• Sonuç bulunamadı

Alacağın Tür ve Miktarının Açıkça Belirtilmesi

2.2 İbra Sözleşmesinin Geçerliliği

2.2.1 İbra Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları

2.2.1.2 Esasa İlişkin Şartlar

2.2.1.2.1 Alacağın Tür ve Miktarının Açıkça Belirtilmesi

İbra sözleşmesinin hüküm ifade edebilmesi için gereken koşullardan bir tanesi de alacağın sözleşmede açıkça belirtilmiş olmasıdır (TBK. m.420/II). İbra sözleşmesine konu olan alacak hakkı hiçbir kuşkuya yer ermeksizin açıkça anlaşılabilecek şekilde sözleşme metninde belirtilmiş olmalıdır142. Aksine yeterli açıklıktan uzak genel bir ifade tarzı ile yetinilmemelidir.

Kanun koyucu, alacağın açıkça belirtilmesi gerektiğini düzenlemekle kalmamış ayrıca bunun kapsamını da belirleme yoluna gitmiştir. Buna göre, iki yönden açıklık sağlanmış olmalıdır. Gerçekten, ibra sözleşmesine konu olan alacak hakkının hem tür hem de miktar bakımından açıkça belirtilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır (TBK. m.420/II). Kanun koyucu tarafından getirilen ve her iki yönden alacak hakkının açıkça belirtilmesine ilişkin bu koşul kısaca “açıklık” olarak ifade edilebilir.

Alacak hakkının açıkça belirtilmesi gereken yönlerinden ilki, türüdür. Bu bakımdan, ibra edilmek istenen alacaklar sözleşmede isim isim sayılmalı ve böylelikle tür bakımından

142 Çenberci, s.577; Tunçomağ/Centel, s.125; Süzek, s.788; Mollamahmutoğlu/Astarlı, s.1039; Gümüş, Borçlar

Özel, s.500; Çil, 6098 SayılıBorçlar Kanunu Çerçevesinde, s.80; Şen, İbra Sözleşmesi, 80; Aktay/Arıcı/Senyen-

Kaplan, s.227; Doğan, s.179; Sözen, s.858; Topcu, s.173; Dönmez, s.781; Karademir, s.15; Taşdemir, s.196; Geçer, s.158; Ünlü, s.256; Ağır, s.132; Aydoğdu, s.726.

“açıklık” sağlanmış olmalıdır. Örneğin, sözleşme metninde yer alan “ücret alacakları” şeklindeki bir ifadenin yeterli açıklıktan uzak olduğu ileri sürülebilir. Gerçekten bu şekildeki bir ifadeden hangi ücretin ibra edileceği, örneğin normal çalışma süresine denk gelen ücret alacağının mı yoksa fazla çalışma ücreti alacağının mı ibra edilmek istendiği kesin bir şekilde anlaşılamamaktadır. Ancak bunun yerine örneğin, “01.01.2014-01.02.2014 tarihleri arasında yapılan toplam 20 (yirmi) saatlik fazla çalışma karşılığı ücret” şeklindeki bir ifadenin ise yeterince açık olduğu söylenebilir. Zira böyle bir ifadeden, hangi alacağın ibra edilmek istendiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Alacak hakkının türü ile ifade edilmek istenenin; aradaki iş ilişkisi sebebiyle işçiye işveren tarafından sağlanan farklı nitelikteki her çeşit menfaat olduğu söylenebilir. Zira her menfaat işçi açısından bir alacak hakkı teşkil etmekte olup farklı nitelikteki menfaatler, farklı türdeki işçilik alacaklarını ifade etmektedir. Örneğin işçiye normal çalışmasının karşılığı olarak verilen ücret ile iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra çalışmasının bizatihi karşılığı olmaksızın verilen kıdem tazminatı, hukuken farklı türde işçilik alacaklarıdır.

Alacağın ayni ya da nakdi nitelikte olmasının, ibra sözleşmesine konu olan alacağın türünün açıkça belirtilmesi gerekliliği açısından önemli olmadığı söylenebilir. Örneğin; fazla sürelerle çalışma, prim, ikramiye, kıdem tazminatı vb. gibi nakdi nitelikteki alacak türleri olduğu gibi, giyecek yardımı, gıda yardımı, kömür yardımı vb. gibi ayni nitelikteki alacak türleri de ibra sözleşmesine konu olabilirler, önemli olan husus, hangi tür alacak olduğunun açıkça sözleşmede belirtilmesi zorunluluğudur.

İbra sözleşmesine konu olan alacağın sadece türünün değil miktarının da açıkça belirtilmesi gerekmektedir (TBK. m.420/II). Bu açıdan, ibra edilmek istenen alacakların tutarları ibra sözleşmesinde rakamla ve net bir şekilde belirtilmelidir143. Örneğin “3 aylık

ücret” şeklindeki bir ifade tarzına nazaran “ödenmemiş Kasım 2012 dönemine ait 1000 TL, Şubat 2013 dönemine ait 850 TL ve Mayıs 2013 dönemine ait 1100 TL ücretler” şeklindeki bir ifadenin ibra sözleşmesinde yer almasının kanun koyucunun aradığı “açıklık” prensibine daha uygun düşeceği söylenebilir. Zira verilen örnekte, ilk ifade ile ikinci ifade arasında alacağın miktarı yönünden farklı anlamlar çıkarılabilir. Bu kapsamda; yılbaşında ücretlere zam gelmiş olabilir ve dolayısıyla 2012 ve 2013 yıllarında ödenen ücret miktarları farklılık gösterebilir. Diğer bir ihtimalde; Şubat ayının 30 (otuz) gün çekmemesi sebebiyle ödenen aylık toplam ücretin diğer aylara nazaran biraz eksik çıkması da söz konusu olabilecektir. Bu ve benzeri durumlarda ise, ibra edilmek istenen alacağın miktarı bakımından taraflar arasında

uyuşmazlık çıkması muhtemeldir. Böyle bir durum her şeyden önce yukarıda değindiğimiz üzere beyan yanılması teşkil edebilecektir. Zira TBK. m.31/1/b.5’e göre “yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa” ortada bir beyan yanılması mevcuttur. Ancak kanun koyucu TBK. m.420’de getirdiği düzenleme ile böyle bir durumun ortaya çıkmasını engellemiştir. Çünkü alacağın miktarının açıkça belirtilmediği ibra sözleşmelerinin hüküm ifade etmeyeceğini belirtmiştir. Hal böyle olunca, geçerli olarak kurulamayan bir sözleşmede, beyan yanılmasının olup olmadığının araştırılmasına da gerek kalmayacaktır.

“Açıklık” konusunda değinilmesi gereken diğer bir nokta, bu konudaki ölçütün ne olması gerektiğidir. Başka bir deyişle, ibra sözleşmesinde yer alan bir alacağın, kanun koyucunun aradığı anlamda bir “açıklığa” sahip olup olmadığı neye göre belirlenmeli, bu konuda kıstaslar ne olmalıdır? Kanaatimizce hükümdeki “açıklık” noktasındaki ölçüt; ayırt etme gücünü haiz, orta zekâlı, tarafsız, iyiniyetli ve dürüst üçüncü kişiler tarafından aynı şekilde şüpheye yer olmaksızın anlaşılabilmesi olarak kabul edilmelidir.

Burası ile ilgili olarak belirtilmesi gereken diğer bir husus, getirilen düzenlemenin emredici nitelikte olduğudur. Gerçekten TBK. m.420/II/c.2’ye göre, “Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.”. Bu sebeple, hükme aykırı olacak şekilde alacağın türü ve miktarı sözleşmenin taraflarından en az birisi tarafından açıkça anlaşılamayacak nitelikte olduğu takdirde, sözleşme hüküm ifade etmeyecek ve bunun sonucunda ibra edilmek istenen alacak ibra edilmiş olmayacaktır. Bu açıdan denilebilir ki söz konusu koşul, kanun koyucu tarafından geçerlilik koşulu olarak aranmaktadır144.

Kanaatimizce, alacağın türünün ve miktarının ibra sözleşmesinde açıkça belirtilmesine ilişkin bu düzenleme isabetlidir. Nitekim her şeyden önce bu düzenleme işçinin korunması ilkesiyle bağdaşmaktadır. Çünkü önceden de ifade ettiğimiz gibi Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmediği dönemde, ibranameler çoğu zaman işçiler açısından hak kaybına yol açmaktaydı. İşveren karşısında güçsüz olan ve bu sebeple kendisini ibraname imzalamak baskısı altında hisseden işçi, çoğu zaman hangi alacağını ibra ettiğini veya alacağının ne kadarını ibra ettiğini tam olarak bilememekteydi. Bu sebeple de çoğu zaman hak kaybına uğramaktaydı. Söz konusu dönemde yaşanan bu nitelikteki uyuşmazlıklara çözüm bulabilmek amacıyla Yargıtay da, ibra edilecek alacakların ibranamede ayrı ayrı ve açıkça belirtileceğine ilişkin kararlar vermiştir. Nitekim önüne gelen bir uyuşmazlıkta Yargıtay, ibra edilecek alacak kalemlerinin açıkça belirtilmesini, söz konusu ibranamenin geçerliliği açısından zorunlu

saymıştır. Söz konusu kararında “… Fesihten sonra ve davacıya işçilik haklarının ödendiği sırada düzenlendiği anlaşılan söz konusu ibranamede açıkça belirtilen bu kalemlerle ilgili olarak davalı işverenin ibra edildiğinin kabulü gerekir …” şeklinde karar vermiştir145. Yine

benzer bir kararında Yargıtay, ibra edilecek alacakların ayrı ayrı yazıldığı ibranameyi geçerli saymıştır. Kararında “…Davacı hizmet akdinin feshini müteakip verdiği ve kaydi ihtirazi koymadığı ibranamede … dava konusu alacakları ayrı ayrı sayarak aldığını kabul etmiş ve davalı işvereni ibra etmiştir… Bu ibranameye itibar edilerek davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde görüş belirtmiştir146.

Yargıtay’ın bu konudaki görüşlerinin, “açıklık” konusunda Türk Borçlar Kanunu’nda getirilen düzenleme ile paralellik arz ettiği görülmektedir. Zira kanun koyucunun “açıklık” şartını getirmesinin sebebi, ibranın düzenlenmediği 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermektir. Bu açıdan bakıldığında, getirilen yeni düzenlemenin sorunları çözmede etkili olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.