• Sonuç bulunamadı

66

olarak bu eserlerde işlenen seçim özgürlüğüne olan mahkûmiyet, karakterlerin yazgısız yazgıları olarak ortaya konulmaktadır. Seçim, insanın kaçabileceği veya alternatifi olan bir şey olmayıp, mahkûm olduğu özgürlüğüdür. Bütün bunlar insan varlığının dünyadaki koşulları, dünyada olma halleri olmaktadır.

67

temele insan konulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Sartre’ın neden fenomenolojiye yöneldiği anlaşılmaktadır. Fenomenoloji yöntemi ile merkeze alınan düşünüm, varlığın ne olduğuna dair sorulan soruları, insanın düşünümünde varlık nasıldır? sorusuna dönüştürülmektedir. Dolayısıyla burada fenomenolojiye dayalı bir ontoloji anlayışı bulunmaktadır. Fenomenoloji aracılığıyla varlığın hakikatine dair çözümleme gerçekleşmektedir.

Felsefede fenomenoloji, Husserl felsefesinde bilince dayalı bir felsefe yöntemi olarak ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla fenomenolojik yöntem ile ilk olarak üzerinde durulması gereken bilinç ve nesne ilişkisidir. Fenomenolojide duyusal görünün sağladıkları ile bilinçte ortaya çıkan görü arasında farklılık bulunmaktadır. Duyusal olarak ulaşılan nesnenin görüntüsünün bilinçte kendini nasıl gösterdiği, dolayısıyla nesnenin bilinçteki saf görünümü önemlidir. Sartre tam olarak bu nedenle, nesnenin bilinçteki bu saf görünümünü elde edebilmek için fenomenolojik yöntemi temele almaktadır. Çünkü nesnenin bilinçteki saf görünümü, nesnenin duyusal olarak sağlanan görünümünden ziyade nesnenin görünümünün farklı boyutunu sunmaktadır.

Sartre için fenomenoloji, varlık özden önce gelir düşüncesiyle, varlık ve öz ilişkisi üzerinden kaynağını aldığı özgürlük felsefesi için önemlidir. Bu nedenle öncelikle Sartre’ın varlık ve öz ilişkisini hangi bağlamda aldığına bakılması gerekmektedir. Sartre’a göre, görünüşün ardında saklı duran bir öz bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla Sartre için öncelikli olan, görünüş ve varlığı kapsayan bütündür. Bu nedenle görünüş ve varlığı öncelikle bir bütün olarak düşünmek gerekmektedir. Başlangıçta bir bütün olarak düşünülen görünüş ve varlık, özü de bu bütün içinde görebilmeyi sağlamaktadır; “Görünüş, var olanın tüm varlığını

68

kendine doğru çeken gizli bir gerçeğe değil, görünüşler dizisinin toplamına gönderme yapmaktadır.”167

Sartre’a göre, fenomen kavramıyla sadece duyular aracılığıyla ulaşılan görünüşler anlaşılmamalıdır, çünkü varlık sadece görünen nesne değildir. Bu açıdan varlığın fenomen olarak alınması varlığın bütününü ele almaktır.168 Sartre fenomenolojiyi bilincin varlığına ulaşabilmek için kullanmaktadır. Fenomenolojik yöntemle ulaşılan bilincin bir şeyin bilinci olduğu düşüncesi, ontolojik olarak ulaşılan bilinçle, görünüş ve varoluş arasındaki ilişkiyi açıklamayı mümkün kılmaktadır.169

Sartre, varlığı iki tarzda, kendinde-varlık ve kendi-için-varlık, olarak gösterse de amaçladığı şey kendi-içinin varoluşunu ortaya koymaktır. Sartre’ın ontolojik kanıt olarak gösterdiği, bilincin bir şeyin bilinci olduğu düşüncesi bilince, kendinde-varlık olan şeylerin varlığını da ortaya koyma hakkı vermektedir. Böylece varlığın temelini oluşturarak, onun karşısına kendisini koyabilen bir bilinç bulunmaktadır. Bu ontolojik kanıt ile Sartre’ın kendi-için-varlık olan insana nasıl özgürlük alanı açtığı da görülmektedir.170 Sartre, zorunlu olarak ilişki içine aldığı kendi-için-varlık ve kendinde-varlık bağlılığı ile varlığın ontolojik kanıtını oluştururken aynı zamanda insanın özgürlüğünü de buna dayanarak açımlamaktadır.

Kendi-içinin, kendindeye yaklaşımı ve onunla olan ilişkisi, soru sorabilme yeteneğine dayanmaktadır. Sartre tam olarak bu soru ile varlığın karşısına hiçliği koyar, çünkü kendi-içinin sorduğu her soru, beraberinde olumsuz bir cevabı, bununla beraber yargıyı getirmektedir. Dolayısıyla kendi-içinin, varlık üzerinde yaptığı ve ulaştığı bu olumsuzlama (les négations), varlık karşısında hiçlik olduğunu göstermektedir. Bu durumda olumlamanın, varlığın temelinde olması gibi, olumsuzlamanın temelinde de hiçlik bulunmaktadır. Hiçlik

167 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 17.

168 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 21-22.

169 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 30-36.

170 Gary E. Jones, a.g.m., s. 234.

69

sadece varlık aracılığı ile görünür kılınmaktadır. Diğer taraftan hiçliği öznellik olarak almamak gerekir, çünkü hiçlik gerçeklik üzerine kuruludur ve bu bakımdan hiçlik, varlığın karşıtı yokluk demek değildir; gerçekte var olmayanı ortaya koyacak olandır.171 Sartre bu durumu Varlık ve Hiçlik’te şu örnek ile gösterir:

“Pierre ile saat dörtte randevum var. On beş dakika gecikerek geliyorum:

Pierre hep tam vaktinde gelir; acaba beni beklemiş mi? Buluşacağımız kafeye, oradaki müşterilere bakıyorum ve, “Burada yok” diyorum. Pierre’in mevcut olmayışına dair bir görü mü var, yoksa olumsuzlama sadece yargıyla birlikte mi devreye girmektedir?”172

Bilinç, etrafındaki şeyleri konumlandırır; çünkü her bilinç bir şeyin bilinci olmaktadır.

Bilincin yönelimselliği ile şeylerle olan ilişkisi kurulmaktadır. Bilincin kendinde-varlık ile benzerliği yoktur, sadece ilişkisi bulunur ve bu ilişki sorgulama ile gerçekleşmektedir.

Sorgulama, kendi-içinin, kendindeyi karşısına almasıdır. Çünkü her sorgulama beraberinde bir sorgulananı gerektirmektedir.173

“Her bilinç, bir nesneye ulaşmak için kendine aşkınlaştığı ölçüde konumlandırıcıdır ve bu konum içinde kendini tüketir: şu anki bilincimde yönelim adına ne varsa dışarıya doğru yönelmiştir.”174

Bilincin dünya karşısındaki sorgulayan tavrı onun özgürlüğü olmaktadır. Bu sayede bilinç kendini varlıktan soyutlayarak dünyaya, varlığa yönelmektedir. Bu nedenle Sartre, bilinci yönelim olarak alır, çünkü bilinç ne bir şey olarak varlıktır ne de egodur.

Sartre, kendi-için-varlık ile kendinde-varlık olanın birbiriyle karşılaşmalarını, ikisi arasındaki aracı tavra, yani sorgulamaya yükler. Sorgulama, kendi-için-varlık olan bilincin, kendinde-varlık olan şeylerle kurduğu ilişki bakımından önemlidir, çünkü sorgulama ile ilk olarak ulaşılacak olan olumsuzlamadır, buradan da varlık olmayana (non-être) ve sonuç

171 Simon Gusman, a.g.m., s. 57-58.

172 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 52.

173 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 46.

174 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 24.

70

olarak hiçliğe ulaşılmaktadır. Sartre “yargılayıcı önermenin kaynağı olan olumsuzlama mı hiçliğin kökenindedir yoksa gerçeğin yapısı olarak hiçlik mi olumsuzlamanın temeli ve kökenidir?”175 sorusu ile aslında insanın hiçlik karşısındaki konumunu belirginleştirmeyi istemektedir.176 Sartre, kendinde-varlık niteliği olan olumlama karşısına, kendi-içinden kendindeye giden olumsuzlamayı koymaktadır. Dolayısıyla hiçlik ile özgürlük ilişkisini anlayabilmek için olumsuzlamanın kaynağına bakılması gerekmektedir.

Varlık ve hiçlik arasında birbirlerini gerektiren bir ilişkisi bulunmaktadır. Buna göre, hiçlik ne varlığın karşısındadır ne de gerçek değildir; ne varlığın içinde ne de dışında bulunmaktadır. Sartre, hiçliği varlığın bağrında ele alır: “Varlık varsa hiçlik vardır.”177 Sartre, özgürlüğü hiçliğin içinde bulmaktadır. Heidegger’den aldığı hiçliğin somut kavranışında iç daralması olarak kendini gösteren hiçlik, kendi-içinin dünya karşısındaki tutumu bir nevi kaçışı olmaktadır. Heidegger’de kendilik olarak nitelenen Dasein, Sartre’ın özgürlük düşüncesinde devam etmektedir. Çünkü kendi-içini ne değilse o yapan şey, dünyadan uzaklaşabiliyor olması olarak gösterilebilir.178 Heidegger Varlık ve Zaman’da Dasein’ın varlığının anlamını kendisiyle olan zamansal ilişkide görerek şöyle demektedir:

“Dasein varolduğu müddetçe kendisi hep daha henüz var olamamış olarak var-olabilmelidir. Özü varoluşu oluşturan varolan, bütün varolan olarak kendisinin olanaklı kavrayışına özü itibariyle direnir.”179

Heidegger varlık ile zamanın anlam üzerinden kurulan ilişkisini Metafizik Nedir? eserinde de zamanın varlığın temelinde olduğunu ve varlığın hakikatine işaret ettiğini söyleyerek göstermektedir:180

175 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 49.

176 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 46-49.

177 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 59.

178 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 60-61.

179 Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, Çev. Kaan Ökten, Alfa Yayınları, İstanbul, 2020a, s. 350.

180 Martin Heidegger, Metafizik Nedir?, Çev. Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2019, s. 18.

71

“Zamanın tecrübesi, Varolanın değişmekte olan akışında edinilemez.

Anlaşılan, Zamanın özü tamamen farklıdır; bu öz, Metafiziğin Zaman kavramında henüz düşünülmediği gibi, hiçbir zaman düşünülemez de. Böylece Zaman, daha tecrübesi edinilecek olan Varlığın Hakikatine verilmesi gereken ilk ad olacaktır.” 181

Sartre ontolojisi, Heidegger’in Dasein’ı varlıkla olan ilişkisini ontolojik olarak alması ve Dasein’ın zamansal oluşu ile benzerlik göstermektedir. Aynı şekilde Sartre da kendi-içinin, özgürlük ve zamansallık ilişkisini ontolojik düzlemde almaktadır. Bu ontolojik düzlemde kendinde-varlık olan şeylerin, zamandaki sürekliliğinin ve bütünlüğünün de kendi-için-varlık ile kurulan ilişki sonucunda sağlamaktadır.182

Kendi-için-varlık, kendinde-varlıkta bulunmayan olanakları barındırmaktadır. “Hiçlik oldurulur, hiçleştirilir”183 sözüyle Sartre, hiçliğin kaynağının varlık olmadığını fakat kendi-içinin, varlık karşısındaki, yani varlık olma olasılığını sorgulaması ile kendini ortaya koyduğunu söylemektedir. Bundan dolayı hiçlik, varlığın olanaklarının açığa çıkmasıdır.

Hiçlik, kendi-içinin varlıkla olan ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, bu ilişkinin nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğine bakılması gerekmektedir.184 Hiçlik, zamansallık bağlamında geçmiş ve şimdinin kopuşunda bulunmaktadır. Dolayısıyla insana ne değilse o olma niteliğini veren ve dünyadan uzaklaşarak özgürlüğe mahkûm eden hiçliğin, bilincin zamansal oluşunu gerektirdiği görülmektedir: “böylece insan hem varlık karşısında hem de zaman karşısında hiçleme ile durur.”185

Hiçlemenin sebebiyet verdiği iç daralması, insanın dünyadan kaçma isteğini, insanın kendi üzerine yaptığı düşünüm ile gerçekleştirmektedir. Kendi-içinin dünyanın karşısındaki tutumu olan olumsuz tavrı ile ortaya koyduğu olanaklar onu iç daralmasına götürmektedir.

181 Martin Heidegger, a.g.e., s. 19.

182 Jospeh S. Catalano, “Sartre’s Ontology from Being and Nothingness to The Family Idiot”, Sartre Studies International, vol. 11, no: 1-2, 2005, s. 25.

183Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 66.

184 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 67-70.

185 Jean-Paul Sartre, a.g.e., s. 73.

72

Bununla kendini olduğu gibi sunan şeyin karşısında artık var olmayanın olanağı bulunmaktadır. Sartre için bu olanaklar kendi-içinin özgürlük alanını oluşturmaktadır.

Böylece insana dair ne geçmişte ne de gelecekte belirlenmiş herhangi bir şey yüklenemeyeceği ortaya çıkmaktadır.186

Sartre, olumsuzlamayı kendindenin, bilincin ve zamansallığın çerçevesi içinde alarak, zamansallığın hiçleyici yapısıyla insanın belirlenemezliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla insanı ne değilse o olan varlık olmasının temelinde insanın zamansal bir varlık olması bulunmaktadır. Sartre bu durumu, “zamansallığın hiçleyici yapısı bilincin geçmiş ve gelecek karşısındaki olmama kipidir”187 sözü ile açıklamaktadır. Bu nedenle, özgürlük ve zaman ilişkisinin kendi-içinin hiçleyici tavrının temelinde ortaya çıktığı söylenebilir.

2.2. Sartre Metafiziğinde Kendinde-Varlık en-soi) ve Kendi-İçin-Varlık