• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA DÜNYA SİYASİ

2.1.1. Genel Durum

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya; hem Avrupa açısından, hem de uluslararası sistem açısından çok büyük değişikliklere tanık oldu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında demokrasiler ve faşistler olarak bölünen Avrupa’nın karşısına ABD ve SSCB gibi İkinci Dünya Savaşı galiplerinden olan iki büyük güç çıktı. Artık Avrupa dünya düzenindeki rolünü, bu iki büyük devlete bırakarak ikinci plana geçmek zorunda kalıyordu.70

İkinci Dünya Savaşı, dünyanın çok büyük bir kesiminde ve dünya tarihinde görülmemiş bir tahribata ve can kaybına yol açmıştır. Savaşın bilançosuna bakıldığında dünya nüfusunun % 80’ini oluşturan 60 ülkeden, 17.000.000’u asker olmak üzere sivil insanlar dahil toplam 50.000.000 civarında insan ölmüştür.71

6 yıl devam eden bu savaş; 1945 Mayısında Avrupa’da, Eylül ayında da Asya’da sona erince, bu kıtalardaki güç dengelerinde büyük boşluklar meydana geldi. Savaşı kaybedenlerin yanında savaşı kazanan Avrupa devletleri de savaştan büyük ölçüde yıpranmış olarak çıktı. Savaştan sonra, Avrupa’da Almanya’nın, Asya’da Japonya’nın boşalttığı güç boşluğunu dolduracak Avrupa ve Asya kıtalarında devlet

70 Baskın Oran Vd.,1945-1960 Batı Bloku Ekseninde Türkiye-1, Editör Baskın Oran, Türk Dış Politikası, C.I, 10.Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.480.

71 Mehmet Atay, İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dünya Siyasal Ortamında Türkiye’nin İttifak Arayışları ve

NATO’ya Giriş Süreci (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1995, s.2.

bulunmamaktaydı. Savaştan sonra ayakta kalabilenler ise ekonomik ve siyasi doktrinleri birbirlerine zıt olan, Avrupa’ya göre iki kenar devlet, ABD ve SSCB idi

Savaş sonunda barış ve güvenliğe kavuştuklarını sanan Batı devletleri, barışı tesis etmek ve korumak maksadıyla kurdukları Birleşmiş Milletler örgütüne güvenerek, savaşın getirmiş olduğu yük ve kamuoyunun da etkisiyle silahlı kuvvetlerinin tamamına yakınını terhis etmişlerdi. Oysa SSCB, büyük ve güçlü ordularını daha da takviye ederek, silah sanayini güçlendirdi. Bu da Avrupa devletleri ile SSCB arasındaki askeri dengesizliği daha da artırdı.72

2.1.2. Savaş Sonrasının Değerlendirilmesi ve Avrupa’da Siyasi Durum

İkinci Dünya Savaşı'ndan önce dünya politikasının merkezi Avrupa idi. Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya dünya politikasında lider rolü oynuyorlardı. Japonya’nın büyüme ve genişleme arzuları, diğer yandan Çin'in iç kargaşaları Uzakdoğu’da ikinci bir güç merkezini oluşturuyordu. Buna karşılık Uzakdoğu ile Batı Avrupa arasında geniş bir alana yayılmış bulunan SSCB ve yeni dünyanın lideri durumunda olan ABD yeni güç merkezleri olarak ortaya çıkma sinyalleri vermekteydi. Bu devletler, ideolojilerinin bir gereği olarak, iki savaş arasındaki siyasal platformlarda aktif bir rol üstlenmemişlerdi.73

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise, uluslararası ilişkilerdeki kuvvet dengelerinde büyük boşluklar oluştu. Japonya’nın yenilmesi ile Uzakdoğu’da oluşan kuvvet boşluğunu, galiplerin yanında olmasına karşın iç bütünlük ve birlikten yoksun olan Çin doldurabilecek güçte değildi. Hal böyle olunca bölgede SSCB bir güç olarak ortaya çıkıyordu. Diğer yandan Avrupa’da kuvvet dengesi unsurlarından Almanya ve İtalya yenilmişler ve büyük darbe almışlardı. Almanya’ya yenilmesine karşın müttefiklerin zaferi ile savaştan galip çıkan Fransa’nın ise tekrar bir güç haline gelebilmesi için uzun yıllara ihtiyacı vardı. Savaşın galiplerinden olan İngiltere’nin ise savaş sonunda ekonomisindeki

72 Uçarol, a.g.e., s.658-659

yıpranma sonucunda Avrupa’daki kuvvetler dengesi içerisindeki yeri oldukça zayıflamıştı.74

ABD, savaşı kendi topraklarında yaşamadığı için yıpranmayan ve ekonomisine getirdiği canlılık yüzünden 1930’lu yıllardan kalma ekonomisindeki sıkıntılardan da kurtularak dünyanın en güçlü devleti haline geldi. Öte yandan SSCB ise, savaşın topraklarında devam etmesine karşın geniş alana yayılan coğrafyası nedeniyle varlığını tehlikeye uğratacak derecede büyük bir yıkıma uğramadan, güçlü ordusuyla beraber savaştan galip olarak çıktı ve ikinci büyük güç oldu. Savaş sonrasında, Batı Avrupalı müttefiklerinin tükenmesi ve sömürgeci imparatorlukların kargaşa ve çözülme içerisinde bulunmaları, bu iki gücün dünya güç dengeleri içerisinde, savaş sonrası boşluğu doldurmalarına neden oldu.75

Sonuç olarak, savaştan siyasi ve ekonomik doktrinleri birbirine ters olan iki devlet ABD ve SSCB güç merkezleri olarak ortaya çıkıyordu. Ancak, ABD’nin infirat politikasına76 dönmesi bekleniyordu. Bu durum göz önüne alındığında SSCB’nin önünde kendi doktriner ve emperyalist emellerini gerçekleştirmesinde ciddi bir engel kalmıyordu. Bu ortamdan yararlanan SSCB, Çarlık Rusyası’ndan beri amaç edindiği genişleme ve yayılma amacını gerçekleştirmek üzere harekete geçti.77

O günlerde dünyanın tek atom silahı gücüne sahip bulunan ABD'nin de infirat politikasına çekilmesini fırsat bilen SSCB, 1948 yılına kadar; Polonya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Çekoslovakya ve Doğu Almanya'ya komünist rejimleri yerleştirmeyi başardı. Yugoslavya ve Arnavutluk'da ise, savaş sona erdiğinde zaten komünistler iktidarı ele geçirmiş durumdaydılar. Keza savaş sırasında Estonya, Litvanya, Letonya ile Finlandiya'nın bazı kısımları da SSCB nüfuzu altına girmişti.

74 Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih 1789-1960, 3. Baskı, ASBF Yayınları No.362, Ankara, 1975, s.742- 743.

75 Gürkaynak, a.g.e., s.29-30.

76 Monroe Doktrini olarak da bilinen ABD’nin 2 Aralık 1823’den beri izlemiş olduğu yalnızcılık politikası. Oran vd., a.g.e., s.527.

Diğer taraftan 1945'te Mançurya ve Kuzey Kore'yi işgal eden Sovyetler Çin, Çinhindi, Malezya, Birmanya ve Filipinler'deki komünist hareketleriyle de tüm Doğu ve Güneydoğu Asya'da da etkinlik sağlamışlardı.78

Bu gelişmeler olurken de, İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği sorunları çözümlemek üzere Müttefik Devletleri arasındaki konferanslar sürmekteydi. Ancak müttefikler ile SSCB arasındaki fikir ayrılıkları konferanslar sırasında sürekli olarak kendisini gösterdi ve savaş zamanındaki işbirliğinin artık mümkün olmadığı anlaşılmaya başlandı. İtalya ve Mihver Bağlısı devletlerle yapılacak anlaşmaların hazırlanması, Batı Almanya’nın geleceği, Japonya’nın işgal ve kontrolü, Atom enerjisinin kontrolü ve buna SSCB’nin katılması konularının görüşüldüğü Londra Konferansı’nda bir sonuca ulaşılamadı. Müteakiben, 16 Aralık 1945’te toplanan Moskova Konferansı’nda Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Finlandiya ile yapılacak barış antlaşmalarının düzenlenmesi; Uzakdoğu’nun kontrolü, bu maksatla merkezi Washington’da olan bir komisyonun kurulması, ayrıca Japonya için merkezi Tokyo ve başkanı Amerikan Başkomutanı olan bir Müttefik Konseyi’nin oluşturulması, Kore’nin yeniden kurulması ve Çin’in geleceği hakkında kararlar alındı. Ancak Müttefikler bunalım konusu olan Almanya, Türkiye ve İran sorunlarına çözüm getiremediler.

29 Temmuz 1946’da toplanan Paris Barış Konferansında ise Almanya, Avusturya ve Japonya haricinde savaşta yer alan İtalya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Finlandiya ile ilgili anlaşmaların düzenlenmesi karara bağlanmakla beraber Müttefikler ile SSCB arasındaki görüş farklılıkları iyice belirginleşti. Özellikle toprak konularında Müttefiklerle yenik devletlerin yaptığı teklifler tartışmalara yol açtı. Konferans sonunda tekrar bazı sorunlar geriye bırakıldı. İtalya ve Almanya’nın Doğu Avrupa Müttefikleri ile imzalanacak olan anlaşma metinleri düzenlenip 15 Aralık 1946’da konferansa son verildi. Müttefikler, İtalya ve Almanya’nın Doğu Avrupa Müttefikleri ile antlaşmaları imzaladıktan sonra Mart 1947’de Almanya ve Avusturya ile yapılacak antlaşmaları görüşmek üzere Moskova’da toplandılar ancak kırk beş gün süren toplantının sonucunda bir uzlaşmaya varamadan konferansa son verdiler. Müteakiben bu sorunu çözmek üzere

Kasım 1947’de Londra’da, Mayıs 1949’da Paris’te tekrar konferanslar toplandı ancak bir sonuca varılamadı. Son olarak 1951’de bir toplantı daha yapıldı ancak gene sonuç alınamadı.

Müttefikler ile SSCB arasında ikinci dünya savaşı süresince devam eden işbirliğinin özellikle Mart 1947’de Moskova’da yapılan konferans sonunda artık yürüyemeyeceği anlaşılmıştı. Paris Barış Antlaşması’nın gerçekleştirilmiş olmasına karşın, dünyada genel bir barışın sağlanması başarılamadı. Bunda SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra izlemiş olduğu yayılma siyaseti ve bu siyasetin konferanslara yansıması önemli etken oldu. Konferanslar boyunca (1945-1951), SSCB’nin yayılma siyaseti ve Müttefiklerin bu siyasete karşı almış olduğu tavırlar neticesinde dünyada yeni sorunlar, yeni siyasi gelişmeler, Doğu ve Batı blokları olmak üzere yeni bloklar oluştu.79

Savaş sonrası dönemde üzerinde durulması gereken bir diğer önemli gelişmede Birleşmiş Milletler’in kuruluşudur. İkinci Dünya Savaşı’nda bir arada mücadele etmek zorunda kalan ABD ve SSCB, birlikte savaşmanın getirmiş olduğu iyimser hava ile Birleşmiş Milletler’in kuruluşunda hareket etmişlerdir. Bu iyimser hava kuruluş varsayımlarında kendisini göstermiştir. Birleşmiş Milletler Antlaşması, iki ana hipoteze dayanır. Birincisi, Birleşmiş Milletler’in beş daimi üyesi olan Çin, Fransa, İngiltere, ABD ve SSCB problemlerin çözümünde birbirlerinin onayını alarak işbirliği içerisinde sorunları çözüme kavuşturmak. İkincisi, SSCB ve diğer ülkelerin hiçbirinin topraklarını genişletme arzusunda olmadığıdır. Ancak gelişmeler bu hipotezlerin doğru olmadığını göstermiştir.80