• Sonuç bulunamadı

1.3. Eleştirel Medya Pedagojisi

1.3.2. Günümüzde Eleştirel Medya Pedagojisinde Yaklaşımlar

1.3.2.1. Alman Okulu: Baacke ve Hug

Baacke, “medya yetkinliği” kavramının oluşmasına katkıda bulunan önde gelen isimlerden biridir. “Yetkinlik” kavramından yola çıkan Baacke, yetkinlik kavramını açıklarken insanın bağımsız hareket eden bir özne olarak gerçek ve önceden verili yaşam durumu karşısında yenilmemesi için gereksinim duyduğu olanaklara vurgu yapmaktadır. Buna göre, pek çok yetkinliğe sahip olan insanın iletişim yetkinliği, günlük yaşamında eğitim ve toplumsallaşmanın gerçekleştiği aile, okul, iş yeri gibi ortamlardaki deneyim ve eylemleri aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda “iletişimsel yetkinlik”, toplumsal karşılıklı iletişimde yer alma, gerçeği anlama ve gerçeğin şekillendirilmesine etki etmeyi içermektedir. Ona göre iletişimsel yetkinlik ve eylem yetkinliği birbiriyle iç içe geçmiş unsurlar olup; medya yetkinliği bu bağlamda medyayı algılama biçimleri ile ilişkili olarak deneyim kazanma ve medya içeriklerine yönelik eleştirel yaklaşım geliştirmeye işaret etmektedir (Alver, 2006: 19-20).

Baacke, ortaya attığı “medya yeterliği” kavramını, Habermas’ın “iletişimsel eylem” kuramı ile Chomsky’nin “evrensel dilbilgisi” anlayışından ile yola çıkarak geliştirmiştir. Habermas, “İletişimsel Eylem Kuramı” adlı çalışmasında, toplumsal eylemlilik içinde bulunan bireylerin “iletişimsel akıl” aracılığıyla geleceğe ilişkin kapsayıcı planlar yapabileceğini ifade etmektedir. Buna göre, dayanışma ve çarpıtılmamış iletişim, sermayenin yabancılaştırıcı etkisinden kurtulmanın başat unsurudur. Habermas’a göre sermayenin dayanışmacı iletişime egemen olması, kapitalist kitle medyasının kamusal alanı yok etmesi ve pasif izleyicinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Bunun karşılığında, doğru ve bilgilendirici bir iletişim içine girmenin yolu, aktif iletişimcilerin kişiler arasında gelişen ideolojik ve çarpık iletişimden kurtulmalarıdır (Yaylagül, 2010: 107). Öte yandan Chomsky’nin, insanoğlunun kullandığı bütün dillerin temelinde evrensel bir dilbilgisi olduğuna yönelik anlayışı ise, dil ile zihin arasındaki ilişkiye ve dilbilgisellik ile yaratıcılık arasındaki bağa dikkat çekmektedir. O’na göre, bir dili konuşan her kişi, kendi dilinin yapısı hakkında doğal bir sezgiye sahiptir. Söz konusu sezgi sayesinde konuşucu konumundaki birey, dilin tümce yapısına uygun tümceleri sonsuz sayıda üretebilir. Bu bağlamda “edinç”, konuşucunun kendi diline ilişkin sezgisel bilgisi olarak tanımlanırken; “edim”, “edinç”in somut halidir. Diğer bir söyleyişle edinç, her insanın beyninde var olan ve doğuştan gelen bir dilbigisel dizgi; edim ise, söz konusu örtük dilbilgisel dizgenin farklı biçimlerde somut olarak gerçekleşmiş halidir. Kısaca birey, söylenmemiş tümceleri anlama ve üretme potansiyeline sahiptir (Rıfat, 1990: 60-63). Habermas’ın “iletişimsel eylem” kuramı ile Chomsky’nin “evrensel dilbilgisi” anlayışından hareketle medya pedagojisi çalışmalarına “iletişimsel yeterlik” kavramını kazandıran Baacke, medya pedagojik çabaların anahtar kavramı konumunda olan iletişimsel

yeterliğin merkezinde medya okuryazarlığı becerilerinin bulunduğunu ifade etmektedir. Baacke, iyi bir medya okuryazarını; geliştirme ve yaratma olanaklarını araştırabilen, bilgi ile başa çıkabilen, bilgiyi organize edebilen ve medyayı yönetebilen etkin bir medya kullanıcısı olarak tanımlanmaktadır.

Hug ise, “medya tüketicisi”nden “medya üreticisi”ne doğru bir dönüşüme dikkat çekmektedir. “Bilgi medyası” kavramını tartışan Hug, bu kavram ile bilginin kasıtlı üretimine işaret etmektedir. Böylece ortaya çıkan “içeriğe-bağlı” medya, öğrenme ve öğretmenin belli amaçlarını öne çıkarmakta ve bu yolla bilginin belirsizleştirilmesini anlatan “bulutun içindeki bilgi” benzetiminin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Belli bakış açıları öne çıkarılırken, diğerleri geri plana atılmakta ve hatta görmezden gelinmektedir. Hug’a göre, bu durumda sorun-odaklı ve çözüm-merkezli bireysel yaklaşımların daha açık ve net bir biçimde oluşturulması gerekmektedir. Bugün, medyanın gerçekliğin yaratılması ve bilginin tasarımlanmasında oynadığı rol ortadadır. Öte yandan Hug, medyanın üstlendiği role ilişkin farklı görüşlere de dikkat çekmektedir. Bir yandan içinde yaşadığımız toplum ve hatta dünya hakkında tüm bildiklerimizi medya yoluyla öğrendiğimizi savunan Luhmann’ın görüşlerine yer vererek medyanın “tutumları tek tipleştirici” işlevini vurgulayan Hug, diğer yandan medyanın gücünü bu denli büyütmenin hatalı bir yaklaşım olduğunu savunan Liessmann’ın görüşlerine de yer vermektedir. Ancak Hug’a göre, son kertede “saf bilgi”nin varlığından söz etmek “saflık”tır (Hug, 2013: 26-27). Hug, Ruch (2007)’un biyoloji, kültür ve medya değişimine yol açan etkileri irdeleyen görüşlerinden yola çıkarak bazı saptamalarda bulunmaktadır. Bu nedenle Rush’un görüşlerini anlamak, Hug’un bakış açısını kavramak açısından önemlidir.

Tablo 1.1. Biyoloji, Kültür, Medya Değişimine Yol Açan Etkiler

SÜREKLİ DEĞİŞİM ---SÜREKSİZ DEĞİŞİM biyolojik evrim ---kültürel evrim kararlılık ---kırılganlık --- kararsızlık muhafazakar değişim ---gelişimsel değişim

evrim şok kusur, işlevsizlik, eksiklik (başarısızlık) sarkaç hareketi sınır dinamikleri çöküş döngü değişime yol açan zıt güçler sıçrama

safhaları harekete geçiren güçler dönüm noktası (büyük değişim) kademeli değişim(zincirleme) devrim (sistem değişimi) yankılama şebeke (ağ örgüsü) etkisi

Rusch (2007: 58’den Akt. Hug, 2013: 30)’a göre kırılganlık bölgesini belirleyen medya, temel olarak beş unsurdan oluşmaktadır:

1. Medya ürünleri: İşaretsel nesne ve hizmetler

2. İdrak: Algı, düşünce ve davranışı düzenleyen süreçler

3. Toplum /Kültür: Kurum-örgütleri yapılandırma ve kültürleme yoluyla idrakı düzenleme

4. Teknoloji: Üretim, dağıtım ve pazarlama hizmetleri

5. Ekonomi: Bilinci ticarileştirme ve bu yolla toplumu düzenleme

Buradan yola çıkarak Hug, yakın gelecekte para, üretim araçları ve kültürel sermaye gibi sermayenin bilindik biçemlerinin ötesinde yeni bir sermaye biçemine odaklanmamız gerektiğini ileri sürmektedir. Söz konusu sermaye biçemi ile kastedilen, “bilgi”dir ve “idrak kapitalizmi” ya da “dijital kapitalizm” olarak adlandırılabilecek “yeni kapitalizm”in temel unsurudur. Yapılması gereken, kaybolan bilgi biçemleri ve kültür alanlarının arkasından yas tutmak yerine, yeni zeminin getirdiği kazançları ve kayıpları bir arada gözlemleyebilmektir (Hug, 2013: 32-3).