• Sonuç bulunamadı

3 .1.POSTMODERNİZMDEN PRAGMATİZME GEÇİŞ: RORTY Analitik felsefe içinde yetişip, kıta felsefesine doğru yönelmesinin yanında,

3.5. JUDTUN SOSYAL DEMOKRASİSİNİN İÇERİĞİ

3.5.1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI

Avrupa’nın yeniden imarında, sosyal demokrasinin etkisi büyüktür. Ulusların, kimlik temelli çatışmasının ardından, ihtiyaç duyulan sosyo-ekonomik temelli iç huzurun sağlanmasında, sosyal devletlerin homojenleştirici etkisi ile toplumsal ahenk sağlanmıştır. Toplumsal adaletin sağlanmasında, sosyal demokrasi önemli olmuştur.

Dünya savaşları boyunca ve savaşlar arası dönemde yaşanan katliam ve kargaşalar, insanlığın, her türlü aşırılıktan nasıl hasar aldığını gösteren kanıtlar olmuştur. Bu savaşlar, insanlara acı deneyimler yaşatmıştır. Özellikle, nükleer bomba atılması gibi vahşetlerin yaşandığı ikinci dünya savaşından çıkan acı ders şudur: Sosyal demokrasi, pragmatizm, fenomenoloji, postmodernizm gibi üçüncü yolcu esnek uzlaşmacı akımlar hayati derecede gereklidir. Özellikle sosyal demokrasinin 2.Dünya Savaşı sonrasındaki başarısı, sosyal demokrasinin, savaş sonrası belli bir dönem için kullanılmış, gelip geçici bir politika olduğu şeklindeki yaklaşımlarla açıklanamamaktadır. İnsanî hassasiyetler düzeyinde yürütülen politikalar, sadece savaşların yarattığı yıkımları onarmak için değil, adilce ve düzgünce bir hayat yaşamak içindir. Artık, tüm sistemlerin tek başınayken krizlere açık ve adaletsizliğe eğilimli olduğu gerçeği üzerinde uzlaşının sağlanması gerekmektedir. Yani, 1970’teki petrol krizinin ardından, sosyal demokrasinin kendini yenilemekte geciktiğinin kabul edildiği gibi, günümüz liberalizminin de, çağımız koşullarında, dünyanın en zengin yüzde birinin dünyanın geri kalanının tümünden daha zengin olması gibi sorunlar doğurduğu kabul edilmelidir. Zenginliğin erdem, fakirliğin suç sayılması gibi toplumsal problemlerin temelindeki liberal yozlaşma görülerek, liberalizmin kazanımları kaybedilmeksizin sosyal demokrasiye de yer verilmelidir.

Günümüzde, toplumsal hayatın kötüleşmesi, toplumsal savunma araçlarının parçalanması, tekno-totaliter denetim biçimlerinin, toplumun hasta bedenine sokulması gözlemlenirken,265 aydınların, devlet adamlarının çoğunun, bunu sağlayan liberal hegemonyaya itaat ettiği görülmektedir. Judt, ise “Kusurlu Geçmiş” yapıtında Fransız Entelektüellerin 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki koyu ve sağduyusuz sosyalizm destekçiliğini eleştirmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın yeniden inşası ardından, terkedilmeye başlanan, sosyal demokrat ilkelerin gerekliliğini de vurgulamış, tam bir orta yolu savunmuştur. Ekonomik eşitsizlikleri eleştiren bir sosyal demokrat olmasının yanında, kültürel çoğulculuğun önemini vurgulayan, objektif bir tarihçi olan Judt, Türkiye’nin AB’ye girmesini de desteklemiş ve Türkiye

265 Franco “Bifo” Berardi Sonun Fenomenolojisi s.144

101

Cumhuriyeti’nin, Avrupa Birliği’ne katılması durumunda Avrupa Birliği’nin, ötekileştirmeci politikalardan arınmasının önünün açılacağını şöyle belirtmiştir:

Avrupa’da yaşayan ‘ötekilerin’ yeni varlığı –örneğin, hâlihazırda Avrupa’da yaşayan 15 milyon Müslüman vardır, Bulgaristan ve Türkiye’nin de katılımıyla seksen milyon daha olması beklenmektedir- yalnızca Avrupa’nın kültürel çeşitliliğinin artması olasılığına karşı şimdi duyduğu rahatsızlığı hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda Avrupa’nın geçmişindeki ölü

‘ötekilerin’ zihinlerden uzak tutulmasını da kolaylaştırır.” 266

Bu doğrultuda, Husserl’in Avrupa’nın egoizmler elinde bölündüğünü, Lyotard’ın aydınlanmacı ve evrenselci söylemlerin terkedilmesi gerektiğini, Rorty’nin tüm söz dağarcıklarının olumsallığını vurgulayan yaklaşımları tekrar hatırlanmalıdır. Çünkü Judt’ın düşündüğü, Türkiye’ye doğru genişleyen ve daha geniş katılıma sahip bir Avrupa Birliği, egoizmlere karşı, daha dayanışmacı bir kamuoyu oluşturacaktır. Böylece, hem Lyotard’ın suçladığı, evrenselci siyasetlere karşı daha bögesel ve uyarlanabilir bir toplumsal düşünce iklimininin, hem de Rorty’nin vurguladığı, liberal ironizm vasıtasıyla kendi söz dağarcıklarının olumsallığıyla yüzleşebilen bireysel yaklaşımların kurulabileceğini görmekteyiz.

Anayasasından kaynaklı, sosyal devlet olma özelliği ile Amerikan Kapitalizmi ve Sovyet Sosyalizmi arasında önemli bir karma ekonomi alternatifi sunmuş olan ülkemiz, AB’den gördüğü çifte standartlı tutumlar sonucunda daha fazla Amerikan ve Rusya eksenli alternatif arayışına girmiş üçlü sacayağının Avrupa ayağı aksamıştır. Judt ve benzeri sosyal demokratların, ülkemizdeki sosyal devletin demokratik boyutuna, bölgemizin istikrarına ve dünya barışına sunacağı katkılar, ABD baskınlığına çeşitli alternatiflerin geliştiği günümüzde tekrar düşünülmelidir.

Sosyal demokrasiler, ABD’nin dayatmacı liberalizminden önceki ve İkinci Dünya Savaşından sonraki zamanda, sosyal adaletsizlikleri önleyici, adaletsizlikleri giderici, bölünmeleri bitirici, dezavantajlı kesimlerle duygudaşlık kurucu, refahçı ve adil dağılımcı yönleriyle, Avrupa’nın maddi olarak yeniden imarında ve manevi olarak yeniden insancıl bir biçimde medeniyetini tesis etmesinde önemli rol oynamıştır. 267 Böylece, sosyalizmin katı, uzlaşmasız, kesin devlet propagandalarından ve liberalizmin piyasacı, hümanizmden uzak, koyu rekabetçi, özel sektör güzellemelerinden sıyrılarak, topluma, insana ve yaşama odaklı bir siyaset mekanizması oluşturulmuştur. Avrupa’nın sosyal demokrasi eksenli yeniden imar süreci, SSCB’nin yıkılmasının ardından, Amerikan Çağı’nın gölgesinde kalmıştır.

266 Tony Judt, Savaş Sonrası s. 23

267 Tony Judt, Savaş Sonrası s.103-105

102 3.5.2. AMERİKAN ÇAĞI

ABD’nin dünya önderliğinde, sosyal demokrasinin katkısı büyük olmuştur.

1929 krizinin etkilerinin aşılmasında “New Deal”, yani yeni düzenci yaklaşımlar etkili olmuştur. Çağımızda da, dünya siyasetinin içine düştüğü, konformist, kaotik siyasetin içinden, New Deal benzeri yenilikçi bir yaklaşımı ile çıkılabilir.

Amerika’nın 2.Dünya Savaşı sonrası Avrupayı imarı ile başlayan Amerikan Çağı, ABD’nin küreselleşmeyi Avrupalılaşmaya karşı rakip bir Amerikanlaşma akımı olarak dayatması ile gerilemiştir. Ayrıca yükselen Çin’in ABD’ye karşı bir rakip olmasınn yanı sıra, ABD’nin İsraile yönelik fanatik desteği ile çektiği tepkilerle de,

“Amerikan Çağının sonu mu geldi?” soruları sorulmaya başlanmıştır. İçte, lobilerin, neoconların, büyük şirketlerin, diasporaların etkisi altındaki sözde “Yönetişim”

yerine, her ekonomik sınıfın göz önüne alınarak siyasetin üretildiği bir sosyal demokrasiyi sağlayan, dışta ise, dünyaya jandarmalık yapmak yerine ülkeler arası koordinasyonu sağlamayı amaçlayan bir ABD yeni bir küresel barış çağı başlatabilir.

21.yüzyıldaki ABD başkanları olan Clinton, Bush, Obama ve Trump’ın icraatları birbirlerinin yaptıklarını yıkmaktan öteye gidememiştir. 11 Eylül saldırıları, ABD’nin Irak’ı işgali, 2008 krizi, vb. kaotik olaylar üzerinden şekillendirilmeye çalışılan travmatik politikalar, başarısız olmuştur. ABD’nin kuruluş değerlerine ve tarihi gerçeklerine yakışmayan derecede artış gösteren, yabancı karşıtlığı ve farklı inançlara hoşgörüsüzlük ile Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan çağının, Amerika’nın kaos çağına dönüştürmektedir. Artık, neoliberal anlayış ve dayatmacı politikalar yerine, diyaloğa açık, eşitlikçi ve esnek politikalar geliştirilmelidir.

Günümüzde ABD, neo-liberal kapitalizmin ve küreselleşmenin bayraktarlığını yaparken, yürüttüğü uzlaşmaz, yandaş ve inatçı politikalarla, İkinci Dünya Savaşı sonrası sağlanan sosyal demokrat uzlaşmayı tamamen terk etmiştir. Artık ABD, SSCB’nin dağılmasından sonra toparlanan Rusya ve yükselişe geçen Çin gibi ülkelerin alternatif bakış açılarını göz ardı ederek, salt dezenformasyona, medya tahakkümüne ve sosyal medya çığırtkanlığına dayalı bir kürsel iletişim mekanizması geliştirmektedir. Bu, İkinci Dünya sonrası yaşanan Amerika’nın iktisadi desteği ve siyasal önderliği üzerine kurulu Amerikan çağının tartışılmasına neden olmuştur.

Judt, ABD’de bu şekilde ayrıntılara odaklanılıp, politikanın gözden kaçırılmasını eleştirirken, 268 sosyal demokrasinin olumlu ve uzlaşmacı yönlerini vurgulamıştır.

268 Andrew Abbott Disiplinlerin Kaosu s.131

103

İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan, ABD-SSCB eksenli iki kutuplu dünya, yaşanan “Soğuk Savaş” nedeniyle, uluslararası kamplaşmalar gibi olumsuzluklar yaşamışsa da, ABD ve onun hamiliğindeki kapitalizmin, kendini revize ve reforme etmesini de sağlamıştır. Dolayısıyla, 2. Dünya Savaşı sonrasında, yeni dünya düzeninin amentüsü olarak, emperyalizm ve sömürgecilik değerleri yerine, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları evrensel bildigesinin esas olacağı, ülkelerin bağımsızlıklarına, özgürlüklerine ve toprak bütünlüklerine saygının ötesinde işgale veya istilaya karşı korunmalarının sağlanacağı düşünülmüştür.269 Ancak, 70’lerde yaşanan petrol krizinden sonra, tekrar vahşi bir kapitalizme, yeraltı kaynaklarının talanına ve bu talan doğrultusunda, sonu gelmez savaşlara geri dönülmesi, o günden bugüne, evrensel barışa ve küresel istikrara darbe vurmaktadır.

Çağımızda Çin’in ekonomik başarısı, büyük ölçüde istikrarlı hükümetlere; sabırlı stratejik planlamaya, yüksek tasarruf ve yatırım oranlarına; dinamik (devlet destekli) ticaret, yatırım ve sanayi politikalarına; enflasyonun ve kamu açıklarının kontrolüne ağırlık veren makroekonomik politikalara, aile bağlarına dayalı, disiplinli iş ve ahlak anlayışına dayanmaktadır. Bu haliyle, Washington Uzlaşması’nın cenderesinden çıkmak isteyen birçok gelişme yolundaki ülkeye alternatif kalkınma modeli ile ilham kaynağı olmaktadır.270 Bu, ABD’ye ikinci dünya savaşı sonrasındaki yaptığı sinerjik uyarlamaların bir benzerini hayata geçirmek için bir fırsat olmalıdır.

Çağımızda, sosyal demokrasi, savaştan kaçan kaos mağdurları, çevre felaketleri yaşayan afetzedeler, salgınlarda hayatları aksayan dar ve orta gelirliler ekseninde tekrar gündeme getirilmelidir. Liberalizmin ve sosyalizmin doğrularını alıp, yanlışlarını reddeden sağduyulu bir sosyal demokrasinin yararları üzerinde düşünmenin vakti gelmiş ve hatta geçmektedir. George Friedman’ın “21.yüzyıl üzerinde çalışmak Amerika Birleşik Devletleri üzerinde çalışma yapmak demektir”

sözü271 hatırlandığında, 21.yüzyılın kronikleşen sorunlarnı çözmenin ve değişim talebinde bulunmanın, ABD’nin ve Amerikan Kapitalizminin, sosyal demokrat öğelerle, daha insancıl bir zemine çekilmesi anlamına geldiği anlaşılacaktır.

269 F. Akın, İkinci Dünya Savaşı Sonrası Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye

https://www.sekeris.org.tr/dergi/multimedia/dergi/56_ikinci_dunya_savasi_sonrasi_yeni_dunya_duze ni_ve_turkiye.pdf s.122-123

270Atilla Sandıklı “Geleceğin Süper Gücü Çin China: Future’s Super Power” Bilge Strateji, Cilt 1, Sayı 1, Güz 2009 40 Bilge Strateji, Cilt 1, Sayı 1, Güz 2009 s. 48

271 Murat Silinir “Kitap incelemesi: Tehdit Altındaki Değerlerimiz:Amerika’nın Ahlaki Krizi”

Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi Cilt 4: Sayı 1 (2014) s.12

104