• Sonuç bulunamadı

1.6. Sartre’ın İmgelem Düşüncesi: Özgürlüğün Kökeni Olarak İmgelem

1.6.1. İmgelemin Hiçlik ile İlişkisi

Sartre var olmayanın yaratımı olarak gösterdiği zihinsel imgede olası alanın ötesine geçmemek için deneysel psikolojiye dönülmesi gerektiğini söyleyerek zihinsel imgeyi fiziksel olarak düşünmese dahi yine de maddi içerikleri olduğunu belirtmektedir.138 Bu nedenle Sartre, analog139 düşüncesini kullanmaktadır. Zihinsel imgenin algılanabilir maddi içeriğinin olmaması nedeniyle eksik olanın analogu bulunmaktadır. Sonrasında ise bu analogun üç şey aracılığıyla gerçekleştiğini göstermektedir. Bunlar; imge, fotoğraf ve karikatür olmaktadır.140

Bunlar, mevcut olmayan nesneye dair yönelim ile aynı cinsin farklı türlerinde ortaya konulan nesnelerdir. Bu durumlarda yönelimin içeriği yoktur ve nesneyi uyandırabilmek için

137 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.106-107.

138 Jean-Paul Sartre, 2004, s. 53.

139 Olmayan nesneye yönelik oluşan yönelim öncesi belli nesnelerle kurulan benzetme durumudur.

Bununla nesneyi uyandırmak amaçlanmaktadır.

140 Beata Stawarska, a.g.m., s.137-138.

55

analoga başvurulmaktadır. Bunun sonucunda temsilci konumunda olan analog ile yönelinen şey, psişik ve fiziksel olarak gerçekleştirilmektedir. Bu temsilcilerin amacı, mevcut olmayan nesneyi varlığa getirmektir. Fakat bu temsilciler imge nesnesi olmayıp, imgelem bilincine ilişkin motivasyonu sağlamaktadır. Çünkü imge her daim kendini gösterirken temsilcilerde, örneğin işaret bilincinde, taklit olarak yorumlanan işaretlerin sentezi olmalıdır. Taklit edilenin yokluğunda işaretin imge haline gelebilmesi için sezgiye dayalı öz bulunmaktadır.141

Herhangi bir nesneyi yeniden keşfetme durumu, eksik olan referans üzerinden sezgisel bir yarı-varlık durumuna getirmektedir. Zihinsel imge ile keşfedilmek istenen nesne tekrardan çağrılmaktadır. Böylece bir içeriğe sahip olan zihinsel imge, temsili durumda bulunan bilinci aşmaktadır, çünkü zihinsel imge sahip olduğu içerik ile algılama bilincini ve bundan dolayı temsilci olma durumunu aşan imgeler ortaya koymaktadır. Bundan dolayı zihinsel imgenin dışarıda herhangi bir fiziksel olana denk gelebilecek bir nesnelliği bulunmamaktadır. Fakat bu durum imgeyi bilincin içkin psişik bir içeriği konumuna getirmemektedir, çünkü imge aşkın bir nesneyle yönelimsel olarak ilişki içinde olmaktadır. İmge, bilincin nesneyle olan ilişkisi olup nesnenin bilince görünmesidir. Bu nedenle imge bilinci analogtur, dolayısıyla olmayan şeyin üretimini sağlamaktadır.142

Zihinsel imgede analog temsilcisi olan portre nesnesi hem imge bilincine hem de algı bilincine sahip olmaktadır. Bu bağlamda analogun algısal olana yakınlığı bulunmaktadır. Bu nedenle algısal bilinçten imgelem bilincine geçebilmesi için duyumlanabilir olanın maddesinin fakirleşmesi gerekmektedir, yani maddesel olan nitelikler imgeye aktarılmaktadır.

Böylece buradaki anlam da başka nesneye dönüştürülmektedir. Bu dönüştürme ile imgenin içeriği olan ve dışsallığa sahip nesne ile benzerliği azalmaktadır.143 Dolayısıyla zihinsel imge

141 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.19-28.

142 Beata Stawarska, a.g.m., s. 139-141.

143 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.51-52.

56

de algısal alanda olduğu gibi bir şeyin görünümüdür ve nesnenin bilinç ile ilişkisini sunmaktadır. Fakat imgelem bilinci imgeye yönelik gerçekleşmektedir.144

İmge nesnesinin gerçek dışı olması algı nesnesiyle olan diğer ayrımı ortaya çıkarmaktadır. Algı nesnesinin en önemli niteliği olan zamansal ve mekânsal oluşu, imge nesnesi için geçerli değildir. İmge nesnesi var olmayan olması nedeniyle, zamansal ve mekânsal olarak konumlandırılamamaktadır. Algısal bilinçteki mekânsal belirlenim imge için geçerli olmamakta ve imge nesnesinin mekânsal olarak konumlandırılması içkinlik yanılsaması ile sonuçlanmaktadır. Her ne kadar imgeye ilişkin mekânsal alandan söz edilebilse de bu mekânsal belirlemeler ile gerçek olmayan nesne nitelendirilememektedir.

Böylece imgelemde mekânsal alanın gerçekliği bulunmamaktadır. Sartre, bunu imge nesnesinin “derinlik katsayısı” özelliği olarak göstermektedir.145 İmgelenen nesnenin belli bir mesafeden görünmesi, gerçekte belirli bir mesafede olduğu anlamına gelmemektedir, bu durumda mesafe bilincin tanımladığı şekliyle görünmektedir. Burada söz konusu olan mantıklı görünen niteliklerin daha sonradan imge nesnesinin nitelikleri haline getirilmesidir.

Algısal bilinçteki dışsallığın azalarak imgelem bilincinin ortaya çıkması, imgelem bilincinin mekânsal alanı için de geçerli olmaktadır. İmge nesnesi için mantıklı nitelikler seçilerek daha sonradan bunlar imgeye atfedilmektedir. Fakat imge nesnesinin bu niteliği göreceli olarak sunulduğu için değişimi de beraberinde getirmektedir. İmge nesnesine zamansal olarak bakıldığında ise, bilinçle olan ilişkisinden dolayı onu zaman dışı düşünmek zorlaşmaktadır.

Fakat imge mekânsal alanda olduğu gibi zamansal olarak da bu yoksunluğa sahip olmaktadır;

gerçek olmayan nesnenin geçmişi, şimdisi ve geleceği yoktur, yani zamansal değişikliğe tabi tutulamamaktadır. Bu nedenle zamansal kısıtlamalardan da kendini kurtarmaktadır. Şu anda algılanan bir algı nesnesi, dünkü göründüğü haliyle görünmeyebilir veya yarın nasıl görüneceği bilinmezlik içermektedir. Fakat imge nesnesi, zamansal olarak değişime tabi

144 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.85-87.

145 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.127.

57

olmaması ile bilinçte istenildiği zaman kendini göstermekte ve böylece bütün bir zamana yayılmaktadır. Sartre’a göre, imge nesnesinin bu özelliği ile derinliği korunmaktadır. Böylece Sartre, imge nesnesinin zamansal olarak belirlenmesi durumunda bunu inanç olgusuna bağlamaktadır. İmge nesnesinin herhangi bir zamanda sunuluyor olduğu düşüncesinde buna yönelik inanç bulunmaktadır. Dolayısıyla imge nesnesinin zamanı gerçek olmamakla birlikte burada gerçek bilinç unsurlarına katılan gerçek dışı eylem söz konusu olmaktadır. Bu durum imgelem bilincinde bulunan içsel süreç ile içinde bulunulan zamana imgesel olanın dahil edilmesidir. Sartre’ın imgeye ilişkin olması gerektiğini söylediği iç deney burada daha anlaşılır olmaktadır. İmge nesnelerinin zamansal ve mekânsal olana yerleştirilmesi insana aittir. Bu nedenle var olmayan nesnenin bilinir oluşunu ve ayrımını yapacak olan da ondan başkası değildir. Bundan dolayı imge nesnesi her zaman belirsizliğe sahip olmaktadır. Aynı zamanda Sartre, imge nesnesinin bu belirsizliğini korkunun temel faktörü olarak göstermektedir; imge nesnesinin olduğu gibi olmaması onu şüpheli yapmaktadır.146

Sartre, fenomenolojik psikolojik yöntem aracılığıyla imgelemi, insanın varoluşu ile dünya arasında gerçekleştirilen bir etkinlik olarak açıklamaktadır. İnsan, imgelem aracılığıyla dünya karşısında durarak dünyada olmayı gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla imgelemin nesne karşısında bir güç olarak tamamlayıcı sezgiyi gerçekleştirmesi, varlığın karşısına var olmayanı çıkarmasıdır. Böylece imgelem aracılığıyla olgu dünyası aşılarak, yerine yeni bir dünya konulmaktadır.

146 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s.128-132.

58