• Sonuç bulunamadı

2. İŞLEVSEL KURAM

2.2. İşlevsel Kurama Genel Yaklaşım

1.1.3. İslamiyet’te Kadın

İslam’da kadının yerine değinmeden önce genel olarak yapıldığı gibi, Kuran’ın ilk muhatabı olan Arap toplumunda özellikle cahiliye döneminde kadının hangi şartlar altında varlığını sürdürmeye çalıştığını değerlendirmek gerekir. İslamiyet’ten önce şehirdeki fakir ve orta tabakada kadın açısından durum kötüydü. Babalar, kız

37

“Aşer sıptından Fanuelin kızı Anna isminde bir peygamber vardı (ki, çok yaşlı idi ve kızlığından sonra kocası ile yedi yıl geçinmişti ve hemen seksen dört yıldan beri dul idi), mabetten hiç ayrılmaz, gece gündüz oruç tutup dua ederek ibadet eylerdi (Luka, 3: 36- 37).

29

çocuklarından utanmaktaydılar. Bu durum o dönemde kızların diri diri toprağa gömülmesine neden olmuştur. Onların içindeki bu durumdan Kuran’da Nahl suresinin 58 ve 59. ayetlerinde şöyle bahsedilmektedir: “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” Bu sure İslamiyet açısından, kız çocuklarının bu türden bir aşağılanmaya maruz kalmasının doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Kız çocuğu bir aşağılanmadan ziyade bir müjdelenmedir. Hangi cinsiyet olursa olsun her bir insan varlığı; Allah’ın hikmetinin, mucizesinin bir göstergesidir.

Cahiliye dönemi hakkındaki bazı rivayetlere göre bir kadın hamile kalıp da doğum yaklaştığında bir çukur kazar, doğan bebek kız ise onu o çukura atıp üstünü kapatırdı. Bazı durumlarda da kız çocukları doğar doğmaz değil de, altı yaşına kadar herhangi bir zamanda öldürülebilirdi. Kuran’da İsrâ suresi 31. ayetinde rızk konusunda “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızk veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır” denilmektedir. Kız çocukları fakirlik sebebi olarak görülemeyeceği gibi fakirlik korkusuyla da öldürülmemelidirler. Allah, yarattığı her bir kulu için rızk verir. Bu konuda herhangi bir cinsiyet ayrımı gözetilmez. Ayetten anlaşıldığı gibi bu durum, büyük bir günahtır.

Araplarda birden fazla evlilik vardı. Erkekler, istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Kadın, çocuk doğurduktan sonra aileden sayılırdı. Kadın çocuk doğurmadan ölürse, taziye için eşine değil, kadının ailesine gidilirdi. Bunda da çocuk sahibi olmadan aileden sayılmaması düşüncesi etkilidir. Arap erkeklerinin kadınların görüşlerine değer verdiğini söylemek de pek mümkün değildir. Onlar bir görüşü beğenmediklerini ifade etmek için “kadınların görüşü” derlerdi. Arapların kadınların görüşüne değer vermedikleri “onlara danışın fakat aksini yapın” sözünden de anlaşılmaktadır (Bardakçıoğlu, 2005: 19). Tüm bunlardan anlaşıldığı kadarıyla denebilir ki İslam, kadın açısından olumlu olmayan bir ortamda doğmuştur.

İslamiyetle birlikte kadının durumundaki bazı aksaklıklar düzelmekle birlikte bazı görüşlere göre İslamiyetle birlikte kadının konumu kısıtlanmıştır. İslam öncesi

30

dönemde kâhinler ve nebiyeler (kadın peygamberler) vardı. Bunlar aynı görevde bulunan erkeklerle eş değer bir konumdaydı, onlarla aynı işlevleri üstlenmişlerdi, ancak Muhammed’in ortaya çıktığı dönemde bunlar hemen silinmediler (Berktay, 2009: 117).

Allah, Kuran’da insanları en güzel biçimde ve kendisine kulluk etmesi için yarattığını belirtilmiş; kadın erkek ayrımı yapmadan hepsini yeryüzünde halife kıldığını vurgulanmıştır. Burada, ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva ile ilgili Yahudilik ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi bütün suçu Havva’ya yükleyen bir anlayış yoktur. Kuran’a göre Hz. Âdem’e şeytan vesvese vermiş ve yasak meyveyi her ikisi birlikte yemişlerdir. Hatalarını fark edip tövbe edince de affedilmişlerdir. Kuran’da Âdem ve Havva’nın yaratılışı Nisa suresinin 1. ayetinde şöyle anlatılmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da esini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” Muhyiddin İbn Arabî,

Fütuhât-ı Mekkiye adlı eserinde Allah’ın Havva’yı Âdem’in sol kaburgasından

çıkardığını belirtir. Allah Teala “Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derecesi vardır.” buyurduğu için kadının erkekten bir derece eksik olduğunu ifade eder. Bundan dolayı da ona göre kadınlar, hiçbir zaman erkeklere katılamaz (İbni Arabî, Demirli, 2006: 360). Buradaki eksikliğin sosyal ya da fiziki anlamlardan hangisine gönderme yaptığını iyi değerlendirmek gerekir. Kadının fiziksel eksikliği kabul edilen bir gerçekliktir. Erkekler bu konuda kadından üstündür ancak fiziksel eksiklik kadını aşağılık bir duruma sokmamalıdır.

İslam’a göre erkek ailede kadının koruyucusudur. Nisa Suresi 34. ayeti bu duruma dikkat çeker: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta) dırlar.” Gerek sosyal şartlar gerek de fiziki şartlar, erkeğe bir koruyuculuk atfeder. Doğada nasıl her bir olgu birbirinden farklıysa ve bu farklılıktan bir ahenk doğuyorsa bu, insan cinsi için de geçerlidir. İnsanoğlunun da tabiatın bir parçası olduğu göz önünde bulundurulursa ikisi arasındaki farkın bir ahenk oluşturmak nedeniyle varolduğu görülebilir. Bu durumu

31

salt bir aşağılanma vesilesi olarak görmek, eksik olduğu kadar yanlış yorumlara da neden olabilir.

Dinî yönden kadınla erkek aynıdır. Onlar Allah’ın nezdinde kuldurlar. Her bir cinsin Allah’a kulluk etmesi gerekir. Kulluk açısından gözetilen bu durum sosyal bazı konularda da gözetilmeye çalışılmıştır. Nisa suresinin 4. ayetinde “Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin.” denilmektedir. Kuran’da cinsiyet ayrımı olmadan her bir kulun iyi olması istenir. Mü’min suresi 40. ayette “Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar cennete girerler.” denilir. Bu durum dinî açıdan kadın ve erkeğin eşitliğine işaret eder. Kuran’da kadınların yüceltildiği ifadeler de vardır. Hz. Asiye ve Hz. Meryem kadın erkek bütün inananlara örnek olarak sunulmuşlardır (Tahrîm 66/ 11- 12).38 Kuran’da kadın adı taşıyan Nisa ve Meryem surelerinin varlığının da önemli olduğunu belirtmek gerekir.

Kadın, toplumdan topluma farklılık göstererek kimi zaman az kimi zaman daha çok değer görmüştür. Diğer bölümlerde de bahsedildiği gibi –Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kadın- diğer toplumlarda kadın baskın olmamıştır. İslam’da ise anne, babanın değeri kadar değer görmüştür. İsrâ Suresi 23. ayette “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” buyrulmuştur. Görüldüğü gibi ebeveyn olarak değer görmenin cinsiyetle bağlantısı yoktur. Her ikisi de aynı değere sahiptir. Hz. Muhammed’in “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisi de bu değeri örneklendirmektedir.

Bir toplumun sahip olduğu evlilik âdetleri, uygulamalar; politik, ekonomik, dinsel bağlamlarda kadına yaklaşımın genel görünümü yansıtmaktadır (Berktay, 2009: 118). Bu nedenle de evlilik kurumunun işleyişinin incelenmesi son derece

38

“Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana Kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firevun’dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.’” “İmran’ın kızı Meryem’i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.”

32

önemlidir. Erkek evlenirken kadına mehir verir. Kadın bu mehri istediği gibi harcama hakkına sahiptir (Ünal, 1998: 192). Boşanma konusunda taraflar ısrarlı ise boşanma hakları vardır. Kadın isterse nikâh esnasında boşanma hakkını alabilir. Eğer nikâhta almamışsa bile gerekli durumda hâkime başvurarak boşanmak isteyebilir (Topaloğlu 1981: 146- 147- 157).

Hz. Muhammed, kadını insan yerine koymayan bir toplumda onların haklarını savunmuş; bunu uygulamalı olarak da göstermiştir. Onun uygulamaya çalıştıkları, kadının statüsü değer kazanmıştır. O, bir kadını mahalle sorumlusu yapmış, muhtarlık makamına getirmiştir. Hz. Muhammed’in etrafındaki kadınların durumu da bunu desteklemiştir. Hz. Aişe, kadınlara farz namazlarda imamlık yaparken, aynı zamanda ezan ve kamet de okumuştur. Hz. Muhammed’in eşlerinden Safiyye binti Huvey’in cuma namazını cemaatle kıldığı, Hz. Peygamber zamanında da yine bazı kadınların cuma namazlarına iştirak ettikleri belirtilmektedir. Hz. Hatice ekonomik gücünü kullanarak, köleleri satın alıp serbest bırakmıştır. Hz. Hatice’nin kendisi bizzat kervan sahibesidir, ticaretle uğraşmıştır (Yavuz, 1992: 10- 29). Hz. Aişe, Hz. Muhammed’in kendine davranışları için demiştir ki: ‘Allah’ın Resulü, hanımlarıyla en çok espri yapanıydı. Buyururdu ki ‘Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi olanıdır. Ben aileme karşı hepinizden en hayırlınızım.’’ (Ceylan, 2002: 171- 175).

Birden fazla evlilik konusu Nisa Suresi 3. ayetinde ele alınmıştır. “Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Bakara Suresi 129. ayette “Üzerine düşüp uğrarsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Bakara Suresi’nin 282. ayetinde şahitlik meselesi ele alınır: “Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri

33

durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şahadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir.” İki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine eşit görülmesini, kadın aşağılanıyor gibi algılayanlar olmuştur denilebilir. Süleyman Ateş, ayetin tefsirinde kadının ruhi yapısının ve şahitlik yapacağı konuyla alakalı olmaması ile ilgili bir durum olduğunu belirtilmiştir. Alışveriş, ticaret gibi konularda iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk iken; doğum, emzirme gibi konularda bir kadının şahitliğinin yeterli olacağını ifade etmiştir (Ateş, 1989: 491).

Genel olarak değerlendirildiğinde İslam dininin, kendisinden önce değeri bilinmeyen kadının birçok konuda değerini yükseltmeye çalıştığı görülür. İslam kültürü içerisindeki kimi söylem ve uygulamalrın kadının varlığına gölge düşürdüğü görülmekle birlikte, İslam dininin kadın açısından en önemli yönü kadını bir kul ve insan olarak diğer cinsten ayırmamasıdır. Kulluk açısından kadın, erkeğe eştir ve din açısından bir kadın için önemli olan da bu dünyada iyi bir kul olup hem bu dünya hem öte dünyadaki mutluluğunu sağlamaktır.

34