• Sonuç bulunamadı

2. İŞLEVSEL KURAM

2.2. ANADOLU TÜRK TASAVVUF GELENEĞİNDE KADIN

2.2.2. Bacıyan-ı Rum Teşkilatı

Bacıyan- Rum Teşkilatı, bir kadın oluşumudur. Anadolu’nun Türkleşmesi, İslamlaşması ve bu topraklarda Türk kültür ve medeniyetinin gelişmesinde önemli katkıları görülmüştür. Mikail Bayram, bu teşkilatı Anadolu Selçuklu Devleti’nin en önemli kültür ve medeniyet oluşumlarından biri olan Ahi Teşkilatı’nın bir kolu olarak nitelendirir (Bayram, 1987: 35). Necati Gültepe ise Bacıyan-ı Rum Teşkilatı’nın sözü edilen teşkilatın bir kolu olmadığını, kökü “Turanlı savaşçı kadınlara- Amazonlara” dayanan tamamen özgün bir kuruluş olduğunu söyler (Gültepe, 2008: 341). Bu teşkilat üzerinde ilk defa Alman Franz Taeschner durmuştur. O; böyle bir teşkilatın kurulmadığını, bunun bir istinsah hatası olduğunu söyler (Alşan, 2012: 515). Bununla birlikte böyle bir teşkilatın varlığı kabul edilmektedir. Başlangıcı, kökü konusunda farklı görüşler olmakla birlikte bu teşkilatla ilgili olarak genel manada söylenebilecek olan şudur ki, Türkler Anadolu’yu fethettikten sonra burayı hem Müslümanlaştırmak hem de Türkleştirmek için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlar, sosyal ve siyasal oluşumlara yönelmişlerdir. Bacıyan-ı Rum Teşkilatı da Anadolu topraklarını bu gaye etrafında besleyen, harmanlayan sosyal, siyasal bir kurumdur.

Bu teşkilat bayanlar tarafından Kayseri’de kurulmuştur. Daha önceki bölümlerde dile getirildiği gibi, kadının eski Türk toplumunda önemli bir yeri ve önemli fonksiyonları vardır. İslamiyetten sonra da durum zaman zaman değişmekle birlikte yine de kadının toplumda belli bir yeri olduğu görülür. Türkmen kadınlarının da erkeklerle yan yana çalıştığı bilinmektedir. Teşkilatın kuruluşunda Anadolu Selçukluları dönemindeki bu durumun da önemli bir etkisi vardır. Göçebelikten yerleşik hayata geçiş Türkmenlerde iş sorununu da beraberinde getirmiştir. Bacı teşkilatı, Türkmen genç kız ve kadınlarının şehir hayatına yerleştikten sonra işe başlamalarının tabii sonucu olarak kurulmuştur (Bayram, 1987: 40- 48). Yeni yerleşim yeri, yeni yaşam tarzının sosyal organizasyonda yeni oluşumları gerekli

82

kılması, kaçınılmaz bir durumdur. Bu oluşumlarda kadına bir görev düşmesi, toplumun kadınsız düşünülemeyeceğinin en önemli göstergelerinden birirdir.

Âşıkpaşazade “Tevârih-i Âl-i Osman” adlı eserinde teşkilatın lideri olarak Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’yı gösterir (Gültepe, 2008: 343). Fatma Bacı “Kadıncık”, “Kadıncık Ana” (Bayram, 1987: 50) isimleriyle de anılmaktadır. Fatma Bacı Hacı Bektaş’a yakınlığıyla da tanınmaktadır.

Âşıkpaşazade, Bacıyan-ı Rum arasında, Hacı Bektaş’ın manevi kızı dediği Hatun Ana’yı anar: O, mücerred Veli’nin kerametlerini aktardığı kişidir. Veli’nin ölümünde, kabrini yaptırmış ve müridi Abdal Musa’nın yardımı ile ilk Bektaşi tarikatının temellerini atmıştır. Ömer Lütfi Barkan, Trakya ve Balkanların fethi sırasında kolonileştirici dervişler ve zaviyeleri üzerine tanınmış makalesinde, arşiv belgelerinde geçen Bacı ya da Ana lakaplı birçok kadın bulunduğunu işaret ederek; Kız Bacı, Ahi Ana, Sargı Hatun ve Sargı Hatun Zaviyesi, Hacı Fatma, Hacı Bacı, Hindu Bacı Hatun, Süme Bacı adlarına dikkat çekmektedir. Âşıkpaşazade’nin Hatun Ana olarak andığı velayetnemede geçen Kadıncık/ Kadıncık Ana’dır (Seyman, 2004: 69)

Bacıyan-ı Rum teşkilatından ilk bahseden Fatma Bacı’nın (Kadın Ana, Hatun Ana, Kadıncık) babası Şeyh Evhadu’d- Dîn Hîmid el- Kirmânî’nin Sivas’taki halifesi Şeyh Şemsü’d- din Ömer et- Tiflisî’nin oğlu olan Muhammed’dir. Bu kişi “Menakıb- ı Şeyh Evhadü’d- dim-i Kirmani” adlı eserin yazarıdır. Bu şahıs Kirmani’nin halifesi Zeynu’d-din Sadaka’nın Konya’daki zaviyesinde bulunan genç kız ve kadınları “Fakîregân” (Hanım dervişler) olarak anmıştır. Bu kelime Âşık Paşazade’nin ve Türkmenlerin “Bacıyan” (Bacılar) dedikleri zümrenin Farsça adıdır (Alşan, 2012: 518).

Âşık Paşazade, Anadolu Selçukluları devrinde Türkmenler arasındaki sosyal zümreleri “Gâzîyân-ı Rûm”, “Ahîyân-ı Rûm”, Abdâlân-ı Rûm” ve “Bâcıyân-ı Rûm” olarak belirtir (Alşan, 2012: 515). Hacı Bektaş bu gruplar içerisinde Bacıyan-ı Rum’u seçmiştir. Hatun Ana’yı kendisine kız edinmiş; kerametlerini, keşiflerini hem ona göstermiş hem de ona teslim etmişti (Gültepe, 2008: 343- 344). Âşık Paşazade’nin bahsettiği Hatun Ana, Fatma Bacı’dır (Alşan, 2012: 524).

83

Bu teşkilat içerisinde bacılar örgücülük ve dokumacılık, askeri faaliyetler, misafir ağırlama gibi faaliyetlerle dinî- tasavvufi faaliyetlerde bulunmuşlardır (Bayram, 1987: 22- 213). Çadırcılık, keçecilik, boyacılık, halı ve kilimcilik, dokuma ve örgücülük, nakışçılık ve çeşitli kumaşların imal edilmesi ve bunlardan giysi yapılması da teşkilatın faaliyetleri arasında yer alır. Moğollar, Anadolu’yu işgal edip Anadolu Selçuklu Devleti Moğol hâkimiyeti altına girince Moğol iktidarı kendi iktidarına karşı direnen Ahi teşkilatıyla birlikte Bacı teşkilatını da dağıtmışlardı. XIV. Yüzyıla gelindiğinde ise teşkilat tamamen dağılmış durumdaydı. Daha sonra Fatma Bacı, Kırşehir’e gelerek faaliyetlerinim burada sürdürmüştür (Alşan, 2012: 517- 526). Anadolu’da gerek ziyaret yerlerine bağlı gerek de bir mekândan bağımsız olarak efsanelerde yaşayan ermiş kadınlar hakkında anlatılanlar arasında da kahramanlık gösteren kimi zaman şehit düşen ve bu sayede ermişlik mertebesine ulaşan kadınlara rastlanmaktadır. Bacıyan’ı Rum teşkilatında yer alan kadınların bu işlevinin sözü edilen ermiş kadınların bu işlevi üstlenmesinde etkisi yadsınamaz.

Bacıyan-ı Rum teşkilatının bir diğer faaliyetleri arasında Horasan, Maveraünnehir ve diğer başka yerlerden gelen aile, oba ve aşiretlere kılavuzluk yapmak, onları kısa aralıklarla barındırıp evreye intibaklarını sağlamaktı. Bunun için Ahi tekke ve zaviyelerini kullanıyorlardı. Kendileri de bunların iaşe ve ibate hizmetlerini yürütmekteydiler (Gültepe, 2008: 350). Ömer Lütfü Barkan, Anadolu bacılarının da Ahiler gibi zaviyeler açtıklarından bahseder.81

Gerek Alevi gerekse Sünni tekkelerinde bu bacılar tarafından yapılan bitkisel ilaçlar birçok hastalığın devası ve şifasıydı (Alşan, 2012: 520- 521). Bacıların sağladığı bu şifacılıktan sonra dergâh ve tekkelerden şifa bekleme geleneği devam etmiştir. Bu geleneğin bazı değişimler yaşayarak bir parça da olda dini ziyaret yerlerinde devam ettirldiği söylenebilir. Alışmamıza kaynak olan kadın erenler ve kadın ziyaret yerlerinin üstlendiği işlevlerde bu bağlamda kanıt olarak değerlendirilebilir.

Teşkilatın bu faaliyet alanlarının yanında dış görünüm itibariyle bir tarikat izlenimini yaratmaktadır. Bunda tarikat disiplininde çalışmalarının etkisi vardır. Bu

81

Ayrıntılı bilgi için bk. Barkan, Ömer Lütfi (t.y.), Kolonizatör Türk Dervişleri. İstanbul: Hamle Yayın Dağıtım.

84

teşkilata mensup genç kız ve kadınlar erkelerle birlikte zikir, sema ve sohbet meclislerinde bulunabiliyorlardı (Gültepe, 2008: 351). Fatma Bacı’nın babası Şeyh Kirmanî’ye kadın ve erkek bir arada oturup kalmalarının cemaatlerine ve kendilerine zarar vereceğini söyleyenlere cevabı “Ben insanla oturuyorum, kadın ve erkek ayrımı sizin seçiminiz, kadınlarla bir arada olduğum aklımdan bile geçmiyor” olmuştur (Gültepe, 2008: 352). Şeyh Kirmanî kendi kızlarıyla birlikte genel olarak kızların eğitimine de önem vermiştir.82

Bacıyân-ı Rum Teşkilatı, bir kadın oluşumudur. Bir kadın oluşumu olarak hem kendi döneminde hem de kendisinden sonraki dönemlerde etkisini korumuştur. Anadolu Türk tasavvuf geleneğinde oluşan kadın tiplerinin beslendiği önemli bir kaynak olarak görülebilir. Bu oluşum içerisindeki kadın figür ve işlevlerinin benzerleri Anadolu sahasında gözlemlenebilmektedir.

2.3. ANADOLU TÜRK TASAVVUF GELENEĞİNDE KADININ