• Sonuç bulunamadı

2. TRABZON ŞEHRİ VE GELENEKSEL MEKÂNIN TEMEDDÜN ÜZERİNDEN SOSYO-POLİTİK ORGANİZASYONU

2.3. Trabzon’da Mahalle

2.3.2. Mahalle ve Cami İlişkisi: Cemaat ve Meşruiyet

2.3.2.1. Cami ve İmamlar

2.3.2.1.1. İmam ve İltizâm

İmamlar konusunda son olarak, sicillerimizde karşılaştığımız ve normal bir imamdan farklı görevleri olan ya da tek bir kişinin üzerinde birçok görevlerin toplandığı bir imam profilinden bahsetmek istiyoruz. Bu nokta -eğer geleneksel dönem itibariyle böyle bir imam profili yoksa- oldukça ilginç bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakmaktadır.

2.3.2.1.1. İmam ve İltizâm

İltizamın 17. yüzyılda aldığı seyir, imamların da bu çarkın içine dâhil olduklarını ve birer birey olarak camiin ve mahallenin dışında meşgul oldukları bir kısım işler olduğunu göstermektedir.

Evâil-i Zi’l-kade 1060 tarihinde Bedesten kethüdası, el-hacc Kasım Camii’nin imamı Ali Efendi’dir. Ali Efendi, bedestende satılan keten topu başına 2 akçe almaktadır ve bunun mukabili bedesteni senede 7000 akçeye iltizâm etmiştir; fakat Hatuniyye Vakfı’na ödemesi gereken bu 7.000 akçeyi ödememiştir. Bunun üzerine mütevelli İbrahim Beşe kendisini dava etmiştir. Sorgulanan İmam-Kethüda Mevlana Ali Efendi, bedestenin

463 T.Ş.S., 1827, 56/1.

464 İstanbul’da da Kasap İlyas Mahallesi içinde, “mahalle-i cedîd” ismi ile bir mahalle bulunmaktadır. Bu mahalle C. Behar’a göre, Kasap İlyas Mahallesi içinde bir tür “alt-birim”dir. Behar, “Kasap İlyas Mahallesi”, s. 27.

124

Hatuniyye Vakfı’na bağlı olduğunu ve satılan keten topları karşılığında kendisinden önceki kethüdaların senede 7.000 akçe vere geldiklerini, ayrıca kendisinin de bu 7.000 akçeyi verebileceğini, lâkin imam olduğu el-hacc Kasım Vakfı’nda darü’l-kurrâ olduğunu, adı geçen 7.000 akçeyi darü’l-kurrâ olması sebebiyle kendisine berat ettirdiğini söylemiştir. Buna mukabil mütevelli İbrahim Beşe ise emr-i şerîf ibrâz etmiştir. Ali Efendi’nin yüzüne okunan emirde, “Hatuniyye bezzasistanında fürûht olunan ketandan vakf-ı mezbûre 7.000 akçe virirler iken hâlâ Ali Halife nâmında bir kimesne bir tarîk ile berât iylemiş imdi mezbûr Ali Halife’den 7.000 akçe vakıf mütevellilerine alıvirilmek babında emrim olmuştur” denildiğinin anlaşılması üzerine, Ali Halife, bu parayı ödemeye ve bundan sonra da kethüdalıktan “kasr-ı yed” etmeye tenbih edilmiştir.465

Görüldüğü üzere bir imam aynı zamanda şehrin en önemli müesseselerinden biri olan bedestenin kethüdasıdır.466

Bu ise her satılan keten topu başına 2 akçe aldığı oldukça kârlı bir iştir. Mukabilinde ise 7.000 akçe ödemekle mükelleftir. Bunu ödemeyen Ali Efendi’nin oldukça iyi bir sermaye biriktirmiş olması gerekmektedir. Bununla birlikte Ali Efendi’nin kethüdalığın iltizâmını hangi sermaye ile aldığı önemli bir soru gibi durmaktadır. Bu noktada elimizde bulunan ve bir sene öncesine ait bir kayıt, belli oranda fikir sahibi olmamızı sağlamaktadır. Buna göre, bedesten kethüdalığı cânib-i vakıftan (Hatuniyye Vakfı) dârü’l-kurrâya tayin olunmuş iken ve Mevlana Ali bu şekilde tasarruf edip ayrıca “tâlibine ta‘lîm üzere” olup hiç bir kusuru olmadığı sırada, “aherden ba‘zı kimesneler alub berât itdirüb” Ali’ye zulm etmişlerdir. Bu nedenle 4 Ramazân 1059 tarihinde Ali’ye tekrar berât verilmiş ve bedesten kethüdalığı mukabilinde dârü’l-kurrâ hizmetinde olup bundan önce kethüdalığa ne şekilde mutasarrıf olunuyor ise Ali’nin de o şekilde tasarruf etmesi emredilmiştir.467

Bu noktada İmam-Kethüda Ali’nin dârü’l-kurralık hizmeti mukabilinde söz konusu iltizâmı aldığı anlaşılmaktadır, dolayısıyla yukarıdaki iddiasında belli oranda bir haklılığı olduğuna hükmedilebilir. Fakat yüzüne karşı okunan hükümden ve belgemizde ifade edilen, bundan önce kethüdalığa ne şekilde mutasarrıf olunuyor ise Ali’nin de o şekilde tasarruf etmesi gerektiğine dair olan ifade, onun belli bir para ödemesi gerektiğine dair yorumlanabilir. Nitekim sonuçta kethüdalıktan el çektirilmesi onun haksız olduğuna işaret etmektedir. Tabiî vakfın mütevellisi, Ali Efendi’yi

465 T.Ş.S., 1831, 67/7.

466 Bedestenin bu önemi hakkında bkz. İnan, “Bedestenlerin Türk Ticari Mimarisindeki Yeri ve Trabzon Bedesteni”, s. 119-133.

467

125

kethüdalıktan uzaklaştırmak için ayrıntılarını bilemeyeceğimiz bir kısım faaliyetlerde de bulunmuş olabilir. Fakat kararın hakikat payı taşıdığına güvenirsek, Ali Efendi’nin yine iltizâm için bir peşin para vermesi gerektiği de düşünülebilir. Nitekim bedesten kethüdalığı 1040 senesi Safer’inin gurresinde Murad adlı eski kethüdadan alınarak Mustafa Beşe’ye verildiğinde, Mustafa Beşe kethüdalığı iltizâm etmek için 30 kuruş peşin vermiştir.468

Bu nedenle imam-kethüdanın da iltizâm için belli bir miktar para ödemesi gerektiğine hükmedilebilir. Dolayısıyla dârü’l-kurrâlığı mukabilinde bu peşin paradan muaf olmuş olabileceği düşünülebilir.

Her top ketenden 2 akçe alan imamın kethüdalığı sırasında oldukça önemli bir nüfuz elde ettiği söylenebilir. Bu nedenle imamların sadece mahalleleri ekseninde anlam kazanan bireyler olmadıkları görülmektedir. Ayrıca bedesten kethüdalığını elinde tutabilmesi için kendisinin belli bir sermayesi olması gerektiği de ifade edilebilir. Bu noktada genelde 5 ila 15 akçe arasında yevmiyesi olan imamların, iltizâm için gerekli asgarî sermayeyi nereden bulduklarına dair fikir yürütmemizi sağlayacak yeterli malumat bulunmamaktadır. Bilhassa İmam Ali Efendi hakkında incelediğimiz sicillerde yeteri kadar veri yoktur. Bulabildiğimiz kadarıyla ve eğer aynı kişi iseler Ali Efendi karşımıza şu icraatları ile çıkmaktadır:

Evâsıt-ı Ramazan 1043 senesinde El-hacc Kasım Vakfı’nın mütevellisi olarak Mevlana Ali Efendi’nin ismi zikredilmektedir.469

Yine evâsıt-ı Zi’l-kade 1034 tarihinde vakfın mütevellisi olarak Mevlana Ali Efendi görünmektedir.470

Dolayısıyla uzun zamandır kendisi mütevellilik yapmaktadır.

Ayrıca İskender Paşa Medresesi müderrisi ders vermediği için medresenin “muattal” olması nedeniyle Mevlana Ali, kadının arzı üzerine, 9 Receb 1028’de “ta‘lim-i Kur‘ân” için 10 akçe yevmiye ile darü’l-kurrâ olarak tayin edilmiştir.471

Orta Hisar’daki Cami-i Atik’e Kadı Mehmed Efendi’nin arzı üzerine, 1028 Cemâziyye’l-âhirinin 27. gününden itibaren, vefat eden Hafız Ahmed yerine, günlük beş 468 T.Ş.S., 1828, 150/10. 469 T.Ş.S., 1828, 49/4. 470 T.Ş.S., 1823-1, 28/5. 471 T.Ş.S., 1821, 44/2.

126

akçe yevmiyesini Trabzon İskelesi mahsulünden almak üzere Ali Halife imam tayin edilmiştir.472

Dolayısıyla imam-darü’l-kurrâ-mütevelli-kethüda olarak birçok görevi kendisinde toplayan Ali Efendi, oldukça yoğun bir çalışma temposuyla uzun zamandır Trabzon’un önemli mevkilerini işgal etmiştir. İmamların sadece imamlık yapmadıklarına dair elimizde başka örnekler de bulunmaktadır.

Örneğin İskender Paşa Camii’nde hatip olan Pirî Halife’nin vefatının akabinde, vakfın mütevellisi Mustafa’nın arzı üzerine, Mustafa Halife, 24 Rebiyyü’l-evvel 1059 tarihinde günlük 3 akçe vazife ile padişah tarafından hatip olarak tayin edilmiştir.473

Yine aynı camiye 6 Rebiyyü’l-ahir 1059 tarihinde günlük 5 akçe ile imam olarak tayin edilmiştir.474

Bunun yanında Sultan Mehmed Han Camii’ne kendi “heva ve hevesinde”olduğu için ref‘ olunan İbrahim yerine, 13 Cemâziyye’l-ahir 1059 tarihinde Mevlana Abdurrahman, günlük 10 akçe vazife ile hatib olarak tayin edilmiştir.475 Yine kadının arzı üzerine, günlük 5 akçe vazifesini İskele mahsulünden almak kaydıyla görevini hakkıyla yapmayan İbrahim yerine de devr-hân olarak tayin edilmiştir.476

Bununla da kalmayarak yine “görevini hakkıyla yapmayan” Arslan yerine, günlük 2 akçe vazifesini İskele mahsulünden almak üzere, kadı arzı ile en‘amhân olarak tayin edilmiştir.477

Ayrıca yine Kadı Abdülkerim’in arzı üzerine, görevini hakkıyla yapmayan Arslan yerine, günlük 10

akçe vazifesini Gümrük Mukataası’ndan almak üzere, 24 Zi’l-kade 1059 tarihinde bir de

fetih-hân olarak tayin edilmiştir.478 Görülebileceği üzere Abdurrahman, hatip olduktan sonra birkaç ay ara ile camideki diğer görevleri de uhdesine toplamıştır. Hemen bütün atamalarda mevcut görevlilerin vazifelerini hakkıyla yapmadıklarına dair bir gerekçe öne sürülmektedir. Bu ifadenin doğru olması büyük ihtimal olmakla birlikte, aklımıza Abdurrahman’ın diğer görevlileri tedricen tasfiye ederek şehrin en önemli camiini, tabir yerinde ise inhisarına almış olabileceği gelmektedir. Yine bir solağın günlük 17 akçe ulufe

472 T.Ş.S., 1821, 45/1. 473 T.Ş.S., 1831, 83/5. 474 T.Ş.S., 1831, 83/6. 475 T.Ş.S., 1831, 84/7. 476 T.Ş.S., 1831, 84/8. 8 Receb 1059. 477 T.Ş.S., 1831, 84/9. Evâil-i Şa‘bân 1059. 478 T.Ş.S., 1831, 86/2.

127

aldığı bir sistemde, Abdurrahman, bütün bu vazifeleri neticesinde günlük 27 akçe kazanmaktadır. Bu ise dönemi için oldukça iyi bir meblağdır.479

Abdurrahman’ın bir kısım politik manevralar sayesinde bu görevleri kendisinde toplayıp toplamadığını tam olarak bilmiyoruz, fakat bu dönemde bazı kişilerin bir dezenformasyon sürecinin sonucunda merkezi manipüle ederek vazife elde ettiği malumumuzdur. Örneğin Trabzon İskelesi Emini Mehmed’in arzı üzerine, Sultan Mehmed Han Camii’nde hâfız-ı kütüb iken “kendi heva ve hevesinde” olduğu için ref‘ olunan Ali yerine, 11 Reviyyü’l-evvel 1060 tarihinde Mevlana Hasan, günlük 3 akçe vazifesini İskele mahsulünden almak üzere hâfız-ı kütüp tayin edilmiştir.480

Bununla birlikte Hasan’ın bu görevi elde etmesinde bir dezenformasyon sürecinin olduğu anlaşılmaktadır. Hasan, vazife Mevlana İbrahim’in iken Ali’nin olduğunu söylemiş ve Ali de “kendi heva ve hevesinde” olduğu için ve “celâ-yı vatan” ettiği için aslında vazifeli olmadığı bir görevden ref‘ olunmuş, Hasan bir oldubitti ile berât temin ederek bu vazifeyi haksız bir şekilde elde etmiştir; fakat İbrahim, daha sonra merkeze başvurarak hakkını talep etmiş ve neticede 5 Cemâziyye’l-evvel 1060 tarihinde tekrar görevine tayin edilmiştir.481

Dolayısıyla bu dönemde, merkezi bir şekilde manipüle edebilme imkânı neticesinde kişilerin bazı politik manevralarla görev elde ettikleri anlaşılmaktadır.482

Bu imkânın varlığı Abdurrahman’ın da hatip olduktan sonra camiin diğer görevlileri üzerinden yürüttüğü bir tasfiye süreci ile aylık 27 akçe gelire tasarruf edebildiği bir konum elde etmesini sağlamış olabilir.

Dolayısıyla imamları sadece kadının ya da mahallelinin temsilcisi olarak düşünmemek gerekmektedir. Onlar aynı zamanda birer bireydirler ve yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere oldukça da müteşebbis bir tavırları bulunmaktadır. Kendi

479 Sicillerimizde bulunan Abdurrahman Efendi b. Bostan Çavuş adında birinin 350 adet koyunu bulunmaktadır ve otlatması için çobana vermiştir. (T.Ş.S., 1830, 61/6). Abdurrahman efendilerin aynı kişi olup olmadıkları kayıtlardan anlaşılamamaktadır.

480 T.Ş.S., 1831, 88/4. 481 T.Ş.S., 1831, 88/7. 482

Yine Adurrahman adında bir şahıs, İmaret-i Hatuniyye nezâretini, kurmuş olduğu yerel bağlantılar neticesinde kendi uhdesine almıştır. Bu Abdurrahman’ın yukarıda zikredilen Abdurrahman ile aynı kişi olup olmadığını çağrıştıracak herhangi bir emare bulunmamaktadır. Fakat aynı kişi iseler Abdurrahman’ın kendine vazife temininde oldukça mahir olduğuna hükmedilebilir. Nitekim Hatuniyye Vakfı mütevellisi Mehmed, ordu-yı hümâyûna arz gönderip, günlük 13 akçe vazife ile vakıf nâzırı Sadi gereken hizmeti yapıp herhangi bir kusuru yok iken, yine salih, dindar ve ehl-i vezâyif kendisinden razı iken; Abdurrahman adlı kişi ismini okuyamadığımız bir yerin kadısının arzı üzerine nezâreti alıp berât ettirmiştir. Bu durum Sadi’ye “gadr” olunmasına sebep olmuştur. Bu nedenle tekrar nezârete atanması mütevelli tarafından rica edilmiştir. Neticede Abdurrahman ref‘ olunmuş ve 27 Cemâziyye’l-evvel 1037 tarihinde Sadi tekrar nezârete atanmıştır. T.Ş.S., 1825, 102/1.

128

çıkarları doğrultusunda hareket edebilmekte ve imamlık haricinde birçok başka işle de uğraşabilmektedirler. Bunun yanında kethüda-imamın, bizim bildiğimiz bir sene içerisinde oldukça iyi bir sermaye biriktirdiği düşünülürse, Trabzon’un zenginleri arasında olduğu da zikredilebilir.