• Sonuç bulunamadı

Dış Kaynak Kullanımının Tarihsel Gelişimi

Dış kaynak kullanımı kavramının geçmişinin resmi olarak Roma Dönemi’ndeki vergi tahsilatı uygulamalarına kadar dayandığı söylense de, tekniğin etkin olarak kullanımına 19.yüzyılda İngiltere’de metal üretimi yapan işlemelerde rastlanmıştır. Aynı dönemde çok yaygın olmamakla birlikte kamu sektöründe de yol çalışmaları, kamu gelirlerinin toplanması, atık yönetimi ve hapishane yönetimi gibi konularda dış kaynak kullanımı uygulamaları görülmüştür (Yalçın vd., 2011: 84). 1960-1970’li yıllarda orijinal parça üreticilerinin üretim stratejilerini yeniden gözden geçirmeleri ve parçaların alınıp satılabilen ticari mal statüsüne kavuşması sonucunda parça üreticileri, ilk sözleşmeli dış kaynak üretimlerine başlamışlardır (Perunovic vd., 2012: 352).

1980’li yıllardan sonra, teknolojideki hızlı gelişmeler ve artan küresel rekabetin etkisiyle işletmelerin esnek yapılanma gereksinimleri ortaya çıkmıştır. İşletme gereksinimlerinin değişmesi sonucunda geleneksel yönetim teknikleri yerini modern yönetim tekniklerine bırakmaya başlamış ve tüm bu gelişmelerin ışığında modern yönetim tekniklerinden biri olan dış kaynak kullanımı da yaygınlaşmıştır (Çoban ve Tutkun, 2004: 36). Aynı dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde yönetim biliminin önde gelen isimlerinden Tom Peters, işletmelere kendi temel yeteneklerine odaklanarak diğer faaliyetleri dışarıdan tedarik etmelerini şiddetle tavsiye etmiştir. 1990 yılında ise Hamel ve Prahalad, Harvard Business Review’da “Kurumların Temel Yetenekleri” isimli bir makale yayınlamışlar ve dönemin birçok işletmesi makalenin yarattığı etki ile yeniden yapılanma yoluna gitmiştir (Lonsdale ve Cox, 2000: 445).

Yankee Group’un yaptığı bir araştırmaya göre, 1990’lı yıllarda Fortune dergisinin belirlediği dünyanın ilk 500 işletmesinin hemen hepsinin dış kaynak kullanımına sıcak baktıkları ortaya çıkmıştır. Araştırma sonrasında bu işletmelerin %20’si dış kaynak kullanım sözleşmelerini imzalamışlar ve 1990’da 29 milyar Amerikan Doları olan dış kaynak kullanım hacmi 1994’te 49,5 milyar Amerikan Dolarına yükselmiştir. 1989 yılının Temmuz ayında Kodak firmasının bilgi işlem ve veri merkezi faaliyetlerini IBM’den tedarik edeceğini duyurmasıyla birlikte dış kaynak kullanımı, 1990’lı yılların sanayi ve hizmet çevrelerinde adından sıkça bahsedilen ve ekonomik krizlerden kurtulmak için başvurulacak en iyi on çözüm yolundan biri olarak gösterilen bir uygulama

haline gelmiştir (Loh ve Venkatraman, 1991: 2-4). Kodak’ın dış kaynak kullanımı kararının ardından Continental, Enron, American Standard ve National Car Rental gibi firmalar da bazı faaliyetlerini dış kaynaklardan tedarik etmeye başlamışlar ve bu noktadan itibaren işletmeler için, dış kaynak kullanımının uygulanıp uygulanmayacağı sorusunun yerini, hangi faaliyetlerin hangi dış kaynaklardan tedarik edileceği sorusu almaya başlamıştır (Lonsdale ve Cox, 2000: 449).

1997 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre o dönemde dış kaynak kullanımı uygulamalarından faydalanan işletme sayısı %75 iken takip eden on yıl içinde yüzlerce işletmenin daha tedarik zincirine katılmaları ile birlikte bu oran neredeyse %100’lere ulaşmıştır (Lonsdale ve Cox, 2000: 449). Dış kaynak kullanımı kavramı, 1980- 1990 yılları arasında tüm dünyada yaşanan ekonomik krizlerin sonucunda işletmelerin küçülme amacıyla başvurdukları çağdaş bir yönetim tekniğidir. 2000’li yıllarda ise dış kaynak kullanımı, yenilikçiliğin ve rekabet avantajı sağlamanın önemli bir anahtarı haline gelmiştir (Çevirgen, 2009: 1343). Günümüzde işletmeler, temizlikten yeme-içme servislerine, bilgi teknolojileri yönetiminden kendileri için oldukça hassas ve önemli olan araştırma geliştirme gibi faaliyetlere kadar neredeyse her türlü hizmeti dışarıdan tedarik etmektedirler (Perunovic vd., 2012: 352).

Türkiye, dış kaynak kullanım zincirinin içerisine, ekonomisinin dışa açıldığı 1980’li yıllarda dâhil olmuştur. 1980’li yıllar ve özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin çözülmesiyle birlikte 1990’lı yıllar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de küreselleşme sürecinin yayılmaya başladığı yıllardır. Bu etkilerle birlikte gelişmiş ülkeler bir takım katma değeri düşük veya ağır sanayiye dayalı ürünlerin üretimini kendileri yapmak yerine bu ürünleri iş gücünün ve hammaddenin çok daha ucuz olduğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke işletmelerine kendi adlarına fason olarak yaptırmayı tercih etmişlerdir. Böylece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke işletmelerinin artan küreselleşme olgusuyla birlikte önem kazanan şebeke organizasyonlara katılımı bir dış kaynak kullanımı olan fason üretim ve taşeronluk şeklinde gerçekleşmiştir (İrmiş, 2003: 2-3).

Türkiye’de de şebeke organizasyonlara katılım bağlamında en çok görülen uygulama fason üretimdir. Mesela Avrupa’da faaliyet göstermekte olan bir işletme, pazarda kendisinin markalandırdığı tekstil ürününü Türkiye’deki tekstil konusunda uzmanlaşmış herhangi bir işletmeye veya işletmelere yaptırmakta, Türkiye’deki bu işletme de mamulün bir kısmını veya dokuma veya nakış gibi herhangi bir üretim aşamasını yine Türkiye’deki daha küçük bir işletmeye sipariş vermektedir (İrmiş, 2003:

80-83). Böylece bahsi geçen bu işletme hem yabancı bir firma için dış kaynak olarak üretim yapmakta, hem de kendi temel yetenekleri dışında bazı faaliyetler için de yine aynı ülkenin başka bir işletmesinden dış kaynak kullanmaktadır.

Türkiye’de dış kaynak kullanımı uygulamalarının en eski ve en yaygın yöntemi inşaat sektöründe görülen taşeronluk ve fason üretim uygulamalarıdır. Taşeronluk ve fason üretim dışında Türkiye’de en çok başvurulan diğer dış kaynak kullanım alanları personel taşımacılığı ve yeme-içme hizmetleridir (Gözüküçük ve Çelik, 2012: 5). Birçok işletme, kendi servis araçlarına sahip olmak yerine esas işi taşımacılık olan başka işletmelerin hizmetlerinden yararlanmakta, aynı şekilde yine birçok işletme personelleri için kendi bünyesinde yemek pişirmek yerine bu hizmeti dışarıdan, temel yeteneği yemek pişirme ve servis olan işletmelerden almaktadırlar. Bunlara ek olarak, çeşitli mühendislik, imalat, montaj ve güvenlik işlerinin, temel yetenekleri bu faaliyetler olan işletmelere yaptırılması Türkiye’de yaygın görülen uygulamalar arasındadır (Sevim vd., 2008: 6).

Türkiye’de 1990’lardan sonra özellikle lojistik sektöründe dış kaynak kullanımı hızla artmıştır. İşletmeler, depo yönetimi, ürün sevkiyatı, lojistik bilgi sisteminin kurulması ve filo faaliyetleri gibi alanlarda lojistik hizmetlerini dışarıdan tedarik etmeye başlamışlardır (Çabuk vd., 2010: 255). Dış kaynaklardan yararlanma uygulamalarının 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de de önem ve yaygınlık kazanmasının nedeni, artan rekabet, küreselleşme ve bilgi işlem teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak işletmelerin rekabet güçlerini artırma endişesi olmuştur. Bu endişe ile işletmeler, kendi faaliyetlerini sahip oldukları temel yetenekler ile sınırlandırma, diğer bütün işletmecilik faaliyetlerini bu konularda kendilerinden daha fazla temel yeteneğe sahip işletmelere bırakma yolunu tercih etmektedirler (Sevim vd., 2008: 5).