmanlı’nın düşmanlarına ardıncılık yapmıştır. Burada en önemli konu yapılan ardıncılığın bazen bahsettiğimiz koşullardaki gibi mecburiyetten kaynaklanan şekilde olmasıdır. Osmanlı siyasi zorunluluktan Almanya ittifak grubuna ardıncılık uygulamıştır zira tehdit karşı gruptan gelmiştir. Dürzîler ise Osmanlı’nın Sünni hâkim ideolojisini kendisine tehdit olarak gördüğünden Britanya-Fransa ittifakına

yakınlaşmıştır.119

Günümüzde Ortadoğu’da oluşan dengenin büyük güçler tarafından belirlenmesini, ana hatlarıyla izah etmek zor değildir. İlk olarak, ardıncılık yapan ülkelerin sayısı arttıkça savaşa sürüklenme olasılığı da o derecede artacaktır. Şu an Suriye içerisinde en az beş grup bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca Işid ardıncılık yapmamaktadır. Ardıncılık artan bir ivmeyle bir gruba doğru yönelmekteyse, karşı grup daha evvel müdahalede bulunmak

isteyecektir.120 Bu durum ise Sünni isyancılara karşı gerçekleşmiştir. Sünni milislere katılım

arttıkça, Suriye rejim güçlerine o derecede fazla katılım olmuştur. Rejim karşıtı grupları hem etkisiz hale getirmeye hem de bölmeye yönelik konsolide olmuşlardır.

Ortadoğu’nun içinde bulunduğu durumda, dengelemenin daha yoğun olduğu bir ortamda ardıncılık tercih edilirse, daha fazla zarar görmek olasıdır. Tersi durumda da, ardıncılığın yoğun olduğu bir uluslararası sistemde, dengelemek büyük zararlara yol açabilir.

Dönemin Güç Dengesine örnek verecek olursak, sanayileşmesini tamamlamış bilhassa Birleşik Krallık ve

Fransa, sahip oldukları sanayileri için hammadde bulmakta da sıkıntı yaşamamaktaydı. Fakat bu iki ülkeden farklı olarak Almanya ve İtalya ise, sanayileşmelerini geç de olsa tamamlamalarına karşın hammaddeye ulaşabilecek büyüklükte sömürge topraklarına sahip değillerdi. Dolayısıyla teknolojik yeterliliğe ulaşmış bu iki büyük güç, ister istemez bir paylaşım savaşına doğru yol almaktaydılar. Bu açıdan konu basit bir şekilde ele alındığında, Almanya ve İtalya’nın ilk etapta ittifak kurması gerektiği söylenebilir. Fakat İtalya, Osmanlı toprağı olan Kuzey Afrika’daki Trablusgarp (Libya) topraklarına, daha sonra Etiyopya’ya sahip olmasıyla, bu paylaşım savaşında Almanya’nın yanında yer almamıştır. Dolayısıyla Almanya, kıta Avrupa’sında acilleşen sömürge ihtiyacı ile diğer kuvvetlerin karşısında yer almıştır. Bunun yanında Avusturya-Macaristan ise, Almanya ile benzer nedenlerden ve kültürel yakınlığın etkisiyle Almanya ile ittifak kurmuştur.

119 Usher, 1918: 577-595. 120 Walt, 1985: 13-14.

Suriye Savaşı’nda aslında iki yönlü bir açmaz yaşanmaktadır. Uluslararası sistem çok kutuplu bir hal aldığından, Suriye’de hem ABD hem Rusya’nın müdahil olmasının yolunu açmıştır. Bu bağlamda bölgedeki görece küçük güçler ve diğer gruplar mecburen ardıncılık yoluna gitmişlerdir. Ardıncılığın yoğun olduğu bir ortamı hem çok kutuplu sistem yaratmaktadır, hem de coğrafi tehlikeler baş gösterdiği için Türkiye ve İran gibi ülkeler de dengeleme yoluna gitmektedir. Dolayısıyla sonlandırılamayan uzun çatışma dönemleri ortaya çıkmaktadır. Ardıncılık politikasını tercih etmek zorunda kalan Dürzîler, Suriye içerisine ve diğer Dürzîlere göre ayrı pozisyon almak durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda Suriye içerisinde kendi bölgelerinde tehdit olarak gördükleri Sünnilere göre pozisyon almışlardır. Söz konusu durum Esad tarafındaki blok olduğundan dolayı doğrudan İsrail karşıtı olacaklarından, Esad’ın ittifakına da şartlı destek vermişlerdir. Yalnızca kendi bölgelerinde savaşan Dürziler dolayısıyla yalnızca Sünni gruplara karşı olduklarını açıklamıştır. Suriye’de yalnızca savaşan iki blok yoktur. Durum daha karmaşık olduğundan Dürzîler aslında İsrail bloğunda kontrollü

hareket etmektedir.121

Bazı durumlarda Dürzîler gibi topluluklar çok güçlü bir komşuya sahipse, ardıncılık yapmak durumunda kalabilir. Bu bağlamda, Dürzîler açısından Lübnan iç savaşı esnasında Esad rejimi ile yapılan ittifak örnek verilebilir. Daha sonra detaylı bir şekilde bahsedeceğimiz üzere, Marunîlerle savaşmaya başlayan Dürzîler, Lübnan’ın büyük çoğunluğunu ele geçirmişlerdir. Fakat beklenmedik bir şekilde Dürzîlere karşı Marunîler safında savaşmaya başlayan Suriye’ye karşı Dürzîler kaybetmiştir. Savaş devam ederken yeniden şekillenen ittifaklar içerisinde Dürzîler Suriye ile müttefik olmak zorunda kalmıştır. Zira İsrail daha büyük güç olarak o dönemde Marunîleri müttefik seçtiği için, İsrail’in o dönem en ciddi düşmanı olan Suriye de Lübnan savaş alanında Dürzîleri müttefik seçmiştir. Dürzîler geleneksel rakipleri Marunîlerin karşı blokta yer almasından dolayı bir bakıma mecburen Suriye ittifakına katılmıştır.

Ülkelerin uyguladığı politikalar bölgenin geleceğinin de şekillendirilmesini sağlayacaktır. Fakat bilhassa ABD, Rusya öncülüğündeki büyük güçlerin bölgedeki hamleleri önemlidir. Atlantik cephesinin Suriye politikası uzun süre tam anlamıyla netleşmemiştir. Zira savaşın uzun sürmesinin temel sebeplerinden birisinin de ABD’nin bölgedeki politikasındaki belirsizlik olduğu söylenebilir. Fakat görünürdeki belirsizlik ABD’nin ülkede bir yıpratma

savaşı politikası güttüğü ihtimalini de güçlendirmektedir.

121 Gulick, 1967: 16.

Söz konusu kavramın orijinali “Bloodletting” adıyla ittifak kuramlarında yer almaktadır. Savaşan tarafların

birisi kazanacak gibi olduğunda onu dengeleyecek diğer grupları desteklemek manasına gelmektedir. İncelediğimiz bölge Suriye’de rejimin karşısında başlangıçta en güçlü muhalif grup Özgür Suriye Ordusu idi.

Bu bağlamda Dürzîlerin bölge siyaseti hala net bir şekil alamamıştır. Fakat politikaların seyri konusunda öngörüde bulunabiliriz. Dürzîler Suriye’deki muhalif hareketin başlangıcını yapan ÖSO’ya tarihi ve kültürel gerekçeleri sebebiyle mesafeli duracaklardır. Seküler olmayan, Sünni ağırlıklı bu harekete katılmaları beklenemez. Bunun yanında kökten dinci IŞİD, El-Nusra gibi gruplara zaten dini gerekçelerden dolayı doğal olarak karşıt durumdalar. Kürt hareketiyle de şimdilik coğrafi olarak bir paydaşları yoktur.

Şimdilik Suriye Dürzîlerinin, rejimin yanında yer aldığını söyleyebiliriz. Fakat bu destek yalnızca kendi coğrafyalarında güney Suriye’de verilmektedir. Dolayısıyla Dürzîlerin temelde bekle gör politikası izleyerek, bölgedeki yıpratma savaşından kendilerini olabildiğince izole etmeye çalıştıkları görülebilir.

Neticede, dengelemek ve ardıncılık politikasının karmaşık yapısının altındaki parametreler; güç, coğrafi yakınlık, saldırı kapasitesi ve diğer devletlerin amaçları olarak gösterilebilir.