• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2 - BOŞANMA PSİKOLOJİSİ VE DİNİ BAŞA ÇIKMA

2.2. Dini Başa Çıkma

2.2.4. Dini Başa Çıkmanın Öğeleri

Yaşamdaki zorlanmalar ve güç durumlar insanların dayanak, sığınak, yardım ve teselli aradığı zamanlardır. Zor zamanlarda birey bir taraftan olan biteni anlamlandırmaya çalışırken diğer taraftan kendini, iyilik halini korumaya çalışmaktadır. İnsan özellikle bu tür durumların kendisini aştığını ve çaresiz kaldığını hissettiğinde ister istemez kutsala müracaat ederek, olağanüstü bir gücün onu korumasını ve yardım etmesini beklemektedir. Bu gibi durumlarda kutsala yönelmek bireyin en doğal davranışlarından birisidir. Bu esnada birey, duaya müracaat edebildiği gibi daha sık ve yoğun ibadet etmeye de başlayabilir. Başına gelen felakete ya da buna benzer durumlara sabır ile karşılık verebilir ya da kendinden daha kötü durumda olanları düşünerek şükür de

117

edebilir. Kendisini bunaltan (durum, olay, şahıs) her ne ise içerisinde ona duyduğu kızgınlığa ve öfkeye karşı kendi kendini ulvi düşüncelerle yatıştırabilir ve affedici de davranabilir. Bütün bunlar dinin asli unsurları ve yansıması olduğu gibi bireyin dini başa çıkmasının da araçlarıdır. Bunlardan bazıları aşağıda açıklanmıştır.

2.2.4.1. Dua ve İbadet

"Dua, ibadetin özüdür" (Tirmizi, 1975, s. 456) ve dinin en temel unsurlarından birisidir (James, 2017, s. 472). Dua, Tanrı-insan ilişkisinde insandan Tanrı’ya doğru bir yöneliş (Karaca, 2014, s. 222), çoğu insanın yaşamında merkezi bir değer ve en sık rastlanan dindarlık biçimidir. Duanın bu kadar yaygın olmasının nedeni insanlara sorunlarıyla baş etmesinde yardımcı olmasıdır (Hood vd., 2009, s. 465).

Dini inanca sahip olan bireyler kendilerini destekleyen ve koruyan bir referans olarak dini, bir başa çıkma yöntemi olarak kullanmaktadırlar. Zaten hayatın beklenmedik durumları, maddi zorluklar, doğal felaketler ve yakın ölümleri gibi durumlarda, insanlar inanca büyük önem atfederek Tanrı’ya sığınmakta ve ondan yardım gözetmektedirler. Bu gibi durumlar insanların çoğunda dua ve ibadete yönelme şeklinde kendini göstermektedir. Dua ve ibadet en önemli ve en sık müracaat edilen dini başa çıkma yöntemidir (Balcı Arvas, 2016, ss. 105-110).

Dua, pek çok dini başa çıkma şeklini kapsayan evrensel bir dayanaktır (Pargament vd., 2013, s. 391). Hatta kişi inançsız olsa dahi bazen beklenmedik durumlarla karşılaştığında doğal olarak bu mekanizmaya müracaat etme ihtiyacı hissetmektedir (Bahadır, 2011, s. 156). İnançlı ya da inançsız her bireyde, özellikle çaresizlik anlarında dua ihtiyacının ortaya çıkması, insanın psikolojik yapısının yansımasıdır. Bu durum onun varoluşsal özü ile ilgilidir (Koç, 2005, s. 78).

Duanın pek çok çeşidi vardır ve birçok farklı türde dua tasnifi yapılabilir.27 Albayrak (2007) birbirine tezat teşkil eden iç güdümlü ve dış güdümlü dindarlık tipolojilerinden

27 Örneğin Foster (1992), Hıristiyan geleneği içerisinde şekillenmiş 21 çeşit duadan bahsetmiştir; 1- Basit dua, 2- Terk edilmişlik duası (Matta – 27/46 “Tanrım beni neden terk ettin”), 3- Günlük arınma duası, 4- Gözyaşı duası, 5- Ferağat duası, 6- Oluşum duası, 7- Sözleşme duası, 8- Tapınma duası, 9- Dinlenme duası, 10- Ayin duası, 11- Süreğen dua, 12- Kalbin duası, 13- Meditasyon duası, 14- Zühd duası, 15- Hayret duası, 16- Talep duası, 17- Şefaat duası, 18- Şifa duası, 19- Acı çekmenin duası, 20- Buyurgan dua, 21- Radikal dua.

118

yola çıkarak bazı duaları (talep duası, alışkanlık edinilmiş dua, başa çıkma duası, bağışlanma duası, şefaat duası, tapınma duası, tefekkür ve ruhi gelişme duası) sınıflandırmıştır. Albayrak’a göre dış güdümlü dindarlar ilk üç duayı sıklıkla kullanarak daha faydacı ve duruma yönelik davranırken, iç güdümlü dindarlar duaları daha samimi ve içten bir yaklaşımla kullanmaktadırlar (Albayrak, 2007).

Biçimi veya içeriği açısından da farklı türde dua sınıflandırmaları vardır. Dinî, coğrafî ve kültürel açıdan dua pratiğinde farklılıklaşmalar vardır. Dualar başkası ile ilgili olabildiği gibi bizzat insanın kendisine de yönelik olabilir. Dualar, “hayır dua” ve “beddua” şeklinde tezahür edebileceği gibi maddi/dünyevi ve manevi/uhrevi isteklerle ilgili de olabilir. Bazı dualar hamd ve şükür için yapılırken bazıları doğrudan isteklerimizle ilgilidir. Bunlardan ilki hamd ve şükür duasıdır, diğerleri talep duası ya da yalvarma/yakarma duasıdır. Talep duası duanın en yaygın biçimlerinden birisidir ve bu duanın amacı genellikle kötülükten ya da kötü bir durumdan kurtulup esenliğe iyiliğe ulaşmaktır (Yaman & Temiz, 2014, ss. 195-196).

Din psikolojisi açısından duaların içerisinde canın ve malın korunması gibi isteklerin olması, dualarımızın ihtiyaçlarımızı kapsaması gayet normaldir. Dileme ve istemenin yanında şükretme, söz verme, tövbe gibi başka ruhsal hallerin duada dile getirilmesi de beklenen bir durumdur. Umumi bir yönü olsa da dualar özneldir, her çeşit talebin bireyin dilinden ifade edilebilmesidir. Dua, Allah ile öznel bir iletişim aracıdır. Dua ile bireyler yalnız olmadığını, yardımına gelecek bir Yaratıcının olduğunu bilerek sarsıcı olaylar karşısında inancını ve direncini pekiştirmektedirler (Yavuz, 2013, ss. 236-237). Yani dua, insana güç veren, onu rahatlatan, hayatın zorlukları karşısında yalnız olmadığını, ona yardım isteyebileceği kadir-i mutlak bir gücün var olduğunu hatırlatan bir unsurdur. Dua, ruhu tasfiye ve takviye ederek insanı koruyan ve ümitsizliğe düşmesini engelleyen bir pratiktir (İmamoğlu & Yavuz, 2011, s. 234). Dua, insanın ruhsal sağlının doğal bir unsurudur, onun sağaltımına yardımcı bir etkendir (James, 2017, s. 474).

Dua, sıkıntılı durumlarda, kriz anlarında sıklıkla müracaat edilen ve stresi, depresyonu, kaygıyı ve öfkeyi azaltan bir etkiye sahiptir. Dua ve dini başa çıkma tarzları arasındaki ilişki bazı araştırmalarda konu edinilmiştir. “Dilek duası” ertelemeci dini başa çıkma

119

tarzı ile; “dini dua” işbirlikçi dini başa çıkma ile; “psikolojik dua”nın ise benlik güdümlü dini başa çıkma ile ilişkili olduğu bulgulanmıştır (Ayten, 2012, s. 43). Dua, hem problem çözme açısından hem kişinin gelişimini/olgunlaşmasını kolaylaştırması bakımından hem de duygusal kontrolü sağlama noktasında genellikle olumlu bir dini başa çıkma yöntemi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca trajedi karşısında, zorlu stres anlarında, sevilen biri kaybedildiğinde, yas zamanlarında duanın pratik bir çözüm olabileceği belirtilmektedir (Hood vd., 2009, ss. 465-466).

2.2.4.2. Affetme

Arapça bir kelime olan affetme kavramsal olarak; silmek, silmeye/temizlemeye yönelmek, günahları silmek, bağışlamak, cezadan azade kılmak anlamlarına gelmektedir. Affedenin durumu ise kendisi bir şey isteme mertebesinde iken (isteme hakkına sahipken) bağışta bulunan kimsenin durumu gibidir (Ragıp El-İsfahani, 2012, ss. 710-711).

Affetme zor bir erdemdir. Herkesin kolayca yapabileceği bir davranış değildir. Başa çıkma açısından düşünüldüğünde özellikle zarara uğramış ve kötü davranışlara maruz kalmış bir kişinin affedici davranması azizlere özgü bir davranış olarak düşünülebilir (Pargament, 1997, s. 267). Affetme basitçe karşımızdaki bir kişiyi yani başkasını affetmek anlamına gelmemektedir. Affetmenin daha derin bağlarla örülü ruhsal tezahürleri vardır. Bu nedenle affetme çok çeşitli görünümlerde ve farklı boyutlarda ortaya çıkmaktadır. Başkalarını affedebilmenin yanı sıra durumu, olayı, kendini,

Tanrı’yı affetme ve Tanrı tarafından affedilme de vardır. Aslında affetme kendilikle

ilgilidir, bireyin kendisine sunduğu bir armağandır. Affetme, kişiliğin önemli bir gücüdür, ruhsal anlamda acıyı tatlıya, olumsuzu olumluya dönüştürecek bir mekanizmadır (Şentepe, 2016, ss. 11-16).

Affetme, dua gibi birincil öneme sahip bir dinsel başa çıkma mekanizmasıdır (Hood vd., 2009, s. 465). Affetme, çoğu dinî gelenek için onaylanan ortak özellikli bir davranış ve tutumdur. Affetme, daha uyum sağlayıcı bir baş etme ve genel olarak ruhsal ve sosyal sağlığı güçlendirmek için pozitif bir dini kaynaktır. Araştırmalar affetmenin olumlu duyguları güçlendirdiğini ve kognitif olumsuzlukları azaltarak ruhsal ve fiziksel sağlığı geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Affedici/bağışlayıcı düşünceler daha yüksek düzeyde algılanan kontrol ve daha düşük düzeyde fizyolojik stres tepkileri ile ilişkili bulunurken

120

affetmeme/bağışlayıcı olmayan düşünceler ile olumsuz duygular ve stresin fizyolojik göstergelerindeki artış arasında anlamlı ilişkiler bulgulanmıştır (Z. Cirhinlioğlu vd., 2013, s. 95). Bir başka çalışmada ise ensest mağdurlarından oluşan terapi grubuna affetme odaklı tedavi uygulanmış, mağdurların özsaygısının ve umut düzeylerinin arttığı, depresyon ve kaygı düzeylerinin azaldığı bulunmuştur (Pargament, 1997, s. 267). Weinberg, Gil ve Gilbar, affetme ile problem odaklı, duygu odaklı ve kaçınmacı başa çıkma yöntemleri arasındaki ilişkiyi terör saldırısına uğramış Post-Travmatik Stres Bozukluğu (PTSB) yaşayan 108 katılımcı ile incelemiştir. Sonuçta affetmenin problem odaklı başa çıkma ile pozitif bir korelasyona sahip olduğunu, kaçınmacı başa çıkma ile de negatif bir ilişkiye sahip olduğunu bulgulamışlardır. Ayrıca affetmenin post-travmatik etkileri azalttığını; affetmemenin ise bu etkileri arttırdığını bulgulamışlardır (Weinberg, Gil, & Gilbar, 2013, s. 700).

2.2.4.3. Şükür

Şükür, dini/uhrevi ve ahlaki/dünyevi bir değer olmakla birlikte karakterin ve kişiliğin bir özelliği/gücü (Peterson & Seligman, 2004, ss. 61-75, 526) ve hayatın olumlu tarafına odaklanan pozitif psikolojinin en temel göstergelerinden birisidir (Watkins, 2014, s. 1). Şükür, dini yaşayışın bir gereği ve dinin beklenen bir yönüdür. Kavramsal olarak şükür, nimeti tasavvur edip onu vereni (Allah’ı) bilmek, onu anmak/zikriyle dolup taşmaktır, karşıtı ise nimeti ve onu vereni unutmaktır. Şükür sözel, duygusal/düşünsel ve davranışsal olabilir (Ragıp El-İsfahani, 2012, s. 560). Şükür, dilimizde Tanrı'ya

duyulan minneti dile getirme, mutlu bir olay veya durumdan, yapılan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme gibi anlamlara sahiptir ( www.tdk.gov.tr). İngizlice’de ise appreciation, thanksgiving, gratitude kelimeleri ile ifade edilebilmekte ve minnettarlık, değerini bilme, takdir etme, müteşekkir olma gibi anlamlara gelmektedir.

Gündelik hayatta şükür, bir ruh halinin yansıması, kişisel bir özellik veya kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan bir karşılık olabilmektedir (McCullough, Tsang, & Emmons, 2004, s. 306). Bu açıdan şükür iç kaynaklı ya da dış kaynaklı olarak sınıflandırılabilir. Yani bireyin içsel süreçlerinin bir tezahürü olarak tamamen kendi kendine ortaya çıkabileceği gibi dış etkenlere bağlı olarak sadece dışsal bir nedenden de kaynaklanabilir (Ayten, Göcen, Sevinç, & Öztürk, 2012, s. 55).

121

Şükür, her halükarda olumlu bir yaklaşımın ifadesidir. Şükürkar bir insan başına gelen durum nahoş olsa dahi olumlu yaklaşımı ile durumdan kendini geliştirmiş ve yarar sağlamış bir şekilde başa çıkma potansiyeline sahiptir. Çünkü şükür, olaylara pozitif bakabilmenin ve mutluluğun bir aracı, fiziksel ve ruhsal sağlığı destekleyici etkili bir başa çıkma mekanizmasıdır. Bireylerin geçici ya da kronik zorlu/stresli yaşam olayları ile başa çıkmasında yardımcı bir öğedir (McCullough, Emmons, & Tsang, 2002, s. 125; Watkins, 2004, s. 178). Hatta şükür “geniş görüşlü/fikirli başa çıkma” (broaden-minded

coping) olarak isimlendirilen ve pozitif psikolojinin içerisinde geliştirilen yaklaşım için

temel bir duygudur. Bu yaklaşım gelecek yönelimli bir başa çıkma kaynağını ifade etmekle birlikte bireyin düşüncesini genişleterek daha olumlu duygularla ve düşüncelerle olaylara yaklaşmasını ve inşa etmesini (build) ifade etmektedir (Emmons & McCullough, 2004, ss. 147-156, 304).

Gerek ülkemizde gerekse yurt dışında yapılan çalışmalarda şükür ve başa çıkma arasındaki ilişki araştırılmıştır. Emmons ve Kneezel tarafından yürütülen çalışmada şükür, ertelemeci dini başa çıkmadan daha çok işbirlikçi dini başa çıkma ile anlamlı düzeyde ilişkili bulunmuştur (Emmons & Kneezel, 2005, s. 144). Bir başka çalışmada ise Post-Travmatik Stres Bozukluğu (PTSB) ile şükür arasındaki ilişki incelenmiştir ve şükürkar bireylerde düşük PTSB değerleri kaydedilmiş ve bu ilişkinin istatistikî olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir (Watkins, 2004, s. 178). Şükür, psikolojik iyi olma ve dini yönelim arasındaki ilişki üzerine 611 kişiden oluşan yetişkin örneklem üzerine ülkemizde Göcen (2012) tarafından yapılan araştırmada ise şükrün, psikolojik iyi oluş açısından bireylere olumlu yönde katkı sağladığı belirlenmiş, kendini kabul, hayatın anlamlılığı ve bireysel gelişimi de etkilediği bulgulanmıştır (Göcen, 2012). Ayten ve diğerleri (2012) tarafından dini başa çıkma, şükür ve hayat memnuniyeti ilişkisi üzerine hastalar, hasta yakınları ve hastane çalışanları ile yine ülkemizde yapılan bir araştırmada bireylerin şükretme yönelimleri, dini başa çıkma davranışları ve hayat memnuniyeti düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir ve hayat memnuniyeti ile şükür ve olumlu dini başa çıkma arasında pozitif ilişkiler olduğu tespit edilmekle birlikte kadınların dış kaynaklı şükür düzeylerinin erkeklere göre daha yüksek düzeyde olduğu, şükür duygusunu ifade etme, sosyal çevre ve aileye karşı minnettar olma, maddi ve manevi olarak sahip olduklarının varlık ve yokluğunu karşılaştırarak şükretme ve kendine katkıda bulunan her şeye karşı şükrünü sözel olarak ifade etme noktasında, kadınların

122

erkeklere göre daha başarılı olduğu, buna karşın iç kaynaklı şükür açısından kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark olmadığı anlaşılmıştır (Ayten vd., 2012).

Şükür ile ilgili bir başka önemli veri dini başa çıkmanın diğer bir öğesi dua ile olan ilişkisine dairdir. Dua etme ve dua etme sıklığının şükre olan etkisi yapılan ve toplam 2390 kişi üzerinde gerçekleştirilen 4 farklı çalışmada gerek boylamsal gerekse deneysel olarak incelenmiştir. Sonuçta dua ile şükür arasında yakın ve karşılıklı bir etkileşim olduğu, daha sık dua edenlerin şükür puanlarının yüksek olduğu, duanın şükrü öncelediği bulunmuştur (Lambert, Fincham, Braithwaite, Graham, & Beach, 2009, s. 139).

Anlaşılacağı üzere dua-ibadet, dua-şükür ilişkisinde olduğu gibi dini başa çıkmanın öğeleri arasında yakın bir ilişki vardır. Ayrıca bunlar iç içe geçmiş bir görünümde ortaya çıkabilmektedirler. Bu açıdan sabır ve tevekkül, bu tür dini başa çıkma mekanizmalarına en iyi örnekler arasında sayılmaktadır.

2.2.4.4. Sabır ve Tevekkül

Sabır ve Tevekkül birbirini tamamlayan kavramlardır. Sabır kelime olarak, “engellemek, hapsetmek; güçlü ve dirençli olmak” anlamına gelmektedir kavramsal olarak ise “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet”, feryat figan etmeden, sızlanmadan başa gelen kaza, bela ve musibet karşısında kendini korumaya almak, her türlü sıkıntıya tahammül ederek katlanmak ve içinde bulunulan durumdan şikâyetçi olmamak, metanet, göğüs genişliği, gibi anlamlara gelmektedir. Sabrın karşıtı, telâş, kaygı, yakınma ve bunalmadır (Çağrıcı, 2008, s. 337; Ragıp El-İsfahani, 2012, ss. 576-577; Sarıkaya & Şeren, 2017, ss. 69-75). Tevekkül ise kelime olarak “Allah’a güvenmek”, “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” gibi anlamlara gelmektedir. Kavramsal olarak “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” anlamına gelmektedir (Çağrıcı, 2012b, ss. 1-2). Sabır ve tevekkül aynı zamanda tasavvufi kavram ve makamlardır. Tevekkül ve devamında rıza makamı sabrın içselleştirildiği aşamalardır. Nefsini terbiye etmek isteyen bir mümin için sabır olmadan tevekkül ve rıza makamına ulaşmak mümkün değildir (Doğan, 2014, s. 122).

123

Sabır ve tevekkül, gelen musibet karşısında Allah’ın yardımını gözeterek ve gereken tedbirleri alarak beklemektir. Bu bekleme atıl bir bekleme değil bireyi rahatlatan (Bakara, 2/153; Âl-i İmrân, 3/160), haksızlık ve zulüm karşısında ona bir dayanak sağlayan (Yunus, 10/85), önünde sonunda kurtuluşa erişeceğini müjdeleyen/bildiren, bela veya musibetin kulluğu, gündelik işleri ve yaşama sevincini engellememesi gerektiğini hatırlatan bir beklemedir (İnşirah, 94/5-7).

Sabır, dini bir değer olduğu kadar aynı zamanda bir erdemdir. Olgunluğun temel göstergelerinden birisidir (Kayıklık, 2011, s. 138). İnsan sabır ile can sıkıcı, acı veren bir olay veya bir sonuç karşısında, hırçınlaşmak, öfkelenmek, dert edinmek ya da taşkınlık yapmak ve isyana kalkışmak yerine onu sabırla karşılayıp olayın sarsıntısını, acının ve huzursuzluğun etkisini böylelikle en aza indirebilir. İnsan inancı ile hareket ederek olan biteni sükûnetle karşılayıp, sakin ve sabırlı bir biçimde kurtuluşun çarelerine bakabilir (Yavuz, 2013, ss. 345-346).

Aynı şekilde tevekkül de mutedil olmanın ve sükûneti korumanın bir ölçüsüdür. Dini bir prensiptir. Bu yönüyle tevekkül çeşitli nedenlerle oluşacak felâketlerden, kötülüklerden kurtulmada elinden geleni yaptıktan ve gerekli tedbirleri aldıktan sonra, kendisini sükûnet içinde tutmaya ve korumaya alması ve bundan sonra olacakların sonuçlarını Allah’a güvenip O’nu takdirine bırakmayı ve başına gelenleri sükûnetle karşılayıp sakin bir şekilde yeni tedbir ve çözüm arayışlarını kapsamaktadır. Tevekkül sakin bir ruh halinin yansımasıdır. Bir kişi karşılaştığı yıpratıcı olumsuzluklar veya başına gelen bir felâketin verdiği acının şiddeti karşısında ve aşılması güç durumlarda bu ruh hali ile çareler aramaya devam edebilir. Allah’a dayanarak bir çıkış yolu bulmaya çalışabilir. Allah’a dayanan, iman eden ve güvenenler, korku, endişe, sıkıntı, dert olarak telakki ettikleri, kendilerini aştığını ve baş edemediklerini hissettikleri olumsuz duygu ve düşüncelerini besleyen acı ve tatsız olaylar karşısında dinde ve inançta kendilerine bir sığınak ve güç kaynağı bulmuş olurlar (Yavuz, 2013, s. 345).

Sabır da insanı zorlayan ve ona meydan okuyan olaylar karşısında içsel sakinliğin ve gücün; telaşlı bir şeyler yapmak, endişelenmek ve üzülmek yerine farkındalığın ve dikkatli davranıldığının bir işaretidir. Şok anında güçlü bir ruhun göstergesidir. Sabır Tanrı’ya güvenin, sınırlarını bilmenin, kendinin dışında da olayların bir seyri olduğunun varoluşsal olarak farkına varmanın, olup bitenin neden ve niçin olduğunu kavramanın,

124

olaylarla başa çıkmanın bir yoludur (Zaumseil, Schwarz, von Vacano, Sullivan, & Prawitasari-Hadiyono, 2014, ss. 111, 237). Sabır özellikle yaşamsal zorlanmalar karşısında bireyin en büyük yardımcılarından birisidir. Ancak sıkıntı anları ile sabır zamanı örtüştüğünden bireyin görünümü acılı ve mutsuz olabilir fakat uzun vadede düşünüldüğünde bu tür tecrübeler; bireye olgunluk ve ustalık vermekte, olumlu psikolojik fonksiyonlarının gelişmesine katkı sağlamakta, ileride muhtemel yaşanacak başarı hissinin pekiştirilmesine vesile olmaktadır. Sabır, tıpkı şükür gibi bir erdem, bir kişilik özelliği, karakterin bir gücü, bir duygu, bir tutum ve bir davranış olarak betimlenebilir. Sabır, olayları anlamlandırma ve değerlendirme evresinden başlayıp, çözümleme aşamasına kadar başa çıkmanın veya problem çözmenin her aşamasında etkili olabilen, bireyi gerekli davranışa hazırlayan bir eğilim, aktif bir bilişsel çaba olarak da değerlendirilebilir. Bu yönü güçlü olan kişi, sebatkâr, her türlü zorlukla mücadelede dayanma ve direnme azmine sahip bir kimse olarak düşünülebilir. Bu açıdan sabır ve ruh sağlığı arasında pozitif bir ilişki olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim ülkemizde 1007 kişiden oluşan yetişkin örneklem üzerinde yapılan dindarlık, sabır ve psikolojik iyi olma arasındaki ilişkilerin incelendiği bir araştırmada sabır ve dindarlığın psikolojik iyi olmayı pozitif yönde etkilediği, sabrın alt boyutları olan kısa süreli sabır, uzun süreli sabır ve kişilerarası sabır ile psikolojik iyi olma arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler olduğu bulunmuştur (Doğan, 2017).