• Sonuç bulunamadı

İnovasyon, rekabetçi olmak isteyen işletmeler tarafından hedeflenen önemli bir faaliyet ve daha geniş kapsamda bir strateji olmakla beraber inovasyonun da her faaliyet ve strateji gibi öncelikle organizasyonel olarak ele alınması ve yönetilmesi gerekmektedir. İnovasyon yönetimi; örgüt liderinin birçok boyutta yeterli olması, işletmenin vizyonu, inovasyon stratejisi, örgütün kültür ve yapı bileşenleri, uygun proje yönetimi, finansal kaynaklar, insan kaynağı ve işletmenin fiziksel kaynak ve varlıkları gibi unsurları kapsayan çok yönlü bir yenilik hareketidir (Adams ve diğ., 2006: 25-26). İnovasyon, organizasyon içerisinde birçok bölümü kapsadığı için gelişim süreci karmaşık ve yönetmesi zor bir süreçtir. Bu nedenle inovasyon, bir yenilik ve değişim fikrinin ortaya çıkmasından bu fikrin işletme değerine ulaşmasını sağlayan tüm faaliyetleri içeren bir yönetim süreci olarak değerlendirilmelidir (Mandic, 2014: 11).

İşletmelerin inovasyon faaliyetlerinde diğer tüm faaliyetlerde olduğu gibi stratejik, taktiksel ve operasyonel aşamalar bulunmaktadır. Stratejik anlamda inovasyon, işletmelerin müşteri ve tüketici değerlendirme ve beklentilerinin sonucunda ortaya çıkan verilere, rekabet analizine ve işletmenin temel yeteneklerine odaklanmaktadır. Bu noktada yapılacak olan inovasyonun işletmeye pazar ve talep avantajı kazandırması beklenmektedir. Taktiksel olarak inovasyon, işletmelere nicelik ve niteliksel kazanımlar sağlayan, proaktif bir etkinlik ve verimlilik yönetimidir. Bu aşamada inovasyon yönetimi yeni ürün ve/veya hizmetin planlanması ve tasarımının yapılması süreçlerini kapsamaktadır. İnovasyonun operasyonel olarak etkin bir şekilde yönetimi ise işletmelerin mevcut entelektüel sermayesinin, insan kaynağının, kurumsal bilginin ve temel yeteneklerinin inovasyon faaliyetini başarıyla sonuçlandıracak şekilde dağıtılması ve kullanılmasıdır (Lodz University of Technology Monographs, 2015: 10-12).

Preez ve Louw (2008: 1-12) sigorta sektöründe yapmış oldukları çalışmada inovasyon faaliyetinin öncelikle planlanmasına, planlamanın ardından bir sonraki aşama olarak çevresel yayılımının sağlanmasına odaklanarak bir inovasyon yönetimi modeli oluşturmuşlardır. Bu modele göre inovasyonun doğru bir şekilde yönetilebilmesi için faaliyetlerin mümkün olduğunca aşamalandırılması gerekmektedir. Böylece her aşamada belirli alanlar üzerinde çalışılarak küçük adımlarla daha kesin sonuçlar hedeflenmektedir. Ayrıca zaman ve kalite açısından süreç daha kolay yönetilmekte, aşama bazında karar desteği ve kontrol fonksiyonları ön plana çıkmaktadır. İnovasyon yönetim sürecinin her aşamasının sonunda tanımlanan gözden geçirme işlemleri (review gates) sayesinde sürecin ilerleme performansı ölçülmekte ve bir sonraki aşamada planlanan faaliyetler tetkik edilmektedir.

Vassileva (2016: 401-406) inovasyon yönetimini, işletmelerin değişim ve yenilik hareketlerinin kurumsal faaliyet planlarına ve örgütsel stratejik süreçlerine dâhil edilmesi olarak tanımlamakta ve yaptığı çalışmada değişim stratejilerini inovasyon yönetimi çerçevesinde izlemektedir. Bu bağlamda inovasyon yönetiminin sürekliliği olan, sürdürülebilir gelişimi vaat eden ve değişime açık altyapıya sahip işletmelerin uyguladıkları bir yönetim şekli olduğu ortaya çıkmaktadır. İnovasyon yönetiminin literatürde birçok araştırmacı tarafından üzerinde önemle durulan bir konu haline gelmesi de bu yaklaşımdan ve inovasyon yönetiminin multidisipliner bir konu olmasından kaynaklanmaktadır (Shane, 2008, 18).

İnovasyon yönetimi, işletmelerin belirledikleri inovasyon stratejilerine, inovasyon yapılan alana ve inovasyonun türüne göre tüm inovasyon sürecinin gelişimini anlamayı, bu bağlamda öncelikle inovasyon yönetiminin boyutlarının tanımlanmasını gerektirmektedir (Bülbül, 2012: 158). İnovasyon yönetiminin boyutlarının ele alındığı çalışmalarda; Cormican ve O’Sullivan (2004: 822) inovasyon yönetimini strateji ve liderlik, örgüt kültürü ve ortam şartları, planlama ve seçme, altyapı ve performans ile iletişim ve işbirliği boyutlarında; Adams ve diğ. (2006: 21) girdi yönetimi, bilgi yönetimi, inovasyon stratejisi, örgüt kültürü, yatırım yönetimi, proje yönetimi ve ticarileştirme boyutlarında; Smith ve diğ. (2008:656) yönetim modeli ve liderlik, kaynaklar, örgütsel yapı, kurumsal strateji, teknoloji, bilgi yönetimi, çalışanlar ve inovasyon süreci boyutlarında incelemişlerdir. Wozniak (2015: 33) ise inovasyon yönetimini daha önce tanımlanmış olan boyutların referans alınması ve gelişen yönetim, inovasyon ve rekabet sistemlerinin de göz önünde bulundurulması sonucunda bütünsel olarak ele alarak boyutlandırmıştır.

Wozniak’a göre (2015: 13-33) inovasyonun; liderlik, insan kaynağı, finansal kaynaklar, fonksiyonel örgütsel yapı, değişime yatkın örgüt kültürü, inovasyon kabiliyeti, bilgi yönetimi, ekonomik teşvik ve yasal mevzuatlar boyutları bağlamında yönetilmesi gerekmektedir. Liderlik boyutu işletme yönetiminin proaktif, değişimden yana, yenilikçi ve inovatif bir yapıya sahip olmasını ifade etmektedir. Çalışanların kendilerini değerli hissettikleri ve kurumsal aidiyetin yüksek olduğu işletmelerde liderlik boyutunun inovasyon yönetimine etkisi oldukça fazladır. Böylece inovasyon yönetiminin diğer boyutu olan insan kaynağının da önemi ortaya çıkmaktadır. Motivasyonu yüksek olan çalışanların bilgi birikimlerini ve tecrübelerini işletmelerinin menfaatine kullanmaları ve yenilik hareketlerinde yer almaları işletmeye katma değer girdisi oluşturmakta, bu katma değer de inovasyonun yönetilmesinde çalışanların katkısını desteklemektedir.

İnovasyon yönetiminde işletmelerin finansal kaynakları diğer tüm işletme faaliyetinde olduğu gibi önemli bir süreç girdisidir. İşletmeler sahip oldukları mevcut finansal varlıkları, işletmenin finansal durumunu, inovasyon faaliyetlerine aktarılabilecek olan bütçe ve fonları, yenilik faaliyetlerinin tahmini maliyetlerini, inovasyon sonucunda elde edilebilecek tahmini gelirleri ve işletmenin içinde bulunduğu piyasadaki makro ve mikro ekonomik durumları analiz ederek başarılı bir inovasyon yönetimi gerçekleştirebilirler. Bir diğer inovasyon yönetim boyutu olan fonksiyonel örgüt yapısına sahip olmak; değişime ve yeni fikirlere açık olmayı, dirençlerle baş edebilmeyi ve bütünsel entegrasyonu içerdiğinden yenilik hareketinin başarıya ulaşmasını sağlamaktadır. Fonksiyonel örgütsel yapıya ek olarak değişime yatkın örgüt kültürü boyutu da proaktif bakış açısını, işletme içindeki beşeri ilişkileri ve inovatif faaliyetlerin işletme içindeki yayılım eğilimini içermektedir.

İşletmelerin inovasyon kabiliyetinin ortaya çıkmasında iki girdinin varlığı önemlidir. Bunlar inovasyon yapabilme ile ilgili iç ve dış faktörlerin çoklu analizi sonucunda elde edilen veriler ve işletmenin yeniliğe karşı örgütsel davranış ve tutumlarıdır. İnovasyon kabiliyeti bu girdilerin nicel ve nitel olarak incelenmesi sonucunda ortaya çıkan stratejik, taktiksel, operasyonel ve işlevsel bir özellik ve temel yeteneği ifade eder. İnovasyon kabiliyeti mevcut çevre şartları, işletmenin sahip olduğu kaynaklar, Ar-Ge düzeyi ve yeniliklerin yaygınlaştırılması gibi fonksiyonları içermekte ve bu fonksiyonların detaylı analizleriyle ölçülebilmektedir. Tüm bu analiz ve ölçümler sonucunda elde edilen bilgiler inovasyon yönetimine girdi oluşturmakta ve bu bağlamda bilgi yönetimi boyutu da önem kazanmaktadır. Bilgi, işletme içinden temin edilebildiği gibi işletme dışındaki kaynaklardan da transfer edilebilmektedir. Böylece bilgi birikimi, bilgi çeşitliliği ve bilginin esnek yönetimi sağlanabilmektedir.

Küreselleşme ve karmaşık çevresel değişimler hem işletmeleri hem de ülke ekonomilerini aktif bir rekabet döngüsüne yöneltmektedir. Bu bağlamda işletmelerin faaliyetlerinin doğrudan ülke ekonomisine etki ettiği ve modern ekonomik gelişmelerin ülkelerin bünyelerinde faaliyet gösteren büyük, orta ya da küçük ölçekli tüm işletmelerin etkinlikleriyle doğru orantılı olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda devletler tarafından işletmelerin gelişimine yönelik olarak destek ve teşvik programları oluşturulmuştur. Ekonomik teşvikler sayesinde her ölçekte işletme inovasyon yapmaya teşvik edilmekte ve böylece yeni ve önemli bir inovasyon yönetim boyutu ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde işletmelerin iç ve dış piyasalardaki güçlerini koruyabilmeleri için, devletler tarafından oluşturulan kurumsal ve hukuki altyapıya ihtiyaçları vardır. Bu

bağlamda devletlerin öncelikle ulusal düzeyde inovasyon sistemlerini oluşturmaları, bu sistemin tüm paydaşları için uygun koşulları yaratmaları ve ardından da gerekli denetimleri sağlamaları beklenmektedir (Yavuz ve diğ., 2009: 66). OECD Oslo Kılavuzu’nda (2005: 19) ulusal inovasyon sistemi, bir ülkede yenilik ve teknolojik yayılmanın hızını ve yönünü etkileyen piyasa ve piyasa dışı kurumların oluşturduğu bir şebeke olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca ulusal bilim ve teknoloji politikaları ile devletler yenilik faaliyetleri yapmak için gereken Ar-Ge çalışmalarının kamu fonlarından desteklenmesini ve böylece işletmelerin inovasyon yapmaya teşvik edilmesini de hedeflemektedir (Göker, 1997: 2).

Türkiye’de inovasyon faaliyetlerinin devlet tarafından daha ağırlıklı olarak desteklenmesi 2005 yılında Ar-Ge’ye ayrılan bütçenin artırılması ve TÜBİTAK tarafından işletmelerin araştırma yapmalarını destekleyen programların uygulanmaya başlamasıyla olmuştur. Daha sonra, Dünya Bankası’nın 2006 yılında yayınladığı ve sürdürülebilir büyümeyi odak alan raporunda Türkiye’deki yenilikçiliğin önemine dikkat çekilerek beş anahtar tavsiye sunulmuş olması ulusal inovasyon faaliyetlerine olan desteğin artmasına sebep olmuştur. Bu tavsiyeler genel hatlarıyla Ar-Ge çalışmalarının finanse edilmesini, inovasyon teşviklerinin geliştirilmesini, üniversite sanayi işbirliklerinin artırılmasını, telif haklarını ve Ulusal İnovasyon Sistemini vurgulamaktadır (Elçi, 2007: 92-95). Ulusal ve uluslararası bağlamda inovasyona tesir eden gelişmelerin ışığında 2010 yılı Aralık ayında Türkiye’nin Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (2011-2016), Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Bu strateji ile inovasyon çalışmalarının ticari ürün ve hizmete dönüşümünün ve KOBİ’lerin inovasyon sistemindeki konumlarının güçlendirilmesinin teşvik edilmesi hedeflenmektedir (Pınar vd., 2013: 24).

Türkiye, Avrupa Birliği’nin aday ve potansiyel aday ülkelere sağladığı katılım öncesi mali yardımların tek bir program çerçevesinde toplandığı IPA – Instrument for Pre-Accession Assistance (Katılım Öncesi Yardım Aracı) sisteminden 2007 yılından itibaren yararlanmaktadır. 2014-2020 döneminde, Türkiye’ye IPA kapsamında rekabetçilik ve inovasyona yönelik mali destek sağlanması planlanmış ve bu destek doğrultusunda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından “Rekabetçilik ve Yenilik Sektör Operasyonel Programı” hazırlanması öngörülmüştür (2015-2018 Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi, 2015: 17-18). Ayrıca Dünya Bankası’nın ekonomik gelişme faaliyetleri içerisinde yerel ekonomilerin de desteklenmesi amaçlı projeler yer almaktadır. Bu projelerden inovasyon faaliyetlerine yönelik olarak K4D – Knowledge for Development

(Kalkınma İçin Bilgi) programı, KAM – Knowledge Assesment Methodology (Bilgi Değerlendirme Metodolojisi), 2004 yılında yayınlanan “Türkiye Bilgi Ekonomisi Değerlendirme Çalışması” (Baydar ve Sakız, 2016: 81-92) ve 2006 yılında yayınlanan “Türkiye: Sürdürülebilir Büyüme ve AB ile Uyumlaşmayı Geliştirmede Ülke Ekonomik Memorandumu” (Açıkgöz Ersoy ve Muter Şengül, 2008: 70) örnek olarak verilebilir.

İnovasyon yönetiminin güncel son boyutu yasal mevzuattır. Yasal mevzuatlar tüm işletmelerin aynı haklardan adil bir şekilde yararlanabilmesinin sağlandığı, halka açık, şeffaf ve uzun vadede geçerliliği olan kanun, yönerge, yönetmelik gibi hukuki normları tanımlamaktadır. 2000’li yıllardan itibaren inovasyonun rekabet gücüne sağladığı katkıya dair farkındalık artmış ve konuyla ilgili politikalar geliştirilerek yasal ve yönetsel düzenlemeler yapılmıştır (Ünsal, 2016: 151). Türkiye’de bu alandaki faaliyetler 5746 sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” kapsamında düzenlenmektedir. 2023 yılı sonuna kadar yürürlükte kalacak kanun kapsamında işletmelere birçok avantaj sağlanmaktadır. Ayrıca 4691 sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası” ile üretim sektörlerinin, üniversiteler ve araştırma kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapmaları, ürün/hizmet ve üretim yöntemlerine yönelik inovasyonlar geliştirmeleri gibi amaçlar tanımlanmıştır (Pınar ve diğ, 2013: 26-28).