• Sonuç bulunamadı

İdeolojinin Taşıyıcısı Olarak Resmi ve Gizli Müfredat

1.2. Eleştirel Pedagoji

1.2.3. İdeolojinin Taşıyıcısı Olarak Resmi ve Gizli Müfredat

“Gizli Müfredat” kavramı ilk kez 1968 yılında Philip Jackson tarafından Life in Classroom adlı çalışmasında kullanılmış ve “kalabalıklar, güç, övgü” olmak üzere üç boyutta ele alınmıştır. Jackson’a göre okul, bireylere, kalabalık içinde bir nokta olmanın getirdiği geri çekilme, kendini yadsıma, güçlüler ile güçsüzler arasında ayrım yapma gibi değerlerin öğretildiği yerdir. Böylece “gizli müfredat”, bir toplumsal denetim aracı olarak kullanılmakta ve öğrencilere, okul içerisinde örtük bir biçimde, toplumsal eşitsizliklerin doğal olduğu öğretilmektedir. Diğer bir söyleyişle, mevcut toplumsal düzen yeniden üretilmektedir. Sözü edilen yeniden üretim sürecine ilişkin bakış açıları ele alındığında iki farklı yaklaşımın olduğu görülmektedir. Birinci yaklaşım, toplumun temelini oluşturan değerler ve normlar üzerinde genel bir uzlaşma sağlanarak bir toplumsal bütünleşmenin gerçekleştiğini savunurken; diğer yaklaşıma göre ise toplumsal düzen, baskı – devletin ideolojik aygıtları - aracılığıyla gerçekleştirilmektedir (Tezcan, 2005: 181-183). Genel anlamda ideolojinin işlevi, yaşadığımız dünyanın bir görüntüsünü çizerek zihnimizi biçimlendirmektir. İdeolojinin bu işlevi, eğitim sürecinde de resmi ve resmi olmayan eğitim kurumları tarafından yürütülür. Birey, görünürdeki müfredat olan öğretimin resmi müfredatı ve öğretim çevresini oluşturan gizli müfredat tarafından sosyal, ekonomik ve siyasal yapılarda görev almasını sağlayacak bilgi ve

yetenekler ile donatılır. Okulda görev yapan öğretmen ve yöneticilerin inançları, değer yargıları; okulun yazılı olmayan kuralları; okul atmosferinin niteliği bunlar arasında sayılabilir.

“Gizli okul” olarak da adlandırılabilecek “gizli müfredat” veya okul çevresi, öğrenmenin gerçekleştiği bir atmosfer olarak öğrencinin sosyal ve zihinsel davranışları ile değerlerinin biçimlenmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Böylece okul çevresi bir yaşantı alanı sunarak, okulun kurumsal hedeflerini değerler ve eğilimler olarak öğrenciye telkin etmektedir (Apple, 2001: 182).Ayrıca okul kitaplarının içerik çözümlemesi de gizli müfredatı ortaya koyabilmektedir. İlkokul ders kitaplarında yer alan resimlere ilişkin yapılan bir çalışma, toplumsal cinsiyet rollerinin “gizli müfredat” aracılığıyla nasıl yeniden üretildiğini, böylece ders kitaplarının toplumsal gerçekliği bir açıdan - cinsiyet rolleri bağlamında – nasıl kurduğunu ortaya koymuştur. Böyle bakıldığında ders kitaplarının bir tür toplumsal denetim aracı olarak iş gördüğü söylenebilir (Tezcan, 2005: 185-186).

Eğitime ilişkin tüm önermelerin altında “adil toplum”, “iyi öğrenci” vizyonları yatmaktadır. Günümüzde egemen olan “yeni liberal” söylem de aynı amacı dillendirmektedir. Ancak klasik liberal anlayış ile yeni liberal anlayış arasındaki önemli farklılıklar eğitim politikalarına da yansıdığından, söz konusu ayrımların net bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. Klasik liberalizm “devlet”i olumsuzlaştırarak bireyi devletin müdahalesinden özgürleştirmeyi vaat ederken, yeni liberal düşünce piyasanın işlemesi için uygun ve gerekli koşulların oluşturulmasında devletin rolüne ilişkin olumlu bir yaklaşım sergilemektedir. Klasik liberalizm bireyin özerk ve özgür doğasına işaret ederken, yeni liberalizmde devlet doğrudan rekabetçi ve girişimci bireyler yetiştirmek için iş başındadır. Dolayısıyla yeni liberal bakış, klasik liberalizmde doğası gereği bireysel çıkarlarına göre hareket eden ve görece devletten bağımsız olan birey yerine devlet tarafından yaratılan ve sürekli olarak karşılık vermeye teşvik edilen “yönlendirilebilir” bireyi öngörmektedir. Bu nedenledir ki, işten hoşnut olmamanın beraberinde getireceği isteksizliğe karşı “gözetim” artmakta, “performans değerlendirme” gibi denetim biçimleri uygulamaya konmaktadır. “Yönetmeksizin yönetme” söylemi ile yola çıkan yeni liberalizm, sıkı denetim yoluyla her bireyi istenen düzey ve nitelikte tutarak onların kendi başına sürekli girişimde bulunduğunu görmek istemektedir (Olssen, 1996: 343-344).Böyle bir ortamda gizli müfredatın önemli bir işlevi de, öğrenci başarısızlığını “psikolojikleştirme”, diğer bir söyleyişle başarısızlığın suçunu motivasyon eksikliği, kavrama zorluğu gibi bireysel özelliklere yükleme anlayışıdır. Bu anlayış tehlikelidir çünkü öğretmeni başarısızlığın altındaki pedagojik nedenleri ve okuldaki kendi rollerini sorgulamaktan uzaklaştırmaktadır. Öğretmenler orta sınıftan ve işçi sınıfından gelen

öğrencilerin başarısızlığının nasıl yapısallaştırıldığının ve kültürel olarak yönlendirildiğinin ayırtında olmalıdır (Tezcan, 2005: 117).

Yeni liberal ekonomi politikaları eğitim ve okul sistemini biçimlendirirken, ekonomik alanda uyarlanan ve siyasal-kültürel görünümleri de farklı düzeylerde etkileyen bir süreçten geçtiğimizi değerlendirilmesi yapılabilir. Söz konusu süreç, “bilgi toplumu, bilgi teknolojileri, yaşamboyu öğrenme, e-öğrenme” gibi kavramları eğitim ortamına dayatmaktadır. Eğitimde bir yeniden yapılanma süreci olarak adlandırılabilecek bu evrede, eğitimin de bir sektör olarak tüm diğer hizmet sektörleri ile birlikte uluslararası piyasa açıldığı görülmektedir. Bütün reformlar “eşitlikçi” söylemler ile meşruiyet kazandığından, yeni liberalizm de benzer bir söylem ile yola çıkmaktadır. Var olan eğitim sisteminin eşitsiz yapısına dikkat çeken yeni liberal yaklaşım, iş dünyasının ve piyasanın beklentilerini karşılamak için eğitimi rekabet temelinde yeniden yapılandırırken, “eğitim hakkı, fırsat eşitliği, toplumsal adalet, yurttaşlık, demokrasi” gibi kavramların modasının geçtiğini ileri sürmekte, onların yerine “rekabet ve girişimcilik” kültürünü başat eğitsel paradigma haline getirmektedir (Sayılan, 2007: 60-67). Okulun, “gizli müfredat”ın sınıfsal, ırksal, cinsel eşitsizlikleri yeniden üreten yapısından kurtarılarak, demokratik bir toplumun istem ve gereksinimlerine göre düzenlenmesi olasıdır. Tezcan (2005: 189), bu noktada program geliştirmenin önemine dikkat çekmektedir:

Program geliştirme uzmanları genellikle, okullarda okutulan derslerin programını hazırlama çabalarına önem vermekte, ders dışı etkinlikler için herhangi bir program çalışması yapmamaktadırlar. Özellikle de bireyin yaratıcılıklarını geliştirici etkinliklerin düzenlenmesine ilişkin program düzenlemelerine yeterince yer ve zaman ayırmamaktadırlar. Program geliştirme uzmanları, gizli müfredatı, normal eğitim programının bir parçası durumuna getirebilmelidirler. Bu yoldan öğrencilerin ders dışı konulardan bilgi edinmeleri ve kendilerini geliştirmeleri sağlanabilir.