• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1 - BOŞANMA

1.2. Boşanmaya Etki Eden Psiko-Sosyal Faktörler ve Boşanma Nedenleri

1.2.4. İlişkisel Faktörler

Evlilik bir ilişki, boşanma da bu ilişkinin sonlanması olarak düşünüldüğünde boşanmaya etki eden ilişkisel faktörler son derece önemli bir etken haline gelmektedir. Bu başlıkta eşler arasında cereyan eden çatışmalar, ilişkinin süresi ve verimliliği, cinsellik ve çocuk varlığı gibi öğeler ele alınmıştır.

1.2.4.1. İlişkisel ve İletişimsel Çatışma

Çatışmanın hemen hemen bunu deneyimleyen insanlar kadar çok nedeni olabileceği belirtilmektedir. Farklı insanlar için farklı şeyler önemlidir, bu nedenle eşler arasında birbirinden çok farklı şeyler hakkında tartışma yaşanabilmektedir. Terapistler, danışmanlık için müracaat eden çiftlerin genel anlamda para, cinsellik ya da akrabalar nedeniyle tartıştıklarını söylemektedir. Daha önce işaret edildiği üzere çatışmaların pek çok nedeni vardır, burada önemli olan nokta çiftlerin farklılıkları nasıl çözdükleri ya da çözemedikleridir (Hendrick, 2009, ss. 142-143).

Evlilikteki çatışmanın ilk sinyalleri daha evliliğin başlarında ortaya çıkabilmektedir. Evliliğin ilk günlerinde birbirlerine hoşgörüyle davranan eşler, ilerleyen günlerde birbirlerini inciteceklerini düşünerek sorun olarak gördükleri şeyleri söylemekten kaçınabilmektedirler. Zamanla bu hatalar birikmekte, eşlerin sabrını zorlayıcı bir noktaya gelmekte ve şiddetli kavgalara sebep olmaktadır. Bu noktada eşler barışmak için kendilerinden ödün verebilirler. Ancak bu ödün verme durumu, eşler arasında gelecekteki olası bir çatışmanın tohumu da olabilmektedir (Senin için saçımı süpürge yaptım). Ya da çatışmalar ve iletişimsizlik nedeniyle eşler arasında yabancılaşma başlamaktadır. Zamanla ilişki zorunlu bir birlikteliğe dönüşebilmektedir.(Ateş, 2004, s. 69) Boşanmış eşler arasında büyük bir çoğunluğun evlilik döneminde ciddi ve sürekli çatışma ve tartışma yaşadığı, anlaşmazlıkları çözüme kavuşturamadıkları belirtilmekle beraber, bu kişilerin en yoğun çatışmaları boşanma kararı almadan hemen önceki süreçte yaşadıkları ve akabinde boşandıkları bildirilmiştir (Öngider, 2013, s. 144).

53

Spesifik anlamda çatışmaya neden olan sorunlar şu maddeleri kapsayabilir; - Evliliğe ilişkin gerçekçi olmayan mutluluk beklentileri.

- Eşlerin birbirlerinden farklı rol ve beklentilere sahip olmaları (örneğin; kimin yemekleri yapacağına, kimin ev dışında çalışacağına, kararları kimin alacağına dair çatışmalar).

- Evliliğe ilişkin ekonomik sorunlar (örneğin mevcut paranın nereye harcanacağına dair çatışmalar).

- Yetersiz iletişim ve buna bağlı gelişen sorunlar.

- Akrabalara ilişkin sorunlar (özellikle eşlerden birinin ebeveynlerine duygusal ya da maddi açıdan bağlı olmasından kaynaklanan problemler).

- Cinsel problemler.

- Eşler arasında çocukların büyütülmesi ve disiplini ile ilgili görüş ayrılıkları.

- Eşlerden birinin yeni ilgi alanları geliştirmesi, yeni bir ortama dâhil olması veya yeni arkadaşlıklar kurması ve diğer eşin buna uyum sağlayamaması, eşlerin (dışlayıcı tarzda) birbirlerinden farklı yönlerde kendilerini geliştirmeleri.

- Kıskançlık, sadakatsizlik, yerme, boş boş konuşma (dırdır), patronluk taslamak (üstünlük taslama) gibi davranışlar.

- Şüphecilik ve ayrımcılık.

- Boş zamanı kullanmada uyuşmazlık. - Alkol, uyuşturucu ve madde bağımlılığı.

- Politik görüş ve inançlardaki farklılık (Baran, 2013, s. 20; Özgüven, 2014, s. 119). Sağlıksız iletişim karı koca arasındaki ilişki bozukluklarında başat bir faktördür (Ergin, 2004, s. 179; Özgüven, 2014, s. 120). İlişkilerdeki problemler sıklıkla hatalı iletişimden kaynaklanmaktadır (Brosan & Todd, 2016, s. 167). Çiftlerin birbirlerine karşı gösterdikleri iletişimin niteliği ilişkinin kalitesini ve niteliğini etkileyen önemli bir etmendir. Evlilik ilişkisinde eşlerin duygu, düşünce ve isteklerini birbirlerine iletmedeki başarısızlıkları sorunlara sebep olmaktadır (Duran & Hamamcı, 2010, s. 88). İletişim tarzı eşlerin kişiliği ile yakından ilgilidir. Her insanın iletişim stili farklıdır. Eşler arasındaki çatışmaların sebebi algı farklılıkları ve kusurlu iletişim tarzından kaynaklanabilir. Kimi, sorunlar karşısında öfkeli davranır, kimi ise inkârcı bir tutum gösterebilir. Yine de aralarında çatışmalı da olsa bir iletişimin varlığı eşler için olumsal

54

düşünülebilir. Ancak bu boşanma işareti de sayılabilir. Bu noktada eşler arasındaki en büyük sorun iletişimsizliktir. İletişimsizlikte arada bilgi alışverişi yoktur, yoğun yalnızlık duygusu, kabuğuna çekilme ve sessiz bir bekleyiş vardır (Tarhan, 2005, ss. 22-26).

1.2.4.2. Evlilik Süresi

Evlilik süresi ile boşanma arasında ters bir ilişki vardır. Türkiye Aile Yapısı Araştırma (2011) sonuçlarına göre medeni durumu boşanmış olan her beş kişiden birinin evliliğinin 2 yıl ya da daha kısa sürdüğü, her beş kişiden ikisinin evliliğinin 5 yıl ya da daha az sürdüğü tespit edilmiştir. Boşanmış kişilerin yarısının evliliği 8 yıl ya da daha kısa sure devam ettirdiği bulgulanmıştır (ASPB, 2013, s. 200).

ABD istatistikî verilerine göre 1990 yılında boşanmayla sonuçlanan ilk evliliklerin süresi ortalama yaklaşık 8 yılken, ikinci evlilikler için bu değer 5 ila 6 yıl arasında yer almış, üçüncü evlilikler içinse 2 yıldan az olmuştur (Emery, 2013a, s. 20).

Tablo 2: Türkiye'de 2015 -2018 Yıllarında Evlenme, Boşanma ve Evlilik Süresi İstatistikleri

2015 2016 2017 2018

Sayı (%) Sayı (%) Sayı (%) Sayı (%)

Evlenme (Toplam) 602982 100 594493 100 569459 100 553202 100 Boşanma (Toplam) 131830 100 126164 100 128411 100 142448 100 E vl il ik S üre si 1 yıldan az 4814 3,6 4550 3,6 4074 3,2 4205 3 1 ile 5 yıl 47075 35,7 44816 35,5 45647 35,5 49307 34,6 6 ile 10 yıl 28384 21,5 26531 21 26599 20,7 29099 20,4 11 ile 15 yıl 18276 13,9 17833 14,2 18845 14,4 21378 15 16 ile 20 yıl 14252 10,8 13994 11,1 14229 11,1 15910 11,2 21 ile 25 yıl 8850 6,7 8779 7 9131 7,1 10602 7,4 26 yıl ve dahası 9957 7,6 9495 7,5 10107 7,9 11778 8,3 Bilinmeyen 222 0,2 166 0,1 139 0,1 169 0,1

Yukarıdaki tablo ülkemizde son dört yılda gerçekleşmiş boşanmaları ve bireylerin evli kalma sürelerine ilişkin sayıları ve yüzdelik dilimleri göstermektedir. Buna göre boşanmaların ciddi bir kısmı evliliğin ilk beş yılı içerisinde gerçekleşmektedir. Örneğin 2018 yılında boşanmaların %37,6’sı evliliğin ilk 5 yılı içerisinde gerçekleşmiştir Bu istatistiklere ait bir diğer dikkat çekici veri ise son üç yıl içerisinde boşanma sayısı

55

artarken evlenme sayısı azalmıştır. 2018 yılındaki boşanma sayısındaki artış ise ayrıca dikkat çekicidir (TUİK, http://www.tuik.gov.tr).

1.2.4.3. Evlilik Doyumu

Evlilik doyumunda beş temel faktör ön plandadır; (l) Eşlerin birbirlerini sevgi ve saygıyla algılamaları, (2) duygusal doyum, (3) etkin iletişim, (4) benimsenen rollerin birbirleriyle uyum ve uzlaşma içinde olması ve (5) etkileşimin miktarı. Bu faktörler olumlu yönde kendilerini gösterdiklerinde evlilik her iki çift için de doyumlu olmakta ve boşanma ihtimali azalmaktadır (Cüceloğlu, 2011, s. 542).

Evlilikten haz duymak ve mutlu olmak yerine sıkıntı hissi arttığında ve yoğunlaştığında evlilik ilişkisinde problemler başlamaktadır. Evlilikte sıkıntı duygusunun neden artmış olduğu ise eşlerin dinamiklerine göre değişiklik göstermektedir. En sık görülen faktörler şu şekilde belirtilmektedir; eşlerin birbirini aşırı ölçüde kontrol etme ihtiyacı, ilişkiyi kimin kontrol edeceği problemi, güç mücadelesi, eşlerin birbiriyle konuşmaması, iletişimlerinin çeşitli nedenlerle kesilmesi, eşlerden birinin ya da her ikisinin duygularında değişme ve eşlerin birbirini artık çekici bulmamasıdır (Dokur & Profeta, 2014, s. 191).

Ayrıca "çok mutsuz olma" boşanma için geçerli bir gerekçe olarak sunulmaktadır/kabul edilmektedir.20 Ülkemizde yapılan araştırma sonuçları bu tür bir kabulün cinsiyete, cinsiyet algısına ve yaşanan bölgeye göre farklılaştığını göstermiştir; Ankara, İstanbul ve İzmir gibi illerde erkekler mutsuz kız çocuğunun boşanmasına %36.4 ile, erkek çocuğun boşanmasına %37.5 oranında olumlu bakmaktadır. Buna karşılık “mutsuz da olsa boşanmamalı" diyen erkekler kız çocuk için yalnızca %11,7, erkek çocuk içinse % l0 oranındadır. Doğu ve Güneydoğulu erkekler arasında “mutsuzsa boşanmalı" görüşü kız çocuk için %22,9 erkek çocuk içinse %27,5 oranındadır. "Mutsuz da olsa boşanmamalı" görüşü de kız çocuk için %31, erkek çocuk için %20 oranında dile

20 Giddens’a göre boşanma oranları evlilikteki mutsuzluğun doğrudan bir göstergesi değildir. Çünkü ayrılmış olup yasal olarak boşanmamış insanlar boşanma oranlarına dahil değildir. Bunun da ötesinde mutsuz bir biçimde evli olan insanlar evliliğin kutsallığına inandıklarından ya da ayrılmanın parasal ve duygusal sonuçlarından endişe ettiklerinden ya da çocuklarına bir 'aile' yuvası vermek için birbirleriyle kalmayı zoraki olsa da istediklerinden bir arada kalmayı seçebilmektedirler (Giddens, 2012, s. 264).

56

getirilmiştir. “Mutsuzsa boşanmalı" diyen kadınlar Ankara, İstanbul ve İzmir'de kız çocuk için %35, Doğu ve Güneydoğuda %17.6 oranındadır. Erkek çocuk için “mutsuzsa boşanmalı" görüşünü savunan kadınlar İstanbul, Ankara ve İzmir’de %36.7, Doğru ve Güneydoğu'da ise %21 oranındadır (Arıkan, 1996, s. 18).

1.2.4.4. Cinsellik

Fiziksel çekicilik, etkileyicilik ve cinsel yaşam evlilikte mutluluğu belirleyen faktörlerden bazılarıdır. Bu etkenlerin en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz cinselliktir. Cinsellikte yaşanan sorunlar evlilik yaşamını olumsuz etkilemektedir. Psikolojik, sosyal ve biyolojik değişkenlerin etkileşimi içinde şekillenen cinsellik, bu bileşenlerin birinde ortaya çıkan bir sorunla ketlenebilmekte ve işlevsiz hale gelebilmektedir. Bu noktada eșlerin birbirleriyle olan iletişimleri, duygu ve düşünce alanında yakınlaşma ve paylaşımları önemlidir. Eşler arasında çatışmalar ya da iletişimsizlik cinsel yaşantıyı/fonksiyonları etkilerken cinsel sorunlar da genel çatışmalara ya da duygusal uzaklaşmalara neden olabilmektedir (Gülsün, Ak, & Bozkurt, 2009, s. 68). Bu konuda farklı değişkenler ve unsurlar vardır; cinsel ilişki sıklığından cinsel yaşamın içeriğine, cinsel gelişimden cinsel bozukluklara bir dizi etken evliliği etkilemekte ve problematik olarak kendini gösterebilmektedir, cinsel problemlerin çözümsüz kalması eşleri boşanmaya kadar götürmektedir (Emery, 2013b, ss. 773-775).

Abalı’nın yaptığı araştırmada, “Boşanmak İçin Başvuran Kadınların Eşleriyle Olan Cinsel Yaşamlarını Boşanma Nedeni Olarak Görme Durumlarını” saptamak amacı ile Ocak 2005 tarihinden itibaren Sakarya Adliyesi 1. ve 2. Aile Mahkemesi'ne boşanmak amacıyla başvuran toplam 150 gönüllü kadına anket uygulanmış; sonuç olarak kadınların eşleriyle olan cinselliklerinin genellikle kötü olduğu ve bu durumun kayıtlara yansımamakla birlikte boşanmayı başlatan önemli faktörlerden biri olduğu tespit edilmiştir. Aynı çalışmada kadınların yaş ortalamasının 32.36, %54.7’sinin eğitim durumlarının ortaokul/lise olduğu ve yarıdan fazlasının (%54) çalıştığı, evliliklerinin 1-5 yıl sürdüğü (%41-5.4), evlilik ilişkilerini kötü/çok kötü olarak (%44), evliliklerindeki cinselliklerini ise genellikle kötü olarak (%56) değerlendirdikleri ve %56.7’sinin eşlerinden şiddet gördüğü, kendi evliliklerindeki cinselliklerini boşanma nedeni olarak görme oranının %15.3 olduğu, buna karşın kendi dışındaki evliliklerde cinselliği

57

boşanma nedeni olarak görme oranın %92. 7 olduğu, ayrıca kadınların evlilik uyum düzeylerinin çok düşük olduğu bulunmuştur (Abalı, 2006, ss. 8-9).

1.2.4.5. Çocuk

Doğurganlığın ve çocuk varlığının boşanmaya etki ettiği savunulmuştur (Becker, 1993, s. 19). Kısırlık, ailedeki çocuk sayısı, çocukların yaşı boşanmada risk faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya çapında yapılan araştırmalarda kısırlık, en yaygın boşanma gerekçeleri içerisinde ikinci sırada yer almaktadır (Betzig, 1989, s. 659). İstatistiksel olarak çocuksuz çiftlerin çocuklulara göre boşanma olasılığı 3,5 ile 5,4 kat daha fazladır. Çocuk varlığı boşanmalarda önemli bir etkendir; Avrupa’da 80’nin üzerindeki araştırmanın sonuçlarına göre bir çocuklu çiftlerin çocuksuzlara göre boşanma olasılığının %36 daha azaldığı gösterilmiştir. Çocukları ergenlik döneminde olanların, 0-6 yaş grubunda çocukları olanlara göre boşanma olasılığının daha fazla olduğu, boşanmış ve ardından yeniden evlenmiş bir çift çocuk sahibi olduğunda ise boşanma ihtimalinin azaldığı, önceki evlilikten gelen üvey evlat varlığının ise boşanmaları arttırıcı yönde etki ettiği bulgulanmıştır (Emery, 2013a, ss. 20-21, 2013b, s. 205). Ülkemizdeki araştırmalarda da boşanmada çocuk varlığının önemli bir etken olduğu, çocuklu ailelerdeki boşanma oranının, çocuksuz ailelere göre daha düşük olduğu bulgulanmıştır. 2000 yılı verilerine göre çocuksuz ailelerdeki boşanma oranı %43.85 iken, bir çocuklu ailelerde %25.14, iki çocuklu ailelerde %18.61’tür, üç ve daha fazla çocuklu ailelerde ise boşanma oranının giderek düştüğü kaydedilmiştir. Yani istatistikî olarak Türkiye’deki evliliklerde, çocuk sayısı arttıkça, boşanma oranı azalmaktadır. Yıldırım’a göre bu veriler ülkemiz için olağandır çünkü bunda geleneksel-muhafazakâr aile tipinin etkisi söz konusudur; bu tip bir ailede boşanma tasvip edilmezken çok çocuğa sahip olmak teşvik edilmektedir (Yıldırım, 2004, s. 70).