• Sonuç bulunamadı

IV. EMRİN MÛCEBİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERE TOPLU BAKIŞ

3. GAZZÂLÎ’NİN ESERLERİNDE YER ALAN TARTIŞMALAR

3.2. el-Müstasfâ İsimli Eseri

3.2.2.1. Emrin Mûcebi Hakkında Tevakkuf Etmek Gerektiği Görüşü

3.2.2.1.1. Emrin İktizâ ve Talebe Delâlet Etmesi

“Mutlak Emrin Mûcebi İle İlgili Görüşler” başlığı altında da ifade edildiği üzere Gazzâlî emrin ifade ettiği hükmü belirlemek amacıyla yürüttüğü istidlâlin ilk aşamasında, emrin tâati gerektirmeye delâlet ettiği hususunu vurgular. Bir yandan ibâha görüşünün temelden yoksunluğunu ortaya koymayı, diğer yandan emrin vücup ve nedbe müştereken delalet ettiği ve özel delil olmadığı durumlarda tevakkuf etmek gerektiği tezinin alt yapısını hazırlamayı amaçladığı anlaşılan bu kapsamdaki ifadeleri şöyle özetlenebilir:

“Yap” sözü, ibâha, yasaklama anlamına gelen tehdit ve fiili gerektirme arasında müşterektir, diyen bir kimse aklen uzak bir söz söylemiştir. Biz -vaz‘î açıdan- bütün dillerde “yap”, “yapma”, “İstesen yap” ve “İstersen yapma” sözleri arasında bir ayrım gözetildiğinin idrakindeyiz. Hatta hiçbir karînenin bulunmadığını düşünsek, bu sözlerin, ölen ya da ilgili mekânda bulunmayan (gâib) bir kimseden hikâye yoluyla nakledilmiş ve namaz, oruç, kıyam, kuûd gibi muayyen fiiller değil de belirsiz bir fiil hakkında söylenmiş olduğunu varsaysak bile yine de bu sîgaların anlamların birbirinden farklı olduğunu derhal anlar, tek bir mânayı ifade eden eş anlamlı isimler olmadığını kesin bir şekilde biliriz.736

Müellif daha sonra sözlerine şöyle devam eder: Benzer biçimde, bizler insanların –birer ihbârî ifade olan- “Zeyd ayağa kalktı”, “Zeyd ayağa kalkacak” ve “Zeyd ayaktadır” şeklindeki sözlerinin birbirinden farklı olduğunu da anlarız. Nitekim insanlar “Zeyd ayağa kalkı” cümlesini geçmiş; “Zeyd ayağa kalkacak” cümlesini gelecek; “Zeyd ayaktadır” cümlesini ise şimdiki zamanı ifade etmek için sarfetmişlerdir. Her ne kadar bazen karînelerden dolayı, geçmiş zaman kalıbı ile gelecek, gelecek zaman kalıbıyla

736 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 663.

134

geçmiş zaman ifade edilse de, esasen bu kalıplar kendi anlamlarını bildirmek için vaz‘ edilmiştir.737

Aynı şekilde insanlar geçmiş zamanı gelecek zamandan ayırdıkları gibi emir ile nehiy arasındaki farkı da anlarlar. Emir konusunda “yap”; nehiy bahsinde ise “yapma” derler. “Yap” ve “yapma” sözleri, “Dilersen yap” ve “Dilersen yapma” cümlelerinin anlamını bildirmez. Arapça, Türkçe, Farsça ve diğer dillerden yola çıkarak, “yap” kelimesinin emir olduğunu zaruri biçimde biliriz; bu lafzın nadir durumlarda tehdit ve ibâha karînesi ile birlikte kullanımı bizi kanaatimiz hakkında şüpheye düşürmez.738

Bu noktada Gazzâlî “Emri ibâhaya hamledenleri niçin yadırgıyorsunuz? İbâhanın emrin yorulabileceği anlamların en alt derecesi olduğu kesin biçimde bilinmektedir” şeklinde bir itirazda bulunulması halinde bu düşüncenin iki açıdan temelsiz olduğunu şu şekilde açıklar:739

Birincisi: Emrin tehdit ve yasaklama anlamlarına gelmesi de muhtemeldir; ayrıca

onun fiilin yapılıp yapılmaması ile alakalı bir serbestlik (tahyîr) için konmadığı nasıl biliniyorsa, tehdit için vaz‘ edilmediği de öyle bilinir.740

İkincisi: Bu, dilin yapısını741 (vaz‘) araştırma kabilinden değil, istishâb kabilinden bir anlayışı ifade eder.742

Devamında müellif, “‘Yap’ sözünün muktezâsının fiil ve terk arasında muhayyer bırakmak için olduğunu biliyor musun?” diye sorulması halinde muhalif “Evet” şeklinde bir karşılık verirse bu kimsenin şaşırmış ve uydurma bir cevap vermiş olduğuna hükmedileceğini; “Hayır” şeklinde bir cevap verdiği takdirde ise, bu kişiye “Sen bu sözün anlamı hakkında şüphe duyduğuna göre tevakkuf etmen gerekir” denileceğini ifade eder.743

Son tahlilde müellif şunları dile getirir: “Yap” sözü, yapma tarafının terk tarafına tercih edildiğini gösterir, zira “yap” sözünün nesnesi olan fiilin var edilmesi gerekir. “Yapma” sözü ise, terk tarafının ifa tarafına tercih edildiğine delâlet eder, çünkü “yapma”

737 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 663. 738 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 663. 739 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 663. 740 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 663.

741 Burada “vaz‘” kelimesini “dilin yapısı” olarak çevirirken Yunus Apaydın’ın tercümesini esas aldık, Bkz. Gazzâlî, Mustasfâ İslam Hukukunun Kaynakları, çev. H. Yunus Apaydın, İstanbul: Klasik Yayınları, 2017, s. 552.

742 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 664. 743 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 664.

135

sözüne konu olan fiilin var edilmemesi gerekir. Fakat “Sana mubah kıldım” ve “Dilersen yap, dilersen yapma” sözleri hakkında daha farklı bir durum caridir; bu ibâreler fiilin yapılması ile yapılmaması arasındaki tercihi ortadan kaldırmaktadır.744

Gazzâlî emrin ifade ettiği hükmü belirlemek amacıyla yürüttüğü istidlâlin ikinci aşamasında, önce “Bulunması gerekenlerden birinin / bir kısmının tercihi” başlığını koyarak şu açıklamaları yapar: Gerek vâcip gerekse mendûbun bulunması gerekir ve bunların yapılması terkine tercih edilir. (İnsanların) ifa etme hususunda yönlendirildiği fiiller ile alakalı olarak da benzer durum geçerlidir. Ancak şu var ki, irşâdın, kulun dünyevî bir yararını temin maksadıyla var edilip, fiilinin terkine tercih edilmesi gerekirken; nedbde uhrevî bir maslahat gözetilir. Vücûb ise -şâri‘ tarafından farz kılınması halinde- ahirette kurtuluşa ermeyi sağlar.745

Müellifin ifadesine göre, kölesine “yap” diyen bir efendi hakkında da benzer durum tasavvur edilir; fakat burada ilave bir mesele bulunmaktadır, o da “yap” sözünün yalnızca bir ihtiyaca binaen söylenmiş olmasıdır. Efendi tarafından susama anında kurulan “Bana su ver” cümlesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Lâkin böyle bir durum Allah Teâlâ hakkında tasavvur edilemez, zira Allah âlemlerden müstağnidir. Her kim bu fiilleri işleyerek nefsiyle mücadele ederse, bunu kendisi için yapmış olur.746

Daha sonra müellif, tercihe şayan görüş olmakla nitelediği tevakkuf görüşünün dayandığı kesin (kaatı‘) delili şöyle açıklar:747

Emrin vücûb ve nedb anlamlarından biri için vaz‘ edilmesi durumunda, bu ya akıl ya da nakil yoluyla bilinir. Aklın düşünme biçimi ya zarurî ya da nazarî olur. Dil ile alakalı konularda aklın belirleyici bir gücü yoktur. Nakil ise ya mütevâtir ya da âhâd olur. Âhâd haberlerin delil değeri yoktur. Mütevâtir nakillere gelince, bunlar bir rivâyetin sahih sayılmasını sağlayan yollar olup, şu dört bölümün dışına çıkmaz:748

1- Ya vaz‘ esnasında dilin sahiplerinin yanında bulunup, sarâhaten “Biz ‘yap’ sözünü şu anlam için koyduk” dediklerinin yahut vaz‘dan sonra bu durumu dile getirdiklerinin (ikrâr) nakledilmesi,

744 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 664. 745 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 664. 746 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 664. 747 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665. 748 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665.

136

2- Ya şâri‘nin dilin sahiplerinin böyle söylediğini haber vermesi yahut bunu iddia edenlerin tasdikinin nakledilmesi,

3- Ya icmâ ehlinden nakletme,

4- Ya da bâtıl karşısında susması imkânsız olan bir topluluğun huzurunda zikredilmesi749

Sonuç olarak, “Yap” ve “Sana şunu emrettim” sözleri ile sahabenin “Bize şu emredildi” ifadesi hakkında söz konusu nakil türlerinin birinin bulunduğunu ileri sürmek mümkün değildir, bu sebeple de bu lafızların hükmü ile alakalı tevakkuf edilmesi gerekir.750

Söz konusu rivâyet türleri delil olarak kullanıma uygunluk açısından değerleriyle beraber inceleyen Gazzâlî, bunun akabinde emrin delâletinin fevr yahut terâhîye ve tekrar yahut tek kere yapılma gerekliliğine hasredilmesi hususunun da aynı yöntem izlenerek bilineceğine ve tevakkuf görüşünü benimseyenler nazarında, umum sîgası ile alakalı olarak bu gerekçeye istinaden tevakkuf sergilendiğini belirtir.751

Sonra da o, tevakkuf görüşünü savunanların, delillerini tam bir hale getirmek için aşağıda ele alınacak olan şu üç itiraza cevap vermeleri gerektiğine değinir.752

Birinci İtiraz: Bu yaklaşım, ibâha ve tehdit mânalarının lafzın muktezâsından çıkarılması hususunda sizin aleyhinize döner, zira akıl da nakil de lafızdan ibâha ve tehdit anlamlarının çıktığını göstermez, nitekim Araplardan “Biz bu sîgayı, ibâha ve tehdit ifade etmek için koymamakla beraber bu iki anlam hakkında mecazî olarak kullandık” şeklinde açık bir ifade nakledilmemiştir.753

Cevap: Dildeki tikel örnekler üzerinden tümel sonuçlara varma ve kullanım çeşitlerinin incelenmesi yoluyla bilinen bir mâlumat, açık nakil ile haberdar olunandan daha kuvvetli bir bilgidir. Biz esed kelimesinin yırtıcı bir hayvan için vaz‘ edilip, cesur kimse hakkında da kullanıldığını ve hımâr sözcüğünün ise yine bir hayvan için konulup, ahmak kimse ile ilgili olarak istimal edildiğini bilmekteyiz. Bize göre, hakikat mecazdan kullanımının yaygınlık ve devamlılığı itibariyle ayrılır. Aynı şekilde, geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman kipleri birbirinden nasıl ayrılıyorsa, emir, nehiy ve tahyîr sigaları da

749 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665. 750 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665. 751 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665. 752 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 665. 753 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 666.

137

birbirinden öyle ayrılır. Bu konuda herhangi bir şüphe duymuyoruz. Fakat vücûbun nedbden ayrılması hususunda aynı durum geçerli değildir.754

İkinci İtiraz: Söz konusu yaklaşım tevakkuf hususunda da sizin aleyhinize döner, zira “yap” sîgasının anlamı ile alakalı tevakkuf da Araplardan nakledilmemiştir, niçin zorbaca bir yöntem izleyerek tevakkuf ediyorsunuz?

Cevap: Biz tevakkufun bir görüş olduğunu söylemiyoruz. Araplar “yap” kalıbını bir sefer nedb ifade etmek için kullanırken başka bir kez vücûb anlamını dile getirmek üzere kullanmışlardır; fakat bize sîganın bu iki anlamın yalnızca biri için vaz‘ edildiğini bildirmemişlerdir. Biz, açıkça ifade etmedikleri bir sözü Araplara nispet etmeyip, onların aleyhinde bir (görünüm oluşturacak) uydurma ve dedikodu kabilinden sözlerden sakınarak, tevakkufu esas alan bir yöntem takip ediyoruz. Nitekim hakkında ittifak bulunan şu konuda da benzer bir tavır sergiliyoruz: Bizler Arapların fırka, cemâa ve nefer lafızlarını bazen üç, bazen dört, bazen de beş varlık hakkında kullandıklarını görmekteyiz. Bu kelimeler söz konusu anlamlar arasında gidip gelmektedir, tahakkümde bulunarak bunların belirli bir sayıyı ifade etmek üzere tahsisleri mümkün olmadığı gibi geriye kalan anlamlar hakkında mecaz olduğunu söylemek de imkân dahilinde değildir.755

Üçüncü İtiraz: Bu yaklaşım, “‘Yap” sîgası da, kadın ve gemi arasında müşterek olan câriye ve hayız ve temizlik arasında müşterek olan kur’ kelimeleri gibi müşterek bir sözcüktür” şeklindeki ifadeniz dolayısıyla aleyhinize döner, çünkü bu lafızların müşterek olduğu nakledilmemiştir.756

Cevap: Biz, “yap” sözünün müşterek olduğunu savunmuyoruz; onun vücûb ve nedb mânalarından biri için vaz‘ edilip diğeri hakkında mecazen mi kullanıldığını yoksa her iki anlam için de mi vaz‘ edildiğini bilmiyor ve bu sebeple de tevakkuf ediyoruz, diyoruz.757

Fakat “yap” kelimesinin şu mânada müşterek olduğunu söylememiz mümkündür: Arapların “yap” lafzını - sîgayı bu iki anlamın biri için vaz‘ edip diğerinde mecazî olarak kullandıkları hususunda bizleri bilgilendirmemekle beraber- hem vücûb hem de nedb anlamlarını ifade etmek üzere kullandıklarını görmemiz halinde, bu durumu emir kipinin

754 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 666. 755 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 666. 756 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 666- 667. 757 Gazzâlî, el-Müstasfâ, c. II, s. 667.

138

her iki mâna için de konduğu şeklinde yorumlarız. Netice itibariyle, kendimizi her nasıl ifade edersek edelim, durum mâkul ve anlaşılır (karîb) bir görünüm arzetmektedir.758

Ayrıca Gazzâlî kendi kanaatini ortaya koymak amacıyla yaptığı esas değerlendirmeleri böylelikle tamamlamaktadır. Bununla beraber müellif Şâfiî’ye atfedilen görüşleri zikrettiği yerde onun Ahkâmü’l-Kur’ân’da759 emrin vücûb ve nedb arasında gidip geldiği ve nehyin tahrîm üzere olduğu görüşünü benimsediğine işaret edip, bu kanaatini şöyle temellendirdiğinden bahseder:760

Bize bekarların evlendirilmesi ancak “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle yeniden evlenmelerine engel olmayın”761 âyeti sebebiyle vâcip kılınmıştır. Kölenin evlendirilmesinin vâcip olduğuna ilişkin net bir kanaate sahip değilim, zira onun (köle) evlenmesine mâni olma hususunda bir yasak gelmemiş, bilakis sadece “Sizden bekar olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin”762 âyeti inmiştir. Bu ifade de kezâ bir emir olup hem vücûb hem de nedbe muhtemeldir.763