• Sonuç bulunamadı

İskân edilmiş köylüler

A- Beylik ve Ağalık (Aşiret):

1- İskân edilmiş köylüler

Türk Burjuvazisinin, özellikle il merkezlerine -yani Devlet nüfuzunun az çok duyulduğu- yakın yerlere özellikle kadîm Osmanlı Avrupası’ndan ayartarak, yahut Mübadele [Değişim] şeklinde zorla yerinden yurdundan ederek sürüklediği ve buralarda iskân ederek aklınca Türk kültürünü yay-ma aracı yapyay-mak istediği Türk köylü kolonileri var. Bunlar tipik orta köy-lüdürler. Fakat, birinci olarak, iskân edildikleri köylerin ortak şikâyetleri;

ikinci olarak, Kemalizm kanunlarının bilinen esnekliği yüzünden, bunlara vaat edilen muafiyet yılları çok kereler sakatlanır. Onun için, bu unsurlar, zaten azınlık oluşturdukları bu bölgelerde, ayrıcalıklı ve yabancı durumla-rının çevrelerinde uyandırdığı düşmanlığın da katılmasıyla, ekonomik ola-rak tutunmaya zaman bulamadan, bir nevi “harcanırlar”. Esasen Kürtlüğün ve çevredeki doğal ve toplumsal koşulların müthiş asimilasyoncu etkisi, bu Türk kolonilerini çarçabuk ufaltır. Ve en sonunda, ya ortadan bir vahdet [birlik, birim] olarak kaldırır, yahut aşiretleştirerek yine Kürtleştirir.

Yusuf Mazhar, Sürmeli Çukur’u tasvir ederken diyor:

“Köyler seyrek ve harap, nüfus azdır… Köylerin ahalisi Kürtleş-miş Azerî Türklerdir. Ve her köy bir aşirete nispet [yakınlık] ve men-subiyet sayesinde o aşiretin taaddiyatından [düşmanlığından] ve diğer aşiretlerin de tasallutundan [saldırısından, sataşmasından] korunmuş olur.” (Y. Mazhar, agy, Cumhuriyet, 22.07.1930)

Bu bakımdan, Doğu İllerinin bu tip köylülüğü, Türk Burjuvazisi için bir dayanak olmaktan uzaktır. Pek yeni iskân edildikleri bazı yörelerde, olsa olsa Şeyh Sait İsyanı’nda örneklerine rast gelindiği gibi, bu unsurlar Kürt-lerle birlikte silâh depolarını yağma ederek küçük mülklerinde, olacakları beklemekten ve ender olasılıklarla da, bozguna uğrayan Türk hükümetine izafî birer ric’at [geri çekilme] noktası oluşturmaktan başka rol oynaya-mazlar.

2- “Ameliye”ler [Irgat]lar

“Doğu İlleri”nin köy ekonomisi biçimine damgasını vuran en orijinal ve herhangi bir toplumsal altüstlükte önemli bir yedek gücü oluşturacak olan bu zümre, Türkçedeki amele [işçi] kelimesinin karşılığı olan “Ame-liye [Irgat]”lar yığınıdır. Bunlar, belki, yukarıda adı geçen serseri-dilenci, köy lümpenleri kadar yoksuldurlar. Bunlar, devrimci ruhludurlar ve köy lümpenlerinden farkları, üretici ve yaratıcılıklarını inanılmaz bir dayanık-lılıkla korumuş olmalarındadır. “Irgat”lar ya hiç toprağı olmayan yahut da devede kulak çeşidinden, hiçbir zaman ne kendisini, ne de hele ailesini ge-çindiremeyecek kadar bir ufak toprağı olan; onun için, bir tür tarım işçiliği ile geçimini sağlayan köy üreticileridir.

Irgatlar, dünyanın en yoksul insanı ve Kürdistan paryası durumunda-dırlar. Bunların sayısı, hele tarım mevsimlerinde, Kürdistan üretici köy-lüsünün yarısı veya yarısından fazlası oranında büyüktür. Çünkü, gerek küçük ekinci durumunda, fakat Ağalığa bağımlı olan, yahut doğrudan doğ-ruya Beyin toprağını; “Maraba: Miriyvo” sıfatıyla işleyen her köylünün yanında: ya daimî [sürekli], hatta bazen kayd’ı hayat [ömür boyunca] ko-şuluyla, âdeta çiftlik uşağı, ter oğlan gibi; yahut da geçici, yani bir mev-simlik, birden çok sayıda böyle “Irgat” çalışır. Köylü Bölümünde* de işaret ettiğimiz bu unsurlar, özellikle Kürdistan’ın en kalabalık zümreleridir.

Tarım işçilerinden farkları: İşgüçlerini henüz kapitalistlere değil, Ağanın yarı-toprakbent, yarı-kiracısı olan “Miriyvo”ya satmalarıdır.

* Köylü Bölümü’yle kastedilen YOL Dizisinin “İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)” bölümünden önce gelen ve “Müttefik: Köylü” başlığını taşıyan bölümdür.

(F. Fegan)

Maraba’dan farkı: Yalnız toprak yokluğunda değil, en ufak bir üretim aracı da bulunmayışındadır.

Bununla beraber, “Miriyvo” ve asıl Tarım işçisi ile Kürdistan’ın

“Ameliye”leri, ırgatları, “hizmetkâr”ları arasındaki fark bu kadar bile keskince konamaz. Çünkü, bazen “Irgat”lık yapanın da, dediğimiz gibi, “öl-dürmeyip süründüren” bir toprak parçacığı şeklen bulunabilir. Sonra, “Mi-riyvo” demek, mutlaka toprağı olmadığı halde öküz, saban gibi üretim aracı bulunan köy üretmeni demek de değildir. Çünkü, öyle “Miriyvo”lar vardır ki, ne toprağı, ne âleti ve ne de öküzü yoktur. Bütün bunları “Ağa”sından veya “Bey”inden alır ve ürünün de şeklen üçte ikisini mal sahibine verir.

Bu gibileri iç Kürdistan’da “Miriyvo”ların çoğunluğunu oluştururlar.

Bunları hangi zümreye koymalı? Tam Toprakbent mi, yoksa taşınır üre-tim araçlı Maraba mı, yahut “Irgat” mı saymalı?

Bunların “Vilâyat’ı Şarkiyye [Doğu İlleri]” bakımından ortak özellik-leri, aşiretin Babaşah ilişkilerinden, süreğen ve uzun bir farklılaşma süre-ciyle tedricî [derece derece] değişime uğrayarak çıkagelen ve ortak Klan mülkiyetinin parçalanması ile doğan çelişkilere bağlı oluşlarındadır.

***

[Kürdistan’daki Köyler]

Bu iki zümre köylülükten sonra, Kürdistan’da iki çeşit köy var demiş-tik:

1- Ağanın yönetimindeki köyler;

2- Serbest Köyler…

Fakat Ağanın yönetimindeki köyler de ayrıca iki çeşittir:

a) Ağanın köyü,

b) Ağa yönetimindeki köy…

Başka deyişle, üç çeşit köy var:

1- Ağanın köyü: Ağanın tapulu mülküdür;

2- Ağanın yönetimindeki köy: Sözde toprağı ekenlere ait olan, fakat derebeyin patenti [egemenliği] altında bulunan köy;

3- Serbest köy: Yani Muhtarla yönetilen ve güya Ağanın karışmadığı köy...

Gerçekte bu üç çeşit köy de bugün fiilen Kürdistan Ağa-Beylerinin em-rindedir.

Ya aradaki fark nedir?

Bunu anlamak için kadim ekonomi şekillerinden kapitalist ekonomisi-ne doğru başlayan eğilimlerin köylerde oluşturduğu sonuçları hatırlamak yeterlidir. Bu sonuçları göz önünde canlandırmak için şu iki süreci tekrar-layalım:

1- Derebeylikte: Avrupa derebeyliği, toprakbent köylüyü sömürürken yeni yöntemlere başvurmuştu. Derebeylik görmüş ve anlamıştı ki, köylü toprakbent olarak çalıştığı toprakta fazla yaratıcılığa önem vermiyor ve kendinin olmayan toprağın tükenişini ilgisizlikle karşılıyor. Oysaki bu

köylüde, velev ki illüzyon [yanılsama] türünden olsun, bir şeye ve bir top-rağa sahip oluş hissi uyandırıldı mı, köylünün çalışma gayreti ve üretme yeteneği öncekinden çok fazla artıyor. O zaman (XI’inci Yüzyıldan son-ra) derebeyliklerin yanında “Censive” denilen, yani Haraç ve Cizye veren

“Commune”ler doğmaya başlıyor. Komünler, yahut “Köy”ler:

a- Bir asil tarafından birtakım soysuzlara verilmiş kullanım alanlarıdır;

b- Bu alanlarda oturanlar derebeyin şahsından çok makamına bir

“Cens”: Cizye veya Haraç verirler. Derebeyiler bu alışverişte kârlı idi-ler; çünkü haraçgüzar [haraç verici] köylüler eskisinin iki misli çalışmaya başlamışlar dı. Oysaki, eskisinden pek fazla bir farkla yaşamadıklara halde, derebeyine daha çok haraç verebiliyorlardı; çünkü bütün artı-ürünleri dai-ma derebeye aitti.

2- Klanın dağılması: Özellikle Marks tarafından, İngiltere’de serma-ye birikişi esnasındaki köy olaylarının tespit edilen şekillerinde buna dair pek çok örnekler gösterilmiştir. Çözülmeye başlayan Klanın, o zamana kadar ortak olan mülkiyeti ortaklığını kaybetmeye başlar. Fakat bu kaybe-diş Senyörlerin lehinde olur. Klanın sıradan bireylerinin o zamana kadar tanınmış bir kişisel mülkleri bulunmadığı için, Klan kodamanları fırsatı kaçırmazlar. Arazilerinin sınırlarındaki ufak mülkceğizleri de, birer birer, çitle ördürerek, kendi sınırları içine alırlar. Buna engel olmanın ne olanağı, ne de sonucu vardır. Ve eski Klan Uluları yeni Landlordlar [büyük arazi sahipleri] haline gelir.

İşte, bugünkü Kürdistan köylülüğü içinde olan biteni kavramak için, bu iki süreci bir anda tasavvur etmek gerekir. Bugünkü Kürdistan, aşağı yuka-rı, bu iki çeşit sürecin aynı zamanda, sarmaş dolaş olarak hüküm sürdüğü bir alandır. Kürdistan toplumsal yapısının bu özelliğini bildikten sonra, ar-tık ora köylülüğünün ve köylerinin niteliği daha kolay anlaşılır: