• Sonuç bulunamadı

2.3. Suriye Devrimden Buhrana

3.1.4. İran'da Suriye Bunalımı Üzerindeki Aykırı Seslerin Tavrı

Suriye Krizi doğrultusunda İran hükümetinin resmi görüşlerine bakıldığına, aslında söz konusu krizin hem İran kamuoyu hem de Tahran hükümeti yetkilileri üzerinde ne denli etki bıraktığı açıkça görülmektedir. Kuşkusuz İran Hükümeti, iç savaşın başladığı ilk günden itibaren Esad rejimine destek vererek Suriye’ye krizine yönelik açıkça görüşünü belli etmiştir. Bu görüş, siyasi iktidar başta olmak üzere dini iktidara da yansımıştır. İran Hükümetinin resmi görüşü dışında Suriye krizine yönelik muhalif görüşler de belirginleşmeye başlamıştır. Bazılarına göre söz konusu muhalif görüş, sadece bir küçük siyasi grubun görüşüydü. Çünkü İran’da hem hükümet bazında hem kamuoyu bazında Suriye krizine karşı zaten sabit bir görüşün mevcut olduğunu açıklamışlardı.

İran’da Suriye krizine yönelik oluşan muhalif görüşlerin, aslında ülkede bulunan pragmatik ve reforma inanan kişilerin dünya görüşü çerçevesinde şekillendiğini söylemek mümkündür. Ayrıca söz konusu muhalif gruplar, İran devrimine eleştirel perspektiften bakmaktaydılar. Örneğin muhalif görüşü savunan en önemli kişilerden birisi, İran’ın eski Cumhurbaşkanı Said Muhammed Hatemi’ydi. Hatemi, Suriye’de yaşanan insani trajedi hakkında ‘Suriye’de insanlarının öldürülmesi çok üzücü, insanların özgürlük taleplerine ölümle cevap verilmemesi gerektiğini söylemiştir’.

Reformculardan bir diğeri olan Abdullah Nuri, Tahran Hükümetini eleştirerek Suriye olayları kakındaki görüşlerini belirtmiştir. Nuri, İran hükümetine Arap Baharı çerçevesinde ortaya çıkan olaylara adil muamele edilmesi gerektiğini söylemiştir (Uygur, 2012: 11).

Suriye iç savaşı şiddetini arttıkça İran, kendisine bağlı milis güçleri yavaş yavaş göndermeye başlamıştır. Bu konuyla ilgili İran Eski Cumhurbaşkanı Haşim’i Rafsancani, endişelerini şöyle ifade etmiştir (Yılmaz, 2018):

“Allah Suriye halkına merhamet etsin, her lahza füze ve bomba sesine hazırlar. Suriye halkı son iki yılda çok eziyet gördü. 100 binden ziyade insan öldü, dâhili ve harici 8 milyon mülteci var.

Zindanlarda yer kalmadığı için spor salonları hapishane olarak kullanılıyor. Halk kendi devleti tarafından kimyasal bombaya maruz kalırken, diğer taraftan Amerika müdahalesi de yakın”

Rafsancani bu ifadelerine yapılan eleştiriler sonrası sözlerinin çarpıtıldığını söylemiş ve Suriye iç savaşında ABD’yi suçlamıştır.

Her ülkede olduğu gibi İran’da da reformcu hareket bulunmakta ve bunlar, İran dış politikasına yönelik yaptıkları eleştiriler nedeniyle çoğu zaman tutuklanmakta ve yargılanmalara maruz kalmaktadırlar. Başka bir deyişle, söz konusu reformcu hareketlerin görüşleri, devletin resmi politikasıyla uyuşmadığı zaman ulusal çıkarlara karşı çıkma bahanesiyle tehditlerle karşılaşmaktadırlar.

Buna bir örnek Tahran eski Belediye Başkanı Gulam Hüseyin Kerbasçi’dir. Kerbasçi, Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hasan Ruhani ’ye destek için İsfahan’da bulunurken yaptığı konuşmada: ‘Gönlümüz ister ki Suriye, Lübnan ve Yemen’de barış olsun. Mazlumlar desteklensin, Şia’lar güçlensin. Ama bu iş sadece para verip, silah alıp, öldürüp, vurmakla olacak bir iş midir?’ ifadelerini kullanmıştır. Müzakere ve diplomasi ile çözümün gerçekleşeceğini ifade eden Kerbasçi’nin bu sözlerinden ötürü kutsal mekân koruyucularına (Irak ve Suriye’deki ehl-i beyt türbelerini korumak iddiasıyla İran’ın organize ettiği Şii milisler) hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanması devam etmektedir (Yılmaz, 2018).

Hatemi dönemi İçişleri Bakan yardımcılığı görevinde bulunan, 2009 seçimlerinden sonra Devrim Rehberi Ali Hamenei’ye hakaret ettiği gerekçesiyle yedi yıl hapis yatan Mustafa Taczade’nin Ruberu / Yüz yüze isimli dergiye verdiği röportaj daha sert ve keskin ifadeleri barındırmaktadır. ‘Her gün daha fazla Suriye’deki bataklığa sürükleniyoruz. Adeta Rus ordusunun piyade erleri gibiyiz. Diyalog seçeneği yerine dünyanın dört bir yanından Şii milislerini Suriye’ye topladık. En büyük çelişkimiz şu ki Kaddafi aleyhine yapılanları devrim, Esad aleyhine yapılanları fitne diye okuduk, hâlbuki ikisinin tek farkı birinin Alevi diğerinin Sünni oluşuydu. Sadece bu durum bile, İran’ın tarafsız olmadığına delildir. Eğer Suriye’de olmasak Huzistan ve Kirmanşah’ta DAEŞ ile savaşırdık görüşü de sağlam temellere dayanmamaktadır. Zira henüz ortada DAEŞ

yokken ve Suriye halkı sade bir şekilde hak talebinde bulunurken Esad’a destek verdik’ (Yılmaz, 2018).

Uzmanlar Meclisi üyesi ve diğer önde gelen reformculardan olan Ayetullah Muhammed Ali Dastagheib de İran devletinin Suriye rejimini destekleyen stratejisini eleştirerek, Suriye’deki rejime tahsis edilen kaynakların İran halkına harcanması gerektiğini dile getirmiştir. Eski Büyükelçi Sadık Harrazi yönetimindeki İran Diplomasi Merkezi ve İran’ın eski Lübnan ve Ürdün Büyükelçisi Muhammed Ali Sobhani verdiği bir röportajda, Tahran’ın resmi duruşunu derhal değiştirmesi gerektiğini vurgulamış ve bu duruşun Tahran’a zarar verdiğini söylemiştir. Ayrıca aralarında eski Sağlık Bakanı ve ülkenin önde gelen doktorlarının da bulunduğu 200 kadar hekim, Esad’a mektup göndermişler ve mektupta Esad’a bu katliamları bırakması yönünde uyarıda bulunmuşlardır (Bakeer, 2012: 5).

Suriye rejimine sağladıkları yardımlardan ötürü, İran dış politikasını reformcu hareketler dışında üniversite ve akademik çevreler eleştirmiştir. Örneğin Tebriz Üniversitesinin Devrim Muhafızları Ordusu üyesi Hasan Abbasi’nin katılımı ile düzenlediği panele katılan bir öğrenci, Suriye krizine yönelik İran’ın izlediği dış politikayı sert bir biçimde eleştirmiş, Tahran Hükümeti’nin, İran halkının mezhebi ve milli duygularını kullanarak diktatör ve katil Beşşar Esad rejimine destek verdiğini ve bu bağlamda İran’ın, Lübnan Hizbullahı’na mali yardımda bulunduğunu ifade etmiştir. Kerman üniversitesinin öğrenciler gününde İran Meclis başkan yardımcısı Ali Muntahari’nin katılımı ile düzenlediği etkinlikte bir öğrenci, Muntahari’yi böyle eleştirmişti: “Tarih en adaletli mahkemedir ve korkarım ki bizler mahkûm olacağız. Acaba biz hakkın tarafı mıyız? Beş yüz bin insan öldü, Suriye viran oldu ve nesiller tükendi. Biz kimin tarafında duruyoruz? Maalesef muhalifte hiçbir görüş ifade edilemiyor, Ali Mutahhari bile fikir beyan etmiyor. Kimseden bir şey beklemiyoruz ama milletin sesi olarak sizden beklentimiz var.

Biz Suriye’deki çocukların gözyaşları ile beraber mahkûm olacağız.” (Yılmaz, 2018).

Başka bir muhalif ses ise Tahran üniversitesinde öğretim üyesi olan Sadegh Zibakalam’dı.

Aşağılamak adına İsrail ve Amerika bayraklarına ayak basmayı kabul etmeyen Zibakalam’ın bu eylemi, İran’ın Suriye krizine yönelik uyguladığı politikalara bir tepki olarak yorumlanmıştır.

Zibakalam konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Amerika İsrail’den biraz farklı, eğer yılardır Filistin halkına yaptığı zulümlerden dolayı İsrail bayrağına ayak basmamız gerekiyorsa, o zaman Suriye rejiminin Filistinlilere yaptığı zulümleri de göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Özellikle Suriye’de iç savaşının başladığı günlerde kendilerine yardım etmedikleri gerekçesiyle Filistinliler, Esad rejimi tarafından katliama uğramışlardı. Hatta Suriye Rejiminin Filistinlilerin yaşadığı Yarmuk Kampına yönelik uyguladığı ambargolar, insani bir drama dönüşmüştü. Zibakalam’a göre Son yıllarda Suriye’de ölen Filistinlilere göre belki de İsrail sekiz yıl boyunca bu kadar Filistinliyi katletmemiştir. Eğer yaptıklarında kararlıysalar, zulümlerden ötürü ülkelerin bayraklarını ayaklar

altına almamız gerekiyorsa, o zaman Britanya, Amerika, Rusya, Suriye belki de İran’ın bayraklarını de ayakaltına almamız gerekiyordur” (Zibaklam, 2016).

Hükümet Suriye’de ne yaparsa yapsın tasdik etmeye mecbur bırakılmaktan da şikâyet eden Zibakelam, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’e yazdığı mektupta: ‘Arap baharı başladığında gelişmeleri ‘İslami uyanış’ diye okuyan sizler, neden Suriye’deki halk hareketlerini ‘Siyonist fitne’

diye tefsir ettiniz? Suriye’deki Esad’ın Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin, Kaddafi ve diğerlerinden ne farkı var? Neden gözlerimizi Suriye’deki rejimin gerçeklerine kapatıyoruz? Eğer Beşşar Esad reform ve diyalog yerine, halkla kurşun diliyle konuşmasaydı DAEŞ türü örgütler türer miydi? Milli menfaatlerimiz ve Arap âleminde muhabbet, itibar ve hürmeti kaybetmemek için gayret sarf edeceğinize inanıyorum.’ ifadelerini kullanmıştır (Yılmaz, 2018).