• Sonuç bulunamadı

1.4. Bilinç: Konumsal/Konumsal Olmayan ve Düşünümsel/Düşünümsel Olmayan

1.4.1. Ego’nun Aşkınlığı: Etkin ve Edilgin Ben Olarak Ego

Sartre, Husserl’in her bilinç bir şeyin bilincidir düşüncesi ile başlamakta fakat Husserl’i bilincin içine dahil ettiği ego düşüncesinden dolayı eleştirmektedir. Çünkü bilincin her iki deneyiminde de, söz konusu düşünümsel olmayan, ego olmayan bilinç durumları olmaktadır. Çünkü ego kendini sadece refleksiyonda göstermektedir. Dolayısıyla aralarında sadece nesnelerinin doğası gereği fark bulunan bu deneyimlere ait içkin bir egodan söz etmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Husserl’in aşkınsal olarak bilince içkin tuttuğu ego, ancak daha sonradan düşünümsel bilinç durumunda bilince görünen aşkın bir nesne olarak alınabilmektedir.89

Ego, bilinç için bir nesne konumunda bulunmaktadır. Bu doğrultuda Sartre, egoyu bilinç için aşkın bir nesne olarak tanımlamaktadır: “Benim ben’im, bilinç için başka insanların

86 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 71.

87 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 73.

88 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 78.

89Phyllis Sutton Morris, “Sartre on the Transcendence of the Ego”, Philosophy and Phenomenological Research, vol. 46, no:2, Dec 1985, s. 181.

42

ben’inden daha kesin değildir, yalnızca daha mahremdir.”90 Buna göre, diğer bütün nesnelerde olduğu gibi ego da bilince ait olup onun nesnesi olmaktadır. Bu nedenle bilince hiçbir şekilde içerik yüklenemez, çünkü bilinç özgürlüğünden bahsedebilmek için bilinci belirleyecek her şeyin bilinçten çıkarılması gerekmektedir. Bundan dolayı Sartre, egoyu bilinçten çıkararak, egonun bilince içkin bir içerik olarak yerleştirilmesini engellemektedir.91

Sartre aşkınsal ego düşüncesini reddederek ortaya koyduğu egonun iki yönünden bahsetmektedir. Bunlardan biri eylemlerin birliği olarak nitelediği etkin ben, diğeri ise durumların ve niteliklerin birliği olarak nitelediği edilgin ben’dir.92 Sartre’ın etkinlik ve edilginlik olarak ayırdığı ego “Etkin Ben’in hiçbir zaman saf şekilde biçimsel olmadığını, maddesel Edilgin Ben’in her zaman sonsuz bir büzülüşü olduğunu göstermeye” giriştiğini söylemektedir.93 Bu girişimi şu şekilde tanımlayarak göstermektedir:

“Etkin Ben ile Edilgin Ben’in tek bir şey oluşturduğunu sezinlemeye başlıyoruz. Etkin Ben ile Edilgin Ben’in iki yüzünü meydana getirdiği bu Ego’nun, düşünümlü bilinçlerimizin sonsuz dizisinin ideal (noematik) ve dolaylı birliğini oluşturduğunu göstermeye çalışacağız. Etkin Ben, eylemlerin birliği olarak Ego’dur. Edilgin Ben durumların ve niteliklerin birliği olarak Ego’dur. Aynı gerçekliğin bu iki yüzü arasında yapılan ayrım, dilbilgisel değil, sadece işlevsel öneme sahip bir şey olarak görünmektedir.”94

Böylece Sartre’ın egonun iki yüzüyle ortaya koyduğu refleksiyonda ortaya çıkarılan ben ile egonun bilince içkin olmayıp aşkın olduğunu ve bundan dolayı bilinç eylemlerinin, durumlarının ve niteliklerinin nedeni olmayıp birliği olduğunu ortaya koymaktadır:95

“Biz sadece, tasarlanmış eylemin her şeyden önce (ve aktif bilincin doğası ne olursa olsun) aşkın bir nesne olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu “piyano çalmak”, “otomobil kullanmak”, “yazmak” gibi eylemler için apaçık ortadadır çünkü bu eylemler şeyler dünyasından “alınmıştır.” Ama

90 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 94.

91 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 19.

92 Jean-Paul Sartre, a.g.e., 76-77.

93 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 62.

94 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 65-66.

95 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 67.

43

kuşkulanmak, usyürütmek, düşünmek, bir varsayımda bulunmak gibi tümüyle psişik eylemler, bunların da birer aşkınlık olarak tasarımlanması gerekir. Burada yanıltıcı olan şey, eylemin sadece bir bilinç akımının noematik birliği olmamasıdır: eylem aynı zamanda somut bir gerçekleşmedir.

Ama eylemin tamamlanmak için zamana gerek duyduğunu unutmamak gerekir.”96

Sartre egoyu bilinçten çıkararak onu diğer nesneler arasına alır, çünkü egoyu bilince içkin olarak düşünmek, bilincin içini doldurmak ve ona bir öz verilmesi anlamına gelmektedir. Oysaki ego yaratım dışıdır, buna göre diğer nesnelerin olduğu gibi pasif bir şey olmaktadır.97 Egoyu sürekli olarak aşan bir bilinç vardır. Bu doğrultuda egonun bilinç ile olan ilişkisine bakıldığında bunun iki şekilde gerçekleştiği görülmektedir; ya bilinçten egoya ya da egodan bilince uzanan bir çizgi bulunmaktadır. Sartre, egodan bilince giden yönü bilincin kendinden kaçma hali olarak tanımlamaktadır:98

“Gerçekte birincil olan, bilinçlerdir; bunların aracılığıyla durumlar, sonra da bunların aracılığıyla Ego kurulur. Ama düzen kendinden kaçmak için kendini Dünya’ya hapseden bir bilinç tarafından ters yüz edildiğinden, bilinçler durumlardan yayılıyormuş ve durumlar da Ego tarafından üretilmiş gibi ortaya çıkarlar.”99

Sartre bilincin kendiliğindenliğini ego-nesneye atarak kendini dünyaya hapsetme durumunu “yozlaşmış ve değeri düşmüş, yaratıcı gücünü büyülü bir biçimde edilgin olarak koruyan bir kendiliğindenlik” olarak tanımlamaktadır.100 Buradaki yozlaşma ego-nesnede temsil edilen kendiliğindenliğin edilgin olmasına rağmen etkinliğini koruması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Sartre’ın usdışı bir sentez olarak nitelediği bu durumda egonun edilgin konumda bilinç etkinliğinin bilincin kendisi tarafından gizlenmektedir.101 Böylece bilincin kendini büyülenmiş, edilgin bir nesne olarak görmesi bilincin büyülü tutumu olmaktadır.

96 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 71-72.

97 Lior Levy, “Reflection, Memory and Selfhood in Jean-Paul Sartre’s Early Philosophy”, Sartre Studies International, vol. 19, no: 2, 2013, s. 100.

98 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 79-80.

99Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 79.

100 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 79.

101 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 80.

44

Sartre büyünün düşünümsel olmayan duygusal bilinçte bulunduğunu söyleyerek bu durumu kendini kandırmakla ilişkilendirmektedir. Nitekim “Ego’nun sezgisi sürekli olarak aldatıcı bir seraptır çünkü o aynı zamanda hem her şeyi verir hem de hiçbir şeyi vermez […] sonsuz sayıda durumu kucaklayabilir.”102 Bu nedenle bilinç ben’den kaynaklanan bir kendiliğindenliğe sahip olmamaktadır. Ego bilinçte bilincin kurucusu niteliğinde olmayıp bir bilinç nesnesi olarak bulunmaktadır.103 Bilincin hiçbir şeyin etkileyemediği bu kendiliğindenliği Sartre’ın deyimiyle bilinci korkutan bir şeydir, çünkü bunu özgürlüğün ötesinde duyumsamaktadır.104 Sartre Ego’nun Aşkınlığı’nda bu durumu Janet’nin örneğiyle açıklar:

“Genç bir kadın, kocası kendisini yalnız bıraktığında, pencerenin yanına oturup sokaktan gelip geçenlere tıpkı bir fahişe gibi seslenmekten dehşet duymaktadır. Bu genç kadının eğitimindeki, geçmişindeki ve de karakterindeki hiçbir şey benzer bir korkuyu açıklayamaz. Bize yalnızca şu durum olası gözükmektedir: […] Genç kadın kendini aşırı derecede özgür hissetmekte ve yapmaktan korktuğu bu jest vesilesiyle bu baş döndürücü özgürlük ona böyle gözükmektedir."105

Böylece Sartre Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı’nda geliştirdiği egonun duygusal bilinçte usdışı sentezi olan büyülü tutumun özgürlüğü maskeleyerek büyülü bir dünya ortaya koymasını Ego’nun Aşkınlığı’nda “Aslında, olanaklı ile gerçek, görünüş ile varlık ve istenilen ile maruz kalınan arasında bir ayrım Ego sayesinde gerçekleşebilecektir”106 şeklinde ifade etmektedir.

102 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 83.

103 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 89.

104 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 91.

105 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 91.

106 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 92.

45