• Sonuç bulunamadı

3.2. TURGUT ÖZAL DÖNEMİ DIŞ POLİTİKA UYGULAMA ALANLARI

3.2.1. Turgut Özal Dönemi Ortadoğu Politikası

3.2.1.3. İran-Irak Savaşı

22 Eylül 1980 yılında Irak’ın İran ‘a saldırısı ile savaş başlamıştır. Irak kuzeyde ayrılıkçı Kürtlerin güneyde ise Şii Arapların İran tarafından kışkırtıldığını

183

öne sürerken, İran ise Irak’ın Kuzistan’daki ayrılıkçı Arapları desteklediğini düşünmüştür. Böylece taraflar gerginlik yaşayıp çatışmaya başlamıştır. Önce ABD ambargosundan etkilenen İran karşısında üstün olan Irak, yıpranarak İran ile denge sağlamıştır. Savaş 18 Temmuz 1988’de iki tarafın BM Güvenlik Konseyi 598 sayılı kararı kabul etmesi sonucu fiilen sona ermiştir (Akdevelioğlu, 2002: 154).

Özal, İran-Irak Savaşı sırasında İran’a ziyarette bulunmuş ve Irak’tan bu süreçte İran’ı bombalamamasını rica etmiştir. Fakat Irak, Özal ve ekibinin kaldığı otelin 50 metre ötesine bomba atmıştır. Irak, bölgede yüklü miktarda silah kullanmakta ve Saddam’ın sert tavrı rahatsızlık uyandırmaktaydı. Özal, Saddam’ın bela olacağını ve ABD’nin ona bir ders vermesi gerektiğini düşünmüştür (Güner, 2015: 76). Özal, İran-Irak Savaşında petrol boru hatlarının kapatılmadığını, Körfez krizinde ise kapatılmasının uluslararası istisnai ve hukuki bir durum olarak açıklamıştır (Barlas, 2001: 129).

İran ile ilişkilerde ticari ve ekonomik boyutu geliştirmek amaçlanmıştır. Bu bağlamda Özal, başbakan olduktan sonraki ilk gezisini İran’a yapmış ve 758 milyon dolarlık iş anlaşmaları imzalanmıştır. İran, Pakistan ve Türkiye Kalkınma için Bölgesel İşbirliği Örgütü Kurmuş daha sonra 1985 yılında Ekonomik İşbirliği Teşkilatına dönüşmüştür. Özal İran’ın Şii, Türkiye’nin Sünni olmasından dolayı tehlike oluşturmayacağını düşünse de devrim ihracı ihtimali ve PKK’ya verilen destek sorun olarak görülmüştür (Laçinok, 2007: 592-593).

Türkiye’de yaşanan darbe ve İran’daki devrim iki ülkenin ideolojik farklılıklarını göz önüne sermiştir. Zira darbe, İran için Amerikan yanlısı bir darbe olarak ele alınmıştır. Devrimden kaçan İranlıların Türkiye’ye gelmesi de rejim karşıtlarına yataklık olarak algılanmıştır. Türkiye ise İran’ ı kökten dinci gruplara destek vermekle ve rejim ihracı amacında olmakla itham etmiştir. Tüm bunlara rağmen Özal dönemi ilk resmi ziyaret, Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu tarafından Mart 1984 yılında gerçekleşmiş Nisan sonunda ise Özal ziyarette bulunmuştur. İran- Irak Savaşı nedeni ile ticaretin zarar görmemesi sağlanmıştır. Kasım 1984’te, İran ve Türkiye, PKK’nın Türkiye’ye yönelik hiçbir harekâtında topraklarını kullandırmayacağını taahhüt eden bir anlaşma imzalamıştır.

184

Savaş, 17 Eylül 1980’de Irak’ın Cezayir Antlaşması’nı tek yönlü feshedip 22 Eylül’de İran topraklarını işgal etmesiyle başlamıştır. Türkiye tarafsızlığını ilan etmiştir. Savaş genel olarak güneyde devam ettiği için Irak’ın kuzeyinde bir boşluk oluşmuştur. Bu nedenle kuzeyde Kürt örgütleri birçok alanda fiili denetimi ele geçirmiştir. Hem savaşan İran hem de bölgede Arap liderliğini isteyen Suriye bu örgütleri Irak’ı zayıflatmak için desteklemiştir. Bu durumun Türkiye’ye etkisi ise örgütler yolu ile PKK’nın yardım alması olmuştur. Türkiye oluşan Suriye-İran-Kürt yakınlaşmasına karşı Irak ile yakınlaşmıştır. Bu bağlamda 19 Aralık 1980’de sulama, petrol ve ulaşım alanlarında işbirliğini ele alan bir anlaşmaya imza atılmıştır. Yine ekonomik anlamda anlaşılarak petrole karşı, Türk ihraç ürünleri takas edilmiştir. Bu dönem ayrıca Suriye ile ilişkiler gerginleşmeye ve terör üzerine odaklanmaya başlamıştır. Zira 1981’de Suriye ve Türkiye arasında imzalanan Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Sözleşmesi yorumlama farklılığına neden olmuştur. Suriye, 12 Eylül’den kaçan teröristlerin iadesi konusunda, topraklarında terörist değil siyasi mülteci bulunduğunu bildirmiştir.

Türkiye, savaş boyunca iki ülke ile de siyasi ve ticari ilişkilerini devam ettirmiştir. 1982 yılına kadar İran topraklarında devam eden savaş, İran atağı ile Irak topraklarına kaymıştır. Bu durumu fırsat bilen Suriye sınırını ve kendi topraklarından geçen petrol hatlarını Irak’a kapatarak Irak’ı Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına yani Türkiye’ye bağımlı kılmaya mecbur bırakmıştır. Suriye ile gerginleşmesi neticesinde Türkiye gerekirse sert önlemler alacağını belirtmiştir. 1983 yılı sonunda hem Suriye’nin ABD ile ilişkilerindeki sorunlar hem iç siyasal sorunları, PKK’yı kendi topraklarından çıkarmasına sebep olmuştur. Böylece terör örgütü, Irak’ın kuzeyine İran’a yönelmiştir. Bu durum karşısında Şubat 1983’te Türkiye ve Irak arasında Sınır Güvenliği İşbirliği Anlaşması imzalanarak önceden haber vermek şartıyla birbirlerinin topraklarında sıcak takip yapabilme hakkı ortaya konulmuştur. Bu durumu kınayan Barzani, Öcalan ile işbirliğine başlamıştır.

15 Ekim 1984’te Irak ile Türkiye arasında Irak Güvenlik Protokolü imzalanmıştır. Irak’ın protokolü imzalama nedeni, Kürt muhalif hareketlerine karşı birlik oluşturmak ve petrol ihracatını sadece Kerkük-Yumurtalık boru hattından

185

sağlamasıdır. 5 Mart 1985’te Suriye ile Türkiye arasında da Sınır Güvenliği Protokolü imzalanmıştır. Bu gelişmeler ardından PKK kitleselleşmeye başlamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında, Ankara’nın bölge halkını kendinden uzaklaştırması ve Kuzey Irak’ta PKK ve Iraklı Kürt peşmergeler arasında yaşanan silahlı çatışmalar etkili olmuştur (Fırat, Kürkçüoğlu, 2002: 135). 17 Temmuz 1988 İran-Irak Savaşı’ndan sonra Irak’ın Kürtlere karşı kimyasal silah kullanması üzerine Türkiye o dönem AT’ye tam üyelik başvurusunun da etkisi ve tepki çekmemek, yerel seçimlerde Güneydoğu Anadolu bölgesinden oy alabilmek adına sınırlarını Kürtlere açmıştır. Kürt mülteci sorunu sonucunda Irak ile yakın ilişkiler sona ermiştir. Türkiye İran ile ekonomik ilişkilerine devam etmiştir. Petrol alıp, temel tüketim mallarını satmıştır. Özal, ideolojik olarak çok farklı olan bu iki ülkenin yakınlaşmasında önemli rol oynamıştır. 1984’te İran’ı ziyaret etmiş ve ticaret anlaşmaları imzalamıştır. 29 Ocak 1985’te Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği’nin devamı olarak Türkiye İran ve Pakistan Ekonomik İşbirliği Örgütü’nü kurulmuştur.

Savaş boyunca Türkiye aktif tarafsızlık politikası sergilemiştir. Böylece ekonomik anlamda kazanç sağlayan Türkiye’nin ihracatında büyük bir gelişme gözlemlenmiştir.

70 bine yakın Iraklı Kürdün Türkiye’ye sığınması Türk dış politikasının şekillenmesinde etki yaratmıştır. Türkiye’ye sığınan Kürtlere sıcak takibi düzenleyen 1984 Protokolü’nün Türkiye tarafından reddedilmesi ve iptali, Türkiye’nin PKK kamplarına yaptığı operasyonların hukuki zeminini yok etmiştir. Kürt sözcüğü kamusal alanda dolaşıma girmiş ve Kürtlüğün ayrı bir kategori olduğu devlet aktörleri ve kamuoyu önünde normalleştirilmiştir. Son olarak ise Körfez Savaşı ile artan sığınmacı sayısı, Türkiye’ye isteksiz de olsa kabul kararı verdirmiştir. 1991’de Huzur Harekâtı operasyonu ile mülteciler evine gönderilmiştir (Balcı, 2013: 198- 200).

Türkiye açısından savaşın olumsuz iki yanı, Kürt sorunu ve su sorunudur. Savaş sırasında Kuzey Irak’taki askeri boşluktan yararlanan Kürtler bölgede insiyatif almıştır. İran bu bölgedeki Kürtleri desteklerken, Suriye ise Türkiye’yi zayıflatmak ve Irak’ı rakip gördüğü için buradaki Kürtlerin ayrılıkçı hareketlerini desteklemiştir.

186

Halepçe’de kimyasal silah kullanımı, askeri yöntemler gibi araçlarla Irak otoritesini güçlendirmiştir. Sınıra biriken Kürtler, Türkiye için sorun oluşturmuştur. Özal, arabulucu olmak istese de olamamış ve Türkiye tarafsızlık politikası izlemiştir. Her iki ülkeye de ziyaretlerde bulunan Özal, ticari olarak karlı çıkaracak adımlar atmıştır.

Özal’ın İran ziyareti ile mal mukabili İran petrolü alan Türkiye, ihracatı artırıp, döviz rezervini eriten petrol gereksiniminin önemli bir kısmını bu ihracatla sağlamıştır. Özal sempatisi ve güveni de bunda etkili olmuştur (Yavuzalp,1996: 279). Özal’ın Irak ziyareti sonrasında ise petrol boru hattı kapasitesi iki katına çıkarılıp anlaşma sağlanmıştır (Yavuzalp,1996: 287).