• Sonuç bulunamadı

KÖKTENCİLİK ÜTOPYACILIK

4.PRAGMATİZMDEN EKLEKTİZME

4.6. ÖNGÖRÜLERİN EKLEKTİK ANALİZİ

Günümüzün çok boyutlu ve dinamik dünyası, çözüm alternatiflerimizi tek boyutlu değil farklı pencerelerden eklektik analize tabi tutmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle analizimizin kuramsal-akademik derinliğini fenomenoloji, postmodernizm ve pragmatizm felsefelerinin tarihsel geçişlilikleri ve birbirlerine yönelik kavramsal tamamlamaları üzerinden kurulurken; çalışmamızın aktif siyasal hayattaki işlerliğini sosyal demokrasi-parlamentarizm-çoklu oylama üçgeni üzerine bina edilmiştir

Hem fikir özgürlüğünün sonsuz propagandalarının yapılıp, hem de farklı fikirlerin önünü kesmek için tarihin sonunun belirlendiği, küreselleşme adı altında salt piyasaların bütünleştirilmesi ve baskın sınıfların tahakkümünün genişletilmesi sağlanırken yoksul mağdur mazlum mültecilerin denizlerde boğulmasına göz yumulduğu, insanlara hem kendi kaderlerini tayin etmeleri tavsiye edilip hem de onların sürekli sağ-sol muhafazakâr-modern halkçı-elitist kamplarından birine müdahil olmaya zorlandığı çağımızda eklektizm tüm bu riyakâr kibirden arınmak ve çok yönlülük sağlamak için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Çünkü bilineceği üzere bal yapmak için kovandan çıkmak şarttır ve tek çiçekten bal olmaz.

Farklı sorunları eşgüdümlü olarak bir sarmal şeklinde yaşayan günümüz siyasetinin kaybettiği özü, fenomenolojik konum tahlili ile bulunmaya çaışılırken bu konum açı ve mesafe üzerinden somutlaştırılmalıdır. Kişilerin aldıkları fenomenolojik konum ile buldukları özlerin sayısı ve çeşitliliği bizi bir sonraki aşamada postmodern açılara yönlendirmiştir. Bu açıların sorgulayıcı, radikal uzlaşmaz yönelimleri ise tüm bu yönelimleri nötrleyen bir pragmatist mesafe arayışını akıllara getirmiştir. Tüm bu sorunlar yumağının Husserl öncülüğündeki fenomenoloji, Lyotard liderliğindeki postmodernizm ve Rorty önderliğindeki yeni pragmatizmin çeşitli düşüncelerinden örneklerle çözülmeye çalışılması tek başına yetersiz 3 yaklaşımın birbirini dengelediği bir yapıyı tesis etmiş olacaktır. Sorunların analizi ve çözüm önerilerinin dengelenmesinin ardından bu önerilerin tek tek ortaya koyduğu modeller kendi bakış açıları boyutunda incelenmiştir.

Fenomenoloji, uyguladığı indirgeme yöntemi ile “saf ben” kavramına odaklanırken psikolojik benden redüksiyon yapıldıktan sonra fenomenolojik ben’e yani mutlak olan bene geçilmektedir. Fenomenolojik saf ben’in anlamını yani içkin özü incelerken başka bir yöntem öğesi daha gerekmektedir. Gerekli olan öğe fenomenolojik deskripsiyon yani betimlemedir. Fenomenoloji tanımlarken

154

fenomenolojik bilgi bu yöntemle elde edilmekte ve bu yöntem onun biricik yöntemi olmaktadır.375 Postmodernizm ise aşırılaşmış bir beni “hep ben” kavramını betimlemektedir. Postmodern düşüncedeki benlik kavramı, insanı diğer insanlardan soyutlamadan kişinin mekâna zamana ve diğer insanlara genel geçer bir üstünlük kuramayacağından ve onlarla aynı dünyanın bir parçası olduğundan hareketle bir kaos tasavvur etmektedir. Kişiyi de bu kaos içerisinde kendisine belirli bir yer bulmaya çalışan birey olarak tanımlamaktadır. Postmodern bireye göre tüm bu kaos içerisinde her birey kendisini anlamlandırmalı, kendi anlam dünyasını kurmalı böylece farklı anlam dünyalarının içiçe kesiştiği, kaynaştığı ve çatıştığı toplumsal anlam dünyası kurulacaktır. 376

Pragmatizm ise “ya ben?” düsturu ile işlevci ve işlev doğrultusunda uzlaşmacı benlik algısı taşımaktadır. Pragmatik düşünme biçimi hangi araçlarla olursa olsun amaca ulaşma yöntemidir. Ona göre hakikatin nesnel bir ölçeği olmadığı için de başarı her türlü eylemin biricik ölçüsüdür. Bu ölçü etkili olduğu sürece yani kişiyi amacına götürdüğü sürece istenilen herşeyi kullanmak suç sayılamaz.

Pragmatizmde önemli olan biricik soru şudur: “Bu benim işime yarıyor mu?” Cevap evet ise bu şey hakikat ve iyi hayır ise yanlış ve kötüdür.377 Çağımızın gerçeklik algısının 3 farklı boyutunu oluşturan “saf ben” “hep ben” ve “ya ben” boyutları ile fenomenoloji postmodernizm ve pragmatizm üçlüsünün sinerjisinin kurulmasının gereği ortadadır. Yoksa aksi takdirde yığınlardan kopuk liberalizm, koşullardan habersiz kapitalizm ve konar göçer hale gelmiş mağdur insan yığınlarını görmezden gelen küreselleşme üçlüsü dünyamızı daha kaotik bir hale sokacaktır. Çağın gereksinimleri olan bu üçlü insanlığın gereksinimi olan ideal formlarına ancak bu tarz esnek eklektik ve kapsamlı bir yaklaşımla uzlaşabilecektir. Bilindiği üzere düşünce adamlarının büyüklükleri onların yanılmazlıklarından gelmez. Onların büyüklüğü başka zihinlerde oluşturdukları soruların verimliliğidir.378 Fenomenoloji, postmodernizm ve pragmatizm üçgeni de verimli soruların geliştiği bir alan olduğundan siyasal boyuttaki irdelemelerimizi bu üç felsefenin her birinin perspektifinden tek tek geliştirip sonra uzlaştırmamız eklektik açıdan gereklidir.

375Edmund Husserl Kesin Bilim Olarak Felsefe çeviren Abdullah Kaygı 2014 Türkiye Felsefe Kurumu Ankara s.20

376 Mustafa Alıcı Posturbanizm Postmodern Çağda Batlı Şehir ve Hafızası s.168 Oksident 1 / 2 (Aralık 2019): 145-169

377 Önder Bilgin “William James Pragmatizmine Eleştirel Bir Yaklaşım” s.168

378 Suna Başak Kültür Olgusu Analizleri ve Üç Tarz-ı Siyaset Odak Yayınları İstanbul 2004 s.138

155

4.6.1.SİYASAL FENOMENOLOJİ BOYUTUNDA

Siyasetin fenomenolojik özü konum almaktır. Bu konum, öznelliklere saygı, temel insani noktalarda uzlaşı ve karşılıklı diyalog gibi belli kesin hususlar içermelidir. Aynı zamanda “konum=açı+mesafe” şeklinde ifade ettiğimiz formülde olduğu gibi bu fenomenolojik kesin konum kendi içerisinde çoğulcu alternatifleri oluşturan bir postmodern açıyı ve olguları analiz etmede optimal duruşu sağlayacak pragmatist bir mesafeyi de içermelidir. Konumu Husserl’in indirgeme, yaşam dünyası ve öznelerarasılık kavramlarıyla oluşturulmuştur. İndirgeme önyargıların dışarıda bırakılıp öze haricinde herşeyin ele alınması şeklinde işlerken kişinin herşeyi birinci kişi olarak kendi gözünden yaşadığı dünyada gerçekleşmiştir ve bu her kişinin kendi yaşam dünyasının kendi indirgemeleriyle yaşandığından kişiler arasında öznelerarasılık durumunu gündeme getirmiştir. Günümüz siyasetinin düalist ya da tek boyutlu açıklamalarının yetersiz kalması üzerine bu indirgeme yaşam dünyası ve öznelerarasılık üçlüsünün tutarlı şekilde işleyeceği bireyden büyük ve güçlü yığından küçük ve esnek “konaç” (konumsal açmazdakiler) birimleri ile aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Bu konacı ise üçlü şekilde tanımladık: Münferit muhalif ve muhacir Münferitler çağımızın yalnızlaşan insanını simgelemektedir. Günümüz Batı toplumlarında yalnızlığın hızla artması, hatta İngiltere’de yalnızlıktan sorumlu bir bakanlığın kurulması, yalnızlık olgusunun gelecek yıllarda ne denli önemli bir noktaya ulaşacağına işaret etmektedir. Sosyal medya ve iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak artan yalnızlık, iletişim araçlarının yalnızlığı giderici etkisinden çok arttırıcı bir fonksiyonunun olduğunu da düşündürmektedir.379 Muhalif kesimde ise Tanıl Bora’nın vurguladığı marjinalleşme olgusu ön plana çıkmaktadır.

Kültürel düzeydeki sığlaşma, toplumsal atalet ve yaşamın her alanında, her kurumda etkili olan pasifizasyonun dışında kalmaya çalışan insanlar, toplumsal bütünlüğe etki etme olanaklarını büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Kendi dışlarındaki insanlarla ilişki kurmakta ciddi güçlüklerle karşı karşıyadır. Kendi söylemleriyle, sorunlarıyla ve ilişkileriyle, dar bir alana, ‘kapalı devre’ yaşama sıkışmış durumdadır.380 Muhacir kavramında ise başta zor koşullarda canları pahasına göç etmek zorunda kalan ve cesedi kıyıya vuran Aylan bebek örneğinde görüldüğü üzere canları pahasına yollara

379 Yahya Turan, “Yalnızlıkla Başa Çıkma: Yalnızlık, Dini Başa Çıkma, Dindarlık, Hayat

Memnuniyeti ve Sosyal Medya Kullanımı”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 22/1 (15 Haziran 2018), s.399

380 Tanıl Bora “68 Ruhu Nedir” http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/3819/68-ruhu-nedir#.XKGvKJgzYdU s.15

156

düşen mülteciler olmak üzere, küresel iklim değişikliğinden, terör ve iç savaş sorunlarına, ayrılıkçı bölünemelerden, ekonomik krizlere farklı nedenlerden ötürü memleketlerinden başka yerlere göç etmek zorunda olan ve küreselleşmeci modern dünyanın yok sayıp reddettiği göçmenler ele alınmıştır.Toplumsal gerçeklik söz konusu olunca ideoloji temsil ve anlam kavramları kaçınılmaz olarak birbiriyle ilişkiye girer. Gerçekliğin ne olduğu nasıl tanımlandığı ise güçle ilişkilidir. Gerçeklik üzerindeki tanımlamalar beraberinde belirli iktidar alanları da yaratmaktadır.

Çünkü gerçeklik içinde egemen olmayı barındırmaktadır. Toplumsal gerçeklik üzerindeki savlar belirlenimci eylemler iktidarın nasıl dağılacağını da belirler. Toplumsal gerçekliğin oluşması ve bilinebilmesi farklı yaklaşımlarda farklı terimlerle ifade edilir. Liberal çoğulcu toplum kuramlarında konu gerçekliğin yansıtılmasından söz edilir. Marksist eleştirel toplum kuramlarında konu gerçekliğin üretimi ve yeniden üretimi meselesidir. Pozitivizm sonrası toplum kuramlarında ve özellikle fenomenolojide ise gerçekliğin inşası terimine ağırlık verilmektedir.381Gerçekliğin inşası çok kapsamlı bir kavram olduğundan felsefeden siyasete, toplumbiliminden etiğe, pek çok bilimi ilgilendiren bir konu olmuştur.

Günümüzde ahlak üzerinde de yeniden düşünülmesi Edmund Husserl’in başlattığı fenomenolojik gelenek sayesinde mümkün olmuştur. Tekbencilikten kurtulunabilinip kurtulunamayacağını soran Husserl ötekinin salt bir ereksel bağıntıdan öte en az ben kadar mutlak başka bir mutlak olduğunu belirtmiştir. Öteki ile ben arasındaki karşılıklı öznelliğin kurulmasıyla dünya karşısında bir topluluk kurulmuş olmaktadır.382Gerek kişisel düzeyde gerçekliğin özünün anlaşılması doğrultusunda kullanılabilecek bir felsefi yöntem gerekse ahlaki alanda ötekinin gerçekliğinin kabullenilmesi açısından toplum bilimsel bir düstur olarak kabul edilecek olsun fenomenoloji her şekilde birey ile toplum ve dogma ile spekülasyon arasındaki ikiliklerin ötesine geçen karşılıklı deneyim paylaşımına dayanan bir ortaklaşa gerçeklik zemini yaratmaktadır.

Günümüzde “Ben ve başka” kavramları pek çok düşünürün üzerine tartıştığı bilgi, etik, siyaset alanlarının iki önemli kavramdır.383 Kişinin kendi hayat deneyimindeki fenomenolojik özümsemeleri, farklı hayat deneyimleriyle öznelerarası duygudaşlık bağlantıları kurarak pekiştirmesi hem siyasal istikrar hem de toplumsal sağduyu açısından yarar sağlayacaktır.

381 Murat Özdemir Şeyma Yıldırım Medya ve Gerçeklik İlişkisini Küresel Biyopolitik Dijital Çağda Yeniden Düşünmek s. 511

382 Dominique Folsheid Felsefe Akımları Dost Kitabevi s. 144,155

383 Fikriye Gözde Mocan “Husserl’in Başkasının Beninin Aristoteles’in Dost Kavramı Üzerinden Yeniden Düşünülmesi” s.38 ". FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2020 ): 37-56

157