• Sonuç bulunamadı

Eski Türk İnançlarında Dişil Unsurlar

2. İŞLEVSEL KURAM

1.2. TASAVVUF GELENEĞİNDE KADIN

2.1.2. Eski Türk İnançlarında Dişil Unsurlar

Eski Türk inanışlarına göre her şeyin bir ruhu vardır. Bu inançlarda yaratıcı büyük bir Tanrı’nın varlığını bulunmakla birlikte bu ruhlar da Tanrı’nın yardımcılarıdır. Sözü edilen ruhlar arasında “dişi” olanlar da bulunmaktadır ki bunlara tabiat kültleri içerisinde de rastlanmaktadır. Tanrıça kültlerinde görülen “üreme”, “bereket”, “koruma” gibi işlevler, “Ana tanrıça”nın üreme ve cinsel organlarının aşırı büyük olması ya da tanrıçanın hamile tasvirleriyle somutlaştırılmıştır (Mülayim, 1986: 200). Bu işlevler eski Türk inançlarında

71

dişileştirilmiş unsurlar tarafından yerine getirilir ki bunlar da özdeşleştirildikleri unsurlara göre somutlaştırılmışlardır. Bu unsurların dişileştirilmesinin temelinde, evrenin kozmik yaratımının tekrarlanmasında eril unsurlar kadar dişil unsurlara da ihtiyaç duyulması yer almaktadır. Kutsalla bütünleşmede eril kadar dişiye de görevler düşmektedir.

Kadının “anne” olması, toplumun varlığını ve devamını sağlayan bir işleve sahip olması onun “dinî- sihri” eylemlerde bulunmasına neden olmuştur. Mualla Türköne’nin ifadesiyle bu işlev kadının erkekten önde olmasını sağlamaz, erkek de kadının gerisinde yer almaz. Bu işlev kadını, erkeğin gerisinde kalmaktan kurtardığı gibi ona “dinî- sihri prestij” sağlar (Türköne, 1995: 98). Erkeğin kas gücünün karşısında kadının dinî- sihri gücü yer alır. Havva’nın yaradılışında da kadının anne yani doğurgan olmasına vurgu vardır. Havva; diri, düşünen ve türemeden ibaret olan doğumun meydana gelmesi için ekin ve ziraat mahalli olarak var olmuştur. Genel kabullere göre etkin unsurlar “baba”, edilgen unsurlar “ana”dır. Etkin ve edilgenin birleşiminden meydana gelen şey, oğul veya ürün diye isimlendirilir. Bu meyanda bütün ruhlar baba, doğa ise başkalaşma ve değişmelerin mahalli olduğu için anadır. Bu ruhların unsurlara yönelmesiyle de –ki onlar başkalaşma ve dönüşmeye konu olan unsurlardır- onlarda ürünler ortaya çıkar. Söz konusu ürünler madenler, bitkiler, hayvan ve cindir. İnsan ise onların en yetkinidir (İbni Arabî, 2006: 360- 401). Yaratımdan başlayarak “dişi” ekilen, ürün vererek verimliliği ve hayatın devamlılığını sağlayan konumundadır.

Şamanizmin orijinal dünya görüşü içinde ya da başka bir ifadeyle Şamanist mitolojide çeşitli tabiat kuvvetleri dişi olarak kabul edilir. Bunlar arasında “su, yer, güneş, ateş” yer alır. Proto- türk devirlerinden bugüne kadar gelen efsanelerde gök ve gökten inen şeyler erkek; yer, ağaç, su ve hayvan kadındır (Mülayim, 1986: 200). Aynı zamanda dişi ilahe ve ruhlardan da söz edilebilir: “Ak- Ene, Ana Maygıl, Kün (Güneş) Ana, Ot Ene (Ataş Ana), Umay, Ayısıt, emegetler.”

“Su ” dişil unsurlardandır. Suyun hayatın devamlılığını, verimliliği sağlayan görünümü onun önemini arttıran özelliklerindendir. Su, yeryüzü gibi ana kabul edilmekle birlikte yağmur şeklinde oluşuyla içinden geldiği göğe bağlıdır ve gökle

72

olan ilişkisiyle eril olarak da kabul edilir.76 Eliade, suyun dişileştirilmiş formlarıyla ilgili olarak şu bilgileri verir “Su, evrenin tüm potansiyelini ve tüm tohumlarını içinde

barındığı için, insan türünün ya da özel bir ırkın sudan çıktığını anlatan mitleri ve efsaneleri rahatlıkla açıklayabiliyoruz. Kadim Karelyalılar, Mordovlar, Estonyalılar, Çeremisler ve başka Fin- Ugur halklarında, kadınların çocuk doğurmak için dua ettikleri bir “Su Ana” vardır. Kısır Tatar kadınları bir gölün kenarına çöküp dua ederdi (Eliade, 2009: 199).Türklerin ve Moğolların suyla ilgili dikkatlerini cezbeden

nokta onun saflık timsali oluşudur (Roux, 2002: 143). Hem ateşi söndürmesi hem de ateş yakmak için gerekli olan ağacı besleyen olması, varlığında karşıt güçleri birleştirir. Genel olarak yapıcı yönü, yıkıcı yönüne üstün gelir. Şamanistik Türk mitolojisinde başlangıçta varolan temel güçtür. Yer, suyun dibindeki topraktan yaratılırken gök de yerden ayrılarak oluşmuştur. Türk Şamanlığında dişil unsurlar belirgin olarak vardır. Bunun temelinde erkeğin avla meşgul olurken kadının Şamanlıkla uğraşması yatmaktadır. İnan da eski devirlerde Şamanlığın kadınlara özgü bir meslek olduğunu belirtir. Şamanların ayin sırasında kadın kıyafetleri giyip kadın taklidi yapmalarını Gökalp, şamanizmin “maderi totemizm”den doğmuş bir sistem olmasına bağlar. Suyun üremeyle üremeyle ilişkili olarak düşünülmesi ırmak kenarları ve pınarların gebelikte rol oynadığı inancına oradan da bu yerlerin genel olarak kutsallaştırılmasına giden bir değişim evresi yaşamıştır (Türköne, 1995: 98- 126). Bu sebepledir ki Anadolu’da bulunan birçok ziyaret yerinde su kaynakları, kuyular bulunmaktadır. Bazı yerlerde de su kaynakları tek başına ziyaret yeri özelliği göstermektedir.

Türk inanç sisteminde oluşumları art arda gelen üç unsur dikkat çekicidir: su,

yer ve gök. Daha önce de belirttiğimiz gibi önce su vardı, sonra yer sudaki topraktan

oluştu ve sonra da yerden ayrılarak gök oluştu. Bu oluşum evresi su- yer- gök unsurlarının birbirleriyle ilişkili olmasını sağlamıştır. Tanrı’nın yarattığı kişi de bu gök ile yer arasında bulunur. Yer; insanı koruyucu, besleyici bir karakter taşır. Türk inancında, tüm yeryüzü ıduk değildir; fakat yeryüzünde ıduk olan ve onlara hayat verdiğine, onları kurduğuna inanılan ıduk yır ve sub’lar vardır. Dağ, taş, kaya,

76

Eliade; suyu bir tohum, yağmuru da er suyu olarak tarif eder. Bu inanca bağlı olarak da göğün yeri yağmur aracılığıyla kucaklayıp döllediğini (Eliade, 2003: 200) söyler. Bu anlamda gökten gelen su eril, yerde olan sular dişil unsurdur denilebilir. Türk mitolojisinde yağmur ve doludan gebe kalma motiflerine rastlanmaktadır.

73

ağaç/orman ve su nasıl tasavvur edilmişse, yer de bütün bunları bağrında tuttuğu için kutsal sayılmıştır. Yakutların dişi olarak tasavvur ettiği yer ilahilerinin otları bitirdiğine ve bu ilahelerin doğuma yardım ettiğine inanılır (Türköne, 1995: 121). İnsanla toprak arasındaki özdeşlik her şeyden önce bereket büyüsü ve ana tanrıça kültü çerçevesinde yorumlanır (Mülayim, 1986: 200). Su gibi toprak da verimliliği temsil eder: Besler, üzerinde yaşam sağlar ve hayat verir. Yer, genel manada topraktır. Toprağın tohumu içinde besleyerek onu ürüne dönüştürmesi, üzerinde insanın yaşamaşına fırsat vermesi, tüm bu algılamaların temelidir.

Türk inanç sisteminde ay erkek, güneş dişi olarak düşünüşmüştür. Güneş gibi ateş de dişidir. Bu itibarla “Güneş Ana” ve “Ateş Ana” nın varlığından sözedilebilir. Güneş Ana göğün yedinci katında oturur. Onu yerde Ateş Ana temsil eder. Od Ana, genel olarak evlerdeki ve çadırlardaki ocakları ve ateşi korumaktadır. Bu bağlamda evin ve ülkenin koruyuculuğunun simgesi olarak da kabul edilmektedir. İnsanların refahını sağlayan, ailenin devamlılığını sağlayan ocak ilahesidir. Şunu da belirtmek gerekir ki demirciliğin başlamasıyla birlikte ateş kültü anadan ataya doğru bir değişim evresi geçirmiştir (Türköne, 1995: 118- 119). Türklerde ağaç, soyluluğu ifade etmektedir. Bu bağlamda büyük ve kovuğu olan ağaçlara özel bir saygı gösterilmektedir. Hatta bu tür ağalardan korkulmakta ve bu ağaçların içerisinde Ağaç Ana’nın yaşadığına inanılmaktadır.

Türk inanç yumağını açıkça, Tengri merkez olmak üzere, çevreyi onun yarattığı yardımcı ve koruyucu iyelerin oluşturduğu görülmektedir. Bu konuda yazılı kaynakların verdiği bilgileri, XIX. ve XX. yüzyıllarda Orta Asya ve Sibirya Türkleri’nden derlenen etnografik bilgi ve malzemeyle birleştirince, Tengri etrafında varolan tablosunu görmek nispeten mümkün olmaktadır. Eski Türk inanç sisteminde yardımcı iyeler, Tanrı’nın oğulları, kızları ve diğer büyük iyelerden oluşmaktadır. Tanrı’nın yedi oğlu, dokuz kızı vardır. (İnan, 1976: 21- 22). Altaylılar Ülgen’in adları belirsiz 9 kızından bahsederler. Bunlar toplu olarak Ak kızlar yani “iffetli kızlar” diye anılırlar. İyi ruhlar zümresine giren bu kızlar, şaman dualarından anlaşıldığına göre, ayin esnasında kam’a ilham ve heyecan verirler. Onları temsil eden kukla biçimindeki bebekler, şamanın cübbesine takılıdır (Radloff, 2008:153).

74

Güneş, su ve yer (toprak) üremeyi temin eden hayat kaynağı unsurlardır. Yayuçı, Ayısıt ve Umay Ana bu unsurlarla insanlar ve hayvanlar arasında gidip gelerek üremeyi sağlarlar (Türköne, 1995: 124). Ak Ene (Ana) Altay Şamanlığının büyük dişi tanrısıdır. “Yaratıcı” olmakla birlikte “yaratma” ilhamını da vermektedir. Mitolojide suda yaşayan ve sudan çıkan ve tüm tanrılardan önce olan odur. Onun verdiği ilhamla Ülgen, evreni yaratır. Sözü edilen mitten sonra Ak Ana’dan daha sonra bir daha bahsedilmemesi ilgi çekicidir. Burada dişi tanrı olan Ak Ana dışında onun içinden çıktığı “su” dan da bahsetmek gerekir. Suyun yaradılışla ilişkilendirilmesi, çocuğun anne kanında su içinde yer alması, suyun temizleyicilik özelliği onun dişil bir unsur olarak algılanmasına neden olmuştur.

Umay, eski Türk inancında, doğum sırasında olduğu gibi, doğumdan sonra da çocuğun büyüyüp er adını almasına kadar geçen süre içinde ona yardımcı olan ve onu kötü ruhların kötülüklerinden koruyup gözettiğine inanılan himayeci bir ruhtur. Tanrıça Umay kültünün oluşması ve gelişmesinde Orta ve İç Asya’daki bereket, doğum, güneş kültlerinin büyük etkisi olmuştur. Umay adına Türk tarihi kaynaklarında ilk defa Göktürk yazıtlarında rastlanır. Kültegin yazıtında Bilge Hakan “babam hakan öldüğü vakit küçük kardeşim Kültegin yedi yaşında idi. Umay gibi anam hatun sayesinde küçük kardeşim Kül-Tegin erkahraman adını aldı” diyerek, anasını, çocukları koruyan dişi iye Umay’a benzetmiştir (Ergin, 1978: 123). Umay, Türkler arasında en çok bilinen ruhtur. Umay sadece insan yavrularının değil, aynı zamanda hayvan yavrularının da koruyucusudur. Dişi olarak telâkki edilen Umay, kadınların ve bütün dişilerin yardımcısıdır. Umay ile ilgili inançlar hâlâ yaşamaktadır. Anadolu’da doğumdan sonra eş veya son adı verilen nesneye verilen kutsiyet ve yine doğumdan sonra verilen yemekler, doğum aşı dökülmesi, Umay’a verilen saçılar mahiyetinde olup, Umay inancının Anadolu’daki kalıntılarıdır. Umay yerine Yakutlar, Ayzıt (Ayısıt)derler. Ayzıt yaratıcı, bereket ve refah sağlayıcı dişi ruhların tümüne verilen addır. Bunlardan bir kısmı hayvan yavrularını korur (İnan, 1976: 26). Ayısıtlar, ana karnındaki ocuğa üfleyerek can verirler. Gebe kadınları korurlar. Yakutlar ruhları ayi (iyi) ve abası (kötü) olarak nitelendirir ki Ayısıt bunlardan ayi ruhlar grubuna girer.

75

Ana Maygıl, Altaylıların panteonunda ulusu koruyan bir dişi ruhtur; buna “ ulus anası” da denilir. Ötüken Yış’ta bulunan bu iyenin, bulunduğu ili ve halkını bütün kötülüklerden koruduğuna inanılıyordu. Yayuçı (Yaratıcı) Altay Şamanlığında beşinci katta oturan dişi tanrıdır. Yaratıcı demektir. Şamanın Ülgen’e ulaşmak için yaptığı yolculukta Yayuçı onun yolunu keser. Yayıçı’nın yolunu kestiği erkek şamandır, kadın şaman murdar sayıldığından zaten Ülgen’e ayin yapamaz. Şaman beşinci kata ulaştığında davulunu yavaş vurur ve kendi sesini de kısar. Yayuçı’ya “anama” diye hitap eder. yayuçı ona “Sen kimin kalıntısısın, kimin torunusun? Adını söyle… Kanatlılar uçmayan, tırnaklılar basmayan bu pis yere pis kokan böcek gibi nasıl geldin? der. Şaman, çok korkarve geri geri giderek yalvarmaya başlar. Yayuçı, suallerini tekrar eder. Şaman, sonunda cevap verir: “Kara kamın kalıntısıyım, ulu kamın torunuyum… anam Yayuçı Hatun!.. secde ediyorum” Yayuçı, ancak bu cevaptan sonra onu bırakır. Bu örnekte dişiye yaratıcılık, koruyuculuk, doğruluk ve yol gösterme gibi özelliklerin atfedildiği görülmektedir (Türköne, 1995: 104).

Türklerin çeşitli inançlarla beslenmiş olan kadın ilahe ve tabiat tasarımlarındaki dişil unsurlarının, İslami dönemde oluşan kadın veliler ve kadın merkezli adak ve ziyaret yerleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Anadolu’nun birçok yerinde bu türden ziyaret mekânlarının ve çeşitli söylencelerinin oluşumu, farklı araştırmaları da gerekli kılar. Sosyal yapılarda öncül inanç ya da kurumlar, sonraki inanç ya da kurumlar üzerinde etkili olabilir; yeni oluşum içerisinde kendisine yer bulabilir. Bu anlamda Anadolu’daki kadın veliler ve kadın merkezli adak ve ziyaret yerleri için benzer bir durum söz konusu olduğu söylenebilir. Öncül oluşumlar, sonraki oluşumu beslemiş ve kısmen de olsa onun içinde yaşamaya devam etmiştir.