• Sonuç bulunamadı

İnovasyon, matematiksel anlamda biçimlendirilemeyen, kavramsal, soyut, kapsamında birçok farklı kavramı bir arada bulunduran ve birçok bileşenden oluşan ekonomik, sosyal ve teknolojik bir örgütsel gelişim sürecidir. İnovasyon kapsamında, Ar- Ge, Ar-Ge yönetimi, bilgi yönetimi, entelektüel sermaye, know-how yeteneği, teknoloji transferi, teknoloji yönetimi ve girişimcilik gibi kavramlar vardır (Hipp ve Grupp, 2005: 518-526). Etkin bir inovasyon ve inovasyon yönetim süreci için inovasyon kapsamındaki kavram ve bileşenlerin de işletmeler tarafından doğru bir şekilde anlaşılmış olması gerekmektedir (Rowe ve Boise, 1974: 289).

Ar-Ge, bilginin teknolojiye, teknolojinin de ürüne dönüştürülmesi olarak

tanımlanmaktır. İşletmelerdeki Ar-Ge birimleri aynı zamanda sektörün ve mevcut ile potansiyel müşterilerin olası istek ve beklentilerini de tespit edebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Günümüz piyasalarında Ar-Ge’ye yatırım yapmak, işletmelerin sürekli iyileştirme yapmaları anlamına gelmektedir. TÜBİTAK Teknoloji İzleme ve Değerlendirme Başkanlığı (TİDEB), Ar-Ge’yi bir işletmenin içinde yeni olan her şey olarak tanımlamakta ve işletmelerin Ar-Ge çalışmalarıyla fark yaratabilmeleri gerekliliğini vurgulamaktadır. Ar-Ge faaliyetlerini bir iş süreci olarak değil, işletmenin tüm üretimini ilgilendiren ve kapsayan bir alan olarak gören işletmeler, Ar-Ge yeteneği yüksek işletmeler olarak değerlendirilmektedirler (TÜBİTAK, 2003: 9-50). Ar-Ge aynı zamanda inovasyonun olmazsa olmaz unsurlarının başında yer almakta ve inovasyonun çeşitli aşamalarında gerçekleştirilebilecek faaliyetler olarak değerlendirilmektedir. Bir başka ifadeyle Ar-Ge, işletmelerde inovasyona yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmalardır (Aksel, 2010: 11-12).

Ar-Ge yönetimi, bilimsel ve teknolojik süreçlerin yönetilmesi olarak

tanımlanmaktadır. Ar-Ge yönetimi, işletmelerdeki Ar-Ge birimlerinin organizasyon, planlama, kontrol, insan kaynakları yönetimi ve liderlik gibi tüm yönetim fonksiyonlarını kapsamaktadır (Elçi, 2007: 176). Ar-Ge yönetimi, işletmelerde bilimsel ve teknolojik yetkinliği gerektirmektedir. Dolayısıyla temel yetenekleri araştırma ve geliştirmeye

dayalı olan işletmelerde Ar-Ge, sistematik ve iyi tanımlanmış yöntemler kullanılarak yönetilebilmektedir. Bu yönüyle Ar-Ge yönetimi, iyi bir şekilde planlanabilen, kontrol ve koordine edilebilen ve tekrarlanan süreçlerden oluşmaktadır (Eurochambres, 2009: 21). Rekabetçiliğin en temel bileşenlerinden olan Ar-Ge yönetimi, inovasyon faaliyetleri ile birlikte stratejik anlamda birbirini destekleyen faaliyetler olup stratejik yönetimin kaldıracı olarak görülmektedir (MÜSİAD, 2012: 11-14).

Bilgi yönetimi en genel tanımıyla, örgütsel verilerin belirlenmesi, geliştirilmesi,

paylaşılması ve kullanımını içeren süreçlerdir. Bilgiyi yönetmek, multidisipliner bir yaklaşım olup, bilginin işletme içinde en iyi sonuçları verecek şekilde tanımlanmasını ve kullanımını ifade etmektedir (Shust, 2015: 374). Bilgi yönetimi, mevcut ve gerekli bilgi varlığının ve bilgi varlığına ait süreçlerin belirlenmesi, analizi ve aynı zamanda hem bu varlıkların hem de süreçlerin organizasyonel hedeflere ulaştırılması için geliştirilmesi gereken planlama ve kontrolleri de kapsamaktadır. Bilgi yönetimi ayrıca, işletmelerde bilginin yaratılması, yazılı hale getirilmesi, paylaşılması ve inovasyon faaliyetleri için kullanılabilir hale getirilmesi olarak da değerlendirilmektedir (Elçi, 2007: 178). Bu sebeple inovasyon faaliyetlerinin etkin ve verimli olabilmesi, bilgi yönetiminin etkinliği ve verimliliğine bağlıdır.

Örgütsel öğrenme, öğrenme kavramının zaman içerisinde sistem yaklaşımı

kapsamında ele alınması ve bireysel düzeyden örgütsel düzeye uzanan bir perspektifin sonucunda ortaya çıkmıştır. Sistem yaklaşımı sayesinde yaşayan organizmalar olarak değerlendirilen işletmeler, kendi yapı ve süreçleri sayesinde bireyler gibi öğrenebilmektedir (Avcı, 2009: 123). Örgütsel öğrenme, değişim ve gelişim faaliyetleri açısından önemli bir başarı faktörüdür ve bu yönüyle işletmelerin rekabet avantajı kazanmalarında da önemli bir role sahiptir (Farrukh ve Waheed, 2015: 75). İşletmelerin öğrenen organizasyona dönüşmeleri hem bir yetenek oluşumu hem de bir yenilik hareketidir (Senge, 2004: 257-280).

Entelektüel sermaye, günümüzde ekonomik zenginlik yaratmak için üstün

niteliklere sahip, önemli bir kaynak olarak değerlendirilmektedir. İşletmelerin başarılı bir şekilde rekabet edebilmeleri için, entelektüel varlıkların da iyi bir şekilde anlaşılması ve yönetilmesi gerekmektedir. İşletmelerin maddi ve finansal varlıklarından daha değerli olduğu kabul edilen entelektüel sermaye, işletme içinde görünmeyen ve maddi olmayan aktif varlıkların yönetilmesi olarak tanımlanmaktadır (Crager, 2014: 87). Entelektüel sermaye ayrıca, daha yüksek değerli varlıklar üretmek için şekillendirilmiş, elde edilmiş ve güçlendirilmiş entelektüel unsurlar olarak da ifade edilmektedir. İşletmeler için

entelektüel sermayenin giderek önem kazanmasının başlıca nedeni, inovasyon, yenilik ve yaratıcılığın rekabetin başlıca faktörlerinden biri haline gelmiş olmasıdır (Yıldız, 2010: 1-40). Çünkü inovasyon günümüz rekabet şartlarında entelektüel sermayenin ortaya koyabileceği bir oluşumdur. Bu durum inovasyonun kültürel bir olgu olarak gelişmesinde de etkili olacaktır.

Know-how yeteneği, bir şeyi yapmak için sahip olunan beceri ve yeteneğe ilişkin

bilgi olarak tanımlanmakta ve hem Ar-Ge hem inovasyon yapan işletmeler için öncelikli olarak sahip olunması gereken bir temel yetenek olarak görülmektedir (Elçi, 2007: 183). İşletmeler arasındaki rekabet ortamında know-how yeteneğine sahip işletmeler, diğer işletmelere göre oldukça avantajlı bir duruma gelmektedir. İşletmelerin yıllar içerisinde uygulamalı olarak edinmiş oldukları yetenek ve uzmanlık alanlarını kapsayan know-how, böylece işletmelerin bu alanlardaki işlerini etkin, verimli ve kolaylıkla yapmalarını da sağlamaktadır. İşletmelerin ticari sırlarından biri olarak görülen know-how yeteneği, genel olarak üretim yapan işletmeler için kullanılmakta ve üretim ve ürün geliştirme süreçlerinde aktif bir rol oynamaktadır. (Von Hippel, 1989: 157-158). Know-how yeteneği özellikle temel yeteneklerle yapılacak yeniliğin ticarileşmesinde de önemli bir faktör olarak yer almaktadır.

Teknoloji transferi, teknolojinin ve bilginin işletmeler arasında lisans alımı,

pazarlama anlaşmaları, ortak geliştirme anlaşmaları, eğitim ve personel değişimi gibi yöntemlerle transfer edilmesi olarak tanımlanmaktadır (Elçi, 2007: 185). Genellikle yeni pazarlara hızlı giriş yapmak isteyen işletmeler tarafından tercih edilmekte olan teknoloji transferi, teknolojiyi karşı işletmeye transfer edecek olan işletmelerde patent koruma kuralları altında gerçekleştirilmektedir. Teknoloji transferinin önemli bir gayesi de işletmelerin inovasyon faaliyetlerini gerçekleştirmek istemeleri veya inovasyon faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Teknoloji transferinin en fazla tercih edildiği sektörlerin başında ilaç üretim şirketleri gelmektedir. Özellikle kendi ülkelerinde yeni bir ürün geliştirme veya yeni bir dağıtım kanalı gibi inovasyon hedeflerine sahip gelişmekte olan ülkelerin ilaç şirketleri, gelişmiş ülkelerdeki çok uluslu ilaç firmalarıyla teknoloji transfer anlaşmaları yapmaktadırlar (Crager, 2014: 88-89).

Teknoloji yönetimi, işletmelerin sahip olduğu, satın aldığı veya stratejik

işbirlikleri sonucu edindiği tüm teknolojilerin, işletmenin teknolojik açıdan rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi ve sürdürülebilmesi hedefiyle yönetilmesini ifade etmektedir (Elçi, 2007: 186). Teknoloji yönetimi ayrıca işletmelerin ekonomik, sosyal ve kültürel çevrelerinde gerçekleşen teknolojik değişimlere ayak uydurabilmelerini sağlayan bir

faktör olarak görülmekte ve işletmelerin stratejik ve operasyonel hedeflerine ulaşmaları için mühendislik, teknik ve Ar-Ge ile ilgili teknolojik temel yeteneklerin doğru bir şekilde geliştirilmesi, uygulanması ve yönetilmesi fonksiyonlarını kapsamaktadır. Teknoloji yönetiminin kaynak, örgüt ve kalite olmak üzere üç unsuru bulunmaktadır. Kaynak unsurunda insan kaynağı, sermaye, ekipman ve bilginin tedarik ve yönetimi, örgüt unsurunda örgütsel yapının oluşturulması ve yeniden yapılanması ve örgüt kültürünün inovasyona uygun hale getirilmesi, kalitede teknolojik niteliğin artırılması ve rekabet edebilir unsurların temin edilmesi gereklidir (Roy ve Singh, 2015: 113-114).

Girişimcilik kavramı, fikirlerin ortaya koyulması ve onların ürün ve hizmete

dönüştürülerek pazara sunulması olarak tanımlanmaktadır (Johnson, 2001: 138). Kavramın ana unsurları, risk alabilme, proaktif yaklaşım ve inovasyondur. Ancak işletmelerin girişimcilikte başarılı olabilmeleri için bu unsurlara ek olarak girişimciliğe uygun bir örgüt yapısı ve örgüt kültürünün de bulunması gerekmektedir. Bu bağlamda girişimcilik, işletmeleri değişim ve inovasyona yönlendiren örgütsel bir davranış olarak da nitelendirilmektedir (Zhao, 2005: 26). İnovasyon ise girişimciliğin temel aracıdır. Sürdürülebilir rekabet ortamında yerinde saymayan, yeni fikirleri inovasyona dönüştürebilen, girişimci ve inovatif işletmelerin daha başarılı oldukları görülmektedir (Drucker, 1984: 30-130). Bu açıdan girişimciliğin tedarik, üretim, pazarlama vb. bütün işletme fonksiyonlarında olduğu gibi endüstriler arası işbirliği, stratejik işbirlikleri vb. bütün girişimsel süreçlerde de yenilik ve inovasyonu öncelemesi gerekmektedir.