• Sonuç bulunamadı

2.1 İbra Sözleşmesinin Kurulması

2.1.2 İcap ve Kabul

Her sözleşmede olduğu gibi ibra sözleşmesi de tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Gerçekten, bir sözleşmenin kurulabilmesi için her iki tarafın irade açıklamasında bulunması gerekmektedir121. Taraflardan her biri açıkladığı irade yönünden

beyan sahibi, karşı tarafın açıklaması yönünden de muhatap konumundadır. İradelerini açıklayan tarafların bu beyanları “icap” ve “kabul” adını almaktadır. “İcap” ve “kabul” zaman itibariyle birbiri ardına yapılmaktadır. “İcap”; sözleşmenin yapılması teklifini kapsayan ve bu itibarla zaman itibariyle daha önce yapılan, sözleşmenin karşı tarafına (muhataba) varması gerekli, tek taraflı, kesin ve bağlayıcı bir nitelik taşıyan ve muhatabın kabulü ile sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran irade açıklamasıdır122. Bu bakımdan icap bir nevi “sözleşme

yapma teklifi veya çağrısı” anlamındadır123. “Kabul” ise, icaba uygun olacak şekilde

sözleşmenin meydana gelmesine kesin bir şekilde imkân sağlayan, varması gerekli ve tek taraflı bir irade açıklamasıdır. İcaba uygun bir kabul ile sözleşme meydana gelmiş olmaktadır124.

Herhangi bir işçilik alacağının ibra edilmesi için yapılan ibra sözleşmesinde icap kural olarak işçi tarafından yapılmaktadır. İşverenden olan alacağını ibra etmek istediği şeklindeki açıklamasını işverene yönelten işçinin bu beyanı “icap” niteliğini taşımaktadır. İşçinin yaptığı bu teklifin işveren tarafından uygun bulunduğu anlamına gelen beyanın işçiye yöneltilmesi ise ibra sözleşmesinin kurulması açısından “kabul” anlamına gelmektedir. Böylece geçerli bir ibra sözleşmesi kurulmuş olmakta ve sözleşmeye konu olan alacak (borç) kural olarak o anda sona ermiş olmaktadır.

Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmeden önceki dönemde, çalışma hayatında icap genellikle işçi tarafından, alacağından vazgeçtiğine dair bir irade beyanından oluşan metnin altının imzalanıp işverene teslim edilmesi şeklinde tezahür etmekteydi. Bu belge ise “ibraname” olarak adlandırılmaktaydı. İbranamede işverenin imzası bulunmamaktaydı. Bu durum, bir sözleşme olan ibranın oluşmasına engel değildir. Her ne kadar işverenin imzası bulunmasa da, ibranameyi teslim alması, işçinin ibra iradesini zımnen “kabul” ettiği anlamına

121 TBK. m.1uyarınca, “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.”.

122 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.108; Oğuzman/Öz, Cilt I, s.51; Hatemi/Gökyayla, s.28; Reisoğlu, s.62- 63; Eren, s.243-244; Kılıçoğlu, s.55; Akıntürk/Ateş Karaman, s.23; Ayan, s.128; BK’nın aksine TBK.’da “icap” yerine “öneri” terimi kullanılmıştır. Bu ise öğretide bir görüş tarafından, icap kavramını tam olarak karşılamadığı ve bu sebeple uygun düşmediği gerekçesiyle eleştirilmiştir; Bkz. Akıncı, s.66, dn. 8.

123 Reisoğlu, s.62; Eren, s.244.

124 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.121; Oğuzman/Öz, Cilt I, s.65; Hatemi/Gökyayla, s.28-.31; Reisoğlu, s.66; Eren, s.254; Kılıçoğlu, s.67; Akıntürk/Ateş Karaman, s.27; Ayan, s.133.

gelmektedir. Ancak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu uygulamanın ortadan kalkacağı söylenebilir. Zira konunun düzenlendiği TBK. m.420/II’de “işçinin işverenden olan alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması…” gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca ilgili fıkranın son cümlesinde “Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür” denilmek suretiyle belirtilen hususların emredici nitelik taşıdıkları ve aksinin kararlaştırılamayacağı vurgulanmak istenmiştir. Kanunun açık hükmü karşısında, icabın örtülü olarak (zımnen) yapılamayacağı, aksine açık (sarih) bir irade beyanıyla yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.

İbra sözleşmesinde icabı işçinin yapması kural ise de çalışma yaşamında genellikle bu durumun aksi görülmektedir. Çoğu zaman işverenler ibraname metnini hazırlamakta işçilerin önlerine ibranameyi koymaktadırlar. Bu şekilde işveren tarafından hazırlanıp işçinin önüne imzalaması amacıyla koyulan ibraname metninin, işveren tarafından yapılmış “icap” niteliği taşıdığı ifade edilmektedir125. Ancak meseleyi TBK. m.420/II açısından düşündüğümüzde ise,

icabın işveren tarafından yapılmasının mümkün olmayacağı görülmektedir126. Zira söz konusu

düzenlemeye göre ibra sözleşmesi yazılı yapılmak zorundadır. Yazılı bir ibra sözleşmesi ise, işçinin belirtilen alacaklarından vazgeçtiğine dair yazılı beyanına karşılık işverenin kabul beyanının yazılması ve söz konusu bu metnin altının iki tarafça imzalanması suretiyle oluşmaktadır. Bu halde, işçinin söz konusu beyanı hukuken “icap” niteliğinde ve işverenin bunu kabul ettiğine ilişkin beyanı ise “kabul” niteliğindedir. İbra sözleşmesi metninin işveren tarafından hazırlanması ve işçinin önüne koyulup belirtilen koşullarda bir ibra sözleşmesi yapma teklifinde bulunulması ise hukuken “icap” değil olsa olsa bir “icaba davet” olarak nitelendirilebilir. Nitekim icaba davette, amaç icapta bulunmak değil, karşı tarafın kendisine icapta bulunmasını sağlamaktır. Başka bir deyişle, icaba davet ile beyan sahibi sözleşme yapma iradesini açıklamamakta, sadece karşı tarafa belirli bir sözleşmeyi yapmaya hazır olduğunu bildirmektedir127. Dolayısıyla icaba davet ile esasında bir sözleşme müzakeresi

başlatma amacı güdülmektedir128.

125 Çil,İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, 3. B., s.45; Özcan/Ocak, s.19.

126 Aksi yöndeki bir görüşe göre, icabın işçi ya da işverenden gelmesi mümkündür. Bkz. Çil, İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, 3. B., s.52.

127 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.110; Oğuzman/Öz, Cilt I, s.52; Reisoğlu, s.63; Eren, s.246; Nomer, s.30;

Kılıçoğlu, s.58; Akıntürk/Ateş Karaman, s.24; Akıncı, s.67; Ayan, s.137. 128 Oğuzman/Öz, Cilt I, s.52; Hatemi/Gökyayla, s.29; Reisoğlu, s.63.