• Sonuç bulunamadı

2.5. ANAVATAN PARTİSİ’NİN (ANAP) KİMLİĞİ

3.1.2. Aktif ve Çok Boyutlu Dış Politika

Özal alternatifler geliştiren ve çok boyutlu stratejiler sunan bir dış politika izlenmiştir. Özal, tek yönlü, Batı odaklı olan bağımlı bir ilişki ağından, karşılıklı bağımlı ve karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan ancak Batı ile bağları koparmadan Orta Asya Türk cumhuriyetleri, Doğu Avrupa ve İslam ülkeleri ile sıkı ilişkiler başlatan bir politik anlayış benimsemiştir (Ataman, 2003: 53). Bu bağlamda Özal dönemi dış politikasını, Türkiye'nin ikili anlaşmalarla ve karşılıklı çıkar birliği temeline dayalı işbirliğinin, siyasi ve ekonomik alanda komşuları ile olan yönü, ikincisi; bölge ülkeleri, İslam dünyası ile işbirliğini geliştirmek ve üçüncüsü; Batı pazarına açılmak ve Batı kurumları ile ilişkileri en üst seviyeye çıkarmayı başarmak şeklinde değerlendirmek de mümkündür (Demiray, 2002: 291-300).

Özal risk alan fakat hesaplı bir risk almayı amaçlayan, fırsatları da kaçırmamak gerektiğine inana bir aktif dış politika tahayyül etmiştir. Özal iktidar ve cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde popüler daha aktif bir dış politika izlemiştir. Türkiye’yi Doğu ve Batı arasında köprü olarak görüp, tek yönlülüğe engel olup, karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ilişkiler yürütme taraftarı olmuştur. Bu dönemde yaşanan çok boyutluluk ve alternatifler geliştirme politikası, Özal’ın aktif ve yüksek profilli dış politikasının tezahürüdür. Özal döneminde bütün hükümetlerden daha fazla uluslararası antlaşma imzalanması, Orta Asya ve Kafkasya’daki gelişmelere müdahil olma isteği, Balkanlarla ilişkiler, Avrupa ile ilgili gelişmeler de bunun göstergelerindendir. Bu dönem etnik unsurlara yeni yaklaşımlar da önem arz etmektedir. Türkiye dışında yaşayan Türklere, Türkiye’deki etnik unsurlara da yer verilmektedir.

Özal, hem başbakanlığı hem de cumhurbaşkanlığı döneminde en etkili aktör olmuştur. Özellikle Körfez Savaşı sırasında, dış politika karar verme mekanizmasının başında oluşu bunun en iyi örneğidir. Bu duruma vesile olan ise, 1982 Anayasası’nın cumhurbaşkanı yetkilerini artırması, sadık bir başbakan olan Yıldırım Akbulut ve hükümetinin onay makamına dönüşmesi ve Özal’ın tez canlı ve sıra dışı kimliğidir. O dönem bu duruma en büyük tepki Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı istifaları ile verilmiştir. Türk dış politikasında tek parti

148

döneminde sonra cumhurbaşkanının en fazla etkide bulunduğu dönem 1989-1993 Özal cumhurbaşkanlığı dönemi olmuştur (Balcı, 2013: 187-188).

Çok taraflı dış politikası gereği Özal, bir taraftan bölgesel politika yürütürken

(Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi girişimi, İKÖ’ye aktif olarak katılmak, vb.); diğer taraftan da, Avrupa Birliği ile ilişkilerini artırmıştır. Bu bir tezat olarak görünse dahi tezat oluşturmamaktadır. Çünkü burada hedeflenen Türkiye’nin “Batı”ya bağımlılığını azaltmaya çalışırken, Avrupa’yla ilişkileri arttırarak da Türkiye’nin NATO ve Amerika’ya olan bağımlılığını azaltmaktır. “Özal liderliği, ülke kimliğini

hem kültürel hem de siyasi olarak “tamamen laik ve Batıcı” bir rejimden “teknolojik olarak Batıcı, fakat kültürel olarak Doğucu” bir devlete dönüştürdü” anlayışı bu

bağlamda değerlendirilebilmektedir (Ataman, 2003: 50).

Özal’ın aktifliği, Amerikan başkanlık seçimlerine kadar yansımış ve Bush’un seçilmesi için Bush’a taktik verme eğilimine dönüşmüştür. Böylece Özal, kendi mantığı ile uyuşan bir liderle daha rahat çalışacak, ilişkileri geliştirip, olaylara kolayca müdahil olacaktı (Güner, 2008: 214).

Özal, hem NATO, Avrupa Konseyi, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) gibi Batılı örgütlerle çalışırken, bir yandan da İKÖ üyeliği aracılığı ile Doğu’ya yönelmek istemiştir. Köprü vazifesi gören Türkiye’nin beyni Batı’da, kalbi İslam Dünyasında lideri Özal, Türkiye’nin sadece geçiş yolu değil asli ve belirleyici bir aktör olmasını hedeflemiştir (Gözen, 2000: 132-133). Soğuk Savaş sonrası düzende Türkiye’nin stratejik konumunu kaybettiği söylemleri de Özal’ın daha aktif bir dış politika uygulama nedenlerinden biri olmuştur.

Türkiye’nin tarihsel bağları, kültürel ve dini yakınlığı Ortadoğu pazarlarının açılmasında büyük rol oynamıştır.

Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile ilişkiler; hem pragmatik bir politika izlenmesi, hem partinin üst kademesinde İslamcı eğilimler taşıyan kesimin bulunmasının etkisi, hem de Batı ile ilişkilerde tamamlayıcı ve çok yönlü dış politikanın gereği olarak görülmüştür. Ayrıca, Özal ekibinin ideolojilerinin yakınlığı, Batı ile ilişki kurarken

149

Ortadoğu’nun ihmal edilmemesi düşüncesi, yeni pazar arayışları gibi sebeplerle Türkiye’nin Ortadoğu ile yakınlaşması sağlanmıştır. Özal, Türkiye’nin sadece Batı ile değil Osmanlı’dan miras kalan ülkelerle de ilişki içinde olmasına önem vererek gelecek yüzyılın Türklerin asrı olacağını vurgulamıştır.

Dış politika bağlamında, statükoculuğa yönelik en ciddi sorgulama dönemi, Özal dönemi Türk dış politikası olmuştur. Zira Özal, Musul ve civarını denetim altına alma girişimlerinde bulunmuş, Misak-ı Milli sınırları içinde olan bölge için mücadele etmiş Yeni Osmanlıcılık anlayışını da pekiştirerek Osmanlı coğrafyasında bulunan alan için Türkiye’nin etno-dinsel ilişkiyi kullanarak ilerlemesini amaçlamış, eleştirilmiş ama bireysel de olsa girişimlerde bulunmuştur (Aksoy, Çemrek, 2010: 161).

Türk dış politikasının Batılı olma anlayışı, Özal dönemi ile şaha kalkarken, dünyaya açılımı da ön planda tutan Özal, Osmanlı’nın gerilemesinden o güne kadar geçen sürede bilinçaltına itilen aktif dış politika anlayışını canlandırmıştır (Denk, 2009: 1209).

Ali Bozer’e göre; Özal hem Batı hem Ortadoğu ülkeleri ile yakın ve dengeli bir politika sürdürmek istemiş ve AT’ye başvurusunda da samimi olmuştur. Özal’ın başbakan olmadan önceki tutumu ile sonraki tutumunun farklı olduğunu, ancak devlet sorumluluğunun dengeli bir politika izlemesi hususunda etkili olduğunu belirtmiştir. Özal dış politikasını uygularken siyasetle ticareti birlikte ele almıştır. Yurt dışı gezilerine iş adamlarını da götürmüştür. Ayrıca telefon diplomasisini yoğun olarak kullanmıştır. Zira Bush üzerinde etkisi olmuştur. Etkileyici kişiliği de dış politikada bir adım önde olmasını sağlamıştır (Bozer, 2015: 12-14). Özal’ın yapıcı, uzlaşmacı ve yumuşak karakteri, Amerika ve diğer ülkelerle olan ilişkilerde büyük gelişmeler kaydetmemizi sağlamıştır. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi ile hareket eden Özal, ihmal edilen İslam dünyası ile de iyi ilişkiler kurmuştur.

Özal, 15 Haziran 1973’te Süleyman Demirel’e yazdığı mektupta Arap âlemi ile Basra Körfezinde olan ülkeler ile ticari ilişkilerin geliştirilmesini, ortak pazar konusunda gelişmeleri takip etmemiz gerektiğini, Japonya ile sanayi gelişimi

150

hususunda işbirliği yapmamızın üç önemli husus olduğunu belirtmiştir (Barlas, 2001: 184-186).

ANAP, daha fazla demokratikleşme ve özgürlük için AET’ye üyeliği desteklemiştir. Jeopolitik açıdan Türkiye’nin yeniden önem kazandığını düşünen Özal, ABD, Çin, AB, Hindistan ve Rusya’nın oynayacağı yeni büyük oyunda bir aktör olacağını düşünmüştür. Toplumsal değerler değişip demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi, hukukun üstünlüğü ve barışçıl yöntemlerle sorun çözme kavramları önem kazanmıştır. Dış politikanın ekonomik ilişkiler bağlamında gelişimi için işadamlarının yurt dışı gezilerine götürülmesi sağlanmıştır. Enerji alanında da çalışmalar yapılmış, ihracat artmıştır. Ayrıca çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesini hedefleyen bir dış politika izlenmiştir (Efegil, 2012 (a): 96). Özal, 25 Aralık 1987’de 46. Cumhuriyet Hükümetinin (II. Özal Hükümeti) Programını Sunuş konuşmasında dış politika başarıları olarak İslam Konferansı çerçevesindeki İSEDAK Başkanlığı, OECD dönem başkanlığı, Avrupa Konseyi dönem başkanlığı, milletvekillerinin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde yer almasını ve Türkiye’nin Avrupa Bilimsel İşbirliği Teşkilatı’na tam üye olmasını örnek göstermiştir (Neziroğlu,Yılmaz, 2014: 427).