• Sonuç bulunamadı

Alexander Wendt, Uluslararası Politikanın Sosyal Teorisi

1.1.3. Sosyal Konstrüktivizme Temel Bakış Açıları

1.1.3.1. Alexander Wendt, Uluslararası Politikanın Sosyal Teorisi

Wendt sosyal konstrüktivizm temel teorisyenlerindendir. Wendt sosyal konstrüktivizmi uluslararası sisteme dair yapısal yaklaşım olarak tanımlamaktadır. Ayrıca sosyal konstrüktivizmin şu üç iddiaya sahip olduğunu belirtmektedir: Devletler uluslararası politik teorinin esas analiz aktörleridir, devlet sistemindeki en önemli yapılar maddi değil, öznelerarası bir yapıya sahiptir, devlet kimlikleri ve çıkarları, sisteme insan doğası ya da içsel politikalar tarafından verilmez, büyük oranda sosyal yapılar tarafından inşa edilmektedir (Griffiths vd. 2011: 154).

Wendt’e göre, insan topluluklarına ait yapılar ortak düşünceler tarafından oluşturulmaktadır. Aktörlerin kimlik ve çıkarları da doğadan çok ortak düşünceler tarafından belirlenmektedir. Sosyal konstrüktivizm, idealist ve sosyaldir. Wendt’e göre sosyal yapılar bütüncü yani yapısalcıdır. Bu bağlamda sosyal konstrüktivizme yapısal idealizm de denmektedir (Wendt, 2012: 15). Wendt, sosyal konstrüktivizm terimini popüler hale getirmiştir. Kimliğin temel sosyolojik sorunu ve ilgi formu sosyal konstrüktivizme özgünlüğünü kazandırmaktadır (Onuf, 2002: 5).

Wendt’e göre, herhangi bir şey üzerinde konstrüktivist olmadan önce analizin düzeyleri ya da aktörleri belirlenmeli ve içinde yer aldıkları yapılar tanımlanmalıdır (Wendt, 2012: 22). Bu bağlamda kimlik, uluslararası aktörlerin davranışlarını belirleyen motivasyonel bir faktördür. Wendt’e göre, kimlik diğerleri ile etkileşimin neticesine bağlı olarak evrilmektedir. Eğer ben ile ötekinin ilişkisi olumlu ise aktör dost olarak tanımlanır, olumsuz ise düşman olarak tanımlanır, nötr ise ne dost ne düşman olarak tanımlanır ve soğuk bir ilişki gözlemlenmektedir. Wendt kimliği sosyal ve tüzel olarak ikiye ayırmaktadır. Tüzel kimlik bireylerin biz bilinciyle hareket etmesine yardımcı olan, devletlerin diğeri ile kendini kıyaslaması ile oluşurken, sosyal kimlik bir aktörün sosyal bir obje olarak başkalarının bakış açısından kendine atfettiği özelliklerdir. Tüzel kimlik tekil iken, bir devletin birden fazla sosyal kimliği olabilmektedir (Coşkun, 2012: 610-611). Sosyal ortamlar bireylerin “kim” olduğunu ve buradaki görevlerini ortaya koymak için önem arz etmektedir. Sosyal kimliğin nasıl gelişeceği ise ortamdaki diğerleri ile olan ilişkilere

25

bağlıdır ve etkileşim sonucu şekillenmektedir. Devletler açısından da kolektif sosyal kimlikler “biz ve öteki” algısını yaratması ve davranış kalıplarını bu ayrıma göre belirlemesi açısından dikkate alınması gereken diğer bir noktadır.

Wendt’e göre devletin tüzel kimliği dört temel çıkar veya arzu üretir. Bunlar şöyle sıralanmaktadır; ilk olarak fiziksel güvenlik; devletin ötekinden farklarını içerir, ikinci olarak ontolojik güvenlik; istikrara dayalı toplumsal kimliği, tahmin edilebilirliği temsil eder, aktör olarak tanınma, son olarak gelişme; devletlerin daha iyi bir hayat için insan istekleri doğrultusunda değişimi ve gelişimini kapsamaktadır (Wendt, 2013b: 682).

Wendt’e göre, devletler birbirinden tamamen kopmuş, arındırılmış değildirler zira kendi davranışları üzerinde etki bırakan diğer bağımsız devletlerin göreceli istikrarlı sistemleri içinde yaşamaktadırlar. Böylece modern devletler sisteminde devletler birbirlerinin egemenliklerini de tanır, sadece kendi kimliklerini değil parçası oldukları sistemin kimliğini de yeniden inşa ederler (Wendt, 2012: 26). Wendt’e göre yapılar, aktörlerin özellikleri ve etkileşimleri dışında etkisizdir.

Wendt yapılanma kuramına önem vererek yapıların yapanlardan, yapanların da yapıdan etkilendiğini ve bağımsız var olamayacağını vurgulamaktadır. Yapılar, düşünsel unsurlar kadar maddi ögeleri de içermektedir. Maddi ögelerin önemi de onları oldukları şey haline getiren anlamlar sayesinde ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde Wendt, maddi güçlerin düşüncelerden bağımsız nedensel etkilerini reddetmemekte, fakat bu maddi güçlerin onlara yüklenen anlamdan daha az önemli olduklarını öne sürmektedir.

Wendt’in kuramı, kimlikleri sosyal olarak inşa edilmiş devlet merkezlidir. Pozitivist yaklaşımlardan farklı olarak Wendt, devleti gerçek olarak kabul etmekte ve inanç, istek, niyet gibi insani özelliklere sahip olduklarını öne sürmektedir. Zira Wendt’ e göre devletler de insandır (Ereker, 2013: 61). Wendt’in geliştirdiği konstrüktivist yaklaşımda devletin insani özelliklere sahip olması ile uluslararası alanın sosyalleşmesine vurgu yapılmakta ve yaşanan etkileşim ile birlikte devletlerin

26

düşman ya da dost algısı da birbirlerine karşı edindikleri rol ile anarşi ortamında değişebilecektir.

İnsanlardan meydana gelen toplumun yapanları insan ise, uluslararası sistemin yapanları da devletlerdir. Wendt’e göre, uluslararası politika analizi devletler sistemiyle ilgili olduğundan ve içsel inşa sürecini içermesi gerekmediğinden devlet verili kabul edilebilirken, Wendt’in yaklaşımında analiz odağı, devletlerarası sistemde etkileşim yoluyla inşa edilen kimlik ve yapılardır. Ayrıca Wendt, tek tek devletlerin dış politikalarının ya da kimliklerinin inşasıyla değil, devletin bütüncül aktör olarak inşasıyla ilgilenmektedir (Ereker, 2014: 61).

Wendt’e göre, anarşi devletler ondan ne çıkarıyorsa odur. Zira anarşi bir kendi kendine yetme sistemi olabilir ayrıca hiçbir ilginç neden olmaksızın kendi kendine yetmeye dayanmayan bir ortak güvenlik sistemi de olabilir. Hangi mantığın öncelikli olacağı ben ve öteki algılamalarına bağlıdır. Eğer devlet karşılaştığı aktörleri ilk anda tehdit olarak görürse bencil algılamalarını üreten rekabetçi dinamikleri harekete geçirecekken, dost olarak görürse farklı bir durum söz konusu olacaktır. Burada önemli olan devletlerin etkileşimleri ve bunun sonucunda oluşan çıkarların kimlikler üzerindeki etkisidir (Wendt, 2013b: 688).

Wendt, neorealizmi üç yönden eleştirmektedir: Neo-realizm yapısal değişimi açıklayamamış, değişimin sosyal nedenlerle ortaya çıktığını öngörememiştir. Yapı teorisinin yanlışlanabilir varsayımlar üretme noktasında açıklık içermemesi, argümanlarını yeterli derecede izah edememesidir (Wendt, 2012: 34-35).

Wendt’e göre uluslararası sistem sosyaldir, sosyallikten kasıt ortak bilgidir. Devletlerin kimlik ve çıkarları uluslararası sistemce inşa edilmektedir (Wendt, 2012: 37). Wendt’e göre, uluslararası yapı sadece devletlerin davranışlarını değil kimlik ve çıkarlarını da etkilemektedir (Wendt, 2012: 50-51).

Wendt’e göre, bireycilik, sosyal bilimsel açıklamaların bireylerin niteliklerine ve etkileşimlerine indirgenebilir nitelikte olabileceğini ele alırken, bütüncülük yani yapısalcılık, sosyal yapıların etkilerinin bağımsız şekilde var olan aktörlere

27

indirgenemeyeceğine, bu etkilerin aktörlerin hem nedensel hem de kurucu olarak inşasını kapsadığını belirtmektedir (Wendt, 2012: 45-46).