• Sonuç bulunamadı

ENGELLİ KAVRAMININ TANIMI, TESPİTİ VE GRUPLANDIRILMAS

8. BEDENSEL ENGELLİLERİN TANIMI VE GRUPLANDIRILMAS

8.2. İşitme Engelli (Sağır)

Toplumda, normal düzeyde iletişimini sağlayamayan insanlar genelde işitme özürlü olarak tanımlanmaktadır. İşitme özürlülüğü, doğum öncesi, doğum anı ya da doğum sonrasında çeşitli sebeplere bağlı olarak (gürültü, kaza, yaşlılık vs.) işitme duyusu organının işlevindeki arızadan meydana gelmektedir.2

Türk işaret dili sisteminin oluşturulması ve uygulanmasına yönelik usul ve esasların belirlenmesine ilişkin yönetmeliğin 4. maddesine göre işitme özürlü birey, işitme kaybı sonucu, iletişimde yaşanan güçlük nedeniyle eğitimi, öğrenimi ve toplumsal yaşamı olumsuz yönde etkilenen bireyi, ifade eder.3

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Özürlülerin Tespiti, İncelenmesi, Bakım ve Rehabilitasyonuna Dair Yönetmelikte, işitme özürlü; İşitme gücünden tümüyle veya ileri derecede kaybı olan kişiyi;

a) Bütün düzeltmelere rağmen işitme kaybı 70 desibel'den daha fazla olan, işitme gücünden yararlanamayan sağır kişi,

b) Bütün düzeltmelere rağmen işitme kaybı 25-70 desibel arasında olan ve işitme gücünden ancak yardımcı araçlarla yararlanabilen ağır işiten kişiyi4 ifade eder. Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğine göre işitme yetersizliği olan birey, işitme duyarlılığının kısmen veya tamamen kaybından dolayı konuşmayı edinmede, dili kullanma ve iletişimde yaşadığı güçlükler nedeniyle özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan bireyi ifade eder.5

İşitme kaybının 21-35 desibel (dB) arasında olması halinde kişi, hafif derecede işitme özürlü olarak kabul edilmektedir. 36-70 dB arasında işitme kaybına

1

Erul, “Engelliler İle İlgili Hadislerin Analizi”, Ülkemizde Engelliler Gerçeği ve İslâm Sempozyumu, s. 79; Seyyar, Meşhur Körler ve Sağırlar, s. 13, vd., Yıdızlar Engel Tanımaz, s. 163, vd.

2

Seyyar, Sosyal Siyaset Açısından Özürlülüğe Karşı Mücadele, s. 25. 3

14.04.2006 tarih ve 26139 sayılı Resmi Gazete. 4

19.08.1993 tarih ve 21673 sayılı Resmi Gazete. 5

uğrayanlar orta derecede, 71-90 dB’dekiler ise ileri derecede işitme özürlü olarak tanımlanmaktadırlar. 90 db ve üstü ise çok ileri derecede işitme kaybı olanlar için kullanılmaktadır. Sağır olarak da ifade edebileceğimiz bu grubun işitme cihazı kullanması mümkün olmadığından, genelde işaret lisanı vb. yöntemlerle iletişimi sağlayabilmektedirler.1 İşitme engelli ile ilgili tanımlar ilgili düzenlemelere göre yapılmıştır. Bu tanım, o konudaki uzmanların tespit ettiği tanımdır ve tercihe daha uygundur.

İşitme engelliler, doğuştan yani konuşmayı öğrenmeden sağır olanlar ve konuşmayı öğrendikten sonra sağır olanlar şeklinde iki kategoride de ele alınmaktadır.2 Doğumdan önce ve doğumdan sonra iki yaşına kadar geçen zaman içinde işitmesini kaybedenler ağır vakalardır. Zira bu kimseler sesi tanıyamazlar, ses hakkında bilgileri yoktur. Başkalarıyla anlaşmada çok güçlük çekerler ve çevrelerine uyum sağlayamazlar. Şahsiyet ve duygusal problemleri vardır.3

Konuşmayı öğrenmeden sağır olanlar, niteliksel açıdan ötekilerden farklı bir kategori oluştururlar. Daha önce hiç işitmemiş olanlar, işitsel bir bellekten, işitsel imgelerden ya da çağrışımlardan yoksun olanlar için, sesi hayal etmek bile mümkün değildir.4

İşitme engelinin zihin ve iletişim gelişimi, okul başarısı, genel uyumu, bir iş edinmesi, hep bu özürden olumsuz yönde etkilenir iletişim diye adlandırdığımız, anlama, konuşma okuma-yazma gibi eğitimde ve günlük hayatta çok önemli olan görevlerin hepsi işitme engelinden etkilenir.5

İşitme engelliler yazı yazma va okuma, işaret veya dudaktan okuma yollarından birisi ile iletişim kurabilirler. Dudaktan okuma, konuşanın ağız ve yüz hareketlerine bakarak ne dediğini anlama işidir. Orta dereceden ağır dereceye kadar işitme kaybı olan çocuklar konuşulan kelimeleri anlamak için büyük çapta bu tekniği kullanırlar.6

Doğuştan sağır olanların çoğu, sesleri işitemediğinden konuşmayı öğrenememiş bu nedenle sağır ve dilsiz (konuşma engelli) birlikte anılmıştır. Sağır

1

Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı, Sosyal Hizmetlerin Yeri ve Önemi, s. 143. 2

Gül, Emine, Kur’an’da Engelliler, s. 26. 3

Okuturlar, Özel Eğitim, s. 108-113. 4

Sacks, Sesleri Görmek (trc. Osman Yener), s. 21. 5

Özsoy, Eripek, Özyürek, Özel Eğitime Giriş, s. 61. 6

ve dilsizler işaret dili ortaya çıkıncaya kadar binlerce yıl salak ya da geri zekalı kabul edilmiş, anlayışsız yasa koyucularca “ehliyetsiz” olarak görülmüş, mal mülk edinmeleri, evlenmeleri, eğitim almaları ve doğru dürüst bir işte çalışmaları engellenmiş temel haklarından mahrum bırakılmışlardır.1 Durumları çok vahim görülen sağır ve dilsizlerin eğitim ve öğretimleri bireysel olarak yapılmaya çalışılmıştır. 1755 yılında ilk sağırlar okulu Fransa’da Abbe’de L’eppee tarafından açılmıştır ve ilk kez işaret dili burada uygulamaya konulmuştur.2

İşaret dili, sağır ve dilsizlere kapasitelerinin sınırlarının kaldırılıp, onların büyümesine, düşünmesine ve özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayabilir. Ayrıca işaret dili sayesinde, sağır ve dilsizler, bütün his ve önerilerini aktarabilirler. Konuşma dilini kullananlar gibi soyut-somut her konuyu etkili ve ekonomik bir şekilde anlatabilirler ve tartışabilirler. Kendisi sağır ve dilsiz olmadığı halde, o topluluğun içinde yaşayarak bu dili öğrenen ve sağırlar hakkındaki tüm ön yargılarından kurtularak sağırları tümüyle kendine özgü bir dili ve kültürü olan bir toplum olarak gören Oliver Sacks bu konuda şöyle demektedir: “İşaret dili düşünülenin aksine konuşma diline eşit bir ileti sağlar, sertlikten ve şiirsellikten felsefî çözümlere kadar bütün duyguların bazen konuşmadan daha hızlı aktarılmasını sağlar. Gerçekten de birinci dil olarak öğrenildiğinde işaret dilini normal işitenler de kullanabilir ve bazen konuşmaya tercih edebilirler.”3

Lane Harlan ise; “önceleri, sağırlar, hiçbir duyguları olmayan, hiçbir zihni faaliyette bulunamayan, duygulu heykeller ya da gezgin makineler olarak tanımlamış, sonra işaret dilinin ortaya çıkarak olumlanmasıyla bu düşünce değişmiştir” demektedir.4 Tabii işaret sistemi ile yapılan anlaşmalar yalnız işaret sistemini bilenler arasında anlaşma vasıtası olabilir.

Bugün işitme engelliler ile ilgili şartlar lehlerine hayli değişmiştir. İşitme engellilerin eğitimi için fakültelerde bölümler açılmıştır. Ayrıca gelişen teknolojide işitme cihazları geliştirilmiştir. Bunlarla işitme engelliler, hor görülmekten ve hiç

1

Sacks, Sesleri Görmek (trc. Osman Yener ), s. 23. 2

Sacks, Sesleri Görmek (trc. Osman Yener ), s. 30. 3

Sacks, Sesleri Görmek (trc. Osman Yener), s. 33. 4

Gül, Emine, Kur’an’da Engelliler, s. 27 (Harlan Lane, Ed. 1984 b. The Deaf Experience; Classics in

sayılmaktan kurtulmuş, daha çok özgürlüğüne kavuşmuş, önemli görevler ve sorumluluklar almaya başlamıştır.

İşitme engelli anlamına gelen kavramlar, klasik fıkıh kaynaklarında tanımları yapılmadan kullanılmıştır. Bu kavramın lügatlerdeki anlamları ise şu şekildedir. Arapça’da lügatlarda ve klasik fıkıh kaynaklarında işitme engelli kimseler esam (ﻢﺻﺃ çoğulu ﻥﺎﻤﺻ - ﻡﺻ ) kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelime, kulağın kapanması, duymanın ağırlaşması1 ve işitme duyusunun kaybedilmesi2 manasına geldiği gibi işittiği halde işittiği şey kendisine fayda vermeyen kimse yani mecazî manadaki işitme engelli anlamına da gelir.3 Atraş (ﺵﺭﻁﺃ çoğulu ﺵﺭﻁ ) kelimesi de işitme engelli anlamında kullanılmaktadır.4 Bu kelime daha çok gerçek anlamda yani doğuştan5 işitme engelli kimseler için kullanılmıştır. Atraş ile esam arasında şu fark vardır: Atraşın esamdan daha hafif sağırlık ve anadan doğma işitme engeli,6 esam hiç işitmeyen atraş ise biraz işitebilen kimseler7 olduğu ve söylenmiştir. Esam atraşa göre daha geniş anlamlı, şöyle ki esam, maddi (gerçek) sağırlığı da ve manevi (mecazî) sağırlığı da içine alır.

Kur’ân’da “s-m-m” kavramı ve türevleri on beş yerde kullanılmıştır. On iki yerde sıfatı-müşebbehe formu tercih edilmiştir. Bunların on biri çoğul, biri de müfret kalıbıyla gelmiştir. Üç yerde ise, ikisi mücerred diğeri mezid olmak üzere fiil şekliyle kullanılmıştır. Bu kavram ve türevleri sekiz yerde mecaz, beş yerde teşbih sanatıyla, bir yerde hakikî anlamıyla, bir yerde ise hakikî ve mecazî anlama ihtimalli olarak gelmiştir. Bu kavramın kullanıldığı bütün ayetler topluca gözden geçirildiği zaman hepsinin kâfirleri tasvir etmede kullanıldığı görülmektedir.8

1

İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “s-m-m”, XII, 342. 2

Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘ayn, “s-m-m”, VII, 91; Mâverdî, el-Hâvi'l-kebîr, X, 215; Râgıb el- İsfahânî, el-Müfredât, “s-m-m”, s. 28.

3

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “s-m-m”, s. 286; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “s-m-m”, XII, 342; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü'l-muhît, “s-m-m”, s. 1459.

4

Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘ayn, “ş-t-r”, VI, 236; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “t-r-ş”, VI, 311; Feyyûmî, el-Misbâh, “t-r-ş”, II, 371; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü'l-muhît, “et-taraş”, s. 769; Buhûtî,

Keşşâfü'l-kınâ‘, I, 464; Zebîdî, Tacu’l-arûs, “t-r-ş”, XVII, 242.

5

Feyyûmî, el-Misbâh, “t-r-ş”, II, 371; Zebîdî, Tacu’l-arûs, “t-r-ş”, XVII, 242. 6

İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “t-r-ş”, VI, 311; Zebîdî, Tacu’l-arûs, “t-r-ş”, XVII, 242. 7

İbn Sîde, el-Muhassas, “el-üzün”, I, 92; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, V, 359. 8

Kırkız, “Hakikat ve Mecaz Bağlamında Kur’ân’da ‘Engellilik’ İfade Eden Sözcüklerin Linguistik Analizi”, FÜ İFD., sy.12:1, s.103–117.